Polonya’nın Tarihine Bakış, İkinci Dünya Savaşı Sonrası Polonya

0
Advertisement

Polonya’nın tarihi hakkında detaylı bilgiler. Polonya’nın özellikle birinci dünya savaşından sonra yakın tarihimize kadar olan gelişmeleri.

M.S. yaklaşık 5. yüzyıldan sonra Polonya’ya Batı Slav boyları yerleşti. 10. yüzyıla gelindiğinde bu boyların birçoğu Polijane boyunun yönetiminde birleşti. Ülkeyi 992’ye kadar yöneten Polonya Prensi Miezsko, Hıristiyanlığı kabul etti. Oğlu I. Bolestaw, Polonya’ nın ilk kralı oldu. 12. ve 13. yüzyıllarda Polonya topraklarının bir bölümünü, özellikle Prusya’nın Töton Şövalyeleri’ne kaptırdı. 14. yüzyılın ortalarında Büyük Kazimierz, Polonya’yı yeniden güçlendirdi; Jagiello Hanedanlığının (1386-1572) yönetiminde Polonya, Litvanya ile birlikte, Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri durumuna geldi. O dönemdeki başkent Krakov, bir sanat ve kültür merkeziydi.

I. Bolesław Chrobry

I. Bolesław Chrobry

1683’te, Büyük Polonya Kralı Jan Sobieski, Viyana önlerinde Osmanlıları yenilgiye uğratmasına karşın, ülkenin gücü azalmaya başladı. 18. yüzyıl sonlarında Avusturya, Rusya ve Prusya, Polonya topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirdi. 1795’te Polonya’nın tümü işgal edildi. Napolyon’un birleştirdiği Polonya topraklarının bir bölümü 1815’te Viyana Kongresi ile yeniden parçalandı. Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde 1919 Versailles Antlaşması ile bağımsız Polonya Cumhuriyeti’nin varlığı tanındı. Polonya’nın Baltık Denizi’ne tek çıkışı, Doğu Prusya’yı Almanya’nın geriye kalan bölümünden ayıran Gdansk’daki (Danzig) “Polonya Koridoru” idi.

İkinci Dünya Savaşı Dönemi

Almanların Polonya üzerindeki istekleri, 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’ nın çıkmasına neden oldu; bu savaşta Alman ve SSCB güçleri Polonya’yı birlikte paylaştılar. 1941’de Almanya; SSCB’ye saldırarak bütün Polonya’yı ele geçirdi. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Polonya bir yıkıntıya dönüştü, çok sayıda insan yitirdi. Birçok kent ağır zarar görürken, başkent Varşova hemen hemen tümüyle yıkıldı.

Ayrıca, iki siyasal görüş iktidar için savaşıyordu; Londra merkezli sürgündeki hükümetle, SSCB destekli komünist Polonya Ulusal Kurtuluş Komitesi (PCNL), 1945’te Yalta Konferansı’nda Müttefikler, tüm demokratik grupları temsil eden geçici bir Polonya yönetimi kurulmasını onayladılar. Yalta Konferansı’nda ayrıca, Polonya’nın doğu sınırının esas olarak 1919 Ateşke-si’nde çizilen Curzon Hattı’nı izlemesine karar verildi. Daha ülkenin batı sınırının Oder ve Neisse ırmaklarının olduğu kabul edildi. Yeni Polonya yönetimi, PCNL’nin başlattığı reformları sürdürdü. Tarım ve endüstri işletmeleri devletleştirildi.

Varşova Paktı

Polonya, COMECON üyesi ve 1945’te de Varşova Paktı kurucu üyesi oldu. SSCB’nin desteğiyle komünistler güçlerini birleştirerek pekiştirdiler. Kolektivizasyonla Sovyet modelinie karşı çıkan Wladyslav Gomulka gibi önderler ya görevlerinden uzaklaştırıldılar ya da tutuklandılar. 1953’te Stalin’in ölümünden sonra ülkedeki politik hava giderek değişti. 1956’da Poznan ve öteki kentlerde “ekmek için ayaklanma” adı verilen SSCB karşıtı ayaklanmalar baş gösterdi. Bu ayaklanmalar, Gomulka’nun Polonya Birleşik İşçi Partisi (PUWP) birinci sekreteri olarak iktidara dönmesiyle sonuçlandı.

Advertisement

Polonya, Batı’dan ve SSCB’den büyük ekonomik yardım sağladı. 1956’da başlatılan 5 yıllık planların görünüşteki başarılarına karşın, kuzeydeki kentlerin bazılarında 1970’te yeniden ayaklanmalar başgös-terdi. Vladislav Gomulka ve Politbüro üyesi dört yönetici görevlerinden uzaklaştırıldı (Aralık 1970). Genel Sekreterliğe ve parti yönetimine daha genç bir kadro getirildi. Yeni Genel Sekreter Edward Gierek, önce büyük umutlar uyandıran reformist ve pragmatist bir politika izleyeceği havasını yarattı.

Edward Gierek

Edward Gierek

Gierek’in işbaşına geçmesiyle birlikte parti, kendi üyesi olmayan aydınlar üzerindeki baskıyı hafifletti, önceki dönemde tutuklanmış bazı gençleri serbest bırakırken, sansürün yayınlanmasını yasakladığı birçok eserin yayınına ya da sahnelenmesine izin verdi. Gierek’in giriştiği en önemli reform, ekonomik sisteme yönelik oldu. Çeşitli devlet işletmelerinin daha akılcı ve verimli çalışması için yapılan yönetsel değişiklikler, pragmatik yaklaşımlar kısa zamanda olumlu bir etki gösterdi.

Ülkede bir değişiklik, bir canlanma rüzgârı esmekle birlikte, gerçekleştirilen yenilikler hemen hep ekonomik ve bir ölçüde toplumsal alanda oldu. Politik planda ise, parti içindeki kadro değişiklikleri bir yana toplumu bir bütün olarak kapsayacak hemen hiçbir reform yapılmadı. Batıdan bol miktarda borç alınırken ekonomiye bir canlanma geldi, ancak bu, aynı zamanda giderek artan bir enflasyonu da beraberinde getirdi. Gierek yönetimi, 1975’te birçok mala yüksek oranlarda zam yapmaya başladı. Bu durum toplumda giderek yaygınlaşan ve güçlenen bir muhalefetle karşılaşınca, 1976 Haziran’ında zamlar askıya alındı.

Başbakan Jaroszewicz de görevden alındı. 1976’dan sonra Polonya’ da Gierek öncesininkini andırır bir süreç yeniden yaşanmaya başladı. Ekonomik bunalım ağırlaşınca karşıt sesler de daha bir gür çıkmaya başladı. Bu yönde bir anlamda ilk adım işçilerin kurdukları ve herhangi bir devlet kurumu ya da partinin sultası altında olmayan bağımsız işçi gazetesi “Rabotnik” (İşçi) oldu.

“Dayanışma” Kuruluyor

Bunu çeşitli endüstri bölgelerinde, bağımsız sendikalar kurma girişimleri izledi. Ağustos 1980’de, Gdansk’taki Lenin Tersanesi işçilerinin işten atılan arkadaşlarının yeniden işe alınması amacıyla başlattıkları grev, Gierek yönetimi için de sonun başlangıcı oldu. 1976’da kurulmuş olan İşçi Savunma Komitesi (KOR), yönetimden gelen baskılara karşın, işçi komitelerini tek bir çatı altında toplayarak Dayanışma’yı oluşturdu (1 Kasım 1980). Dayanışma kısa zamanda büyük bir atılım gösterdi, üye sayısı ülkedeki hemen hemen tüm işçileri kapsayacak biçimde 10 milyona çıktı.

Lech Walesa

Lech Walesa

Parti yönetimi, Dayanışma’yı kendine rakip görmesine karşın, Dayanışma üyelerinin 1/3’ünden fazlası aynı zamanda partinin de üyesiydi. Resmi sendikanın hiçbir işlevi kalmadı. Adını ilk kez 1970’te Gdansk’taki Lenin Tersanesi işçilerinin grevinde duyurmuş olan Lech Walesa’nin önderliğindeki Dayanışma, gerçekte bir sendika olmanın çok ötesine geçti, politik bir kimlik kazandı. Walesa da, zaten Dayanışma’nın klasik anlamda bir sendika olmadığı, parti de sayılamayacağını, ancak tam anlamıyla bir toplumsal hareket olduğunu vurguluyordu.

Advertisement

SSCB ve Doğu Bloku’nda kaygı ve tepkiyle karşılanan, ancak Batı’nın büyük desteğini alan Dayanışma, 1981 içinde ülkedeki tek parti olan Polonya Birleşik İşçi Partisi karşısındaki ikinci bir yönetim odağı oldu. Ancak Dayanışma, nasıl bir strateji izlemesi gerektiği konusunda ikiye bölündü. Bu arada, yönetimde iyice yıpranan E. Gierek, yerini Stanislav Kania’ya bıraktı (Eylül 1980). Ancak, bir süre sonra parti binalarına yönelik saldırıların artması, kundaklama ve sabotaj eylemlerinin başgöstermesi üzerine Kaina da görevinden ayrıldı. Parti genel sekreterliğine General Wajciech Jaruzelski atanda (Ekim 1981). ilk kez bir sosyalist ülkede, parti üyesi olsa da en yüksek makama bir genelkurmay başkanının getirilmesi, oldukça anlamlı bir atamaydı.

Çünkü ortam “iç savaş” kokmaya başlamıştı ve bundan kimin üstün çıkacağı Dayanışma’nm ne kadar geniş bir toplumsal desteğe sahip olduğuna bakarak anlaşılabilirdi. Olaylar bu yönde gelişirken, Dayanışma ve halkın en büyük tedirginliği, yeni bir SSCB müdahalesinin yaşanmasıydı. Ekim 1981’de Dayanışma Kongresi’n-de gözlenen genel hava, aşırıların tezlerinin ağır bastığı yönündeydi. Genel greve gidileceği söylentileri giderek yaygınlaştı; Walesa bile görece ılımlı kalırken, hareket üzerindeki denetimini yitirmeye başladı.

Ordu Yönetime El Koyuyor

Bu ortamda, 12 Aralık 1981 gecesi Polonya Ordusu, “Ülkeyi iç savaş eşiğinden döndürmek üzere” yönetime el koydu. Genel Kurmay Başkanı ve Parti Genel Sekreteri Jaruzelski “savaş hali” ilan ederek bu yeni gelişmeyi duyurdu. Dayanışma Sendikası kapatıldı, önde gelen militanları tutuklandı. Bu tarihten sonra Polonya için yeni bir süreç başladı. Jaruzelski yönetimi, bir yandan daha önce olduğu gibi parti içine geniş tasfiyeye giderken, öte yandan çeşitli ekonomik önlemlerle ülkeyi bunalımdan çıkartma çareleri aramaya koyuldu.

Ancak, Polonya’da fiilen ordunun yönetime el koyması, özellikle Batı’da çok büyük tepkilere yol açtı. ABD yönetimi, Polonya’ya ekonomik ambargo başlatırken, tüm Batı dünyasında da büyük bir karşı propaganda kampanyası açıldı. Jaruzelski yönetimi, 1985′ ten itibaren tutuklu ve mahkûm olmuş Dayanışma üyelerini bağışlayarak serbest bırakmaya koyuldu. Dayanışma ise kapalı kaldı. Yönetimin en büyük sorunu, ekonomik bunalımı aşmak üzere hazırlanan reform paketi (yüksek oranda zamlar öngörüyordu), yapılan referandumda, zamana yayılması koşuluyla benimsendi. Şubat 1988’de uygulamaya konulan zamlar, yeni bir grev dalgasına yol açtı (Mayıs-Ağustos 1988). Dayanışma ile hükümet arasında, politik reformlarla ilgili konularda anlaşma sağlanması üzerine, greve son verildi.

Perestroyka ve Glasnost Politikalarının Etkileri

Tüm bu gelişmelerde, SSCB Lideri M. Gorbaçov’un başlattığı ve tüm doğu blokuna hızla yayılan Perestroyka ve Glasnost politikaları önemli rol oynadı. Yeniden yasal kimlik kazanan Dayanışma, 42 yıl sonra yapılan ilk serbest seçimlerde büyük başarı kazandı (Haziran 1989). Tade-usz Mazowiecki başkanlığında kurulan yeni hükümette, Dayanışma yanlısı bakanların çoğunlukta olması, rejim değişikliği sinyallerini verdi. Polonya Birleşik İşçi Partisi lağvedildi (Ocak 1990). Gizli polis örgütü dağıtıldı, sansür kaldırıldı (Nisan), yerel seçimlerde de Dayanışma adayları büyük başarı elde ettiler (Mayıs).

Ancak Dayanışma bünyesinde, L. Walesa ile Başbakan T. Mazowiecki yanlıları görüş ayrılığına düştü. Her iki lider de, devlet başkanlığına adaylıklarını koyarken, Başkan General Jaruzelski, parlamentodan görev süresinin kısaltılmasını istedi. Kasım 1990’da yapılan 3 adaylı seçimlerin ilk turunda kimse yeterli çoğunluğu sağlayamadı. İkinci turda oyların % 77’sini alan L. Walesa, savaş somasının serbest seçimle işbaşına gelen ilk devlet başkanı oldu (9 Aralık 1990). Aynı tarihlerde, iki Almanya’nın birleşmesi üzerine, Federal Almanya hükümeti ile Polonya arasında sınır güvencesini içeren bir antlaşma imzalandı. Walesa, yeni hükümeti kurma görevini J. Bielecki’ye verdi (Ocak 1991). Ancak hükümet bunalımı sürüp gitti. Mart 1992’de ülkenin ilk kadın başbakanı olan Hanna Suchocka hükümeti kurdu. Görev süresi 1995 sonunda dolan Devlet Başkanı L. Walesa’nın yerine Aleksander Kasnieski seçildi. Şubat 1996’da yeni hükümeti Wlodzimierz Cimoszewicz kurdu.


Leave A Reply