Psikolojide Psikodinamik Yaklaşım Nedir?

0
Advertisement

Psikolojide Psikodinamik yaklaşım, kuramı nedir? Psikodinamik yaklaşımın kurucusu, Sigmund Freud, özellikleri, Psikoanalitik hakkında bilgi

Sigmund Freud

Psikolojide Psikodinamik (Psikoanalitik) Yaklaşım

Kurucusu Sigmund Freud‘dur. (1856-1939) Ayrıca bu yaklaşımdan etkilenen ve söz konusu kuramın gelişiminde katkıda bulunan başlıca psikologlar şunlardı; Anna Freud, Alfred Adler, Eric From, Karen Horney, Carl Jung.

Bu yaklaşıma göre psikolojinin konusu bilinçaltı olmalıdır. Bu noktadaki temel varsayım ise davranışlarımızın önemli bir bölümünün bilinçaltı süreçlerden kaynaklandığıdır. Bilinçaltı süreçlerden Freud’un anladığı; korku, arzu gibi insanın farkında olmadığı fakat sonucunda davranışı etkileyen süreçlerdir. Bilinçaltı, insanın doğuştan getirdiği içgüdüleri, dürtüleri, farkında olmadığı duyguları, heyecanları, bunlarla bağlantılı olan tutumları ve davranışları içine alır. Bunlar istenildiği anda bilinç alanına çıkarılamaz.

Ruhsal yapı (içsel yaşantı), bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı olmak üzere bir birinden farklı üç bölümden oluşur. Sigmund Freud, kendi görüşlerini daha kolay açıklayabilmek için bilinçlilik durumunu üçe ayırarak açıklar.

Bilinç; İnsanın yaptıklarının ve düşündüklerinin farkında olmasıdır. Bilinç, aydınlık bölgeye benzer. Bilinç, algı ve bilgilerin açık seçik izlendiği bir alandır. Bu alandaki tutum ve davranışlara ait her şeyi biliriz. Freud’a göre bilincin görevi, yaşama süreci içindeki ilkel dürtü ve istekleri toplumca onaylanabilir duruma getirmek ya da engellemektir.

Advertisement

Bilinç öncesi (bulanık bilinç); Şu an apaçık bilincinde olmadığımız ama olduğumuzda da kolayca hatırlanabilen geçmiş yaşantı ve deneyimlerimizin saklandığı yerdir. Burası alaca karanlığa benzer. Bilinç öncesinde bulunanlar çoğu zaman bilinçli duruma getirilmeye elverişlidir. Bilinenlerin saklandığı bir depo gibidir.

Bilinçaltı; ilkel dürtü ve isteklerimizin merkezidir. Benlik tarafından hoş karşılanmayan anı ve deneyimlerimizin depolandığı bölgedir. Bu bölgeye bilinç istese de ulaşamaz. Bilinçaltına itilenler burada edilgin(pasif) biçimde durmazlar. Bilinç düzeyine çıkmaya çalışırlar. Bilinçaltına itilenler, bilincin onaylamadığı duygu, düşünce ve anıları oluşturur. Bunlar bilincin zayıf olduğu zamanlarda şekil değiştirerek ve dolaylı yollarla varlıklarını gösterirler. Örneğin; Rüyalarda, ateşli hastalık durumlarında ve aşırı sarhoşluk anlarında bilinç alanına çıkmaya çalışırlar.

Sigmund Freud‘un bilinçaltını incelemek için geliştirdiği metoda “Psikanaliz” denir. Psikanaliz, bilinçaltına ittiğimiz arzu ve düşüncelerimizin yeniden bilinçli hale gelmesine yardım eden bir metottur.

Freud’a göre daha önce yaşadığımız, fakat çeşitli nedenlerle unutmak istediğimiz başka bir ifade ile bilinçaltına ittiğimiz duygu ve düşünceler bizleri büyük ölçüde etkiler, bazen de hastalıklara sebep olurlar. Hipnoz ve telkin yoluyla, bilinçaltına itilen duygu ve düşünceler, bilinçli hale gelince, yani hastalığa neden olan psikolojik rahatsızlık ortaya çıkınca hasta iyileşir.

Freud, kişiliğin id, ego ve süperego olmak üzere üç öğeden oluştuğunu belirtmiştir.

> İd; Kişiliğin ilkel bölümüdür. Güdülerden kaynaklanan enerji (libido) ile doludur. Her yerde, her zaman, her şekilde dürtüleri, ihtiyaçları, istekleri karşılamak ister. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçlarının en bencil şekilde karşılanmasıdır, id, insanın biyolojik yönünü teşkil eder.

> Ego (benlik); Kişiliğini zaman içinde gelişen, oluşan parçasıdır. Kişinin nerede, ne zaman davranması gerektiğini belirler. Bir bakıma id ile süperego arasında bir denge unsurudur, id’in istek ve ihtiyaçlarını toplumsal gerçeklikle karşılaştırır. Temel görevi, id’in bazı isteklerine izin vermek ve bireyin kendisini güvende hissetmesini sağlamaktır. Ego, insanın psikolojik yanını teşkil eder.

Advertisement

> Süperego; id’in doyuma ulaştırmak istediği dürtüleri, ihtiyaçları, istekleri vb.” Hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiç bir şekilde” gibi kurallarla engellemek ister. Başka bir ifade ile id’in istek ve ihtiyaçlarıyla çatışma halindedir. Süperego, insanın toplumsal yanını oluşturur. Toplumda var olan tabuları ayakta tutmaya çalışır.

Psikodinamik yaklaşım, deneysel yöntemin uygulanamaması, cinselliğe aşırı vurgu yapması, getirdiği kavramların yeterince açık olmaması nedeniyle eleştirilmiştir.

Öte yandan bilinci incelemeye yönelik yaklaşımların yetersizliğinin vurgulandığı, ruhsal hastalıkların ürkütücü ve anlaşılmaz olarak değerlendirilmesine son verdiği için Psikodinamik yaklaşım günümüzde de önemini korumaktadır.


Leave A Reply