Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

0
Advertisement

Roman ne demektir? Romanın özellikleri, Türk edebiyatında romanın yeri, önemli romanların listesi ve yazarlarımız.

Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

Kaynak: pixabay.com

Roman; edebiyatta bir türdür. Anlatı (tahkiye) tekniğine dayalı, insan ve toplum sorunlarım düşsel planda başka kişilere ileten, genellikle düzyazıyla (nesir) yaratılan. Matbaanın gelişimiyle basılıp yayılması kolaylaşan en yaygın edebiyat türü. Öyküden (hikaye) ayrılığı;

  • izlenimlere değil sorunlara yaslanması,
  • belli bir zaman akışım izlemesi (süreç),
  • bireysel değil toplumsal,
  • tekil değil çoğul,
  • gözleme ve araştırıya dayalı,
  • okurlarınca paylaşılan (bizcelik),
  • çok boyutlu (hem konular genişliğiyle, hem anlatının sürekliliğiyle),

en büyük anlatı türü olmasıdır.

Sözcüğün anlamı Roma’dan gelir. Romalıların ele geçirdiği topraklardaki yerli diller, uzun kültürel etkiler sonucunda Latincenin doğal baskısı altında kimlik değiştirip yeni bir bileşime ulaşmıştır. Böylece İtalya’dan başlayarak Fransa, İber Yarımadası (İspanya, Portekiz), Belçika’nın ve İsviçre’nin birer bölümü, Romanya ve Güney Amerika’da İspanyolca ile Portekizcenin yeni gelişimiyle oluşan yeni diller Roman Dilleri diye ikiye ayrılır. Kilise dili olan yüksek Latince’nin seçkinler sınıfının edebiyatına hizmet etmesi yanı sıra halk konuşma dilinin yarattığı ilk öykülere (hikaye) bu yüzden roman denir ve düzyazıyla (nesir) oluşan bir anlatı (tahkiye: hikaye etme) çeşiti, bir süre sonra bütün benzerlerini aşan teknik olanaklarla (matbaa) en kolay yayılan tür niteliğini kazanır.

Türk Edebiyatında Roman:

Türk Edebiyatı’nda roman, Batı’dan yapılan çevirilerle başladı (Telemak, Robenson, Sefiller.) 1859-1870. İlk romanı, fasiküller biçiminde yayımlatan Şemsettin Sami yazdı: Taaşşuk-i Talât ve Fıtnat (1872). Dönemin en verimli yazan olan Ahmet Mithat çalakalem gazete hızlılığıyla her konuda romanlar yazdı: Hasan Mellâh (Denizci Hasan), Hüseyin Fellâh (1875), Felatun Beyle Rakım Efendi (1876), Musullu Süleyman (1878)… Edebiyat değeri olan ilk ürünü Namık Kemal’in verdiği kabul edilir: İntibah (1876), tarihsel türün yarım kalmış ilk örneği de onundur: Cezmi (1880). Samipaşazade’nin tek romanı: Sergüzeşt (1889). Arada, Ahmet Mithat’ın izinde gidecek halk yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar: Şık (1888), iffet (1896), Mürebbiye (1897), Mutallaka (1898), Tesadüf, Metres, Şıpsevdi (1900). Arada Mehmet Murat’ın tek örneği: Turganda mı Yoksa Turfa mı? (1891), Hüseyin Cahit’in iki acemilik ürünü: Nadide (1891), Hayal içinde (1899).

Gerçekçiliğe doğru eksik bir yaklaşım: Nabi-zade Nâzım’ın Zehra’sı (1896). Recaizade’nin tek örneği Araba Sevdası (1896), Halit Ziya’nın başarıya yükselen ilk emeği Mai ve Siyah (1897), yine Halit Ziya’nın doruk eseri: Aşk-ı Memnû (1900). tik köy romanı sayılabilecek Küçük Paşa (Ebubekir Hazım Tepeyran) 1909. Refik Halit (Karay ilk romanı 1920), Reşat Nuri Güntekin (Çalıkuşu 1922). Bu yıl, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak (1922). Ertesi yıl Peyami Safa katılır romancılara: Sözde Kızlar (1923). Reşat Nuri’nin Damga’sı, Uşaklıgil’in son romanı Kırık Hayatlar’m, Peyami Safa’nın Bir Akşamdı eserinin, Halide Edip’in Kalb Ağrısı’nın yayın yılları aynı (1924); bir de gölgede kalmış değerli bir ilk eser: Selâhattin Enis’in Zâniyeler’i, Mahmut Yesari, 1925’te romanına başladı: Çoban Yıldızı Pervin Abla (1927), Ak Saçlı Genç Kız (1928)… Halide Edip, gittikçe gelişir: Vurun Kahpeye (1926).

Advertisement
Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

Kaynak: pixabay.com

Hüseyin Rahmi Gürpınar üretimini çoğaltmayı sürdürdü.

Kokatlar Mektebi, Ben Deli miyim? (1928); Reşat Nuri Güntekin’in iffetli edebiyatı aynı niteliklerle sürer: Acımak; ama Yeşil Gece’de ülkücü öğretmen tipi Şahin Efendi’nin kişiliğinde Cumhuriyet dönemine sorular da yöneltilebilir (1928). Halide Edip’in ikinci dönem eserlerinin yeni bir örneği Zeyno’nun Oğlu (1928). Aka Gündüz romana başlar: Dikmen Yıldızı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise her biri ayrı bir zaman dilimini konu edinen dizisine Mütareke döneminin eleştirisini ekler: Sodom ve Gomore (1928).

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) Sonradan bir sahne eseri haline getirilen Yaprak Dökümü’nde (1930) ekonomik durumu sarsılan bir aile yuvasının nasıl kolayca töre dışı çizgilere yönelebileceğini, drama dönüştürerek sergiler. Kızılcık Dalları’nda (1932) beslemelik, evlatlık sorununa sevecenlikle eğilir. İmparatorluk dönemiyle ilgili bir taşra öyküsü (Değirmen, 1944), başarılı bir sahne eseri olacaktır, Sarıpınar 1914. Peyami Safa (1899-1961) güçlü bir özyaşam öyküsüyle öndedir: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930). O da uygarlık değişiminin sorunsal değerini araştırır: Fatih Harbiye (1931). Ruh çözümlemelerine ağırlık verir: Bir Tereddütün Romanı (1933). Matmazel Noraliya’nın Koltuğu.

Sadri Ertem (1900-1943) makineleşmenin yarattığı bir dokumacılık bunalımını düşsel bir toplum eylemine dönüştürdü: Çıkrıklar Durunca (1931). Reşat Enis Aygen (1909-1984) doğalcı ürünler verdi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974), aydın-halk anlaşmazlığını Milli Mücadele günlerinde başlatan sorunsal köy romanını 1932’de yayımlatır: Yaban. Bir süre sonra Cumhuriyet değişiminin başkentini işleyecek (Ankara, 1934), II. Abdülhamid döneminin Jön türklerine dönecek (Bir Sürgün, 1937), demokrasi başlangıcının getirdiği yeni çatışmaları geniş bir bakışla sergileyecektir: Panorama I (1953), Panorama II (1954). Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), sakıncalı sayılabilecek ilerici düşüncelerini sorumsuz kişilere (deli, dengesiz, yabancı) söyleterek toplum eleştirisini sürdürür: Utanmaz Adam (1934), Eşkiya İninde (1935). Nahit Sırrı Örik’in (1891-1960) başarılı ve güçlü romanı Sultan Hamit Düşerken’dır (1947).

Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

Kaynak: pixabay.com

Memduh Şevket Esendal’ın tek romanı kuruluş aşamasındaki Ankara kentinin toplumsal dokumasını verir; Ayaşlı ve Kiracıları (1934).

Halide Edip Adıvar’ın (1884-1964) asıl romancılığı ise Sinekli Bakkalla. başlar (1936). Öteki romanları aynı olgunlukta sürmez: Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1938), Sonsuz Panayır (1946). İlk romanıyla döneminin en başarılı örneğini verip en üstün düzeye çıkan kişiyse Sabahattin Ali’dir (1907-1948): Kuyu-caklı Yusuf (1937). Özyaşamsal özellikleri taşıyan İçimizdeki Şeytan (1940), o yılların İstanbul aydınlar dünyasını içtenlikle eleştirip yansıtır; Kürk Mantolu Madonna da özyaşamsal anılara dayanır (1943).

İyice olgunlaştırılmış ve gözden geçirilmiş tek romanıyla (Üç İstanbul 1938), Mithat Cemal Kuntay (1885-1956), Abdülha-mit payitahtını, Meşrutiyet merkezini, Mütareke başkentini aynı kişinin (Avukat Adnan) yaşam çizgisinin dönemleri olarak pişkinlikle işler (1938). Osman Cemal Kaygılı’nın (1890-1945) ilginç gözlemi Çingeneler’in yayım yılında (1939) Refik Halit Karay’ın (1888-1965) da ilk ürünleri görünür: Çete, Yezidin Kızı. Geçmişe dönük ince ve derin dikkatlerin yazarı olan Abdülhak Şinasi Hisar’ın (1883-1963) en başarılı tip romanı da bu yıllarda çıkar: Fehmi Bey ve Biz (1941), aynı özelliklerle sürer: Çamlıcadaki Eniştemiz (1941), aynı özelliklerle sürer: Çamlıcadaki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhiliği (1952). Kemal Bilbaşar da (1910-1983), başlangıçta kendi iç dünyasına bakmıştır Denizin Çağırışı (1943).

Sonraları Doğu Anadolu’dan eşi bulunmaz bir örnek: Cemo (1966), onu sürdüren Memo (1968-1969).

Sait Faik Abasıyanık (1906-1954), öykücülüğünün sınırlarını iki kez romana doğru genişletmek isteyecektir: Medar-ı Maişet Motörü, 1944; ikinci basımında Bir Takım İnsanlar (1952), Kayıp Aranıyor (1954). Faik Baysal (1918), doğalcı bir bakışla köy gerçeklerini Sarduvan ile 1944’te ortaya çıkarır. Romancılık çabasının öteki ürünleri: Rezil Dünya (1955), Drina’da Son Gün (1972). Halikarnas Balıkçısı’nın (1886-1973) değişik bir dünyadan, deniz insanlarının yaşamından kesitler verecek roman dizisi bu yıl başlar: Aganta Burina Burinata (1946). Aynı konu dilimlerinde sürecektir: Ötelerin Çocuğu (1956), Uluç Reis (1962), Turgut Reis (1966), Deniz Gurbetçileri(1969). Samin Kocagöz’ün (1916) ilk örneği de bu dönemde görünür: Bir Şehrin iki Kapısı (1948) Bafa Gölü’ nün çıkar çatışmaları: Yılan Hikâyesi (1954), üniversite gençliğinin ülküsel umutlarla yurda dağılışı ve kırılışları: Onbinlerin Dönüşü (1957), Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk’ün Nutuk’u ile birlikte izleyen Kalpaklılar (1962) ve Doludizgin (1963; iskâna zorlanan Yörüklerin dramı: Bir Karış Toprak (1964), Bir Çift Öküz (1970), 27 Mayıs eylemini değerlendiren İzmir’in İçinde (1973), Tartışma (1976)…

Advertisement
Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

Kaynak: pixabay.com

Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın Huzur’u (1949) en güzel aşk romanı değerindedir. Ruh çözümlemelerine ağırlık verecek öteki romanlarında da büyük bir üslup olgunluğu gözlenir: Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur beste (1975), Orhan Kemal’in (1914-1970), çıkışı bugünlerdendir: Baba Evi (1949), Avare Yıllar (1950), Cemile (1952), Dünya Evi (1960). Bu kişisel serüven dizisini güçlükle yaşatan Çukurova coğrafyasının insanlarımıza getirdiği özel yazgı romanları, arada birkaç tip örneği: Murtaza (1952), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Vukuat Var (1959), Hanımın Çiftliği (1961), Eskici ve Oğulları (Sonradan Eskici Dükkân adıyla) 1962, Kanlı Topraklar (1963).

Sonra büyük kent yaşamının sorunlarını işledi. Garipler Sokağı’nda (1950) savaş sonu toplumsal değişimini anlatan Oktay Akbal (1923), roman türüne çok seyrek dönecektir.

Suçumuz İnsan Olmak (1957), İnsan Bir Ormandır (1975). Orhan Hançerlioğlu (1916), çapı ve boyutu ötekini geçmeyen bir dizi küçük romanını hızla yayımlattı; Karanlık Dünya (1951), Büyük Balıklar (1952), Oyun (1953), Ekilmemiş Topraklar (1954), Ali (1955), Kutu Kutu İçinde (1956), Yedinci Gün (1957), Bordamıza Vuran Deniz (1960). Hikmet Erhan Be-ner’in (1927) ilk romanı Acemiler, 1952’de çıktı, ötekiler; Yalnızlar (1977), Elifin Öyküsü (1980), Oyuncu (1981), Ünlü Gezgin Macellos da Vinci’nin Akıl Almaz Serüveni (1981), Böcek (1982), Ölü Bir Deniz (1983), Sisli Yaz (1984). Şair Atilla İlhan (1925).

Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmayı amaçlayan ve hepsi iç içe, uç uca birbirini tamamlayan büyük ve önemli dizisine başlayacaktır: Kurtlar Sofrası (iki cilt, 1963-1964), Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974), Yaraya Tuz Basmak (1978), Der saadette Sabah Ezanları (1981). Tarık Buğra (1918), düşsel bir romanla başlar: Siyah Kehribar (1955). Romancılık sorumluluğunu gittikçe daha büyük olay ve sorunlar için kullanır: Küçük Ağa (1964), Küçük Ağa Ankara’da (1966), İbiş’in Rüyası (1970), Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981), Osmancık (1983).

Kemal Tahir (1910-1973) büyük ve değişik bir birikim sahibi olarak birden ortaya çıktı. Köy romanları dizisi: Sağırdere (1955), Körduman (1957), Rahmet Yolları Kesti (1957), Yediçınar Yaylası (1958), Köyün Kanburu (1959), Kelleci Memet(1962), Bozkırdaki Çekirdek (1967), Büyük Mal (1970), Türk aydınının, Birinci Dünya Sava-şı’ndan başlayarak, ülküsel çabasıyla toplum gerçekleri arasmda sıkışan dramın canlı kahramanlarla işlediği kent romanı dizisinden: Esir Şehrin İnsanları (1956), Esir Şehrin Mahpusu (1962), Yorgun Savaşçı (1965), Kurt Kanunu (1969), Yol Ayrımı (1971), Osmanlılığın kuruluşunu yorumlayan büyük deneme: Devlet Ana (1967). İlhan Tarus (1907-1967) da katılır romancılar arasına; ülkücü bir savcının serüveniyle başladı. Yeşilkaya Savcısı (1955), Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç dilimine başarılı bir yaklaşım sağlar: Var Olmak (1957).

Ötekiler aynı başarı düzeyini koruyamayan ürünlerdir: Duru Göl (1961), Hükümet Meydanı (1962), Vatan Tutkusu (1967).

Aynı yıl (1955), uluslararası bir üne kavuşacak ilk eseriyse (İnce Memed) küçük boyutlu ilk görünüşüdür, Yaşar Kemal’in (1922), yine küçük bir kasaba eleştirisi: Teneke (1955). İnce Memed’i geliştirmeyi sürdürmeyi bırakmadan (4 cilt 1987), Çukurova konularını işler: Orta Direk (1960), Yer Demir Gök Bakır (1963), Ölmez Otu (1969), Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974), Yusufçuk Yusuf (1975), Yılanı Öldürseler (1976). Yerleşip ısındığı İstanbul sınırlan içinde doğayı elden’ kaçırmadan çeşitli sorunların romanları: Al Gözüm S ey reyle Salih (1976), Deniz Küstü (1978). Öykü ustası Tarık Dursun K. (1931), aynı zaman gelişimi içinde romanlarını da çoğaltıp güçlendirdi: Rıza Bey Aile Evi (1957), insan Kurdu (1959), Sabah Olmasın (1967), Denizin Kanı (1968), Kopuk Takımı (1969), Gün Döndü (1979), Alçaktan Uçan Güvercin (1980), Kurşun Ata Biter (1983). Gecekondu insanlarından Bodrum süngercilerinin sömürülüşüne, gençliğinin gözlemlerinden sınır boyu kaçakçılarına kadar renkli bir konular yelpazesinde anlatısı çok ilginç, iyi okunan eserler verdi.

Roman Nedir? Romanın Özellikleri ve Türk Edebiyatında Romanın Yeri

Kaynak: pixabay.com

Köy çevresini, köy insanlarını, köycül sorunları, köy ağzıyla vermeyi amaç edinen köy kökenli yazarlardan ilk başlayan Talip Apaydın oldu (1926); Sarı Traktör (1958), Yarbükü (1959), Emmioğlu (1961), Ortakçılar (1964). Yeni basımında Ortakçının Oğlu (1974), Define (1972), Yaz Duvar (1973), Toz Duman İçinde (1974), Tütün Yorgunu (1975), Vatan Dediler (1981) vb. Bütün araç gerecini kendi yaşamıyla kendi aile ve iş çevresindeki gözlem konularından çıkaran Mehmet Şeyda (1919-1987), bazı yinelemelerle işini sürdürdü: Yaş Ağaç (1958), Ne Ekersen (1958), Cinsel Oyun (1960), Bir Gün Büyüyeceksin (1965), Yanartaş (1970), İhtiyar Gençlik (1971). Köyden yetişip köyü anlatmada en yoğun birikimi ise Fakir Baykurt (1929) sağladı: Yılanların Öcü (1959), Irazca’nın Dirliği (1961), Onuncu Köy (1961), Amerikan Sargısı (1967), Kaplumbağalar (1967), Tırpan (1970), Köygöçüren (1973), Keklik (1975), Kara Ahmet Destanı (1977), Yayla (1977). Şair Necati Cumalı, kendisini her türde başarılı kılan yetenek zenginliğiyle Ege sorunlarını işleyen romanlarda da yüksek bir düzeye erişti.

Tütün Zamanı (1959, yeni basımlarında Zeliş adıyla), Yağmurlar ve Topraklar (1973), Acı Tütün (1974), Aşk ve Gezer (1975), Aylak Adam ile (1959) aydın yaşamının canlı bir kesitini verirken iki ürünle bir önemli ödüle iyice yaklaşan Yusuf Atılgan (1921), ikinci bir örnek için uzun süre bekler: Anayurt Oteli (1973).

Afet Muhteremoğlu (1937), Kemal Bekir (1924), Tahsin Yücel (1933), Erdal Öz (1935), Nezihe Meriç (1925), Yaman Koray (1934), Ahmet Altan (1948), Levent Ağralı (1933), Dursun Akçam (1930), Hulki Aktunç (1949), Muzaffer Arabul (1917), Sunullah Arısoy (1925), Mustafa Balel (1945), Mehmet Başaran (1926), Muzaffer Buyrukçu (1928), Demirtaş Ceyhun (1934), Celâlettin Çetin (1928), Sevinç Çokum (1943), Güney Dal (1944), Sulhi Dölek (1948), Ferit Edgü (1936), Sabahat Emir (1943), Nazlı Eray (1945), Leylâ Erbil (1931), Refik Erduran (1928), Mehmet Eroğlu (1948), Füruzan (1935), Burhan Günel (1947), Necati Haksun (1930), Emine Işınsu Okçu (1938), Yıldız İncesu (1939), Lütfi Kaleli (1935), Hasan Kıyafet (1937), Ahmet Yurdakul (1954); Şemsettin Ünlü (1928), Mehmet Kemal (1920), Necmi Onur (1925), Rasim Özdenören (1940), Hakkı Özkan (1926), Demir Özlü (1935), Afşar Timuçin (1939), Oktay Verel (1927).

Gazeteciliğe çok yatkın kaleminden üstüste başarılı romanlar çıkaran Çetin Altan (1926) yaşamından yola çıkan. insanca genişleyen sorunları işledi. Büyük Gözaltı (1972), Bir Avuç Gökyüzü (1974), Viski (1975), Küçük Bahçe (1978).

Tiyatro türüne adanmış gibi görünürken birden öykü ve romana geçip en güzel örnekleri verenlerin arasına önce Adalet Ağaoğlu (1929) katıldı.

O Ölmeye Yatmak (1973), Fikrimin ince Gülü (1976), Bir Düğün Gecesi (1979), Yaz Sonu (1980), Üç Beş Kişi (1984), Hayır (1987). Melih Cevdet anday (1915), her biri ayrı bir konuya dönük etkili romanlar yazdı: Aylaklar (1965), Gizli Emir (1970), İsa’nın Güncesi (1974), Raziye (1975).Ömrü vefa etmeyen Oğuz Atay (1934-1977) ve ilginç çıkışı Tutunamayanlar (1971-1972). Belgesel ürünleriyle büyük bir boşluğu dolduran Hasan İzzettin Dinamo (1909) Kutsal İsyan (8 cilt, 1966-1967), Ateş Yılları (1968), Savaş ve Açlar (1968), Kutsal Barış (7 cilt, 1972-1976), Oksuz Musa (1973), Musa’nın Mapusanesi (1974). Toplumcu şairliğinin daha geniş çerçeveli anlaısını romanlarında yürüten Rıfat Ilgaz (1911): Karadenizin Kıyıcığında{ 1969), Karartma Geceleri (1974), Sarı Yazma (1976), Yıldız Karayel (1981). Selim İleri’nin (1949) eserleri: Her Gece Bodrum (1976), Ölüm İlişkileri (1979), Cehennem Kraliçesi (1980), Bir Akşam Alacası (1980), Yaşarken ve Ölürken (1981), Ölünceye Kadar Seninim (1983), Kafes (1987).

Mizah yazarlığına bağlanmadan önce ülke gerçeklerini anlatmada dikkati çeken Muzaffer İzgü (1933); Gecekondu (1970), İlyas Efendi (1971), Halo Dayı (1973). Doğu Anadolu’nun akla gelmez acılarını, yazgısını anlatı ürünü yapmada ustalaşırken canına kıyılan Ümit Kaftancıoğlu (1935-1980): Yela-tan (1972), Tüfekliler (1974). Kerim Korcan’ın (1918-1990) romanları da değişkenlik gösterdi: Linç (1967), İdamlıklar (1971), Ter Adamlar (1975), Dimitrof Geçiyor (1978), Patrona (1983). Ayla Kutlu (1938), Pınar Kür (1943), mizah öykücülüğünün büyük ustası Aziz Nezin (1915-1995), Orhan Pamuk (1952), Peride Celal (1915): Evli Bir Kadının Günlüğünden (1971),Üç Yirmidört Saat (1972), Kurtlar (1990); Abbas Sayar, Yılkı Atı (1970), Çelo (1972), Can Şenliği (1974), Dik Bayır (1977). Kısacık ömründe sağlıklı eleştiriler taşıyan sağlam romanlar da katmayı başaran Sevgi Soysal (1936-1976): Yürümek (1970), Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (1973), Şafak (1975). Son kadın yazarlar kuşağından Latife Tekin (1957), Erol Toy (1936), Cengiz Tuncer (1936-1981). Romana geç başlayan Vedat Türkali (1919): Bir Gün Tek Başına (1975), Mavi Karanlık (1983).

Roman konusunu yetkiyle işleyen eleştirmen Fethi Naci’nin (!Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, 100-Soruda, 1981) en başarılı bulduğunu söylediği 20 Türk romanı şunlardır:
  1. Aşk-ı Memnu (H.Z. Uşaklıgil),
  2. Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali),
  3. Üç İstanbul (Mithat Cemal Kuntay),
  4. Miskinler Tekkesi (R.N. Güntekin),
  5. Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar),
  6. Bereketli Topraklar Üzerinde (Orhan Kemal),
  7. Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir),
  8. Sultan Hamid Düşerken (Nahit Sırrı Örik),
  9. Aylak Adam (Yusuf Atılgan),
  10. Ortadirek (Yaşar Kemal),
  11. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (A.H. Tanpınar),
  12. Küçük Ağa (Tarık Buğra),
  13. Tutunamayanlar (Oğuz Atay),
  14. Sahnenin Dışındakiler (A.H. Tanpınar),
  15. Bir Gün Tek Başına (Vedat Türkali),
  16. Şafak (Sevgi Soysal),
  17. Yalnızlar (Erhan Bener)
  18. O (Ferit Edgü),
  19. Bir Düğün Gecesi (Adalet Ağaoğlu),
  20. Cehennem Kraliçesi (Selim İleri).
Türk romanı şu saptamalarla özetlenebilir:

Geleneksiz bir başlangıç, yanlış seçilmiş çeviri örnekleri, işlenmemiş bir düzyazının pürüzleri, romancı düş gücünden yoksun yazarlar… Böylece yüzyılımızın başına kadar başarı görülmez. Cumhuriyetle birlikte yeni coğrafyaya açılış, köy romanı başlar, tezli eserlere özenilir, birey hala bulunamamıştır. 1955 sonrasında birkaç güçlü yeteneğin birden işe başlayışı (Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal). 1960 eyleminin getirdiği yeni anayasanın sağladığı kültür özgürlüğü. Teknik gelişim, televizyon öncesi yeni kuşakların okur yığını olarak artışı, endüstrileşme ve kentleşme sorunlarının romana aktarılışı… Her ülkenin romanı, onu var eden toplumu yansıtır, o toplum kadar güçlü ve zengindir. Konuyla ilgili bir düşünce özü yansıtan Somerset Maugham’ın (1894-1965) dünyanın en iyi on romanı başlığıyla sunduğu liste: Jones (H.Fielding), Gurur ve Önyargı (J.Austen), Kızıl ile Kara (Stendhal), Goriot Baba (H.de Balzac), David Copperfield (Charles Dickens), Moby Dick: Beyaz Balina (H.Melville), Madame Bovary (G. Flaubert), Rüzgârlı Bayır (E.Bron-te), Savaş ve Barış (Tolstoy), Karama-zof Kardeşler (Dostoyevski).

Advertisement


Leave A Reply