Mimaride Minimalizm Nedir? Minimalist Ev ve Mimari Özellikleri, Tarihi

0
Advertisement

Mimaride minimalizm nedir, tarihçesi ve ortaya çıkışı, Minimalizmin özellikleri, Minimalist ev, Farnswort Evi mimarisi hakkında bilgi.

Minimalizm

Geçtiğimiz birkaç on yılın en tanıdık iç mekân tasarımı üsluplarından biri minimalizmdir: süslemesiz duvarlar, bezeme ya da silmeyle kesintiye uğramamış yüzeyler, sıfır kalabalık. Bugün de revaçta olan minimalizmin 1920’lerin modernist mimarlarının çalışmalarına ve onların geçmişe dönüp bakmadan bina yapmanın yeni yollarını bulma gayretlerine kadar giden uzun bir mazisi var.

Farnsworth evi

Kaynak: commons.wikimedia.org

19. yüzyıl ortalarından mimarlık ve tasarıma güçlü bir miras kalmıştı. Gotik canlandırma dönemiydi, hayli detaylı dekorasyonu, ağır kumaş perdelerle karartılmış odalarıyla karmakarışık bir dünya. 20. yüzyılın başında mimarlar özgürleşerek yeniden başlamak için çeşitli yollar denemişti – Arts and Crafts canlandırması ve Art Nouveau, ikisi de yeni bir başlangıç denemesinde bulunmuştu. Modernizmin muhtelif türleri -Bauhaus, De Stijl, Uluslararası Üslup- geçmişle bağlarını radikal bir şekilde kopardı. Minimalizm ise hepsinden daha radikal bir kopuş gerçekleştiren bir modem tasarım formuydu.

Alman mimar Ludwig Mies van der Rohe, 1920’lerin ortasında endüstriyel malzeme kullanımıyla ismini duyurdu. Onun Weissenhof Siedlung’daki (dönemin ileri gelen modernist mimarlarına ait binaların yer aldığı daimi bir sergi) apartman bloğu, Avrupa’daki ilk çelik iskeletli bina örneklerinden biriydi. Apartmanlar amaçlı ve modern görünüyordu, titiz bir mantıkla tasarlanmışlardı.

Barselona Pavyonu

Ama sonraki yıllarda Mies yeni bir yöne saptı. Dönüşünü yaptığı bina, 1929’da Uluslararası Barselona Sergisi için tasarladığı Alman Pavyonu’ydu. Bina adeta boş olacak şekilde tasarlanmıştı; malzemesi zengin (yeşil mermer ve oniks) duvarlarla sınırlanmış -ya da kısmen sınırlanmış- ve krom kaplama sütunlarla desteklenmiş soyut bir mekânlar topluluğu. Mekânlardan birine, içinde bir çıplak kadın heykeli olan bir havuz hâkimdi, diğeri ise Mies’in birkaç metal iskeletli Barselona sandalyesiyle döşeliydi; döşemenin bir bölümüne siyah hah serilmiş, bir pencere kırmızı bir perdeyle örtülmüştü. Hepsi bu kadardı.

Barselona Pavyonu özel bir vakaydı, sergide güzel bir obje olarak duran bir binaydı. Ziyaretçiler zengin yüzeylerle, havuzdan yansıyan ışıkla, nereye baksalar bir zarafetle mest olup gidiyordu. Peki ya işlevsel bir binayı bu şekilde tasarlarsanız ne olurdu? Mies’in cevabı, 1930’da Pavyon’a benzer bir anlayışla inşa ettiği Tugendhat Evi’ydi (Brno, Çek Cumhuriyeti). Fakat asıl cevabı, 20 yıl sonra, Dr. Edith Famsworth için Plano, Illinois’de bir ev tasarladığında geldi.

Advertisement

I Profili

Metal iskeletli binaların temel bileşenlerinden biri I profilidir – dayanımı ve bağlantı kabiliyeti nedeniyle tercih edilen, enine kesiti I şeklinde, haddelenmiş döşeme kirişi. Çoğu binada bu kirişler gizlidir ama Farnsworth Evi’ni (aşağıda) yaparken Mies ana yapıda I profillerini açıkta kullanır ve zarafetlerini ortaya çıkarmak için yüzeylerini yüksek kalite beyaz bir perdahla vurgular. Farnsworth Evi’ndeki I profili kullanımı, yüzey detaylarına minimalist yaklaşıma iyi bir örnektir.

Farnsworth evi

Kaynak: commons.wikimedia.org

Minimalist ev

Famsworth Evi, aynı zamanda düz çatıyı destekleyen çelik kolonlar üzerine oturtularak yerden yukarı kaldırılmıştır. Binanın dış “zarı” camdır – kelimenin geleneksel anlamıyla hiç duvar yoktur. İçerisi, sadece banyolar ve mutfağın bulunduğu uzun bir dikdörtgen servis çekirdeğiyle kesilen geniş bir mekândan oluşur.

Mies’in meslektaşı Philip Johnson, ustanın izinden gidenlerden biriydi. Johnson’ın New Canaan, Connecticut’taki kendi evi benzer bir anlayışla planlanmıştır, sadece Farnsworth Evi’nden farklı olarak alçak bir kaide üzerinde yere daha yakın durur ve dairesel bir banyo çekirdeği vardır.

Barselona Pavyonu’nda görülen abartılı malzeme kullanımına ne Farnsworth ne Johnson evinde rastlanır. Bununla beraber Famsworth konutu, tik ahşap işçiliği, traverten döşemesi ve ipek perdeleriyle tefrişat izleri taşımıyor değildi. Ancak her iki evde de vurgu, çevredeki peyzajla kurulan bağlantı ve normalde mimari addedilen ne varsa hiçbirine yer verilmemesi üzerineydi. Başka hiçbir bina minimalist ideale bu denli yaklaşamamıştır.

Böyle binalar hoşgörülü müşteri ister. Edith Farnsworth’e göre yazın fırın gibi olan ev yaşanacak gibi değildi. Minimalist mimarlığın bundan sonra geleceği yok görünüyordu. Yine de fikrin saflığı mimarlar ve tasarımcıları cezbetti. Etkisi, sayısız beyaz mutfak dolabı setinde ve görünüşü fukara iç mekân düzenlemelerinde hissedilir.

Yakın Tarihte Minimalizm

Minimalizm etkisi 1970’lerde tekrar canlanarak günümüze kadar gelmiştir. Japon mimar Tadao Ando’nun inşa ettiği şiirsel nitelikte beton strüktürler oldukça minimalisttir. Ancak ışığı ele alışlarındaki hassasiyet ve detaylardaki titizlikleriyle, Mies’in eserine kıyasla daha insancıl dururlar. Ando’nun Koshino Evi (Hyogo), Su Üzerinde Kilise (Tomamu) ve diğer birçok binası ders niteliği taşıyan beton minimalizm örnekleridir.

Advertisement

Avustralyalı mimar Glenn Murcutt da minimalist evler tasarlar, camların genişçe, çelik ve oluklu sacın çokça kullanıldığı evlerin bazıları çevrelerine en az Farnsworth Evi kadar açıktır. Ne var ki havalandırma ve ışığa yakın ilgi göstererek ve evin çevreyle birleşmesine dikkat ederek Murcutt, evlerini sahiplerine sevdirmeyi ve çevreye şirin göstermeyi başarır. Minimalizmi işe yarar kılan Ando ve Murcutt gibi mimarlar mimarlıkta heyecan verici yeni ufuklar açmıştır.


Leave A Reply