Laiklik ve Din İlişkisi Nedir? Laiklik Kavramının Açıklaması ve Din İle İlişkisi

0
Advertisement

Laiklik ve din ilişkisi nasıldır? Atatürk’ün laiklik anlayışı, laiklik ilkesinin önemi, din ile olan ilişkisi, laiklik kavramı nedir, neyi içerir, hakkında bilgi.

Gazi Musfafa Kemal Atatürk

LAİKLİK VE DİN İLİŞKİSİ

Laiklik, Fransızcadan dilimize gelmiştir. Avrupa’daki Hristiyan inancının baskı ve ayrıcalıklarının neticesinde doğmuştur. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılarak kişilerin dini inançlarını devletin yönlendirmesi olmadan kendilerinin hür ve demokratik olarak yaşamasıdır. Laik devlet;

  • • Din ve devlet işlerini tamamen birbirinden ayırır.
  • • Vatandaşların dini inanç ve ibadetlerine müdahale etmez.
  • • Belli bir dini ve inancı benimsetmek için vatandaşlarına baskı yapmaz.
  • • Din ve inançlara karşı değildir, bütün inançlar karşısında tarafsızdır.
  • • Dini kurumların faaliyetlerini yapmalarını sağlar.
  • • Çeşitli dinlerin mensuplarına kanun önünde ayrımcılık yapmaz, eşit davranır.

Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün garantisini sağlar. Din hürriyetine ilişkin esaslar anayasa ile güvence altına alınmıştır. Buna göre, “Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” Din ve vicdan özgürlüğü toplumsal barışın ve sağduyunun gelişmesine katkı yapmıştır. Ötekileştirmek ve aynileştirmek düşüncesi farklı inançları insan hakları boyutunu hiçe sayarak ortadan kaldırılabilir. Görüş, fikir ve kanaat farklılıklarından doğan zenginlik, hoşgörünün yaygın olduğu toplumlarda meydana gelir.

Atatürk’ün laiklik anlayışının temelinde dini kullanmak ve menfaatlerine uygun hizmet ettirmek isteyen insanlara karşı, İslam’ı özüyle ve saflığıyla muhafaza etmek vardır. O, “Laiklik anlayışında ısrar ediyoruz. Çünkü milli iradenin, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en kutsalı olan din hürriyeti, ancak laiklik prensibi ile korunabilir.” demekle bu ilkenin önemini vurgulamıştır.

Laiklik Nedir?

LAİKLİK, hukuki açıdan devlet ile din işlerinin ayrıldığı; devletin din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması (Laisizm) anlamına gelmektedir.

Advertisement

Kökeni Latince laicus olan laik sözcüğü, Fransızcadaki laic ya da laique önadından (sıfat) dilimize girmiş, ilk kullanıldığı batı dillerindeki “dine ve kiliseye bağlı olmayan” anlamını daha geniş bir hukuk ve anayasa terimi olarak yukarıdaki tanımıyla taşımıştır: Türkiye Cumhuriyeti; toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” (Anayasa, madde 2, 18 Ekim 1982).

Bizdeki uygulamalar anayasayla ilgili bilimsel çalışmalarında işleyen Prof. Mümtaz Soysal, düşüncelerini şöyle belirtir: “Türk toplumunun özel durumu ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra geçirdiği devrim, laiklik ilkesine, sayrlar dışında değişik bir öğenin daha eklenmesini zorunlu kılıyor. Bu da dinin toplum işlerinden, toplumsal görevlerinden sıyrılıp “vicdanlara itilmesi”, kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inançlar bütünü sayı-labilmesi. Bu, aynı zamanda dünya işleriyle çok yakıntan ilgili olan Müslümanlığın kendi içinde de bir reforma girişmek demek. Bir bakrma Atatürk’ün uygulamak istediği laiklik, dini toplumsal olmaktan çıkarıp kişiselleştirmektir. Laik devlet, yalnız mezhepler arasında ayrım gütmeyen, resmi bir dini olmayan, dinsel kurallarla iş görmeyen bir devlet olmakla kalmamalı, aynı zamanda dinin vicdanlara itilmesi için gerekli önlemleri de alabilen bir devlet olmalıydı…” Anayasanın anlamı, 2.b., 171).

Türkiye’de Laiklik.

Osmanlı İmparatorluğu tam bir teokratik monarşi (dinsel güce de dayalı tek kişi yönetimi) sayılır. Padişahın din işleri için vekilliğini verdiği şeyhülislam, ulema denen medrese çıkışlı bütün din adamlarının başındadır. Bu dinsel otoriteler her işin din açısından uygun olup olmadığını belirten fetva yetkisinden başka çağdaş toplumlarda dört güç olarak özetlenen hemen bütün kaynaklara sahiptiler. Böyle bir devlet yapısından laik cumhuriyete geçiş, tarihsel süreç açısından ancak devrim sözüyle açıklanabilecek bir hız taşır ülkemizde. Türkiye’de laikliğe giden yolun apaçıklığı, saltanatla halifetin (1 Kasım 1922-3 Mart 1924), ardından Şer’iye (Din işleri) ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasıyla şer’i mahkemelerin yerini bağımsız yargı organlarının alışıdır (8 Nisan 1924). Öğrenim birliği, medreselerin ve tekkelerin kapatılışı gibi yan uygulamalar bu anada ilkelerin sağlanmasından sonra gerçekleşti. Atatürk’ün anayasadaki laikliğe aykırı maddeleri işaret etmesinden sonra ilkin 10 Nisan 1928 tarihli 1222 sayılı sonra 5 Şubat 1937 tarihli 3115 sayılı yasa, anayasada eskiden kalmış bütün pürüzleri ayıklayarak laikliği Türkiye Cumhuriyeti anayasasına uygun, çağdaş bir uygulama biçimine getirdi.

Son anayasamız şu hükmü taşır (madde 136): “Genel İdare İçinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir.” “Siyasi partilerin tüzük ve programları, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.”


Leave A Reply