Kesmek İle İlgili Deyimler ve Anlamları, Açıklamaları – Kesmek Geçen

0
Advertisement

İçinde kesmek geçen deyimler ve bu deyimlerin anlamları, açıklamaları. Kesmek hakkında deyimler ve anlamları.

kesmek deyimler

Arka resim kaynak: pixabay.com

Kesmek İle İlgili Deyimler ve Anlamları

  • afi kesmek (satmak, yapmak)
    birine karşı gösteriş yapmak: ‘Yanındaki kıza afi yapmak için onun önüne, dilenciye sadaka verir gibi bahşiş fırlatan bir züppeyi, bıraksalar öldürecekti.’ -H. Taner.
  • ahkâm kesmek
    1) çekinmeden kesin yargılarda bulunmak: ‘İşin içinde olmanın verdiği rahatlıkla bol keseden ahkâm kesen akıl hocalarının eleştirilerine hedef olmayı önleyemezler.’ -T. Halman. 2) bilir bilmez konuşmak.
  • aklı kesmek
    1) anlamak, idrak etmek; 2) bir şeyin olabileceğine inanmak: ‘Ağzımı aradı, rahat mıydım, burada okuyacağımı aklım kesmiş miydi?’ -A. Kutlu.
  • aklı kesmemek
    1) anlayamamak, idrak edememek; 2) sonucu tahmin edememek.
  • alakayı (alakasını) kesmek
    ilgisi kalmamak, ayrılmak: Fabrikayla alakamı kestim.
  • alışverişi kesmek
    biriyle ilgisi kalmamak.
  • Ali kıran baş kesen
    zorba.
  • altın kesmek
    çok para kazanır olmak.
  • ardı arası kesilmemek
    aralıksız olarak gelmek: ‘Olayların ardı arası kesilmez. Hepsi birbirini kovalar.’ -N. F. Kısakürek.
  • ardı kesilmemek
    arkası gelmemek, tükenmemek: Gidiş gelişin ardı hiç kesilmiyor.
  • ardını kesmek
    arkasını getirmemek, önlemek, son vermek, durdurmak.
  • asıp kesmek
    işbaşında bulunan bir kimse yasayı çiğneyerek sert davranmak.
  • aslan kesilmek
    aslan gibi güçlü ve cesur duruma gelmek.
  • astığı astık, kestiği kestik
    acımasız, çok sert veya istediği gibi davranan kimse.
  • ateş gibi kesilmek
    beklenmedik bir olay karşısında öfke sonucu kanı beynine sıçramak: ‘Yüzüm nasıl bir hâl aldı bilmiyorum fakat ateş gibi kesildiğini iyi biliyorum.’ -T. Buğra.
  • ateş kesilmek
    1) çok kızgın davranışlarda bulunmak, ateş püskürmek; 2) sonradan çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak.
  • ateş kesmek
    ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek.
  • ayağı yerden kesilmek
    1) ayağı yere değmez olmak; 2) bir taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak; 3) mec. çok mutlu olmak.
  • ayaklarını yerden kesmek
    bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak.
  • ayaz kesmek
    uzun süre soğukta kalıp üşümek.
  • barut kesilmek (olmak)
    çok öfkelenmek.
  • baş kesmek
    selam vermek için baş eğmek: ‘Gülerken de göğsünün sağ köşesine baş kesmeyi unutmaz.’ -S. Birsel.
  • başına balta kesilmek (olmak)
    sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek: ‘Bir kere tadına varanlar, yine ondan ver diye başıma balta kesiliyorlar.’ -H. R. Gürpınar.
  • başına bela olmak (kesilmek)
    sıkıntı vermek, tedirgin etmek, musallat olmak: ‘Yazdığın mektuplar, yaptığın itiraflar, anlattığın sırlar cümleten başına bela olur sonradan.’ -E. Şafak.
  • bela kesilmek
    birisine sıkıntı ve eziyet vermek, musallat olmak: ‘Zavallı Reşat Efendi kendisinden başkaları için âdeta bir bela kesilmişti.’ -A. Ş. Hisar.
  • bembeyaz kesilmek (olmak)
    beklemediği bir durum karşısında beti benzi atmak.
  • beti benzi atmak (solmak, uçmak, kül kesilmek, kireç kesilmek)
    herhangi bir sebeple kanı çekilip yüzü solmak, korkmak: ‘Baksana, beti benzi kül kesildi.’ -H. R. Gürpınar. ‘Beti benzi atmış görevli, boş boş baktı çocuğun yüzüne ve kafasını salladı donuk bir ifadeyle.’ -E. Şafak.
  • bıçak gibi kesilmek
    söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek: ‘Bu tatlı sohbetin arasında kapı çalındı, lakırtıları bıçak gibi kesildi.’ -H. E. Adıvar.
  • bıçak gibi kesmek
    1) çok keskin olmak; 2) birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak.
bıçak suyu kesiyor
‘çok körleşmiş’ anlamında kullanılan bir söz.
  • bıyığını balta kesmez olmak
    kimseden korkusu olmamak.
  • bilet kesmek
    1) bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak: ‘Benimki paso, dedi, hanımefendiye bir bilet kes.’ -R. H. Karay. 2) mec. işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak.
  • biletini kesmek
    1) ölümüne karar vermek; 2) işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak.
  • bindiği dalı kesmek
    kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi farkında olmadan yararsız duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek: ‘Bindiği dalı kesmek diye bir deyim vardır ya, sanki insanlığın bugünkü bunalımını anlatmak için bulunmuş.’ -H. Taner.
  • bir işi başından kesmek
    yapılması istenmeyen bir işi baştan engellemek.
  • (bir şey) abanoz kesilmek
    1) sertleşerek dayanıklılığı artmak; 2) kirden dolayı matlaşmak, rengini kaybetmek.
  • (bir şeyin) arkası kesilmek
    tükenmek, son bulmak.
  • (bir şeyin) âşığı kesilmek
    tutku durumuna getirmek: ‘Boks merakından çok sonra güreşe merak sardı, güreş âşığı kesildi.’ -H. Taner.
  • (bir yer) zindan kesilmek
    1) çok karanlık duruma gelmek; 2) çok sıkıcı ve içinde yaşanmaz duruma gelmek: ‘Lakin bir gün öyle bir şey olmuştu ki Özbekiye Bahçesi gözümde âdeta zindan kesildiydi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • (bir yerden) ayağını kesmek
    1) bir yere gitmez olmak, uğramamak; 2) başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek.
  • (bir yerden, bir şeyden) elini ayağını (eteğini) kesmek (çekmek)
    1) uğramaz olmak; 2) uğraşmamak, ilgilenmemek: ‘Ben artık öyle şeylerden elimi ayağımı çektim.’ -O. C. Kaygılı. 3) o şeyle ilgisini kesmek: ‘Odasına kapandı, aylarca dünyadan elini eteğini çekti.’ -R. H. Karay.
  • (birinde) hoşafın yağı kesilmek
    söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek.
  • (birine) ceza kesmek
    görevli, para cezası yazmak.
  • (birini) haraca kesmek
    zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak.
  • (birini veya bir şeyi) gözü kesmek
    bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek: ‘Şimdi Murat dağlarında eğlenirim, beni bulmak istersen adamlarının da gözü keserse oraya yolla.’ -T. Buğra.
  • (birini veya bir şeyi) gözü kesmemek
    1) bir işi yaparken kendine veya başkalarına güvenmemek; 2) beğenip seçememek: ‘Kendi deyimiyle otuzu geçtiği hâlde isteyenler arasında kendine uygun birisini gözü kesmediği için evlenmemişti.’ -N. Cumalı.
  • (birinin) başına kâhya kesilmek
    olur olmaz her işine karışmak.
  • (birinin) dizginini kesmek
    üzerindeki baskıyı artırmak.
  • (birinin) kestiği tırnak olamamak
    bir kimse, söz konusu olan kimseden değerce çok aşağı olmak.
  • (birinin) sesi çıkmamak (kesilmek)
    bir şey söylemeyerek susmak.
  • (birinin) sesi soluğu çıkmamak (kesilmek)
    sesi çıkmamak: ‘Koskoca adam eriyiverdi sanki, sesi soluğu çıkmazdı.’ -Y. Atılgan.
  • (biriyle) hesabı kesmek
    alışverişi veya ilgiyi kesmek: ‘Bu hırsızın hesabını kesip kanunun pençesine teslim etmeliyiz.’ -R. H. Karay.
  • (biriyle) merhabayı kesmek
    biriyle ilgisini kesmek.
  • (biriyle) selamı sabahı kesmek
    her türlü ilişkisine son vermek: ‘Onunla tamamıyla selamı sabahı kestim. Ne olursa olsun deyip adını bile artık ağzıma almaz oldum.’ -O. C. Kaygılı.
  • boğazından kesmek
    yiyip içmede çok tutumlu davranmak: ‘Ekonomi, kendinin ve çoluk çocuğunun boğazından kesmek demekti.’ -R. N. Güntekin.
  • boyun kesmek
    selam vermek için başını eğmek: ‘Eli göğsünde, boyun keserek dervişçe bir selamla alçak bir sedirin ucuna ilişti.’ -H. Taner.
buz kesilmek
şaşılacak, üzülecek bir durum karşısında donakalmak.
  • buz kesmek
    çok üşümek: ‘Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu.’ -R. Enis.
  • bülbül kesilmek
    bir etki veya baskı altında çokça konuşmak: ‘İnsan bir garip nesnedir. Bir korku atlattıktan sonra bülbül kesilir.’ -N. Hikmet.
  • canavar kesilmek
    hırçınlaşmak, canavar gibi olmak: Fakat o, bu gece sahiden canavar kesilmiş.
  • cin ifrit olmak (kesilmek)
    son derece kızmak, öfkelenmek: ‘O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum.’ -A. İlhan.
  • çakı suyu kesiyor
    bıçak suyu kesiyor.
  • çiçeğe kesmek
    çiçek açmak: ‘Ovalar, dağlar tepeden tırnağa çiçeğe kesmiş, bütün dünya çiçek kokuyordu.’ -Y. Kemal.
  • çivi kesmek
    tkz. çok üşümek: ‘Ayağının çivi kestiğini ancak o zaman fark etti.’ -H. Taner.
  • dalak kestirmek
    hlk. sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi ettirmek.
  • dermanı kesilmek (dermandan kesilmek)
    yorgunluktan güçsüzleşmek: ‘Çok uzak yerlerden geldim, ayaklarımın dermanı kesildi.’ -A. Gündüz.
  • dikkat kesilmek
    bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak: ‘Naci, dikkat kesilmiş bütün davranışlarımı izliyor.’ -A. Ümit.
  • dili kılıçtan keskin
    kırıcı ve ağır konuşan.
  • dilini kesmek (kesip oturmak)
    susmak.
  • dizleri kesilmek (tutmamak)
    dizlerinde derman, güç kalmamak: ‘Şuracıktan şuracığa yürüyemedim. Dizlerim kesiliverdi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • don kesmek
    hlk. bitki soğuktan bozulmak, donmak.
  • dört yanı deniz kesilmek
    çaresiz ve umutsuz kalmak.
  • elektriği kesmek
    elektrik enerjisinin akışına engel olmak.
  • eli ayağı buz kesilmek (tutmamak)
    güçsüz, dermansız kalmak: ‘Bu hâli biraz yapmacık da olsa şimdi ben de şaşırmış, elim ayağım buz kesilmişti.’ -O. C. Kaygılı.
  • erkekliği kesilmek
    erkek fizyolojik görevini yerine getirememek: ‘Yaşlı imiş … çoktan erkekliği kesilmiş.’ -K. Tahir.
  • eski kulağı kesiklerden olmak
    görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak.
  • fatura kesmek
    satılan bir şey için fatura düzenlemek.
  • gırtlağından kesmek
    herhangi bir amaç için yiyeceğinden kısıntı yapmak, boğazından kesmek, tasarruf etmek.
  • göbeği sokakta kesilmiş
    evde durmayıp hep sokaklarda gezen, sürtük.
  • göbeğini kesmek
    1) çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek; 2) mec. birini çok eskiden beri tanımak, bilmek.
  • göz kesilmek
    bütün dikkatiyle bakmak.
  • gözüne kestirmek
    1) başarabileceğini ummak; 2) zevkine uygun bulmak, hoşlanmak: ‘Dam olarak beni gözüne kestirdiği anlaşılıyordu.’ -R. N. Güntekin. 3) uygun bulmak, elverişli görmek: ‘Kayaların gözüme kestirdiğim bir yerinden aşağı inmeye başladım.’ -R. N. Güntekin.
  • gücü kesilmek
    kuvveti, takati azalmak: ‘Yavaş yavaş gücüm kesiliyor, işte o zaman ağlamaya başlıyorum.’ -N. Eray.
  • hararet kesmek (söndürmek)
    susuzluğu gidermek.
  • havyar kesmek
    argo çalışmadan vakit geçirmek, vakti boşa harcamak: ‘Bu adam bir gün doğar, fena bir aile içine girer, haylaz olur, mektebin arka sıralarında havyar keser, daima tekdir edilir.’ -P. Safa.
  • hayızdan nifastan kesilmek
    1) menopoza girmek; 2) verimsiz olmak.
  • hesap kesmek
    ilişiğini kesmek: ‘Hana gelinceye kadar planını kurmuştu. Odabaşı ile hemen hesabını kesti.’ -Ö. Seyfettin.
iflahı kesilmek
çaresiz kalmak: ‘Benim dört çeşit insan karşısında iflahım kesilir.’ -H. Taner.
  • iflahını kesmek
    tkz. gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir duruma getirmek: ‘Bunlar dişlerine kestirdikleri mahkûma iflahını kesinceye kadar gaddarca saldırırlar.’ -K. Korcan.
  • ifrit kesilmek (olmak)
    çok öfkelenmek, çok kızmak: ‘Arzuma karşı konulunca ifrit kesildiğimi pek iyi bildiğinden ses çıkarmadı.’ -R. H. Karay.
  • ilgisini kesmek
    bir kimse veya şeyle bütün bağlarını koparmak, ilişkisi kalmamak, alakayı kesmek: ‘Çocuğu babasına bırakıp kendisi erkekle ilgisini keser ve familyasının yanına döner.’ -F. R. Atay.
  • ilişiğini kesmek
    hiçbir ilgisi kalmamak, bağlantılarını koparmak.
  • iştah kapamak (kesmek)
    yemek isteğini azaltmak.
  • iştahı kapanmak (kesilmek)
    yemek isteği yok olmak: ‘Doktor muayenesine gitmek için aldığı her randevunun ardından korkudan iştahı kesiliyordu.’ -S. Erez.
  • kalıp kesilmek
    olduğu gibi kalmak: ‘Lakin sonra mandalın gürültüsü, kanadın gıcırtısını duyunca hemen yerine donmuş, yatmış, kalıp kesilmişti.’ -R. H. Karay.
  • karanlık kesilmek
    ortalık birdenbire kararmak: ‘Gece kandili birdenbire sönmüş, oda zifirî karanlık kesilmişti.’ -Ö. Seyfettin.
  • kaskatı kesilmek
    aşırı coşku, soğuk, korku, üzüntü vb. etkisiyle hareket edemeyecek, bir şey söylemeyecek duruma gelmek, donup kalmak: ‘Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı.’ -R. N. Güntekin.
  • kavil kesmek
    sözleşmek: ‘Dostumla da kavil kestim / Yalan çıktı ona küstüm’ -Halk türküsü.
  • kendi göbeğini kendi kesmek
    gereksinim duyduğu yardım, başkalarınca esirgendiğinde işini kendi görmek.
  • kesintiye uğramak
    bir süre için durmak.
  • kesip atmak
    1) uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak: ‘Zaman zaman iddiacılığını da bırakamazdı, bu böyledir diye kesip atardı.’ -H. Taner. 2) kesin olarak çözmek, bitirmek: ‘Oysa ben karımı hatırlatacak her şeyden kurtulmak, yaşamımın ona ait bölümünü kesip atmak istiyordum.’ -A. Ümit.
  • kesip biçmek
    1) parçalamak, doğramak, ameliyat etmek; 2) ağzına geleni söylemek, ileri geri konuşmak; 3) zorbalıkla korkutmak: ‘Nasıl sol elimle sağ elimi kesip biçeceğim?’ -R. N. Güntekin.
  • kestirip atmak
    ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak: ‘Tartışmayı kestirip atmak bana hiçbir zaman kolay görünmemiştir.’ -M. C. Anday.
  • kısa kesmek
    sözü uzatmamak: ‘Ahmet Kerim annesiyle kısa kesmek istediği konuşmalarını hep kapıdan çıkarken ayak üstünde yapardı.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • kısmeti kesilmek
    daha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak: ‘Çöp tenekeleri modernleşip metal sandıklara dönüşünce bu zavallıların çöp tenekelerinden de kısmeti kesildi.’ -A. Boysan.
  • kıtır kıtır kesmek
    bıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek.
  • korkuya kesmek
    korkmak: ‘Ürkek ürkek dolaşıyordu evin içinde. Tepeden tırnağa korkuya kesmişti.’ -Y. Kemal.
  • kulak kesilmek
    büyük bir dikkatle dinlemek: ‘Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim.’ -İ. H. Baltacıoğlu.
  • kupkuru kesilmek
    çok kurumak: ‘… ağzım kupkuru kesildi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • kurdele kesmek
    1) tesis veya kuruluşun açılış töreninde gerilen şeridi iyi dileklerle kesmek; 2) herhangi bir amaçla bağlanmış olan şeridi kesip ayırmak: Nişan töreninde kırmızı kurdele kestik.
  • kuzu kesilmek
    uysallaşmak, sessizleşmek, sakin bir durum almak: ‘Sabık komiserin sahiden bir komisermiş gibi tavır aldığı anlarda kadın kuzu kesilirdi.’ -H. E. Adıvar.
  • külçe kesilmek
    dermansız, güçsüz kalıp olduğu yere yığılmak: ‘Sağ olup da bu hâli görseydi, o anda külçe mi kesilirdi acaba, yoksa oynatıverir miydi?’ -S. M. Alus.
lafı kısa kesmek
söyleyeceğini kısa veya özet olarak belirtmek, az ve öz konuşmak.
  • lafını kesmek
    birinin sözünü bitirmesine fırsat vermeden araya girmek: ‘Vedia yine feylesofun lafını kesti.’ -Ö. Seyfettin.
  • lafını (lafınızı) balla kestim
    bir kimsenin sözünü kesmek gerektiğinde ‘izin verin’ anlamında kullanılan bir söz.
  • lakırtıyı kesmek
    susmak: ‘Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik.’ -İ. H. Baltacıoğlu.
  • memeden kesmek
    artık emzirmemek.
  • mosmor kesilmek (olmak)
    kötü duruma düşmek, bozulmak, mahcup olmak.
  • mum kesilmek
    sessiz, uslu, doğru düzgün durmak: ‘Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle birer disiplin modeli olmuşlardı.’ -Ç. Altan.
  • nalıncı keseri gibi kendine yontmak
    yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek.
  • nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak)
    1) güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak: ‘Nefesi daralıyor, yüzü kızarıyor, böğrüne bir ağrı giriyor ve yol ona gittikçe uzuyordu.’ -M. Ş. Esendal. 2) mec. bunalmak, sıkılmak: ‘İki güzel filmin arkasından peş peşe on tane moloz film sıralanınca insanın nefesi kesiliyor.’ -B. R. Eyuboğlu. 3) mec. hayran kalmak, etkilenmek.
  • önünü kesmek
    1) yolunu kesmek; 2) akarsuyun akmasına engel olmak.
  • pancar kesilmek
    pancar gibi olmak.
  • para kesmek
    1) para basmak; 2) mec. çok para kazanmak: ‘Büyük para kesiyor, yeni yeni bilezikler alıyor.’ -H. R. Gürpınar.
  • pervane kesilmek
    1) saygı duyduğu bir kişiye hizmet edebilmek için devamlı etrafında olmak, didinip durmak; 2) her isteği yapmak için çevrede dört dönmek: ‘Ana oğul Leman’ın gözlerini sildiler, kızcağızın başında pervane kesildiler.’ -N. Hikmet. 3) dönüp durmak: ‘Herkesin çevresinde saygılı bir pervane kesildiği bu huzurlu ortamda, bu genç kızın sıcak ilgisini hissetmek…’ -H. Taner.
  • postayı kesmek
    1) ilgiyi kesmek; 2) bir şeyi yapmaktan vazgeçmek: Ben postayı kestim, artık toplantılara gitmeyeceğim.
  • poz kesmek (yapmak)
    çalım atmak, afili görüntü vermek.
  • put kesilmek
    sessiz ve hareketsiz bir durum almak: ‘Görmediniz mi, adını söyleyince herkes put kesiliyor.’ -A. H. Tanpınar.
  • pürdikkat kesilmek
    çok dikkat etmek: ‘Bir tıkırtı, bir ayak sesi duyar mıyım diye kulaklarımı açıp pürdikkat kesildim.’ -A. Ümit.
  • racon kesmek
    1) görünüşe göre hüküm vermek; 2) gösteriş yapmak: ‘Hayati ortaya atılır, tosunca raconu keser ya da dövülürdü.’ -H. R. Gürpınar.
  • rol kesmek
    yalan, uydurma söz söylemek veya içten olmayan davranışlarda bulunmak.
  • sapsarı kesilmek (olmak)
    çok sararmak: ‘Heyecandan dudakları titriyordu ve benzi sapsarı kesilmişti.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • ses kesilmek
    ses, artık duyulmamak.
  • ses seda kesilmek (kalmamak)
    hiçbir ses duyulmamak: ‘Sanki bütün dünyada ses seda kesilmişti.’ -S. F. Abasıyanık.
  • sesini kesmek
    söylemekteyken susmak.
  • sinir kesilmek
    çok sinirlenmek, öfkelenmek: ‘Başkalarının rahatlık saydığı işlerde sıkıldım, sinir kesildim.’ -N. Cumalı.
  • soluğu kesilmek (tutulmak)
    1) soluk almaz duruma gelmek; 2) mec. aşırı heyecanlanmak; 3) mec. gücü tükenmek.
  • soluğunu kesmek
    bir şey çok heyecan veya korku vermek: ‘Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti.’ -Y. Z. Ortaç.
  • söz kesmek
    genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek: ‘O evlenmek üzere söz kesmiş, işi pişirmiş.’ -H. R. Gürpınar.
sözü kesmek
1) konuşmasını bitirmeden susmak; 2) başkasının konuşmasını önlemek.
  • sözünü kesmek
    biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek: ‘Birkaç söz daha söyleyip esasa geçmek istedi ise de arkada oturanlardan biri onun sözünü kesti.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözünü (sözünüzü) balla kestim (kesiyorum)
    karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz.
  • su kesmek
    sulanmak: Bu yoğurt su kesmiş. Bu karpuz dura dura su kesmiş.
  • suyu baştan (başından) kesmek
    işin aslı üzerinde kesin bir şey söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek duymamak.
  • suyu kesilmiş değirmene dönmek
    işlemez, yararsız duruma gelmek.
  • sütten kesilmek
    tıp hastalık, üzüntü veya bebeğin emmesi nedeniyle anneye süt gelmemek.
  • sütten kesmek
    emzirmeye son vermek: ‘Fadime’yi aldım götürdüm, kaynanamın odasına bıraktım, sütten kesmiştim.’ -H. E. Adıvar.
  • şekeri kestirmek
    şeker şerbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatıp koyulaşmasını sağlamak.
  • takati kalmamak (kesilmek)
    gücü azalmak, bitmek: ‘Sonra, artık takati kesilmiş gibi kendini bıraktı.’ -R. N. Güntekin.
  • taş kesilmek
    1) çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilememek: ‘Salonun içinde kimse kımıldayamadı. Hepsi olduğu yerde dondu. Taş kesildi.’ -Ö. Seyfettin. 2) sesini çıkaramaz olmak: ‘Hayvan sanki taş kesilmiş ve kulaklarını dimdik dikmişti.’ -O. C. Kaygılı.
  • tatlı yerinde bırakmak (kesmek)
    bir işi can sıkıcı bir duruma sokmadan sona erdirmek.
  • tırtıl kesmek
    bir şeyin yanlarını diş diş kesmek.
  • tıs kesilmek
    sessiz kalmak: ‘Neyzen hicaz bir taksime başladı; bu koca yeri dolduran yüzlerce insan birden tıs kesildi.’ -O. C. Kaygılı.
  • umudunu kesmek
    artık olacağını beklememek: ‘Aradan dört beş yıl geçince bir yerden de haber gelmeyince sağlığından umutlarını kesmişler.’ -M. Ş. Esendal.
  • umut kesmek
    1) umudunu kesmek; 2) bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak, ummaz olmak: ‘Senden umutlarını kesmişler, sağ olsun da zararı yok, yazmasın diyorlar.’ -S. F. Abasıyanık.
  • uyku kestirmek
    kısa bir süre uyumak: ‘Ben de bu sayede biraz uyku kestirip kuvvetimi telafi ettim.’ -A. Gündüz.
  • ümidini kesmek
    umudunu kesmek: ‘Bunu gerçekten anlamışım, ben de biliyormuşum gibi bir şeylerden ümit kestiğimi hatırlıyorum.’ -F. R. Atay.
  • ümit kesmek
    umut kesmek: ‘Doktorların, hayatından ümit kestikleri bir sırada yavaş yavaş açılmış, hayata geri dönmüştü.’ -A. Kulin.
  • yem kestirmek
    yolda durup hayvanlara yem yedirmek.
  • yemeden içmeden kesilmek
    bir üzüntü veya heyecan sebebiyle yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek.
  • yer bakır gök demir kesilmek
    tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek: ‘Yer bakır gök demir kesilmiş, günlerden beri deniz karış karış aranmış, balık yoktur.’ -S. F. Abasıyanık.
  • yol kesmek
    1) geçmesine engel olmak, durdurmak: ‘Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim.’ -M. Yesari. 2) ıssız yerlerde soygunculuk yapmak; 3) motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek: ‘Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor.’ -Z. Selimoğlu.
  • yolunu kesmek
    engel olmak, engellemek: ‘Yani şüphelendiği müşterilerin yolunu kesmiyor, uzaktan uzağa onları takip etmekle nefsini köreltiyordu.’ -N. Hikmet.
  • yüzü kireç kesilmek
    yüzünde renk kalmamak: ‘Bizim bacınınsa yüzü kireç kesildi.’ -Halikarnas Balıkçısı.
  • zar kesmek
    zarını bozmak.
  • zehir kesilmek
    1) çok acı ve yakıcı olmak; 2) mec. ortalık ümit, sıkıntılı bir durum olmak: ‘İçimde elim bir boşluk, aşk ve hayat ortasında derin bir yalnızlık hissiyle bütün uykum acı ve zehir kesildi.’ -H. C. Yalçın.


Leave A Reply