Advertisement
İçinde renkler ve renk geçen deyimler nelerdir? Renkler ile ilgili deyimlerin anlamları. Renk hakkında deyimler ve açıklamaları.
Renk İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- *** (bir şeye) renk gelmek
renklenmek, canlanmak: “Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi.” -Ö. Seyfettin. - *** bukalemun gibi renkten renge girmek
sürekli düşünce değiştirmek. - *** rengi atmak (kaçmak, uçmak)
1) solmak: “Rengi uçmuş kenarları yenmiş … bir fotoğrafı var.” -A. Ş. Hisar. 2) korku, heyecan vb. sebeplerle benzi sararmak: “Kadınlar da bu defa Tevfik’i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar, Tevfik’in rengi uçtu, dudakları titredi.” -H. E. Adıvar. - *** rengini belli etmek
yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak: “Rengimizi belli etmenin sorumluluğunu her an taşıyabilmek durumundayız.” -A. Cemal.
*** renk almak
yeni bir renk kazanmak.
- *** renk vermek (katmak)
1) çamaşır rengi solmak; 2) neşe, canlılık veya değişiklik kazandırmak: “Bembeyaz bulutlar kırmızılaştı / Sonra yavaş yavaş deminki renksiz / Göklere renk veren bir ziya taştı / Açılırken hülyalı enginlere biz” -N. Hikmet. 3) açık etmek: “O fırsatta onu yererek göze girmeye çalışan birkaç tıynetsiz dalkavuk da elbet renk verdiler.” -A. Kabaklı. - *** renk vermemek
duygularını, düşüncelerini veya başka bir durumunu belli etmemek, bir şeyi bildiği hâlde bilmez gibi görünmek: “Şaşırmış gibi yüzüme bakıyor ama renk vermiyor.” -A. Ümit. - *** renkten renge girmek
korkudan veya utançtan yüzünün rengi değişmek, sıkılmak: “Genç kız, renkten renge giriyor, verecek cevap bulamıyordu.” -R. N. Güntekin. - *** işin rengi değişmek
konu başka biçimde gelişmek, öncekinden farklı davranmaya başlamak: “O zaman işin rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup giderdi.” -O. Kemal. - *** rengi atmak (kaçmak, uçmak)
1) solmak: “Rengi uçmuş kenarları yenmiş … bir fotoğrafı var.” -A. Ş. Hisar. 2) korku, heyecan vb. sebeplerle benzi sararmak: “Kadınlar da bu defa Tevfik’i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar, Tevfik’in rengi uçtu, dudakları titredi.” -H. E. Adıvar. - *** rengini belli etmek
yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak: “Rengimizi belli etmenin sorumluluğunu her an taşıyabilmek durumundayız.” -A. Cemal. - *** mavi boncuk dağıtmak
birçok kişiye birden sevgi göstermek ve söz konusu kişileri, bu sevginin yalnız kendisine verildiğine inandırmak.
*** kırmızı dipli mumla davet etmek
birine bir yere gelmesi için çok yalvarmak, ısrar etmek.
- *** kırmızı kart görmek
1) oyundan çıkarılma cezasına çarptırılmak; 2) mec. ciddi bir biçimde uyarılmak; 3) mec. dışlanmak. - *** kırmızı kart göstermek
sp. 1) oyundan çıkarma cezasına çarptırmak; 2) mec. ciddi bir biçimde uyarmak; 3) mec. dışlamak. - *** tamtakır kuru (kırmızı) bakır
boş, bomboş: “Sütnine yukarı çıktığı zaman ne görsün? Sandık tamtakır kuru bakır.” -R. N. Güntekin. - *** her boyayı boyadı, bir fıstıki yeşil (mi) kaldı?
yapılması gereken bir şey varken, önemsiz, zorunlu olmayan şeylerle ilgilenildiğinde söylenen bir söz. - *** yeşil ışık yakmak
uygun olabileceğini, izin verilebileceğini belli etmek: “Bu anıt, onun kişiliğinin getirdiği bir dokunulmazlıkla daha sonra nice heykellere yeşil ışık yakıyordu.” -H. Taner. - *** sarı çizmeli Mehmet Ağa
kim olduğu, nerede oturduğu bilinmeyen kimse. - *** akı ak karası kara
beyaz tenli, kara gözlü, kara saçlı. - *** akla karayı seçmek
bir işi başarıncaya değin çok sıkıntı çekmek, güçlüklerle karşılaşmak: “Ben kendi hesabıma bir parça Fransızca öğrenebilmek için akla karayı seçtim.” -B. R. Eyuboğlu. - *** alnına kara sürmek
bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak. - *** alnının kara yazısı
kötü kaderi, kötü talihi: “Alnımın ne kara yazısı varmış.” -H. R. Gürpınar. - *** aralarına kara kedi girmek
iki dost birbirine gücenmek, iki dostun arasına soğukluk girmek. - *** aralarından kara kedi geçmek
birbirinden soğumak, aralarına soğukluk girmek. - *** ayaklarına (ayağına) kara su (sular) inmek
çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak: “Bu şehirde akşama doğru / İçime korku / Ayaklarıma kara su iner” -B. Necatigil. - *** bahtı kara olmak
sürekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak.
*** başına karalar bağlamak
çok kederlenmek.
- *** (birine) kara çalmak
birine iftira etmek, kara sürmek: “Allah için güzel kapışıyoruz, birbirimize kara çalmakta üstümüze yok!” -H. Taner. - *** (birinin) ak dediğine kara demek
inatçılık ederek karşısındaki ile anlaşmaya yanaşmamak. - *** dizlerine kara su inmek
beklemekten veya yorgunluktan güçsüz kalmak. - *** kara listeye almak
birini, bir grubu, bir ülkeyi sakıncalı veya zararlı görmek. - *** kara para aklamak
yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım yapmak. - *** kara sürmek
kara çalmak: “Gericiliği, insanlara kara sürme suçlamalarını kabul etmedi.” -K. Tahir. - *** kara yasa bürünmek
1) aşırı üzülmek; 2) derin derin düşünmek. - *** karalar bağlamak (giymek)
yas tutmak: “Bütün yaşamı karardı, sokağa çıkamaz oldu, karalar bağladı.” -H. Topuz. - *** yüzünü karartmak
birine sinirlenerek somurtmak. - *** beyaz sayfa açmak
bir konuda geçmişi unutarak geleceğe umutla bakmak. - *** beyaza çekmek
yazıyı temize çekmek: “Dört satırlık bir beyaza çekmek için de kan terlere batar.” -H. R. Gürpınar. - *** şakakları ağarmak (beyazlanmak)
yaşlanmak: “Ben o eski adam değilim, şakaklarım nasıl beyazlanmış, görmüyor musun?” -Y. K. Karaosmanoğlu. - *** al giymedim ki alınayım
“bu işle hiçbir ilgim olmadığı için söylenen sözleri kendi üzerime almadım” anlamında kullanılan bir söz. - *** al kanlara boyanmak
1) yaralanmak; 2) vurularak ölmek; 3) şehit olmak. - *** al kiraz üstüne kar yağmış
düşünülmeyen, beklenilmeyen şeylerin de olabileceğini anlatan bir söz. - *** alı al, moru mor
telaş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak): “Çıplak, kuvvetli topuklarının altında şıpıdıklarının ökçelerini ezerek alı al, moru mor bir telaşla geliyordu.” -H. R. Gürpınar. - *** alı alına, moru moruna
sağlıklı, kanlı canlı: “Şahsına bakarsan iri yarı, alı alına, moru moruna, dinç, ablak bir insan…” -R. N. Güntekin.
Yorum yapılmamış
Başka yokmu ya ?? ?