Üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğunda toplum yapısı nasıldı? Toplumun etnik ve dini yapısına göre isimlendirmeler ve maddeler halinde bilgiler ve özellikleri.
1. OSMANLI TOPLUMUNUN ETNİK YAPISI
Üç kıtada toprakları olan Osmanlı Devleti’nin bünyesinde, çeşitli ırk ve dinlere mensup insanlar bulunuyordu.
Osmanlılarda bütün halka reaya denirdi.
Milliyetler arasında iyi bir denge kurulmuştu.
Her millet evlenme, boşanma, ölüm, doğum, sağlık, eğitim, iç güvenlik vb.konularda devletin üstlenmediği pek çok sosyal ve idarî işlevleri yerine getiriyordu.
Devletin içindeki çeşitli milletler olabildiğine ayrı tutularak olası sürtüşmeler en aza indirilmiştir.
Dinler ve ırklar mozayigi, bu denge sayesinde yüzyıllar boyu bir arada tutulabilmişti.
XIX. Yüzyılda bu denge bozulmuş, Fransız Ihtilâli’nin getirdiği milliyetçilik akımının yaygınlaşmasıyla, Osmanlı Devletini oluşturan milletler mozayigi parçalanmıştır.
2. OSMANLI TOPLUMUNUN DİNÎ YAPISI
Osmanlı Devleti’nde halk dinî bakımdan iki büyük bölüme ayrılıyordu.
1. Müslümanlar
Devletin esas unsuru Müslümanlardı. Müslümanların çoğunluğu Türkler ve Araplardı. Arnavutlar ve Boşnaklar da kendi istekleriyle Müslüman olmuşlardı.
Osmanlı ülkesindeki Sünnî Müslümanlar şu dört mezhebe mensuptu.
• Hanefî (Çoğunluk bu mezheptendi.)
• Şafiî
• Malikî
• Hanbelî
Ayrıca Şiî Müslümanlar ve Aleviler de birer inanç grubu olarak Osmanlı ülkesinde varlıklarını sürdürüyordu.
Tarikatlar devlet denetiminde bulunuyor, devlete karşı olmadıkları sürece korunuyordu.
2. Müslüman Olmayanlar (Gayri Müslimler)
A. Hristiyanlar
Nüfusun yaklaşık üçte biri Hristiyandı.
• Hristiyanlar, medenî hukuk alanında kendi hukuklarını uyguluyorlardı.
• Ceza davalarında ise kadıya bağlıydılar.
• İstanbul’un alınmasından sonra Fatih, Patrikhane’yi kaldırmamış; Patrik, protokolde vezirlere eşit sayılmıştır.
• Patrik seçilen kişinin onanması padişah ve divana aitti.
Rumlar, Slavlar, Bulgarlar, Sırplar ile Mısır ve Etyopya’daki bazı Araplar Ortodoks idiler.
Ermeniler, Hristiyanlığın Gregoriyen mezhebindendi ve Ermeni Patrigi’ne bağlıydı.
Hırvatlar, Slovenler vb. Katolik mezhebindendi.
Osmanlı Devleti’nin büyük düşmanları Katolik mezhebinden devletler olduğu için Osmanlılar, Katolik Kilisesi’ne dostça bakmıyorlardı.
B. Museviler (Yahudiler)
Yahudiler, Osmanlı ülkesinde dağınık bir biçimde çeşitli kentlerde yaşıyorlardı. istanbul’daki Hahambaşı’na bağlıydılar. Ticaretle uğraşan Yahudiler, genellikle varlıklı insanlardı.
3. MESLEKÎ ZÜMRELER
Osmanlı Devleti’nde toplum iki büyük bölüme ayrılmıştı :
1. Yönetenler : Askerî sınıf
2. Yönetilenler : Reâyâ
Yönetenler : Askerî Sınıf
Padişahın, kendilerine dinî ya da idarî yetki tanıdığı kişilerden oluşuyordu.
• Silah taşıma
• Orduyu oluşturma
• Tımar alma
• Toprak gelirlerini toplama
yetkileri yalnızca askerî sınıfa aitti.
Bunlar hem bir egemen sınıf, hem de padişah açısından birer kuldu. Canları, mal ve mülkleri sultanın iradesine bağlıydı.
Padişahtan sonra, saray halkı dışında, yönetenler olarak şunlar geliyordu :
1. Seyfiye (Kılıç ehli): Bunlar, yönetim görevi de olan askerî zümreydi. Kapıkulu ve tımar sistemi içinde yetişenlerden oluşuyordu. Sadrazam, vezirler, beylerbeyleri, sancakbeyleri, kapıkulu zabitleri ve neferleri, tımarlı sipahiler, deniz askerleri ve diğer görevliler bu gruptandı. Bu grup esas olarak tımarlı sipahi ve kapıkulu askerlerinden oluşuyordu. Savaşta sivrilmiş, nitelikli kişilere dirlik tahsis edilip, tımar beyliği veriliyordu.
2. İlmiye : ilimle uğraşan topluluk demekti. Bunlar yargıçlık, noterlik, mahali yöneticilik yapan kadılardan, her düzeydeki eğitim ve öğretim kurumundaki öğretim elemanları ve müneccimlerden oluşuyordu. Ayrıca imam ve müezzinlerle, tarikat şeyhleri, seyyid ve şerif diye anılan din adamları da ilmiye sınıfı içinde yer alıyordu.
3. Kalemiye : Temel görevleri devletin gelirlerinin toplanması ve harcanmasıydı. Büro işlerini, yazışmaları yürüten her düzeydeki devlet görevlilerinden oluşuyordu. Bunlar, çalıştıkları bürolarda usta-çırak ilişkisine göre yetişiyorlardı.
Yönetilenler : Reaya
Bunlar toprağı işler ya da zanaat ve ticaretle uğraşır, elde ettikleri gelirin bir bölümünü vergi olarak verirlerdi.
XIX. Yüzyıldan itibaren reaya tabiri sadece Müslüman olmayan teba için kullanılır olmuştur.
1. Çiftçiler
Osmanlı nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Kendilerine belirli oranlarda toprak verilirdi. Öşür vermek ve toprağı işlemek zorundaydılar.
2. Esnaf ve Zanaatkârlar
Esnaf, hem hammaddeyi işleyip üretim yapıyor, hem de bunları satıyordu. XVII. Yüzyılda iki yüzü aşkın değişik üretim yapan esnafın varlığından sözedilmektedir : Terzi, kalaycı, kılıççı, çadırcı, iğneci, berber, ciltçi, telci … vb.
Esnaf ve zanaatkârlar genellikle kentlerde otururlardı. Bunlar, Lonca denilen örgütlere bağlıydılar.
• Loncalar sıkı bir disiplinle yönetiliyordu.
• Bu disiplinli örgütleme bir yandan düzenli ve verimli üretim yapılmasını, öte yandan da devletin, ekonomiyi denetlemesini sağlıyordu.
• Loncalar aracılığıyla fiyatlar ve kalite denetlenebiliyor, rekabet yasak olduğundan kaynaklar, ihtiyaçlara uygun bir biçimde kullanılabiliyordu.
3. Tüccarlar
Şehirler, bölgeler ya da ülkeler arasında ticaret yapanlara tacir ya da tüccar deniliyordu.
Toplumda tacirlerin önemli bir yeri vardı. Bunlar zanaatkârlara ve çiftçilere göre (devlet kontrolü açısından) daha serbestti.
Karadeniz ve Doğu Akdeniz ticareti Türk, Rum, Yahudi ve Ermeni tacirlerin elindeydi.
Uzak ülkelerle ticaret, daha çok yabancı gemilerle yapılıyordu.
4. Göçebeler
• Göçebelik eski Türk toplumlarından beri süregelen bir hayat tarzıydı.
• Göçebelerin geçim kaynağı hayvancılıktı. Kendilerine genellikle yörük deniliyordu.
• XVII. yüzyılın sonlarından itibaren göçebeler zorla yerleşik hayata geçirilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı Toplumunda Sosyal Hareketlilik
Sosyal hareketlilik, kişinin bir yerden başka bir yere gitmesi (göç etmesi) ya da toplumdaki statüsünde düşme ya da yükselme meydana gelmesidir.
Göçe dayalı değişiklik, yatay hareketliliktir. Osmanlılarda başlangıçta yoğun bir yatay hareketlilik vardı. Fethedilen yerlere Türkmenlere getirilerek yerleştirilmiş, Anadolu ve Balkanların Türkleşmesi bu yolla sağlanmıştır. Ancak, bir yere yerleşen ve tarımla uğraşan kişinin de göç etmesi pek uygun bulunmuyor, hatta bu, kanunlarla engelleniyordu.
Osmanlılarda dikey hareketliliği teşvik edici bir sistem vardı. Medreseden yetişen ya da savaşta yararlık gösteren yetenekli biri, devletin üst kademelerinde görevler alabilirdi. Osmanlılarda yükselmenin en garantili yolu eğitim-ögretimden geçerdi. Sözgelimi Fatih Medresesi’nde müderrislik yapanların yarısına yakını reaya kökenliydi.