Kurtuluş Savaşı Tarihi, Bir Milletin İstiklal Mücadelesi ve Bu Dönemde Yaşananlar

1
Advertisement

Kurtuluş Savaşı tarihi ile ilgili bilgiler. Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin bağımsızlık ve istiklal mücadelesinin destansı bir hikayesidir. Kurtuluş Savaşının başlangıcından Lozan Barış Antlaşmasına kadar geçen sürede yaşananlar savaşlar hakkında kısa kısa bilgiler.

Kurtuluş Savaşı

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra, yurdumuz yabancı işgal kuvvetlerinin eline düşmüştü. İşte, anayurdu düşmanlardan kurtarmak, bağımsızlığımızı yeniden kazanmak için, milletçe giriştiğimiz savaşa İstiklâl (Bağımsızlık) Savaşı, ya da Kurtuluş Savaşı diyoruz.

Kurtuluş Savaşı Türk mîlleti için bir ölüm-kalım savaşıydı. Kadın, erkek, bütün Türkler bu savaşa katıldı. Gösterdikleri eşsiz kahramanlıklar sayesinde, savaş büyük bir zaferle sonuçlandı. Düşmanlar yurttan kovuldu; yıkılan Osmanlı imparatorluğu’nun yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Kurtuluş Savaşı, 19 mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Paşa’nm (Atatürk’ün) Samsun’a ayak basmasıyla başlamış, 24 temmuz 1923’te, Lozan Barışının imzalanmasıyla sona ermiştir.

SAVAŞTAN ÖNCEKİ DURUM

Osmanlı İmparatorluğu’yla bağlaşıkları Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914-1918) yenik çıkmış, 30 ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Bu sırada yurdu korkunç bir umutsuzluk kaplamış bulunuyordu. Çünkü savaşı kazanan devletler yurdumuzu paylaşmak istiyorlardı. Daha savaştan çok önce, Rusya, İngiltere, Fransa, aralarında gizli görüşmeler yaparak, Türkiye’yi nasıl paylaşacaklarını kararlaştırmışlardı. Sonradan, İtalya da bu üç devlete katıldı.

Advertisement

YURDUN İŞGALİ

Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, Yunanlılar da Türkiye’den pay istemeye kalkıştılar. Paris Konferansı toplandı. Toplantı sonunda, büyük devletler Yunanlılar’ın İzmir’i işgal etmesine karar verdiler. 15 mayıs 1919’da, Yunanlılar İzmir’i işgal ettiler. Ondan sonra da, düşmanlar, Mondros Mütarekesine dayanarak, yurdu yer yer işgal etmeye koyuldular.

1920’de, I. Dünya Savaşı’nı kazanan devletlerle Osmanlı Devleti arasında Fransa’da Sevr Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre, yurdun büyük bir bölümü İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Yunanistan arasında bölü-şülecekti. Osmanlı hükümeti bu ağır koşullara boyun eğmekten başka bir şey yapamadı.

Savaş sırasında yoksunluklar içinde çarpışan askerlerimize kağnılar yardımcı olmuştur.

Savaş sırasında yoksunluklar içinde çarpışan askerlerimize kağnılar yardımcı olmuştur.

MİLLÎ HAREKET BAŞLIYOR

Çok geçmeden, Adana, Urfa, Maraş, Antep’i Fransızlar, Antalya ile Konya’yı İtalyanlar, Ege Bölgesi’nin çoğu kesimlerini Yunanlılar, istanbul’u da ingilizler işgal etti.

Bu durum, bütün Türkler’in yüreğinde, bir kurtuluş savaşma başlama isteğini tutuşturdu. Yer yer, belki de birbirlerinden büsbütün habersiz olarak, türlü dernekler kurmaya başladılar. Bu derneklerin başlıca amacı düşmanı yurttan sürmek, yurdu yeniden bağımsızlığına kavuşturmaktı. Bu hareket gittikçe genişliyor, bütün millet savaş için bir araya toplanıyordu

Öte yandan, istanbul’da padişahın, Osmanlı hükümetinin desteğiyle birtakım zararlı dernekler de kuruluyordu. Bunlardan biri yurdu bir İngiliz sömürgesi haline getirmeyi tasarlıyordu. Gene istanbul’da, Amerikan egemenliğini benimsemek isteyenler de vardı. Bunlar Türk’ün yeniden doğabileceğine inanamayacak kadar düşmüş kimselerdi.

ATATÜRK İŞ BAŞINDA

Yunanlılar’ın 15 mayıs 1919’da İzmir’e çıkması, yurdun her köşesinde tepkilere yol açmıştı. Bu arada, Mustafa Kemal (Atatürk) yurdu düşmandan kurtarmak için, büyük bir kurtuluş savaşına girişmek gerektiğine karar vermişti. Çünkü O, Türk’ün yeniden doğabileceğine inanıyordu.

Advertisement

Atatürk, büyük amacını gerçekleştirebilmek için, 16 mayıs 1919’da, emektar Bandırma vapuruyla istanbul’dan yola çıktı. Yanındaki 19 arkadaşıyla birlikte, 19 mayıs 191°’da Samsun’a ayak bastı. Bir hafta kadar Samsun’da kaldıktan sonra, Havza’ya, oradan da Amasya’ya geçti. Burada hazırladığı bildirileri yurttaki bütün komutanlara, idarî yöneticilere göndererek, milletçe bir teşkilât kurulması gerektiğini belirtti; hepsini Sivas Kongresi’ne çağırdı.

Sivas Kongresi’nde (4 eylül 1919) yurdun kurtuluşuyla ilgili büyük adımlar atıldı. Birçok dernekler birleştirilerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Bu birlik adına çalışmaya yetkili bir de temsilciler kurulu seçildi; kurulun başkanlığına da Atatürk getirildi.

Temsilciler Kurulu, istanbul’da bir meclis kurulması için, Osmanlı hükümetini zorlamaya başladı. Sonunda, bunu başararak, milletvekili seçimi yapılmasını sağladı. Ancak, bağımsızlık yolundaki bu son gelişmeler İngilizler’in hiç işine gelmemişti. Yeni kurulan meclise büyük baskı yapmaya başladılar, îşi daha da ileri götürerek, 16 mart 1920’de meclisi bir baskınla dağıttılar; milletvekillerinin bir kısmını Malta’ya sürdükten sonra da, istanbul’u işgal ettiklerini bildirdiler.

Bunun üzerine, Atatürk hemen yeni bir meclis kurma yoluna gitti. 23 nisan 1920’de, Ankara’da, ilk Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ni topladı. Türkiye Biıyük Millet Meclisi Hükümeti kuruldu. Artık yepyeni bir Türkiye Devleti doğmuştu. Bu olay bütün dünyaya duyuruldu.

Uçsuz bucaksız deve kervanları Yunan Ordusu'na durmadan cephane ve yiyecek taşıyordu. Düşmanlarımız bize göre büyük bolluk ve refah içindeydi.

Uçsuz bucaksız deve kervanları Yunan Ordusu’na durmadan cephane ve yiyecek taşıyordu. Düşmanlarımız bize göre büyük bolluk ve refah içindeydi.

SAVAŞ BAŞLIYOR

Kurtuluş Savaşı, gerçekte, 15 mayıs 1919’da Yunanlılar’ın İzmir’e çıkmasıyla başlamışsa da, asıl büyük çarpışmalar Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ nin kurulmasından sonra olmuştur.

Türk milleti, savaşı şu dört cephede birden sürdürüyordu:

  1. Batı Cephesi: Savaşın büyük a-ğırlık merkezi bu cephedeydi. Ordumuz bu cephede Yunanlılarla çarpıştı.
  2. Güney Cephesi: Bu cephede Fransızlarla savaştık.
  3. Doğu Cephesi: Bu cephede de, Ermenilerle, Gürcülerle çarpışmalar oldu.
  4. İç Cephe: Bu cephede, özellikle padişahla hükümetinin Anadolu’ya sokmuş olduğu çetelere karşı savaşıldı; ülkede çıkan iç ayaklanmalar bastırılmaya çalışıldı.

Kurtuluş Savaşının Başlangıcından Lozan Barış Antlaşmasına Kadar Geçen Süre

15 Mayıs 1919’da Yunanlılar’ın İzmir’e çıkmasından sonra, düşman Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Bölge komutanlarıyla İzmir, Aydın efeleri, silâha sarılarak, Yunan-lılar’a karşı yiğitçe çarpışıyorlardı. 1920 sonlarında, düşman, büyük kuvvetlerle, saldırıya geçti; Bursa’yı alıp Eskişehir yakınlarında İnönü’ne kadar ilerledi.

Ankara’da Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulduktan sonra, Batı Cephesi komutanlığına Albay İsmet (İnönü) getirilmişti. İsmet İnönü’nün ilk işi dağınık kuvvetleri düzenleyip güçlü bir ordu haline getirmek oldu.

I. İNÖNÜ SAVAŞI

9 ocak 1921 sabahı, 20.000 kişilik bir Yunan kuvveti, Eskişehir’e doğru ilerlerken, İnönü sırtlarında siperlenmiş Türk kuvvetleriyle karşılaştı. Türk kuvvetlerine Albay İsmet komuta ediyordu. Yunanlılarla Türkler arasındaki çarpışma, o günün akşamına doğru büsbütün çetinleşti. Çarpışmalar ertesi gün de sürdükten sonra, Yunanlılar’ın yenilgisiyle sona erdi. Düşman kuvvetleri, 10 ocağı 11 ocağa bağlayan gece, İnönü savaş meydanından ayrılarak, Bursa’ya doğru çekilmek zorunda kaldılar. Bu savaş, tarihimizde, I. İnönü Savaşı olarak anılır.

Ordumuz doğuda Ermeniler’e, güneyde Fransızlar’a karşı da zaferler kazanmıştı. Bunun üzerine, istanbul’daki Damat Ferit Paşa Hükümeti devrildi. Sevr Antlaşması artık geçerli olmaktan çıkmıştı.

istanbul Hükümeti’nin yeni başbakanı Tevfik Paşa Ankara Hükümeti’yle bir anlaşmaya varmaya çalıştıysa da, bir sonuç elde edemedi. Sevr Antlaşması’nın değiştirilmesi için Londra’da bir konferans toplandı. Bu konferansa yeni Ankara hükümetinin temsilcileri de katıldı. Yeni Türkiye hükümeti Türklere tam bağımsızlık, özgürlük tanıyacak bir antlaşma yapılmasında a-yak diredi; başka türlü hiçbir antlaşmaya yanaşmayacağını kesinlikle bildirdi. Bunun üzerine, konferans dağıldı.

Advertisement

II. İNÖNÜ ZAFERİ

Londra Konferansı başarıya ulaşamayınca, İngilizler Yunanlılar! yeni bir saldırıya zorladılar. Düşman, 40.000 kişilik bir orduyla, saldırıya geçti. İki ordu, 27 mart 1921’de, gene İnönü’nde karşılaşarak çetin bir savaşa tutuştular. İsmet Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri, 4 gün süren zorlu bir savaştan sonra, Yunanlılar! yendi. Düşman kuvvetleri, 31 martı 1 nisana bağlayan gece, perişan bir halde, çekilmek zorunda kaldı.

Yunanlılar, her iki înönü Savaşı’nda da ağır bozguna uğrayınca, daha büyük bir saldırıya geçmek üzere hazırlığa başladılar, Anadolu’ya yeni yeni birlikler çıkardılar.

Anadolu'nun içlerine kadar sokulan bir Yunan birliğinin Sakarya Irmağı boyunca yaptığı, sonuçsuz kalan bir ileri hareketi.

Anadolu’nun içlerine kadar sokulan bir Yunan birliğinin Sakarya Irmağı boyunca yaptığı, sonuçsuz kalan bir ileri hareketi.

SAKARYA ZAFERİ

1921 yazında, büyük bir düşman ordusu, Kütahya, Eskişehir, Afyon üzerinden Türk savunma hatlarına saldırdı. Türk ordusu, sayıca çok üstün düşman kuvvetlerinin bu saldırısı karşısında, düzenli bir biçimde Sakarya Irma-ğı’na doğru çekilmeye başladı. Durum kaygı vericiydi. Büyük Millet Meclisi, bütün haklarıyla yetkilerini, geçici bir süre için, Mustafa Kemal Paşa’ya devretmeye karar verdi. Atatürk, böylece, Başkomutan oldu. Hemen, Sakarya’nın doğusuna çekilmiş bulunan ordumuzun başına geçti. İsmet Paşa’yla Fevzi Paşa (Çakmak) da yanındaydı.

Yunan Kralı Konstantin’in komutasındaki düşman ordusu, 23 ağustos 1921’de, Türk savunma hatlarına dayandı. Sakarya Savaşı, tam 22 gün, 22 gece, aralıksız sürdü. Düşman sayısız saldırılara giriştiyse de, her seferinde püskürtüldü. Türk ordusu, 13 eylül 1921’de karşı-saldırıya geçti, düşmanı büyük bir bozguna uğratarak, çekilmek zorunda bıraktı.

Sakarya Zaferi’nden sonra, Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Paşa’ya «Gazi» unvanı ile «Mareşallik» rütbesini verdi. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Fevzi Paşa’ya da takdirnameler yolladı.

Sakarya Zaferi’nden sonra, yabancı devletler birer birer yeni Türk devletini tanımaya başladılar. Rusya ile Türkiye arasında 16 mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Türkiye’nin doğu sınırları da çizilmiş oluyordu.

Bu arada, Fransızlar da, Türk ordusu karşısında artık dayanamamışlar, Maraş, Adana, Urfa, Gaziantep kesimlerini bırakarak, Suriye’ye çekilmişlerdi. Sakarya Zaferi’nden sonra da, 20 ekim 1921’de, Ankara Antlaşması’m imzalayarak, B.M.M. hükümetini resmen tanıdılar.

BÜYÜK ZAFER

Düşman ordusu, Sakarya’da yenilerek geri çekilince, Eskişehir, Afyon hattının doğusunda savunma hazırlıklarına girişmişti. Öte yandan, Türk ordusu da, düşmana son yumruğu indirmek üzere, büyük bir hazırlık içindeydi. Atatürk, daha 1922 yılı haziranında Büyük Taarruz’a karar vermişti. Onun için, bütün hazırlıklar kısa zamanda tamamlanabildi.

Türk ordusu, sayıca hemen hemen düşman ordusu kadar ise de silâh, cephane, uçak, daha başka savaş araçları bakımından hayli zayıf durumdaydı. Buna karşılık, Türk askerinde yılmak bilmez bir çarpışma gücü vardı.

Büyük Taarruz, Atatürk’ün komutası altında, 26 ağustos 1922 sabahı, saat 4.30’da, Türk topçusunun düşmana karşı açtığı çok şiddetli bir ateşle başladı. Hemen o günün akşamı da, Türk birlikleri, düşmanın «elde edilemez» dediği istihkâmlara girmeyi başardı. Ondan sonraki günlerde de, düşman dört-bir yandan sarıldı. 30 ağustos günü, Başkomutanlık Meydan Savaşı başladı. Dumlupmar’da düşman ordusunun büyük bir kısmı yok edildi. Türk ordusunun çemberinden pek az bir düşman kuvveti kurtulabilmişti. Bunlar İzmir’e doğru kaçmaya başladılar. Bunun üzerine, Başkomutan Atatürk ünlü emrini verdi:

«Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!»

Advertisement

Türk kuvvetleri düşmanı İzmir’e doğru kovalamaya başladılar. İşte bu sırada, Yunan Başkomutanı General Trikopis, yanındakilerle birlikte, Türkler’e tutsak düştü. Ordumuz 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girerek, şehri düşmanlardan geri aldı.

İzmir'in Kurtuluşu

İzmir’in Kurtuluşu

Şimdi Türk ordusunun bir kolu İzmit üzerinden istanbul’a, bir kolu da Çanakkale Boğazı’na doğru ilerliyordu. Bu bölgelerdeki İngiliz işgal kuvvetleri, Türk ordusunun yaklaşmakta olduğunu haber alınca, büyük korkuya kapıldılar. İngiliz Başbakanı Lloyd George (Loyd Corc), Ankara’daki yeni Türk hükümetiyle uzlaşmak zorunda kaldı. Düşman yetkilileri o sırada İzmir’de bulunan Atatürk’e temsilciler göndererek, ateş-kes anlaşması koşullarını görüşmek üzere, Mudanya’da bir konferans düzenlenmesini teklif ettiler. Atatürk, bu teklifi kabul ederek, Batı Cephesi Komutam İsmet Paşa’yı delege olarak Mudanya’ya gönderdi.

Mudanya’da Mütareke (silâhları bırakma) görüşmeleri, 4-11 ekim 1922 arasında yapıldı. Görüşmeler sonunda, Türk teklifi kabul edildi. Buna göre, Türk-Yunan savaşı sona erecek, Yunanlar 15 gün sonra Doğu Trakya’yı boşaltmaya başlayacaklar, sonra da bir ay içinde bize teslim edeceklerdi, istanbul’ la Boğazlar da geri verilecekti. Ancak, Bağlaşık Devletler, barış antlaşması imzalanıncaya kadar, istanbul’da kalacaklardı.

LOZAN ANTLAŞMASI

Bu, milletimizin, ülkemizin bağımsızlığım, bütünlüğümüzü bütün dünyaya kabul ettiren antlaşmadır. Mudanya Mütarekesi‘nin imzalanmasından 15 gün sonra, 28 ekim 1922’de, düşmanlar Ankara Hükümeti’ne barış teklifinde bulundular. Barış için düzenlenen konferans, 22 kasım 1922’de, İsviçre’nin Lozan (Lausanne) şehrinde toplandı. Görüşmeler kesintilere uğradıysa da, düşmanlar en sonunda Türkiye’nin bağımsızlığını tamdılar. Antlaşma 24 temmuz 1923’te imzalandı.

Konferansta üç ana konu karara bağlanmıştı: 1) Türk-Yunan ilişkilerinin düzenlenmesi; 2) Osmanlı Devleti’nin artık tarihe karıştığının, onun yerine yeni Türk Devleti’nin doğduğunun bütün dünyaya ilân edilmesi; 3) Osmanlılar zamanında yabancı devletlere verilmiş olan ayrıcalıkların (imtiyazların, kapitülasyonların) kaldırılması; 4) Türk topraklarının kayıtsız-şartsız bağımsızlığının resmen kabul edilmesi.

İsmet paşa Lozan'da

İsmet paşa Lozan’da

Lozan Antlaşması’na göre, Trakya sınırlarımız Mudanya Antlaşması’nda belirlenmiş olduğu gibi kalıyor, İmroz’la Bozcaada Türkiye’ye bırakılıyordu. Buna karşılık, Sakız, Sisam, Midilli adaları Yunanistan’a veriliyordu; ancak, bu adaların silâhsız kalmaları şart koşuluyordu. Karaağaç, savaş tazminatı olarak, Türkiye’ye verildi. Çanakkale ve İstanbul boğazları ise, barış zamanında silâhsız bölge oluyordu. Bunların dışında, en önemli hüküm, Kapitülasyonlar’ın kaldırılmasıydı. Çünkü, Kanunî Sultan Süleyman devrinden başlayarak (1536), Osmanlı devletinin, başta Fransa ile İngiltere olmak üzere, yurdumuzda yabancılara tanıdığı haklar (kapitülasyonlar) bizi Batı dünyasının bir sömürgesi haline getirmişti. Suç işleyen yabancılar Türk mahkemelerinde muhakeme edilemezler, yabancı gemiler Türk sularında serbestçe ticaret seferleri yapabilirlerdi. Ayrıca, yabancı şirketlere de birtakım ayrıcalıklar tanınmıştı.


1 Yorum

Leave A Reply