Osmanlı Devleti Kurulduğu Esnada Anadolu ve Balkanların Durumu

0
Advertisement

Osmanlı Devletinin Kurulduğu sırada Anadolu ve Balkanların durumu nasıldı? Anadoolu’da yer alan devletler ve beylikler nelerdir?

Osmanlı Devleti Kuruluşu

14. yy’da Anadolu

Bizans imparatorluğu :

Anadolu Selçuklu Devleti’ne 1176 Miryakefalon Savaşı’nda yenilen Bizans, IV. Haçlı Seferi’nde(1204 ) Haçlı istilasına uğradıktan sonra bir süre için ortadan kalktı. Bizans asilleri İznik ve Trabzon’a kaçıp. Buralarda yeni devletler kurdular. İznik Rum prensliği, 1263’te İstanbul’daki Latin Krallığı’nı yıkıp, Bizans’ı canlandırdı ama artık Bizans, eski gücünü kaybetti. Trabzon Rum imparatorluğu ise bağımsız yaşamaya devam etti.

Anadolu Selçuklu Devleti :

Haçlı Seferleri’nde za­yıflayan Anadolu Selçuklu Devleti, 1243 Kösedağ Savaşı’nda İlhanlı Devleti’ne yenilerek vergiye bağlandı. Anadolu Selçukluları bir süre daha yaşadı ama otoritesi sarsıldığı için topraklarında birçok Türkmen beyliği kuruldu.

İlhanlılar :

Moğol İmparatorluğu’nun kolu olan İlhanlı Devleti, Kösedağ Savaşı’nda Anadolu Selçuklu Devleti’ni yenip, vergiye bağladı. İlhanlıların asıl ilgi alanı Ortadoğu olduğu için Anadolu’da tam olarak egemenlik kurmadılar.

Söz konusu dönemde, merkezi Konya olan Anadolu Selçuklu Devleti, kuzeyde Sinop ve Samsun, güneyde Antalya, Alanya (Alaiyye) limanlarıyla Karadeniz’e ve Akdeniz’e açı>, içerideyse İç-Batı, Orta ve Doğu Anadolu bölgelerine denk düşen topraklara sahipti. Ege ve Marmara bölgeleri -o sırada oldukça küçülmüş bir durumdaki- Bizans İmparatorluğu’na aitti. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, Trabzon’un merkez olduğu -minyatür bir- Rum-Pontus İmparatorluğu, Akdeniz Bölgesi’nin doğu köşesindeyse, Kilikya denen, Çukurova ve çevresini içeren yere yerleşmiş bir Küçük Ermenistan vardı.

Advertisement

İran, Azerbaycan ve Irak İlhanlı İmparatorluğu’nun, Orta ve Güney Rusya Altın ordu İmparatorluğu’nun egemen olduğu alanlardı. Bunlar, merkezi Karakurum olan Büyük Moğol Hanlığı’nın İslam ve Hıristiyan dünyalarına doğru uzanan batı kollarını oluşturmaktaydı. Başlangıçta Anadolu ‘ya ‘saldıran ve Selçuklu Devleti’ni bağımlı kı> Moğol güçleri, bu işi Büyük Han adına yapmışlardı. Ancak zamanla, ülkeyi eylemli yöneten ve sömürenler İlhanlılar olmuştu. İlhanlıların başlıca rakibiyse, Mısır’da, köle kökenli asker kişilerin birbiri ardına saltanat tahtına geçtiği katı, militarist bir rejimle yönetilen ve -Güneydoğu Anadolu’nun bir bölümünü de içerecek biçimde- Suriye’yi de egemenliği altında tutan güçlü Türk Memluklu Devleti’ydi.

Selçuklu Anadolu’su gerek kentlerde, gerek kırsalda henüz yerli Hıristiyan halkın nüfusça Müslümanlardan daha kalabalık olduğu bir ülkeydi.

Kentsel nüfus, bölgelere göre değişiklikler göstermekle birlikte, Rum, Ermeni vb. Hıristiyan grupların -genellikle ayrı ayrı mahallelerde oturmak üzere- çoğunluğu sağladığı; İranlı, Arap, Türk, Kürt ve devşirme asker ya da köle olarak çeşitli etnik kökenlerden görevli ve hizmetlilerin oluşturduğu Müslümanlarınsa azınlıkta kaldığı çok renkli bir yığışım ( conglomerat) görünümündeydi.

Kırsal kesimde tarımla uğraşan köylü çoğunluğunu gene yerli Hıristiyanlar oluşturmakla birlikte, Türklerin yerleşik yaşamla önceden tanışmış olarak Anadolu’ya gelmiş olanları, tarıma elverişli yerler seçip kendi köylerini kurarken, Türkmen aşiretleri sürüleri için uygun noktalarda yaylaya, kışlaya çıka ine, dolaşarak, çiftçi halkla kimi zaman alışveriş biçiminde olumlu, ancak çoğu zaman da yağma ve tahrip şeklinde olumsuz ilişkiler içinde yaşarlardı. Yönetim, üretken olan yerleşik halka zarar vermelerini önlemek ve yaratacakları başka tehlikelerden kaçınmak için Türkmen aşiretlerini genellikle darü’l-harb olan komşu Hıristiyan devletlerle Selçuklu Devleti arasındaki Sınır boylarına (uç bölgeleri) uzaklaştırır, kendilerine gaza görevi verirdi.

Baba diye anılan şaman-derviş karması din adamlarından edinmiş oldukları sözlü din bilgilerine dayalı yüzeysel, dolayısıyla doğal olarak heterodoks (aykırı) Müslümanlıklarıyla ve aşiret kurallarını zorlayan devlet buyruklarına ve disiplinine dirençli basit ve aktif yaş> biçimleriyle Ortodoks (Sünni) yönetim ve bu yönetime bağlı kent toplumu için tehlike, ürküntü ve tiksinti kaynağı olan, buna karşılık da yönetimden korkan, kentlilerden nefret eden Türkmenler, fırsat buldukça saldırmakla birlikte, kentlerden ve hele merkezden uzak kalmayı yeğlerler, uç bölgesinde, sonuç olarak akın ve yağma yoluyla ekonomik yararlar sağlayacak gaza misyonunu üstlenmekten memnun olurlardı.

Balkanların Durumu

Bizans İmparatorluğu’nun zayıflaması üzerine Balkanlarda IX. yüzyıldan itibaren Bulgar Krallığı, Sırp Krallığı, Eflak Prensliği, Boğdan Prensliği, Arnavut Prensliği, Makedonya prensliği gibi çok sayıda devlet kurulmuştur. Osmanlı Devleti kurulduğu sırada bu devletler, birbirleriyle hem siyasi, hem de dini çatışmalar yaşıyorlardı.

Balkanlarda güçlü bir devlet yoktu.Sırp Krallığı ile Bulgar Krallığı Bizans’ın boşalttığı alanda egemen olmak için mücadele ediyordu.

Advertisement

Balkanlarda görünürde bir dinsel birlik olmasına rağmen gerçekte Katolik Kilisesi ile Ortodoks Kilisesi arasında bölgeye egemen olma mücadelesi sürmekteydi. Katolik Kilisesi Ortodoks Kilisesinin güç kaybetmesinden yararlanarak Balkanlarda egemen olmak istiyordu. Latin Kökenli Eflak, Erdel ve Boğdan Krallıkları Katolik Mezhebine inanırken, Slav kökenli Arnavut, Sırp, Bulgar Krallıkları ile Yunan/Rum kökenli Mora Despotlukları ve Makedonya Prensliği Ortodoks Mezhebine inanmaktaydı.


Leave A Reply