İlyada ve Odysseia Destanı Konusu, Özellikleri ve Kısaca Özetleri

0
Advertisement

İlyada ve Odysseia destanının konusu nedir? İlyada ve Odysseia destanı yapısal ve dilsel özellikleri, kısaca özetleri, hakkında bilgi.

İlyada ve Odysseia;

Eski Yunan edebiyatının iki büyük destanıdır. Sözlü edebiyat geleneğinin ürünü olan bu yapıtların, İÖ 9. ya da 8. yüzyılda yaşamış Homeros adlı bir şaire ait olduğu kabul edilir. Her iki yapıt da, Klasik Yunan kültürü üzerindeki etkileriyle, Batı edebiyatının temel kaynakları arasında yer alır.

İlyada

İlyada ve Odysseia’nın yapısal ve dilsel özellikleri arasındaki farklılıklar, bazı yorumcuları bu yapıtların farklı yazarlara ait olduğunu düşünmeye yöneltmiştir. Destanların sözlü geleneğin ürünü oluşu, bu konuda kesin bir yargıya varılmasını güçleştirmektedir. Bununla birlikte İlyada’nın daha önce yaratıldığı kesin gibidir. Kullanılan dil, her iki destanın da Miken uygarlığının çöküşünden ve Anadolu’da ilk İon kentlerinin kurulduğu İÖ 1000’den çok sonra yazıldığını göstermektedir. Odysseia da değinilen Fenike ticareti de İÖ 900’den sonraya denk düşer. İlyada’da savaşan zırhlı piyade birlikleri, Yunan tarihine göre İÖ 8. yüzyılda oluşturulmuştur. Destanlardaki çeşitli sahneleri gösteren resimlerle süslü vazolar ve amforalar da 8. yüzyılın sonundan kalmadır. Bu bilgilere dayanarak, iki destanın 8. yüzyılın ikinci yarısında yaratıldığını söylemek mümkündür.

Homeros

Homeros

Homeros, şairler için aoidos (şarkıcı) sözcüğünü kullanır. Odysseia’da iki aoidos’a rastlanır: Odysseus’un İthake’deki (bugün İthakı) sarayının şairi Phemios ile Phaiaklar ülkesinin şairi Demodokos. Bu iki şair, destanın değişik bölümlerinde bazı öyküleri ezgili olarak söylerler. Bu da Eski Yunan şiirinin görece kısa şarkılar biçiminde ortaya çıktığını gösterir. Oysa Homeros’un destanları, söylenmeleri birkaç gün alabilecek çok uzun şiirlerdir. Bu anıtsallık İÖ 8. yüzyıl Yunan kültürünün önemli bir özelliğidir. Samos’daki (Sisam) dev boyutlu Hera Tapınağı da bu dönemde yapılmıştır. Homeros da bu eğilime uygun olarak, sözlü geleneğin kendisine sunduğu şiirsel malzemeyi doğaçlama yoluyla geliştirmiş, her biri 24 bölümlük karmaşık ve zengin dokulu destanlara dönüştürmüştür.

Advertisement

Şair bu uzunlukta şiirleri unutmadan ve dinleyiciyi sıkmadan söyleyebilmek için bazı özel tekniklerden yararlanmış olmalıdır. Homeros destanlarının üslubu da belirli “formül”lere dayanır. Bazı dizeler ya da dize grupları sık sık yinelenir, belirli düşünce ya da kişileri nitelemek için sık sık aynı kalıplaşmış sıfat ve deyişlerden yararlanılır. Örneğin, Odysseus’tan “tanrılara denk Odysseus”, “binbir düzenli tanrısal Odysseus” gibi kalıplarla söz edilir. Bu kalıpların sayısının çokluğu ve her birinin farklı uzunlukta oluşu da, altılı ölçüyle (heksametros) yazılmış dizelerin yapısına uyarlanmalarını sağlar. Sözlü geleneğin sağladığı bir başka önemli teknik de doğaçlamadır. İlyada ve Odysseia şiirlerine ilk kesin biçimlerini veren kişi eski efsaneleri, mitoloji öğelerini ve Akhaların Troya’ya saldırısı gibi gerçek öyküleri çeşitli anlatımlar içinde hazır bulmuş olmalıdır. O bunlara kendinden yeni öğeler ekleyerek ortaya farklı bir yapısal bütünlük çıkarmıştır.

Sözlü gelenekte şairler şiirleri ezberleyerek öğrenmezler; doğaçlama yoluyla yeni söyleyişler geliştirirler.

Bütün bu malzeme, Homeros adlı şaire ulaşana değin birçok dönüşümden geçmiştir. Homeros’un önemi, bu öykülere artık değiştirilemeyecek kesin biçimlerini vermiş olmasıdır. Bu kesinleşmenin bir nedeni, 200 ya da 300 yıllık bir aradan sonra Eski Yunan toplumunda yeniden okuma yazmanın yaygınlaşmasıysa bir başka nedeni de Homeros’ un bu öyküleri en olgun biçimlerine ulaştırmasıdır. Eski Yunan uygarlığında yazının ikinci doğum tarihi İÖ 9. yüzyıldır; oysa Homeros destanlarının kesinleşme tarihi en az bir yüzyıl sonraya rastlar. Kuşkusuz, İÖ 7. ve 6. yüzyıllara gelindiğinde, Yunan toplumunun yeni sözlü destanların çıkışını olanaksız kılacak ölçüde geliştiğini, kentleştiğini de belirtmek gerekir.

Her iki destan da altılı ölçüyle “yazılmış”, her ikisinde de yineleme tekniği kullanılmıştır. Anlatıcı, iki destanda da yararlandığı kaynaklardan söz eder; bir kişinin sözlerini başka bir kişiye aktarırken, bu sözleri hiç değiştirmeden yineler. Her iki destanda da geçmişe anıştırma, kronolojik akış içinde geriye gidip geçmiş bir olayı anlatma yöntemlerine başvurulur. Ama bu ortak özelliklerin yanında bazı önemli farklılıklar da vardır.

truva

Troya Kuşatması

İlyada’nın yapısı daha basit, anlatımı daha düz akışlıdır. Akhalarla Troyalılar arasındaki savaşı konu alan bu 16 bin dizelik destanın kahramanı, Yunanlıların en büyük savaşçısı Akhilleus’tur. Destan, Akhilleus’ un çevresinde döner. Sevdiği köle kızın tanrılara kurban edilmesi yüzünden Akhaların başkomutanı Kral Agamemnon‘a kızan Akhilleus, savaşa katılmaktan vazgeçer. Bu yüzden de savaş uzayıp gider. Ancak destanın sonlarına doğru, en sevdiği arkadaşı Patroklos’un Troyalı kahraman Hektor tarafından öldürülmesi üzerine savaşa giren Akhilleus, Hektor’u öldürür ve savaşın sona ermesini sağlar.

İlyada, yalnızca yıllarca süren Troya kuşatmasının öyküsü değildir; yapıt, aynı zamanda kahramanlık idealinin bütün çelişkileriyle araştırılması, sorgulanmasıdır. Başta Akhilleus olmak üzere bütün Yunanlı kahramanlann tutkulu ama çılgınca gururu, insan yaşamını olanaksızlaştıran vahşi cesareti, hüzünlü ve pişmanlık dolu bir bakışla sergilenir. Yunan düşüncesindeki hybris kavramı, insanın kendi sınırlarını aşarak tanrılarla boy ölçüşmesinin yıkım getireceği inancı, ilk kez İlyada’da belirmeye başlar. İlyada, Yunan mitolojisinin Menelaos, Helena, Aksias gibi önemli kişilerini de edebiyata kazandırmıştır.

Advertisement

Odysseia

İlyada’daki yalın kahramanlık ruhu, Odysseia’da akıl, kurnazlık ve gerçeklik duygusu gibi özelliklerle tamamlanır. Bu yüzden, Odysseia’nın daha yaşlı, daha olgun bir Homeros’un ürünü olduğu öne sürülmüştür. Destan, Akhaların en zeki, en kurnaz savaşçısı Kral Odysseus’un Troya Savaşı’ndan sonra kendi ülkesine, İthake kentine dönerken 10 yıl boyunca geçirdiği serüvenleri, mücadele ederek üstesinden geldiği güçlüklerin öyküsünü anlatır.

odysseia

Yapısı İlyada’dan daha karmaşık, daha zengin, aynı zamanda daha sağlam ve bütünseldir. İlyada”da birçok olayın anlatımı, destanın temel yapısını zedelemeden yapıttan çıkarılabilir. Odysseia’ daysa her olay ve yan olay, ana öyküyle yan öyküler birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Odysseia, beş ayrı destan parçasından oluşur. Birinci parça, İthake sarayındaki durumu anlatır. Karısı Penelope ile oğlu Telemakhos, umutsuzca Odysseus’un dönüşünü beklemekte ve Penelope’ye kur yapan, onu elde etmek isteyen erkeklere karşı çaresiz kalmaktadırlar. Sonra Telemakhos babasıyla ilgili haberleri öğrenmek için Peloponnesos’a gider, orada Nestor, Menelaos ve Helena ile görüşür.

Odysseia

İkinci parça, Deniz Tanrısı Poseidon’un gazabından kaçmaya çalışan Odysseus’un Kalypso’nun adasından Phaiakların adasına geçmek için yaptığı tehlikeli yolculuğu, üçüncü parça da Phaiaklar ülkesini anlatır. Dördüncü parçada, Odysseus’un Hades’teki ve Kirke’nin adasındaki olağanüstü serüvenleri anlatılır. Hepsinden uzun olan beşinci parçada sahne gene İthake’dir. Odysseus yurduna dönmüştür ama kimsenin kahramanın döndüğünden haberi yoktur. Görenler de onu tanıyamaz. Odysseus de Penelope’nin talipleri arasına katılır ve sonunda onları alt ederek kendisinin Odysseus olduğunu kanıtlar. Krallığında yeniden dengeli bir yönetimin kurulmasını sağlar.

Her iki destanda da insanların öyküsüne koşut olarak, tanrılar arasında geçen bir öykü anlatılır. Ama tanrılar yalnızca kendi aralarındaki olaylarla yetinmezler, insanların yazgılarını da etkilerler. Örneğin Odysseia’da kahramanın başına gelenlerin sorumlusu, ondan öç almak isteyen Deniz Tanrısı Poseidon’sa, sonunda bu güçlükleri yenip ülkesine ulaşmasını sağlayan da Akıl Tanrıçası Athena‘dır.

İki destan da, daha sonra bütün bir Batı edebiyatı geleneğinin ödünç alacağı, kullanacağı kahramanları yaratmıştır. Destanın yerini alan Eski Yunan tragedyası bile İlyada ve Odysseia’nın parıltısı yanında sönük kalır. Bu, destan türünün evrenselliğinden, bireysel kahramanlıkla toplumsal yazgıyı kaynaştırmasından gelen bir parıltıdır. Ama İlyada ve Odysseia’nın zenginliğine de, pek az destan ulaşabilmiştir.

İlyada’nın 1955’ten 1984’e değin, Odysseia’ nın ise 1941’den 1984’e değin birçok Türkçe basımı yapıldı. Azra Erhat ve A. Kadir’in birlikte yaptıkları İlyada çevirisi 1967’de (1.cilt 1958’de), Odysseia çevirisi ise 1970’te yayımlandı.


Leave A Reply