Leyla İle Mecnun’un Hikayesi, Leyla ile Mecnun’un Edebiyattaki Yeri

0
Advertisement

Leyla ile Mecnun kimdir? Leyla ile Mecnun’un hikayesinin özeti, özellikleri, edebiyattaki yeri hakkında bilgi.

Leyla İle Mecnun’un Hikayesi

Leyla İle Mecnun; Ümmet çağı İslâmi Arap, İran, Türk edebiyatlarının işlediği ortak mesnevi konusu; bu aşkı yaşadıklarına inanılan kadın, erkek kahramanlarıdır. Klasik edebiyatın ortak öykü konuları her zaman mesneviyle yazılarak anlatı (tahkiye) türünün gereksinimlerine cevap verebilmiştir. Sevişen erkek-kadın çiftinin sevgileri arttığı oranda kavuşmaları olanaksız kılınan tutku ve ayrılık serüveninin bir örneği de Leyla ve Mecnun’dur.

Leyla ile Mecnun

Bu umutsuz ve çözümsüz aşk öyküsü, ilkin “Kays’ın Şiirleri” adlı bir Arapça derleme olarak İran Edebiyatı’nda ilgi görmüş, her kavramı ülküsel planda kalıplaştıran Türk Divan Şiiri tutumuyla bir aşk öyküsünün mazmunu sayılarak ortakça benimsenmiştir. Bir çocukluk tanışıklığından tutuşan gençlik sevgisinin tutkusu, araya ulaşılmaz bir ayrılık koyar. Kabileler arası gurur çekişmesi, küfüv (küfv) eşitliğini arayan görenek tutumu, çöllere düşen Kay’ın çıldırarak Mecnun (deli) oluşunun yarattığı sağlık sorunu eklenince durum bir tragedya çözümsüzlüğünü yaratır.

Bütün varlığını sevgisine bağlamış olan Mecnun, Kâbe’de bile bu aşktan kurtulmaması için dua eder. İki sevgilinin birleşebileceği tek çizgi, araya artık hiçbir gücün karışamayacağı son yazgı olan ölümdür. Ufak tefek kişi, olay, motif eklemeleriyle hep aynı başlangıç gelişme-sonuç sürecinde işlenen konu Fars Edebiyatı’nda Nizami, Emir Hüsrev, Kâtibi, Eşref, Süheyli, Câmi… gibi şairlerce işlenmiş; 12. yüzyılda başlayan bu mesneviler Türk Edebiyatı’nda da küçük özetlerle anılarak (Gülşehri, Aşık Paşa) önce Edirneli Şahidi’nin (15. yüzyıl) sonra başka şairlerin dikat ve ilgisini çekmiştir.

İlk yaratıcısı Nizami

İlk yaratıcısı Nizami’nin seçtiği ölçü kalıbına bile bağlı kalmak tutumuyla bu konu 12. yüzyıldan bu güne İran Edebiyatı’nda yüzlerce kez işlenmiş; en ünlüleri Ali Şir Nevai‘nin Hamdullah Hamdi’nin, Fuzuli’ninki olmak üzere edebiyatımızda da otuzu aşan örneği yaratılmıştır. Fuzuli’nin eserinin son bölümü tasavvuf yorumuna yaslanan bu aşk ilişkisinin değerini belirtir:

Advertisement

Ger ben ben isem nesin sen ey yar
Ger sen sen isen neyim ben-i zar
Çün bin olubem seninle memlu
Vahdet revişinde hoş değil bu
Hayaliyle tesellidir gönül meyl-i visal etmez
Gönülden taşra bir yar olduğun aşık hayal etmez….

Öykü, umutsuz bir aşkla ölüme giden Leyla ile bu haberi duyar duymaz

Ya Rab, bana cism ü can gerekmez
Canansız bana cihan gerekmez

diyerek onun mezarı başında can veren Mecnun’un aynı yere gömülüşüyle sonuçlanır. Fuzuli’nin son satırları, Felek’ten bir yakınmayı dile getirir.


Leave A Reply