Muhammet İkbal Kimdir?

0
Advertisement

Muhammed İkbal kimdir ve ne yapmıştır? Muhammed İkbal hayat hikayesi, yaptıkları, biyografisi ve eserleri hakkında bilgi.

Muhammed İkbal

Muhammed İkbal; (d. 9 Kasım 1877, Sialkot, Pencap – ö. 21 Nisan 1938, Lahor, Pencap, Hindistan), Urdu şiirinin 20. yüzyıldaki en büyük adı sayılan şair ve filozoftur. Müslümanların bağımsız bir devlet kurması için çaba göstermiş, Pakistan’ın kuruluşundan sonra bu ülkenin ulusal şairi kabul edilmiştir. 1922’de “sir” unvanı almıştır.

Muhammet İkbal

Yaşamı ve yapıtları.

Sialkot’ta (bugün Pakistan’da) küçük çaplı ticaretle uğraşan dindar bir ailenin çocuğuydu. Lahor’daki Devlet Yüksekokulu’nda (Pencap Üniversitesi) okudu. 1905-08 arasında kaldığı Avrupa’da, Cambridge Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gördü, Londra’da avukat oldu, daha sonra Münih Üniversitesi’nde doktora çalışması yaptı. The Development of Metaphysics in Persia (İran’da Metafiziğin Gelişmesi, 1971) adlı doktora tezinde tasavvufun daha önce Avrupa’da bilinmeyen yönlerini ele aldı.

Ülkesine dönünce kısa bir süre Government College’da felsefe ve İngiliz edebiyatı dersleri verdi. Daha sonra avukatlık yaparak geçimini sağlamaya başladı ve halkın önünde okunabilen klasik üsluptaki şiirleriyle ün kazandı. Ezbere şiir okuma geleneğinin yaygın olduğu ülkesinde, şiir okuma toplantıları aracılığıyla okuma yazma bilmeyen kesimlerde bile tanındı. Kendi kuşağından ya da sonraki kuşaklardan olsun, belli bir kültür düzeyindeki bütün Hintli ve Pakistanlı Müslümanlar arasında İkbal’in şiirlerinden alıntı yapmak bir alışkanlık haline geldi.

Avrupa’ya gitmeden önce yazdığı Naya Şavala (Yeni Sunak) gibi şiirlerinde Hint milliyetçiliğini savunan İkbal, Hindistan’ dan uzakta geçirdiği yıllarda değişik bir bakış açısı kazandı. Avrupa’da yıkıcı bir ırkçılığa ve emperyalizme yol açtığı, Hindistan’da da halkı ortak bir amaç çevresinde birleştirmek için yetersiz olduğu gerekçesiyle milliyetçiliğe karşı çıkmaya başladı. 1910’da Aligarh’ta yaptığı “Toplumsal ve Siyasal Bir Ülkü Olarak İslam” başlıklı konuşmasında yeni panislamist yönelimlerini açıkladı.

Advertisement

Şiirlerinde sürekli yinelediği tema, İslamın geçmişteki görkemli günleri ve İkbal’in yaşadığı dönemdeki yozlaşmış durumuydu. Bu noktadan yola çıkarak reform ve birlik çağrısında bulundu. İkbal’e göre reformu gerçekleştirebilmek için üç aşamada bireyi güçlendirmek gerekiyordu; bunlar şeriata uyma, iradeyi güçlendirme ve herkesin Tanrı’nın vekili (naip ya da mümin) olabileceği düşüncesinin benimsenmesiydi. Ayrıca eylemcilik, bir köşede çile çekmekten üstün tutulmalıydı. İkbal’in bu dönemdeki en önemli şiirleri, Müslümanların içine düştüğü güçsüzlükten duyduğu acıyı dile getiren “Şikva” (Yakınma), “Cevab-ı Şikva” (Yakınmaya Yanıt) ve “Hızr-ı Rah”tı (Yol Gösterici Hızır).

Bunlar sonradan Bang-ı Derâ (1924; Çanın Çağrısı) adlı derlemede yayımlanmıştır. 1915’te yayımlanan uzun şiiri Esrar-ı Hudi (Esrar-ı Hodî: Benliğin Sırları, 1958, 1964) İkbal’in olumsuz tepkiler almasına yol açtı. İslam dünyasının bütününe seslenebilmek için Farsça yazdığı bu yapıtta, tasavvufun benliği yadsıyan klasik dinginciliğine, kişinin ancak tefekkür yoluyla yetkinleşip iç huzura kavuşacağı görüşüne şiddetle karşı çıkarak bir benlik kuramı ortaya attı. Çoğu kimseyi şaşırtan bu eleştiri çeşitli tartışmalara yol açtı. İkbal ve yandaşları insanın benliğini yaratıcı bir yönde olumlamasının İslama özgü bir erdem olduğunu savunurken, karşıt görüştekiler, onun Nietzsche’nin görüşlerini İslama uyarlamaya çalıştığını öne sürdüler.

İkbal’in gene Farsça yazdığı bir sonraki uzun şiiri Rumûz-î bihudi (1918; Rumûz-i Bihodi, 1958), düşüncesinin diyalektik niteliğini ortaya koyuyordu. Benliğin Sırları’nda savunulan bireyciliği dengelemek amacıyla yazılan şiirde benlikten vazgeçme teması işlenmişti.

İkbal’e göre, kardeşlik ve adalet ülküleri için Müslümanlara özveriyle çalışmak gerektiği öğretilmelidir. Benlikten vazgeçme İslamın gizli gücünü oluşturur. Dolayısıyla kişinin kendini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için, benliğini daha büyük amaçlar uğruna feda etmesi gerekmektedir. Hz. Muhammed’in ve ilk Müslümanların yaşamı bu konuda en iyi örnektir. Rumûz-î Bihodi, İkbal’in benliğin kesin yazgısı üzerine görüşlerini tamamlamaktadır.

Bu şiirlerden sonra İkbal, üç Farsça kitap daha yayımladı. Goethe’nin West-Ostlicher Diwan’ına (1819; Divan-ı Şarki, 1912) yanıt olarak yazılan Peyam-ı Maşrık’tu (1923; Şarktan Haber, 1963) İslamın evrensel geçerliliğini savundu. 1927’de yayımlanan Zebûr-ı Acem (Zebûr-u Acem’den Seçmeler, 1964), kitabı İngilizceye çeviren A. J. Arberry’nin deyişiyle, İkbal’in gazel türündeki olağanüstü yeteneğini ortaya koyuyordu. Tema açısından Dante’nin İlahi Komedya’sını andıran Cavidnâme ise (1932; Cavidnâme, 1958) İkbal’in başyapıtı sayılır. Yapıtta şair, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin yol göstericiliğinde tüm düşünce ve deneyim alanlarından geçerek sona ulaşır. İkbal’in sonraki şiirleri, Urduca yazdığı Bâl-i Cibril (1937; Cebrail’in Kanadı, 1983) ve Darb-ı Kelim (1937; Darb ı Kelim, 1968) ile hem Urduca, hem de Farsça şiirler içeren Armağan-ı Hicaz’dır (1938; Hicaz Armağanı, 1968).

Felsefi konumu ve etkisi.

1928-29 yıllarında Madras, Haydarâbad ve Aligarh’ta yaptığı altı konuşmaya dayanan The Reconstruction of Religious Thought in islam’da (İslâm’at Dinî Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, 1964/ İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, 1984) İkbal, felsefesini kapsamlı biçimde açıklamaktadır. Ona göre, doğru düşünen bir insan, yaşayan Tanrı’nın amaçlarıyla karşılıklı etkileşim içinde tükenmez bir yaşam kaynağıdır.

Advertisement

Hz. Muhammed, Tanrı huzurunda yaşadığı vahdet deneyimiyle yetinmemiş, yeryüzüne dönerek ruhban egemenliğinin ve babadan oğula geçen hükümdarlığın olmadığı, tarih ile doğayı kavramanın önem kazandığı yeni bir kültür dünyası ye insanlık yaratmaya çalışmıştır. Bugünkü İslam toplumu da, içtihat yoluyla, yeni toplumsal ve siyasal kurumlar yaratmak zorundadır. Bir başka kavram olarak icmayı vurgulayan İkbal, genel değişim ilkelerinden söz ederken ilerici, buna karşılık değişimi fiilen başlatma anlamında tutucu eğilimler göstermiştir.

Konferanslar verdiği dönemde ikbal, Müslüman Birliği’nde çalışmaya başladı. Birliğin 1930’da Allahâbad’daki yıllık toplantısına başkanlık etti ve Kuzeybatı Hindistan’daki Müslümanların ayrı bir devlet kurmaları gerektiğini ileri süren konuşmasıyla dikkat çekti.

Bundan sonraki yıllarda Londra’da iki konferansa katıldı; Fransa, İspanya ve İtalya’ya gitti; Kudüs’te bir Müslüman konferansında bulundu. 1933 sonbaharında Afganistan’a giderek Kâbil’de bir üniversite kurulmasıyla ilgili görüşmelerde yer aldı.

Uzun süren bir hastalıktan sonra Nisan 1938’de öldü ve Lahor’daki Badşahi Camisi’ nin avlusuna gömüldü. Bağımsız bir Pakistan devleti kurulması düşüncesine öncülük etmesi nedeniyle, 1947’de Pakistan kurulduktan sonra bu ülkenin babası olarak anılmaya başlamıştır. Pakistan’da her yıl İkbal Günü kutlanır.

İkbal’in Türkçedeki öbür yapıtları arasında Yeni Gülşen-i Raz, Sır Güllerinin Açtığı Bahçe (1959), İslamın Ruhu (1963), İkbal’in Hikmetli Şiirleri (1970), Tür Lâlesi, Rubailer (1970), İkbal’den Şiirler (1971), İslâm’da Özgürlüğün Önemi ve Kerbelâ (1985) yer alır. İkbal üzerine yayımlanan başlıca inceleme ise, şiirlerini da içeren Doğudan Esintiler, Hayatı, Eserleri ve Şiirlerinden Seçmeler’dir (1981).


Kaynak – 2

Muhammet İkbal kimdir? Pakistan’ın en büyük şairlerinden birisi olarak kabul edilen ve tüm islam aleminde oldukça sevilen bir şair olan Muhammet İkbal hakkında bilgi.

Muhammet İkbalMuhammed İkbal (9 Kasım 1877, Sialkot, Pakistan – 21 Nisan 1938, Lahor, Pakistan)

Pakistan’ın en büyük şair ve mütefekkiridir. Pencap eyaletinin Siyalkut şehrinde doğdu. Babası Şeyh Muhammed Nur mutaassıp bir Müslümandı. Dedeleri Brahman olmakla beraber aile 200 yıldan beri Müslüman dinini kabul etmişti.

İkbal memleketinde iyi bir öğrenim gördü. Önce Lâhur’da, sonra İngiltere’nin Cambridge Universitesi’nde felsefe okudu. Münih Universitesi’nde «İran’da Metafiziğin Değişmesi» adlı doktora tezini verdi.

İkbal mutasavvıf bir Müslüman şairiydi. Mevlâna Celâlettin Rumî’ye olan hayranlı-ğiyle tanınmıştı. Hemen hemen bütün eserlerinde onun etkisi görülebilir. Tasavvuf düşünce ve duyuşu İkbal’in şiirlerine temel olmuştur. 11 şiir kitabından dördü Orduca, kalanları Farsça’dır.


Leave A Reply