İçinde söz kelimesi geçen deyimler, söz ile ilgili deyimlerin açıklamaları, anlamları.
***ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek)
sözlerini tartmadan söylemek.
***ağzından söz (laf, lakırtı) eksik etmemek
o sözü sürekli söylemek.
***ağzından (söz, lakırtı) dirhemle çıkmak
çok az veya zorla konuşmak.
***Allah bir dediğinden başka sözüne inanılmaz
birinin çok yalancı olduğunu anlatmak için söylenen bir söz.
***bir çift sözü olmak
söyleyecek bir şeyleri bulunmak: “Gel gör ki dilimin ucunda kağnı var. Kağnılar için de bir çift sözüm var.” -B. R. Eyuboğlu.
***(bir söz, birilerinin) ağzında çalkalanmak
üzerinde çok konuşulmak: “Fakat bütün memleketin ağzında çalkalanan bu evlerin anha minha 5000 liradan fazlaya çıkmayacağı.” -S. F. Abasıyanık.
***(bir şeyden) söz etmek
o şey üzerinde konuşmak: “Dilin çağdaş kadın yazara hazırladığı tuzaklardan söz etmişti.” -T. Uyar.
***(bir şeyi) söz etmek
o şeyin dedikodusunu yapmak.
***(birine) söz düşmemek
1) başkalarının konuşmasından kendisine sıra gelmemek; 2) başkaları dururken kendisinin söz söylemesine gereklik bulunmamak: “Bu toplantıda büyüklere söz düşmüyor.” -H. E. Adıvar. 3) birinin söz hakkı olmamak.
***(birine) söz gelmek
bir davranışından dolayı eleştiriye konu olmak, yerilmek.
***(birine) söz getirmek
1) birinin eleştirilmesine sebep olmak, bir kimseye söz gelmesine yol açmak; 2) bir kimseye söz gelmesine yol açmak: “Hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı.” -R. N. Güntekin.
***(birine veya bir şeye) söz geçirmek
söylediğini, istediğini, yaptırmak: “Düğün sahipleri onlara söz geçiremediler.” -M. Ş. Esendal. “Her seferinde kalbine söz geçirerek zaaflarını denetleyebiliyordu.” -M. Mungan.
***(birinin) bir sözünü (dediğini) iki etmemek
birinin her istediğini hemen yerine getirmek: “Maliye müfettişi sizin beyin mektep arkadaşıymış. sözünden çıkmaz, bir dediğini iki etmezmiş. O isterse arkasından söyler, kocamı kurtarır.” -R. N. Güntekin.
***(birinin) sözüne gelmek
sonunda birinin söylediğini kabul etmek.
***(birinin) sözünü tutmak
öğüdüne uymak.
***büyük (söz) söylemek
yapacağı bir şey hakkında kesin konuşarak övünmek.
***büyük sözüme tövbe!
bir konuda çok kesin konuşulduğunda tersi bir durumun başa gelmemesi dileğini belirten bir söz: “Büyük sözüme tövbe, hatır ve hayalime bile getiremem.” -S. M. Alus.
***denli densiz söz söylemek
uygunsuz, yakışıksız ve saygısız sözler söylemek.
***iki çift laf (lakırtı veya söz) etmek
1) birkaç söz söylemek: “O, keyfini etsin; karşılaştığı bir ahbapla iki çift lakırtı etsin de siz ne olursanız olun.” -N. Ataç. 2) bir araya gelerek sohbet etmek.
***iki lafı (sözü) bir araya getirememek
düşündüğünü doğru dürüst ifade edememek.
***iki söz bir pazar
“uzun boylu pazarlık etmeden” anlamında kullanılan bir söz.
***ileri geri konuşmak (söz etmek, laflar etmek)
yersiz ve gönül kıracak biçimde konuşmak: “Şoför yolda ileri geri konuştu.” -L. Tekin.
***kafasına söz girmemek
1) çok aptal veya inatçı olmak; 2) önemsememek.
***özü sözü bir (olmak)
söylediği söz ile yaptığı iş veya davranışları örtüşen, tutarlı olan: “Onların özü sözü birdir. Hayatları bizim için örnektir.” -N. Hikmet.
***(söz) abes kaçmak
uygun düşmemek.
***söz açmak
bir konu üzerine konuşmaya başlamak, laf açmak: “Mademki göndermişler, onlardan kısaca da olsa söz açmak boynumuzun borcu oldu.” -N. Hikmet.
***söz almak
1) konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak: Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı. 2) birinin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak: İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım. 3) erkek tarafı oğullarıyla evlendirmek üzere kızın ailesinden olumlu cevap almak.
***söz altında kalmamak
1) bir kimsenin kendisine dokunan sözüne gereken cevabı vermek; 2) kendisini inciten, itham eden veya rahatsız bir duruma düşüren söze gereken karşılığı verip durumu düzeltmek: “Oğlunu savunmasını bilir, hiçbir sözün altında kalmazdı.” -H. Topuz.
***söz anlayan beri gelsin
“hiçbiriniz laf anlamıyorsunuz” anlamında kullanılan bir söz.
***söz aramızda
laf aramızda.
***söz atmak
1) birine dokunacak bir sözü ortalığa söylermiş gibi söylemek, sözle takılmak, laf atmak: “Numaralar okunuyor, görüşüyoruz, gruplardan gruplara sözler atıyoruz, şakalar ediyoruz, ne hoş eğleniyoruz.” -R. H. Karay. 2) birine sözle sarkıntılık etmek: “Sarhoşlar söz atıyor.” -H. E. Adıvar.
***söz ayağa düşmek
bir sorun, karışmaları gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin görüş bildirdikleri duruma gelmek.
***söz bir, Allah bir
verilen sözden dönülmeyeceğini anlatan bir söz: “söz bir, Allah bir, seni ele vermem.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
***söz birliği etmek
ağız birliği etmek: “Çocuklar sanki söz birliği etmişçesine ortadan yok olmuşlar.” -H. Taner.
***söz çıkmak
ortalıkta bir söylenti dolaşmak.
***söz dinlemek (tutmak)
söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarını bunlara uydurmak.
***söz düşürmek
konuşmayı belli bir konuya getirmek.
***söz götürmek
1) doğruluğu ve gerçekliği tartışılabilir olmak; 2) dedikodu yapmak; 3) tahammül etmek, katlanmak.
***söz işitmek
laf işitmek.
***söz kaldırmamak
onuruna dokunan söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak.
***söz kesmek
genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek: “O evlenmek üzere söz kesmiş, işi pişirmiş.” -H. R. Gürpınar.
***söz konusu edilmek
sözü edilmek, konuşulmak.
***söz konusu olmak
üzerinde konuşulmak, bahis konusu olmak, bahis mevzusu olmak.
***söz olmak
dedikodu yapılmak veya bir iş hoş karşılanmamak.
***söz sahibi olmak
bir konuda konuşma yetkisi olmak.
***söz tutmak
söz dinlemek.
***söz vermek
bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek: “Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim.” -P. Safa.
***söz yetiştirmek
1) laf yetiştirmek: “Kadın, kocasına söz yetiştirmeyi bıraktı, konuk kadına baktı.” -B. Günel. 2) birinin söylediğini başkasına götürmek.
***söz yok!
hakkında hiçbir şey söylenilemez: “Bizim kibarlığımıza söz yok ama veresiye deyince dayanamam.” -M. Ş. Esendal.
***sözde kalmak
yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek.
***söze atılmak
bir konu konuşulurken birden araya girip konuşmaya başlamak: “Neyyire Hanım hemen söze atıldı.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
***söze başlamak
konuşmaya başlamak, bir konuya girmek: “Bu düşünce aklına gelince delikanlı hemen söze başladı.” -N. Hikmet.
***söze karışmak
başkaları konuşurken araya girip konuşmak: “Birdenbire söze karışarak düdük gibi bir sesle işi doğruladı.” -R. N. Güntekin.
***söze son vermek
konuşmayı bitirmek: “Umarım ki sizi tatmin ettim diyerek sözlerine son verdi.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
***söze yatmak
söz dinlemek.
***sözü açılmak
bir şey veya bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmak.
***sözü ağzına tıkamak
bir kimsenin konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başlamak.
***sözü ağzında bırakmak
sözü ağzından almak.
***sözü ağzında gevelemek
lafı ağzında gevelemek.
***sözü ağzında kalmak
konuşmasını bitirememek: “Doktorun sözü ağzında kaldı. Sevim hanım: -Hâl neresi oluyor? diye sordu.” -M. Ş. Esendal.
***sözü ağzından almak
birinin söylemekte olduğu şeyi bitirtmemek: “Kız, sözü anasının ağzından alarak: -Zaten biz geleli daha kaç gün oldu? dedi.” -M. Ş. Esendal.
***sözü bağlamak
konuşmayı bir sonuca vardırmak: “sözü şöyle mi bağlayacağız: aydın kişinin hem akıllı hem bilgili hem zeki olması zorunludur.” -A. İlhan.
***sözü çevirmek
konuşmanın sakıncalı bir biçim aldığını anlaşıldığında başka bir konuya yönelmek, lafı veya konuyu değiştirmek: “Yüzüm biraz değişmiş olmalı ki Hayri sözünü çevirdi.” -M. Ş. Esendal.
***sözü dağıtmak
konuşurken birçok konuya değinerek anlatmak isteği konudan uzaklaşmak: “Konuştuğu konu üstünde, sözü dağıtmadan dikkatini, bilgisini onun kadar toplayan insan görmedim.” -Y. Z. Ortaç.
***sözü edilmek
1) adı anılmak, bahsedilmek; 2) önemli sayılmak: “Kendim askerlikte sözü edilir bir hizmet görmüş değilim.” -B. Felek.
***sözü geçmek
1) kendisini kabul ettirmiş olmak, hatırı sayılmak: “Sağ olsun, tanıdıklardan hatırı sayılır, sözü geçer emekli bir millî eğitim müfettişi vardı.” -H. Taner. 2) adı anılmak, bahsedilmek: “Zira sözü geçen memlekette gelişmiş bir proleter sınıfı mevcuttu.” -N. F. Kısakürek.
***sözü kesmek
1) konuşmasını bitirmeden susmak; 2) başkasının konuşmasını önlemek.
***sözü sohbeti yerinde
güzel, oyalayıcı, kırmadan konuşan: “Bayanın kocası olan şişman adamcağız, sözü sohbeti yerinde, efendiden bir adam.” -M. Ş. Esendal.
***sözü tartmak
ölçülü konuşmak.
***sözü uzatmak
gereğinden çok konuşmak: “Bu hesapları yapabildiğimi göstermek için bu kadar sözü uzatıyorum.” -A. Midhat.
***sözüm meclisten dışarı
konuşma arasında çirkin bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için söylenen bir söz: “Gülseren, sözüm meclisten dışarı, uygunsuz bir çift yakalamış bekçi, dedi.” -H. Taner.
***sözüm yabana
sözüm meclisten dışarı.
***sözün ardı boşa çıkmak
söz olumlu sonuca ulaşmamak: “Her seferki gelişimde bu katakulliyi okursun fakat sözün ardı hep boşa çıkar.” -H. R. Gürpınar.
***sözünde durmak
verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözden dönmemek, verdiği sözü tutmak: “sözümüzde durmuştuk, benzeme bahsine girmedik.” -R. H. Karay.
***sözünden çıkmamak
birinin isteklerine, öğütlerine, sözlerine uyarak davranmak: “Halit Ağabey sen benim büyüğümsün, sözünden çıkmam.” -S. F. Abasıyanık.
***sözünden dönmek
verdiği sözü yerine getirmemek veya tutmamak.
***sözüne sadık kalmak
verdiği söze bağlı olmak: “O tarihten sonra da bir daha görüşmediğimize göre, sözüme hâlâ sadık kaldığım söylenebilir.” -E. Şafak.
***sözünü bağlamak
konuşmasını bitirmek için son sözlerini söylemek: “Müdür medrese mantığı ile sözünü bağladı.” -K. Korcan.
***sözünü esirgememek (sakınmamak)
düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek: “Dikbaşlı ve sözünü esirgemez bir insan olduğundan orada bir köşede, küçük bir kâtip kalmıştı.” -Y. K. Beyatlı. “Emine iskambil falı açıyor, dikiş dikiyor, çorap örüyor, kafasına uyan insanlarla konuşuyor, sözünü sakınmıyor.” -H. E. Adıvar.
***sözünü geri almak
1) üstüne aldığı bir işten vazgeçtiğini söylemek; 2) söylemiş olduğu bir sözde haksız olduğunu kabul ederek onun söylenmemiş sayılmasını istemek.
***sözünü kesmek
biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek: “Birkaç söz daha söyleyip esasa geçmek istedi ise de arkada oturanlardan biri onun sözünü kesti.” -M. Ş. Esendal.
***sözünü (sözünüzü) balla kestim (kesiyorum)
karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz.
***sözünü tutmak
verdiği sözü yerine getirmek: “sözümü tuttum gibime geliyor, siz istediğiniz kadar bana meşhursun deyin.” -S. F. Abasıyanık.
***sözünün eri
verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren kimse.
***uzun lafın (sözün) kısası
kısacası, özet olarak: “Uzun lafın kısası, eleştirmeci okuyucuya faydalı, edebiyata faydalı bir yazıcıdır.” -S. F. Abasıyanık.
5 yorum
deyimleriniz güzel
Deyimleriniz çok güzel
Çok güzel böyle devam😀😀😀
BEN COK BEGENDIM:-):-D.
BENCE SUPER:-) 😀