Sinemanın Tarihi ve Gelişimi, Nasıl Doğdu, Gelişti ve Bugüne Geldi

0
Advertisement

Sinema nedir? Sinemanın doğuşu, icadı, adım adım gelişimi, tarihçesi, gelişiminde liderlik yapan kişiler, sinema tarihi hakkında bilgi.

Sinema

Sinema Tarihi ve Gelişimi

SİNEMA, insan kafasının en garip ve tezatlarla dolu icatlarından biridir. İlk yıllarında basit bir eğlenceden pek farklı olmayan sinema; elli, altmış yıl içinde, bu meslekte çalışanlara akla durgunluk verecek ücretler ödeyebilen, sermayesinin yüzlerce misli kâr getiren muazzam bir endüstri haline geldi Ayrıca, sinema geliştikçe bundan daha önemli bir tarafı da meydana çıktı ki, bu da geniş topluluklar üzerindeki büyük etkisidir Mesela 1920 yıllarında artist olarak bir Douglas Fairbanks çıktı.

Bıyığı, bütün dünya erkekleri arasında yıllarca süren bir «Douglas bıyık» modası yarattı.,. 1935 yılında Clark Gable’in Claudette Colbert ile çevirdiği «It Happened One Night» (İki Gönül Bir Olunca) filminin bir sahnesinde Gable frenk gömleğini çıkardığı zaman, seyirci onun gömleğini çıplak vücuduna giydiğini görünce, Amerika’da atlet fanilâsı satan mağazalar uzun zaman müşterisiz kaldılar… 1940-41 yıllarında Robert Taylor saç modeli ile, başını çevirmeden omuzlarıyla beraber dönmesiyle, bütün dünya gençleri arasında yıllarca süren bir «Bob style» modası yarattı…

Gene o yıllarda saç tuvaletiyle bir gözünü kapayan Veronica Lake, yıllar yılı genç kızların önderi oldu… İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler, Almanya’nın Fransa ile Polonya’yı işgalini gösteren filmlerle komşularını sindirdi… Hollywood dört bir tarafa yaydığı filimlerle, dünyanın en hücra köşelerine kadar Amerikan tarihini, Amerikan hayatını, hattâ bir sığırtmaçtan başka bir şey olmıyan Amerikan kovboyunu bir kahraman olarak tanıttı.

Bugün sinema dünyanın pek çok memleketlerinde kitaptan, radyodan daha önemli bir kültür ve öğretim vasıtası olarak kabul edilmiş bulunuyor.

Advertisement
sinema reklam afisi

Kaynak: commons.wikimedia.org

Sinemanın Tarihi

İçinde yaşadığımız çağa adını verebilecek kadar büyük değerde bir icat olan sinemanın, kimin elinde dünyaya geldiği çok tartışılan bir konudur. Çünkü sinema birçok çalışmaların olgunlaştırıp meydana getirdiği bir sürü icatların toplamıdır. Lumière Kardeşler’in sinematograf makinasına gelinceye kadar, bu alanda yapılan araştırmaların geçmişi karıştırılacak olursa, çeşitli milletlerden birçok kim-

sı, ayakları da siyahtır. Dişilerde sırt kahverengidir. Göçücü bir kuştur, Batı ve Doğu Afrika’da kışlar. Parklarda, bahçelerde, çam ormanlarında, orta yükseklikteki dağlarda bulunur. Hemen hemen yalnız böcekle beslenir. Uçan böcekleri, özellikle sinekleri yakalamakta çok ustadır. Yaz sonlarına doğru meyva tanelerini de yer. «Beyaz yakalı sinekyutan», «lekeli sinekyutan», «cüce sinekyutan» gibi çeşitleri vardır.

senin adı ortaya çıkar. Çünkü hareket eden bir konunun seri halinde fotoğraflarım çekip, sonra bu resimleri birbiri ardına hızla göz önünden geçiren, seyredenlerin gözünde aynı hareketin hayalini canlandırmak —yani hareketleri evvelâ resimlere parçalayıp sonra bunları toplayarak tekrar aynı hale getirmek— insanların birdenbire aklına gelivermiş buluşlardan değildir.

Gözümüzün önünden saniyede 12’den az resim geçirilirse, hareketi kopuk kopuk görürüz. Daha fazla resim geçti mi, artık göz her resmi teker teker göremez, hayaller birbirine eklenir. Çünkü gözümüzün bir kusuru vardır: Göze çarpan her hayal, saniyenin onda biri kadar bir zaman gözümüzden silinmez. Bizim gözlerimizin bu kusurundan istifade ederek, hareketleri bu esasa göre parçalayıp çekilen resimleri arka arkaya dizip gözümüzün önünden geçirerek fotoğrafları bize canlı gibi gösteren makinaya «sinematograf» diyoruz. Eski Yunancadan alınan «kinema» (hareket), «grafeion» (yazmak) kelimeleri birleştirilmiş, bu ad ortaya çıkmıştır. Zamanla bu da kısalarak «sinema», hattâ bazı ülkelerde «sine» haline gelmiştir. Anglo-Sakson ülkelerinde ise buna «motion picture» (hareket resmi), kısalmış şeklîyle de «movie» derler.

Hareket eden resim düşüncesi Milâttan 65 yıl öncesine kadar iner. Lâtin filozofu Lucretius «De Rerum Natura» (Eşyanın Niteliği» adlı kitabında, hareket eden gölgelerden bahsetmiş, hattâ bu gölgeleri meydana getirecek bir aleti de anlatmıştır.

Sinematograf doğuncaya kadar bu alanda yapılmış olan birçok araştırma, buluşlar ancak meraklı birer fizik denemeleriydi; yapılan aletler de birtakım oyuncaklardan başka bir şey değildi. Bu araştırmalar pek çok ve dağınıktır.

Advertisement
Yalnız XIX. yüzyıldan beri bu çığırda yapılan çalışmaların en belli başlılarını kronolojik bir sıra ile kısaca gözden geçirirsek şunları görürüz:

1824. — İngiltere’de Peter Mark Roget, ingiliz Kraliyet Akademisi’ne «Hareket Eden Cisimlere Nazaran Hayalin Gözde Kalış Zamanı» adlı bir inceleme veriyor. Bu inceleme birçok araştırmalara yol açıyor. Sir Herschel ile Michael Faraday bunun üzerinde çalışmalara başlıyorlar.

1833. — Belçikalı Doktor Joseph Antoine Plateau lie Viyanalı Profesör Simon Ritter von Stampfer, görme kanunlarını meydana çıkaran çok önemli buluşlara varıyorlar. Bundan sonra göz aldanmasına dayanan bir alet yapıyorlar. Bu alete «zoetrop» adı veriliyor. Zoetrop silindir biçiminde bir alettir. İç yüzünde bir hareketin yan yana dizilmiş resimleri vardır, Bu alet döndürülünce, dış taraftaki yan yana dizilmiş seri halindeki delikler insanın gözü önünden geçerken bakan,. içerideki resimleri hareket ediyormuş gibi görür

1853. Baron Franz von Uchatius adlı bir Avusturyalı süvari subayı zoetrope’ye bir ışık ekleyerek resimleri duvara yansıttı.

1860. — Coleman Sellers adında Philadelphia’lı bir makina mühendisi «zoetrop» taki elle yapılan resimler yerine sıra ile çekilmiş hareket fotoğrafları koydu, Bu aletin adına da «kinematoskop» adını vererek 5 şubat 1861’de beratını aldı.

sinema salonu

Kaynak: pixabay.com

Sinema İsminin Ortaya Çıkması

Böylece ilk defa «kinema», yani «sinema» kelimesi ortaya çıkmış oldu. Yalnız, o zamanlar fotoğrafçılık çok geri olduğu için, fazla poz verilmeden resim alınamıyordu Fazla poz vermek yüzünden de, bir hareketin birbirine yakın zamanlarda çekilmiş resimleri pek elde edilemiyordu.

1864. — Fransa’da Louis Arthur Ducos du Hauron adlı birisi bu fotoğrafları geliştiriyor.

1870 — Philadelphia’lı mühendis Henry Renno Hey!, Sellers’in «kinematoskop» denilen fotoğraflı çarkının resimlerini, bir ışıkla duvara yansıtıyor, buna «fasmatrop» adını veriyor. Bu aletteki ilk kaba filim, vals yapan bir çiftin üç defa tekrar edilmiş 6 pozundan ibaretti; yani hepsi 18 pozdan meydana gelmişti.

1872. — Kaliforniya’da Lelan Stanford adlı bir sporcu, atının hareketlerini fotoğrafla tespit ettirmek istedi. Bu fikrini arkadaşı mühendis John D. Isaacs’a açtı, Isaacs bir sürü fotoğraf makinasını yan yana diz.ip bir bataryaya bağlaçlı. At koşarken önlerinden geçtikçe, bu fotoğraf makinalarıyla teker teker resimleri çekildi Böylece İlk defa, hareket eden bir konunun, hareketlerinin çok yakın resimleri çekilmiş oldu. Bu hız saniyenin iki binde biriydi, (Sonradan Eadweard Muybridga adlı bir Amerikalı yirmi dört fotoğraf makinasıyla bu sistem üzere resimler almış, bu iş üzerinde uzun çalışmalarda bulunmuş olduğundan bu sistem onun adını almıştır.) Bu resimler fasmatrop’a benzeyen bir aletle duvara yansıtılmıştı. Yalnız, fotoğrafların gösterilişinde at durduğu yerele zıplıyormuş gibi görünüyordu. Brooklyn’li Wallace G. Levison adi’ birisi bu fotoğrafları başka başka makinalar yerine, aynı makina ile çekerek bu zıplayışları hareket haline çevirdi

1874. — Jannsen adlı bir Fransız «gök tabancası» adını verdiği bir aletle, Satürn gezegeninin, güneşin önünden geçişisin; çeşitli pozlarla bir camın üzerinde tespit etti.

1882 — Fransa’da Marey gök tabancasının başka bir şekli olan «gök tüfeği» adlı aletle gök yüzünden saniyede 12 resim alabildi.

Thomas Edison

Kaynak: pixabay.com

Edison’un icatları ve Kinetoskop

En sonunda 1887’de Amerikalı tanınmış mucit Thomas Alva Edison, o sıralarda üzerinde uğraştığı gramofonu bir yana bırakıp, bu işe el attı. Edison önce bir silindirin üzerine bir sıra küçük resimler dizdi, Silindir döndürülürken, makinanın bir yanına konmuş plan bir büyüteçten bu resimlere bakılıyordu. Sonuç pek başarılı olmadı. Bunun üzerine, Edison tek tek resimler yerine, uzun bir şerit üzerine daha büyük resimler kullanmayı düşündü, Yeni bir alet yaptı, kolodyon üzerine resimler çekmeyi denedi. Ondan da iyi bir sonuç elde edemedi 1889 ağustosunda George Eastman, mitoselüloz esasına dayanan fotoğraf camları yerine, fotoğraf filmleri yapmaya başlayınca, Edison aradığını bulmuş oldu. Hemen bu filmlerden aldı, deneylere girişerek, umduğu başarıyı sağladı. Yaptığı «kinetoskop» adlı ınakına ile ilk defa 6 ekim 1889’da West Orange denilen verde bu filmler gösterildi Buna İlk sinema filmi diyebiliriz. Uzunluğu 15 metre kadardı

Advertisement

Kinetoskop, eskiden bayram yerlerinde gösterilen «panorama» makinaları gibi bir şeydi: Bir yanında bir mercek bulunan bir kutu vardır. Kutunun içinde, merceğin önünden film geçirilir. Filmin arkasında da bir ışık yanar. Bu makina da saniyede 48 resim geçirirdi. Bütün görüş zamanı da 13 saniye kadardı. Edison bu icadının beratını 1891’de kaydettirdiyse de ondan sonra bu makinayı geliştirmeden atölyesinin bir köşesine attı.

Bir zaman sonra bu icatla Thomas R. Lombard adında biri ilgilendi. Makinayı Edison’ dan alıp halka göstermek istedi, 1894 nisanında Broadway’de ilk defa bir kinetoskop salonu açıldı. Bu salona yan yana birçok makinalar konup, para ile halka film gösterilmeye başlandı. Bu makinanın ancak merceği ne göz uydurulup seyredildiği halde kinetoskop salonları çok tutuldu. O yılın sonbaharında Edison’un yaptığı makinalar satışa çıkarıldı

Lumiere Kardeşler

Lumiere Kardeşler – Kaynak: commons.wikimedia.org

Lumière Kardeşler’in Sinematografi

Avrupa’da da bu makinalardan alıp üzerinde çalışanlar oldu. Edison’un icadı yalnız Amerika’da beratı alınmış olduğu için, Avrupa’dakilere pek karşılamıyordu Edison başkalarına film çektirmemek, makina yaptırmamaK için uğraştı, durdu. Halbuki halk bu makinaların çoğalmasını, bütün şehirlere yayılmasını istiyordu. Edison ise böyle olduğu takdirde ilginin azalacağını düşünerek az makina çıkarıyordu.

Edison icadını korumaya uğraşadursun, Fransa’da Lyon şehrinde, fotoğraf makinası yapıp satan Louis ve Auguste Lumière Kardeşler yeni bir makina icat ettiler. «Cinématographe» (Sinematograf) adını verdikleri bu makinanın 13 şubat 1895’te Fransa için beratını aldılar Aynı yılın 22 martında Paris’te, 10 haziranda da Lyon’da makinayı halka gösterdiler 28 aralık 1895’te de Paris’te «Café de Paris» bodrumunda ilk sinema salonu açıldı. Lumière Kardeşler gene o yıl beratlarını İngiltere ve Almanya’da da tescil ettirdiler,

Lumière Kardeşler‘in sinematografında filimler, makinanın merceğine göz uydurularak değil, duvarda gerilmiş beyaz bir perdede seyrediliyordu İşte böylece bugün seyrettiğimiz sinemanın gerçek başlangıcı Lumière Kardeşler‘in bu icadı oldu.

İlk Sinema Salonları

İlk salon 120 kişilikti. İlk müşteriler de ancak 30 kişiyi bulmuş, 35 frank hasılat yapılmıştı, İlk programda üç dakikadan fazla sürmeyen 10 film birden gösterilmişti.

Bu kısa filmler seyircilerin çılgınca alkışları ile karşılandı Bu arada, hele üstlerine doğru gelen treni görünce, iskemlelerin altına saklanmaya kalkan seyirciler oldu Yarım saatte bir tekrarlanan seanslar dolup dolup boşalmaya başladı, Günde iki, üç bin bilet satılıyordu, Salondan çıkmadan, bir, iki defa seyredenler bile oluyordu.

Birkaç ay sonra 1 8 metre uzunluğunda, içinde konu olan ilk film yapıldı Bu, ilk komedi filmi oldu* Bir bahçıvan hortumla bahçeyi sularken, muzibin biri bahçıvana görünmeden ayağıyla hortuma basıyor, su kesilince ne oldu diye merak ederek hortumun ucuna bakıyor Bu sırada şakayı yapan adam ayağını çekince, hortumdan fışkıran su bahçıvanı sırılsıklam ıslatıyor! Bugün İçin gayet basit, hattâ çocukça görünen bu filim, o zamanlar en ağır başlı kimseleri bile kahkahadan kırıp geçiriyordu

Paris’te kazanılan bu başarı üzerine, Lumière’in adamları dünyanın her yanına gidip filmler çevirmeye, sinema göstermeye başladılar. İlk ağızda Avusturya İmparatoru, ispanya Kıraliçesi, Sırbistan Kiralı. Romanya Kralı ve Rus Çarı sinemaya gittiler Böylece, sinemaya gitmek hızla moda haline geldi Amerika’da ise birdenbire büyük hızla gelişerek, akla durgunluk verecek kârlar getiren bir ticaret meta haline geldi.

Lumière Kardeşler’in çalışması sinemayı hayli olgun hale getirmişti. Bu arada Edison’un saniyede 48 resimlik hızı, 16 resme indirilmişti. Bu da sessiz filmin esası olarak yıllarca kullanıldı. Sonradan bu saniyede 24 resme çıkarıldı ve hep böyle kaldı,

hollywood

Kaynak: pixabay.com

Edison’un Çıkardığı Zorluk ve Hollywood Doğuyor

Sinemacılık dev adımlarla ilerlerken, iki zorlu engel filmciliğin ayaklarına bir zaman için köstek vurdu, Biri 4 mayıs 1897’de, Paris’te Bazaar de Charite’de çıkan yangın Öbürü de kinetoseope’un mucidi Thomas Edison.

Advertisement

Sinemada çıkan bu yangında 180 kişi ölmüştü Bu facia bir zaman halkı sinemaya gitmekten alıkoydu Edison da sinemanın kendisi tarafından icadedildiğini, ihtira beratının (patentinin) kendisinde olduğunu söyleyerek, kimseye film çektirmek İstemiyordu Amerika’da film çekenler, Edison’un peşlerine taktığı polis ve jandarmalardan bucak bucak kaçıyorlardı. Amerikan filmciliğinin Kaliforniya’da kurulmasına başlıca sebep bu kovalamaca olmuştur ikinci sebep de Kaliforniya’da deniz, yüce dağlar. uçsuz bucaksız ormanlar, ovalar, her zaman bulutsuz bir gök yüzü gibi filim çekmek için lüzumlu bütün tabiat imkânlarının bulunmasıdır.

Bu işte çok büyük para olduğunu gören macera düşkünleri Kaliforniya’ya doldular. Bir yandan gayet ilkel usullerle filim çekiyor, bir yandan da hükümet tarafından takibe uğrayınca yakın olan Meksika’ya kaçıyorlardı. Hükümet takipten vazgeçince, tekrar dönüp eski işlerine başlıyorlardı.

Konulu Uzun Filmler

Artık yavaş yavaş uzun filmler de çevrilmeye başlandı. 1897’de Hollaman adında biri, New York’ta bir taraçada sahne kurup üç kısımlık bir film çevirdi. J. Rector, Carson City’deki bir boks maçının 3.500 metrelik filmini çekti. Bu filim, spora çok meraklı olan Amerika’da pek hoşa gitti. Gene Amerika’da ilk konulu film 1903’te çevrildi. Bir itfaiye erinin hayatını gösteren bu filmden sonra, o zamanlar çok okunan bir roman filme alındı. Bu filmin adı «Büyük Tren Soygunculuğu» idi. O zamana kadar konulu filmler bir, iki kısımlık oluyordu. 1907’de «Ben Hur» 16 kısımlık olarak çevrildi. 1909’dan sonra daha da büyük filmler çevrilmeye başlandı. Böylece bu filmleri meydana getirecek «rejisörlük» denilen bir meslek doğdu.

sinema

Kaynak: pixabay.com

Artistler yıllarca anonim olarak, yani adları belli olmadan çalıştılar, seyirci aynı artisti tekrar tekrar görmeye başlayınca, ya da beğendiği bir filmin artistini merak edince adını sormaya başladı. Böylece, yavaş yavaş beyaz perdede artistlik mesleği doğdu. Halkın beğendiği artistler ün kazanıp, yükseldi, beğenmedikleri de silinip kayboldu. Birinci Dünya Savaşı sıralarında Amerika’da Mary Pickford adında masum genç kız rollerine çıkan bir kadınla, macera filmleri çeviren Douglas Fairbanks, büyük komedyen Charlie Chaplin o kadar tutuluyordu ki, Amerika savaşa girince bu üç büyük yıldızdan savaş bonosu satmaları rica edildi. Bu üç ünlü artist, birkaç ay içinde milyonlar tutarındaki bonoları kolayca tüketiverdiler.

Başlangıçta tiyatro artistleri bu işe pek tepeden bakıyorlardı. Film makinası karşısında rol yapmayı bir küçüklük olarak kabul ediyorlardı. İlk film prodüktörlerinden Adolph Zukor meşhur piyesleri alıp tanınmış tiyatro artistlerine oynatmayı düşündü. 1912’de Fransız sahne yıldızı Sarah Bernhardt «Kraliçe Elisabeth» çevirmek için Amerika’ya çağrıldı. Fransız yıldız film çevirmeyi kabul etmemek için gayet ağır şartlar ileri koştu: New York’ tan, Kaliforniya’ya hususi tren, Hollywood’da ahçısı ile hizmetçisi ile namına bir köşk istedi. Bütün şartları kabul edilerek film çevrildi, büyük bir başarı kazandı. Bu moda üç, dört yıl devam etti.


Leave A Reply