Osmanlıca Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Osmanlıca nasıl bir dildir, özellikleri nelerdir? Klasik Osmanlıca, Eski ve Yeni Osmanlıcanın özellikleri, hakkında bilgi.

Osmanlıca Yazı Örneği

Osmanlıca Hakkında Bilgi

Osmanlıca; Türkiye Türkçesinin Osmanlı döneminde yüksek sınıf ve aydınlarca yazı dili olarak kullanılan biçimine verilen addır. Dilbilimsel bir terim değil, Osmanlı döneminde kullanılan Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı dilin adıdır. Önceleri Türk lehçelerinin hepsi Türki (Türkçe) ya da lisan-ı Türki (Türk dili) adlarıyla anılıyordu. Ama Tanzimat döneminde, siyasal birliği kurarak amacıyla millet-i Osmaniye (Osmanlı milleti) kavramını kullanan aydınlar, Osmanlı topraklarında konuşulup yazılan Türkçeye Osmani (Osmanlıca) ya da lisanı-ı Osmani (Osmanlı dili) adını verdiler. Tanzimat’tan sonra yazılmaya başlayan Türkçe dilbilgisi kitaplarına da kavâid-i lisan-ı Osmani (Osmanlı dili kuralları) dendi ve dönemin Türkçesi, Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşmuş bir dil olarak tanımlandı. Osmanlıcanın tarihi Eski Osmanlıca (Eski Anadolu Türkçesi), Klasik Osmanlıca ve Yeni Osmanlıca olmak üzere üç döneme ayrılır.

Eski Osmanlıca

Eski Osmanlıca. Anadolu Selçukluları dönemini de içine alarak 15. yüzyılın sonuna değin gelir. Osmanlıların kuruluş döneminde (14. yy) Karamanlılar ve öbür beyliklerin Türkçeyi resmi dil kabul etmeleriyle birlikte, Anadolu Selçukluları döneminde ilk ürünlerini veren edebi dil daha da gelişmeye başladı. Bizans’ın Osmanlılarca yıkılmasından sonra, 15. yüzyılda İstanbul’da başlayan saray yaşamı Türk şairlerin yanı sıra Arap, özellikle de İranlı şair ve bilginleri kendisine çekti. Ayrıca, İslam bilimlerinin okutulduğu medreselerin Arapçaya verdiği önem ile bilim ve sanat çevrelerinin Farsçaya verdiği değer Türk edebiyatının Arapça ve Farsçaya daha çok yaklaşmasına yol açtı.

Bununla birlikte, Eski Osmanlıca görece yalın ve Türkçe sözcük dağarcığı zengin bir dildi. Gülşehri, Âşık Paşa, Kadı Burhaneddin, Tursun Fakih, Ahmed-i Dâi, Süleyman Çelebi, Şeyhî, Mercimek Ahmed, Necati ve Ahmed Paşa gibi yazarların yapıtlarında Türkçe sözcükler ve dilbilgisi özellikleri ağır basıyordu. 15. yüzyılın ikinci yansı bir geçiş dönemi olmakla birlikte, Eski Osmanlıcanın özellikleri 16. yüzyıl boyunca, hatta 17. yüzyılda da sürdü. Eski Osmanlıca sözcüklerde yuvarlaklık ve düzlük açısından ünlü uyumu zayıftı.

Bugün e ünlüsünü taşıyan birçok sözcük i ile (örn. biş, gice), bazı ekler her zaman yuvarlak ünlüyle yazılırdı (örn. ulaç eki -up, -üp [bak-up, gir-üp], ettirgenlik eki -dur, -dür [yağ-dur, bil-dür], bildirme eki -dur, -dür [kap um dur, senün-dür]biçimindeydi). Belirtme (kol-ı, göz-i), iyelik (kapu-sı), soru (bıddı-mı, bu-mıydı), geçmiş zaman (otur-di), dönüşlülük (döğ-in-di) ve edilgenlik (yam-ıl-mış) ekleri her zaman düz ünlü taşırdı. Bazı sözcükler t, bazıları d ile (örn. tag, tolu, didremek), ama kökün ünsüzü ne olursa olsun kalma, çıkma, ortaç ve ettirgenlik ekleri her zaman d ile yazılırdı (örn. aş-da, iş-den, it-dügi, çek-dür-ür).

Advertisement

Eski Osmanlıcanın başlıca biçim bilimsel özellikleri ise şunlardı: Belirtme durumunu bildirdiği halde, bazı sözcüklerde ek kullanılmazdı (örn. yüzüm sürem “yüzümü süreyim”). Çoğul gösterme adılları bular, şular ve olar’dı. Anlatılan geçmiş zaman bazen -up ulaç ekiyle belirtilir (örn. bakıp -dur “bakmıştır”), gelecek zaman için -ısar ve -iser ekleri kullanılırdı (örn. bakısar “bakacak”). Şimdiki zaman ekleri (örn. -yorum, -yorsun) yoktu; bunlar geniş zaman ve istek ekleriyle karşılanırdı. Emir ekleri -gıl ve -gil (örn. gel-gil), eski çağlardan kalma özellik lerini koruyan geniş zaman birinci kişi eki -van, -ven ve -ın, -in, bazen de -vam, -vem ve -vanın, -venin’di (örn. sorar-van, görür-ven, öldürür-in, durur-vam).

Klasik Osmanlıca

Klasik Osmanlıca. 16. yüzyılın başından 19. yüzyılın ortasına değin süren bu evrede Arapça ve Farsça sözcüklerin yanı sıra bu dillerin kurallarının da benimsenmesiyle, Osmanlıca halk dilinden giderek uzaklaşarak yüksek tabakaya özgü bir dil niteliğini kazandı. Öğretici yapıtlarında yalın bir Türkçe kullanan şair, yazar ve bilginler hüner ve ustalıklarını göstermek istediklerinde bu sanat dilinde yazmayı seçtiler. Eski Osmanlıca döneminde bir süs öğesi olarak kullanılan seci giderek büyük önem kazandı. Şiir dilinde de sık sık Arapça ve Farsçaya uygun tümcelerle eylemsiz, öznesiz dizeler ve beyitler kullanılmaya başladı. Klasik Osmanlıca Bâkî, Nef’î, Nâbî, Nedim, Şeyh Galib gibi şairlerle Aşık Çelebi, Veysî ve Nergisi gibi yazarların yapıtlarını kapsayan divan edebiyatının dilidir.

Klasik Osmanlıcada hem Arapça, hem de Farsça öğelere çok yer verilmişti. Arapçadan alınma öğeler arasında Arapça ad, sıfat ve eylemliklerin yanı sıra, etken ve edilgen eylem ortaçları, eylemden türeme sıfatlar, abartma ve küçültme belirten adlar, büyültme belirten sıfatlar, yer, zaman ve alet adları, iyelik belirten adlar, çokluk, erillik ve dişilik kategorileriyle ilgeçler, ad ve sıfat tamlamaları, sayı ve aylar sayılabilir. Farsçadan alınma öğeler arasındaysa ad ve sıfatların dışında bileşik ad ve sıfatlar, ad ve sıfat tamlamaları, yer adları yapmaya yarayan ilgeçler, meslek, alet ve küçültme belirten adlar, oran, benzetme, yapıcılık ve layıklık belirten sıfatlar, birçok bağlama ve ünleme ilgeçiyle sayılar yer alır.

Yeni Osmanlıca

Yeni Osmanlıca. Tanzimat’ın ilanıyla birlikte Batı etkisinde gelişen Tanzimat ve Servet-i Fünun edebiyatının dilidir. 19. yüzyılın ortasından Yeni Lisan ve Milli Edebiyat akımlarının başladığı 1912’ye değin süren bu dönemde, eğitimlerini divan edebiyatından aldıkları için Klasik Osmanlıca yazmayı sürdüren Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Recaizade Ekrem gibi ünlü şair ve yazarlar, Batı uygarlığı etkisinde gelişen yeni gereksinim, dünya görüşü ve yaşama biçimlerini Osmanlıcanın olanaklarıyla karşılamaya çalıştılar. Geliştirilen yeni dil, her ne kadar sözcükleri, tamlamaları ve yeni kavramları karşılayan deyimleriyle değişik bir nitelik kazandıysa da, gene üst tabakanın ve aydınların dili olmaya devam etti. Bu dönem Osmanlıcasına da hem Arapçadan, hem de Farsçadan yeni sözcük ve kurallar girdi ve Batı’dan alınan kavram, deyim ve terimler Arapça ve Farsça tamlamalarla karşılandı.

Eskiden olduğu gibi bu dönemde de süslü ve yalın düzyazı birlikte varlığını sürdürdü.

Advertisement


Leave A Reply