Sosyolojinin İnsan Bilimleri İçinde Yeri ve Önemi

0
Advertisement

Sosyolojinin insan bilimleri içindeki yeri ve önemi nedir? Sosyolojide ileri sürülen görüşler ve gelişimleri, bilim tarihindeki yeri.

Sosyolojinin İnsan Bilimleri İçinde Yeri ve Önemi

İnsanlar yaşamak ve yaşam kalitesini yükseltmek için içinde yaşadığı iki çevreyi anlamaya çalışmıştır. Birisi, doğa bilimlerinin alanına giren fiziksel çevre; diğeri ise toplum bilimlerinin alanına giren toplumsal çevredir. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde bu anlama çabası “var olan”a değil “olması gereken”e yönelik olmuştur. Bu nedenle topluma yönelik açıklamalar da bilimsel olmayıp dinî, ahlaki ve felsefi nitelik taşımıştır. İleri sürülen görüşler ise öneri niteliğinde olmuş, bilimsellikten uzak kalmıştır.

Toplumsal hayatı anlamaya ve düzenlemeye ilişkin ilk sistematik düşünceler, ilk Çağda Yunan felsefecileri Platon ve Aristoteles tarafından ileri sürülmüştür. Her iki düşünür de mantıksal çıkarımlarda bulunarak akıl yürütmüştür. Aristoteles bilimsel bir gerçeğe ulaşmaktan ziyade, ideal devletin nasıl olacağına ilişkin görüşler ileri sürmüştür.

Orta Çağda ise Arap düşünürü İbni Haldun (1332-1406) yeni toplum bilimi düşüncesini ortaya ilk atan kişi ve toplum biliminde bilimsel yöntemin öncüsü olarak kabul edilir. İbni Haldun toplumsal değişmeyi ekonomik, coğrafi, siyasi ve dinî olmak üzere geniş bir perspektifte ele alarak çağının önünde bir düşünür olmuştur. Açıklamaları dinî nitelikte olmakla birlikte nedensellik ilkesini kullanarak kısmen de olsa bilimsel yaklaşımı ortaya koyabilmiştir.

Yeni Çağda Rönesansla birlikte bilgi anlayışında değişiklikler olmuştur. Doğru bilginin, gerçek olayların gözlenmesi ve deneylerle doğrulanması sonucunda elde edileceği fikri önem kazanmıştır. 16. yüzyıldan itibaren de astronomi, fizik, kimya gibi bilimler birer bağımsız bilim dalı hâline gelmiştir. 19. yüzyıla kadar devam eden bu süreçte son olarak sosyoloji, pozitif bir bilim hâline gelmiştir.

• 19. yüzyıl, sanayi devrimiyle birlikte oluşan toplumsal değişmelerin ve sorunların son derece fazla ve hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde sanayi bölgelerinde ortaya çıkan nüfus patlaması, yaşama ve çalışma koşullarının ağırlığı, işsizlik gibi sorunları inceleyecek bir bilimin kurulması, pratik bir gereksinim olmuştur.

Advertisement

19. yüzyılın ilk yarısından sonra “sosyoloji” terimini ilk kullanan Auguste Comte (1798-1857) sosyoloji biliminin kurucusu olarak kabul edilir. Comte, toplumun bilimsel olarak incelenmesi gerektiğini vurgulayarak sosyolojinin amacının toplumsal kanunları tespit etmek olduğunu savunmuştur. Toplumun felsefi, dinî, ahlaki ölçütlere göre yorumlanmasına karşı çıkarak sosyolojiyi bilimsel bir alana taşımıştır. Ayrıca pozitif bir bilim olan sosyolojinin gözlem, deney, karşılaştırma gibi pozitif yöntemleri kullanması gerektiğini vurgulamıştır.

İlerleyen dönemlerde toplumsal yapıyı vurgulayan Emile Dürkheim, toplumda üretim ilişkilerini vurgulayan Karl Marx, toplumsal eylemi vurgulayan Max Weber gibi pek çok sosyoloğun, sosyolojinin bilimsel alanda gelişimine önemli katkıları olmuştur.

Ziya Gökalp, Prens Sabahattin ve Mehmet izzet ise ülkemizde sosyolojinin gelişimine katkıda bulunan düşünürlerdendir.

Sosyoloji de toplumsal gerçeği tek başına açıklayamayacağından diğer insan bilimlerinin kavram, kuram, yöntem, veri ve bulgularından yararlanmak zorundadır. Ancak sosyoloji, toplumsal gerçeği ele alış biçimi bakımından diğer bilimlerden ayrılır. Bu anlamda sosyolojinin diğer insan bilimlerinden önemli bir farkı onun, toplumsal gerçeğin diğer insan bilimlerince de ele alınan tüm kesit ve kısımları arasında bütünleştirici olma özelliğine sahip olmasıdır.

Sosyoloji, aşağı yukarı tüm insan bilimleriyle ilişki içindedir. Örneğin; tarih, sosyolojiye toplumla ilgili konuların açıklanmasında önemli katkılarda bulunur. Toplumsal değişmenin türünü, niteliklerini ve yönünü açıklamak için sosyoloji, tarihin yanı sıra ekonominin katkısına gereksinim duyacaktır. Toplumsal gerçeği oluşturan bireylerle ilgili veriler içinse sosyoloji, psikoloji ve sosyal psikolojiden yararlanacaktır.

Sosyolojinin, diğer insan bilimleriyle kurmak zorunda olduğu diyalog, tek yönlü değildir. Bu insan bilimlerinin sosyolojiden bekledikleri yardım ve katkılar, sosyolojinin onlara duyduğu gereksinmeden çok daha önemli ve geniş kapsamlıdır. Bütün diğer insan bilimlerinin, toplumsal gerçekliğin bütününü sezmede ve inceledikleri toplumsal gerçeğin bir bölümüyle toplumsal yapının bütünü arasındaki ilişkileri kavramada güçlük çektikleri görülür. Sosyoloji onlara bu bilgileri sağlar.

Advertisement

Örneğin; ülkemizde terör ve şiddet konusu araştırılıyorsa tarih, geçmişteki terör ve şiddet olaylarıyla ilgili bilgileri zaman ve yer göstererek ortaya koyar. Ama bunları ortaya koyarken terör ve şiddet olayları üzerinde etkili olan tüm koşulları ve bunların sonuçlarını sosyolojinin yardımı olmadan belirleyemez. Dolayısıyla, sosyoloji olmadan ortaya konan sonuçlar, sadece tek tek olaylarla ilgili kalır ve olayın bütünlüğü kavranamaz.

Ekonomi bilimi ise terör ve şiddet konusunu, ekonomiye getirdiği kayıplar açısından ele alır. Fakat o da olayın toplumsal yönünü ele almazsa ortaya koyacağı sonuç yetersiz kalır.

Psikoloji, tek tek bireyler üzerinde terör ve şiddet olaylarının etkileriyle ilgilenir. Ama bu etkiyi, diğer toplumsal koşulları göz ardı ederse tam anlamıyla ortaya koyamaz. Aynı şekilde hukuk, antropoloji ve siyaset bilimi de olayları toplumsal yönleriyle ele almak zorundadır.

Sosyoloji, ülkemizde terör ve şiddet olayı ile ilgilenirken olayın psikolojik, ekonomik, tarihi, antropolojik, siyasi ve hukuki yönlerini ele almak zorundadır. Tarihin, psikolojinin, ekonominin sonuçlarını bütün olarak bir araya getirip bunların toplumdaki etkilerini ve nedenlerini ancak öyle ortaya koyacaktır.


Leave A Reply