Sebe’ Suresi Özellikleri, Açıklaması ve Ayet Ayet Türkçe Meali, Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Sebe’ Suresi nedir? Sebe’ Suresi ne zaman ve nerede indirilmiştir, kaç ayetten oluşur? Sebe’ suresinin konusu ve anlamı hakkında bilgi

Sebe'

Sebe’ Suresi Hakkında Bilgi

Sebe’ Suresi; Kuran-ı Kerim’in 34. sûresidir. 54 ayetten oluşur. Mekke’de inmiştir. Yemen’de Sana yakınlarında bir kent olan Sebe ya da Saba’dan söz edildiği için sure bu adla bilinir. Sûrede kendilerine gönderilen peygamberin öğütlerine kulak asmayan Sebe halkının nasıl cezalandırıldığından söz edilir. Sebe Sûresi ilk inen surelerden biridir.

Sebe’ (Seba), Yemen’de bulunan bir bölgenin ve eski bir kabilenin adıdır. Bu kabilenin adı Saba Krallığı, toplumu da Saba halkı isimleriyle de anılır. Bu yöre dönemin en verimli bahçelerine ve MÖ 800 yıllarında yapılan Marib Barajı isimli kerpiçten yapılmış büyük bir baraja sahiptir. Mekke döneminde indirildiğine inanılır

Kerpiçten yapılma Marib Barajı’nın yıkılması ile MÖ 500 yıllarında taş yapı kullanılarak yeni bir baraj inşa edilmiştir.

Muhtemelen kerpiç barajın yıkılması efsanevi Arîm Seli ve Sebe halkının helakı gibi Kur’an’da da konu edilen hikâyelerin doğmasına yol açmıştır.

Advertisement

Daha sonra dağılma sürecine giren kabilenin büyük bir bölümü Suriye ya da Mekke’ye göç etmiştir.

Surede başlıca paganların ahireti inkâr etmeleri, Davut ve Süleyman Peygamberlerin kıssaları ve paganların Muhammed’in peygamberliği hakkındaki şüpheleri konu edilmektedir.

Sebe’ Suresi Anlamı

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

  • 1- Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi’ne ait olan Allah’ındır; ahirette de hamd O’nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır.
  • 2- Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.
  • 3- İnkar edenler, dediler ki: “Kıyamet-saati bize gelmez.” De ki: “Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O’ndan uzak kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitaptadır.”
  • 4- İman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirecek. İşte mağfiret ve üstün rızık onlarındır.
  • 5- Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında çaba harcamış olanlar, işte onlar; onlar için de iğrenç olanından acı bir azap vardır.
  • 6- Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah)ın yoluna yöneltip- ilettiğini görüyorlar.
  • 7- İnkar edenler dediler ki: “Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gösterelim mi size?”
  • 8- “Allah’a karşı yalan mı düzüp uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Hayır, ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir sapıklık içindedirler.
  • 9- Onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı görmüyorlar mı? Eğer Biz dilersek, onları yerin-dibine geçirir ya da gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Hiç şüphesiz, bunda ‘gönülden yönelen’ her kul için bir ayet vardır.
  • 10- Andolsun, Biz Davud’a tarafımızdan bir fazl verdik. “Ey dağlar, onunla birlikte yankıyla ses verin” ve kuşlara da. Ve ona demiri yumuşattık.
  • 11- “Geniş zırhlar yap, düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızı görenim”.
  • 12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgara; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
  • 13-Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.” Kullarımdan şükredenler azdır.
  • 14- Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
  • 15- Andolsun, Sebe’nin oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb.”
  • 16- Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.
  • 17- Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?
  • 18- Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme takdir ettik: “Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın”.
  • 19- Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları efsaneler kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.
  • 20- Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular.
Devamı
  • 21- Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için. Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur.
  • 22- De ki: “Allah’ın dışında öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O’nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur.
  • 23- O’nun Katında izin verdiğinin dışında şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince “Rabbiniz ne buyurdu?” derler, “Hak olanı” derler. O, çok Yücedir, çok büyüktür.
  • 24- De ki: “Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kim?” De ki: ” Allah, gerçekten ya biz, ya da siz herhalde bir hidayet üzerindeyiz veya apaçık bir sapıklıkta.”
  • 25- De ki: “Siz, bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz.”
  • 26- De ki: “Rabbimiz bizi birarada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, açandır, bilendir.”
  • 27- De ki: “O’na eklemekte olduğunuz ortakları bana gösterin. Asla; hayır, O, güçlü ve üstün olan, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’tır.”
  • 28- Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
  • 29- Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz, bu va’d ne zamanmış?” derler.
  • 30- De ki: “Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de öne alınabilirsiniz.
  • 31- İnkar edenler dedi ki: “Biz kesin olarak, ne bu Kur’an’a inanırız, ne ondan öncekine.” Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen; sözü birbirlerine karşı evirip-çevirir. Za’fa uğratılanlar, büyüklük taslayanlara derler ki: “Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü’minler olurduk.”
  • 32- Büyüklük taslayanlar, za’fa uğratılanlara dediler ki: “Size hidayet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz suçlu-günahkarlardınız.”
  • 33- Za’fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: “Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler bizim Allah’ı inkar etmemizi ve O’na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz” dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; Biz de inkar edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
  • 34- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri’: “Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz” demişlerdir.
  • 35- Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azaba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir.
  • 36- De ki: “Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
  • 37- Bizim Katımız’da sizi yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafaat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.
  • 38- Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azabın içine getirilmişlerdir.
  • 39- De ki: “Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O, yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
  • 40- O gün, onların hepsini birarada toplayacak, sonra meleklere diyecek ki: “Size tapanlar bunlar mıydı?”
  • 41- Derler ki: “Sen Yücesin, bizim velimiz Sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi.”
  • 42- Artık bugün, bir kısmınızın bir kısmınıza yarar ve zarar sağlamaya gücü yetmez. Biz de o zulmedenlere deriz ki: “Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın.”
  • 43- Onlara, apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda: “Bu, sizi babalarınızın taptıklarından alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir” dediler. Ve dediler ki: “Bu, düzülüp uydurulmuş bir yalandan başka bir şey de değildir.” İnkar edenler de, kendilerine geldiği zaman hak için: “Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir” dediler.
  • 44- Oysa Biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.
  • 45- Kendilerinden öncekiler de yalanladı. Oysa bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen elçilerimi yalanladılar; ancak Benim de inkarım nasıl oldu?
  • 46- De ki: “Size bir tek öğüt veriyorum: “Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz de hiçbir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır.”
  • 47- De ki: “Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. O, herşeye şahid olandır.”
  • 48- De ki: “Şüphesiz Rabbim hakkı koyar. O, gaybleri bilendir.
  • 49- De ki: “Hak geldi; batıl ise ne ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir.”
  • 50- De ki: “Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır.”
  • 51- Sen onları korkuya kapıldıklarında bir görsen. Artık hiçbir kaçış yoktur ve yakın bir yerden yakalanıvermişlerdir.
  • 52- “Biz ona iman ettik” derler; ancak onlara uzak bir yerden el uzatmak nerede?
  • 53- Oysa daha önce onu inkar etmişlerdi; onlar uzak bir yerden gayba atıp tutuyorlardı.
  • 54- Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler.


Leave A Reply