Türk Mimarisinde Su Yapıları, Su Kemerleri Şadırvanlar Çeşmeler

0
Advertisement

Türk ve Osmanlı mimarisinde su yapıları, su kemerleri, su tesisleri, şadırvanlar, hamam, çeşme, selsebil gibi yapılar ve özellikleri, tarihçesi hakkında bilgi.

su kemeri

Türk Mimarisinde Su Yapıları

Osmanlı mimarlığında camiler dışında en yaygın yapılar; hamam, çeşme, sebil, şadırvan ve su kemerlerinden oluşan suyla ilgili yapılardır. Özellikle suyun İstanbul’un tarih boyunca önemli sorunlarından biri olması, bu yöndeki imar yapılarının da gelişimini sağlamıştır. Ancak İstanbul’un su sorunun köklü biçimde çözülmesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Başmimar Sinan’ın görev döneminde yapılan tesislerle mümkün olmuştur.

Osmanlılarda kaynak ve yağmur sularını toplamak için, iki dağ yamacı arasına yapılan ve “bent” denilen açık su depolarından, suyun seviyesini kaybetmeden taşınması için, “kemer” denilen su yolları kullanılmıştır. Taşman su önce maslaklara, sonra sırasıyla maksemlere ve su terazilerine dağıtılmıştır. Ayrıca şehre gelen sular dağıtılmadan önce temizlenip dinlendirilmesi için, birbirine geçen havuzlardan oluşan, “tersip” veya “çökertme havuzları” kullanılmıştır.

osmanlı çeşmeleri

Çeşmeler

Bina ya da avlu duvarlarına yapılan duvar çeşmeleri; sokak köşelerine yapılan köşe çeşmeleri; meydanlara ve tören alanlarına yapılan meydan çeşmeleri ve sütun çeşmeleri; gelip geçenlere su, şerbet, meyve suyu dağıtılan yapılar olan sebiller; şehirlerarası konaklama noktalarında, abdest almak, su içmek ve hayvanları sulamak için yapılan namazgah çeşmeleri; saray, konak ve yalılarda temizlik, abdest almak, suyun huzur verici sesinden yararlanmak için yapılan oda çeşmeleri suyla ilgili mimari yapılar olarak yaygınlaşmıştır.

Advertisement

Selsebiller ise köşk ve yalı bahçelerinin içinde, bir mermer zemin üzerine değişik seviyelerde dizili, tas şeklindeki küçük mermer yalaklardan oluşan bir tür çeşmedir. Bu yalakların birinden diğerine dökülen suların aşağıdaki havuza toplandığı dekoratif amaçlı kullanılan selsebiller, Osmanlı mimarisinde dekorasyonun zenginleştirilmesine katkıda bulunmuştur.

şadırvan

Osmanlı saray mimarisi, en çarpıcı örneği olan Topkapı Sarayı’nda görüldüğü gibi, büyük, anıtsal bir yapı olarak değil, içleri süslü küçük birimler ve odalardan oluşmasıyla dikkati çekmektedir. 19. yüzyılda bu sarayların yerini, dış görünüşleriyle Avrupa üsluplarını yansıtan anıtsal nitelikteki Beylerbeyi, Çırağan ve Dolmabahçe Sarayları almıştır.

Osmanlı mimarlığı, Lale Devri‘nden başlayarak Batı mimarisinin etkisi altına girmiştir. Giderek klasik mimarlığın süsleme özellikleri çözülmüş, Batıdaki rokoko ve barok sanatlarının motifleri egemen olmaya başlamıştır. Sivri kemerlerin, baklava başlıkların ve düz çizgilerin yerini, bilinçsizce yorumlanmış Batılı biçimler almıştır. Başkent İstanbul’da Batı mimarisinin göze çarpan örnekleri pek çok olup Sirkeci’deki postaneyle, Haydarpaşa ve İstanbul Erkek Liseleri, bugünkü arkeoloji müzeleriyle sırasıyla Abdülmecit, Abdülaziz ve Abdülhamit dönemlerinde yaptırılan Dolmabahçe (1853), Beylerbeyi (1865) ve Yıldız Sarayları tipik örneklerdir.


Leave A Reply