Türk Yunan İlişkilerinde Ege Petrolü Sorunu

0
Advertisement

Türkiye ile Yunanistan arasında hala canlılığını koruyan Ege Petrolleri krizi ile ilgili olarak genel bilgilerin yer aldığı sayfamız.

Türk Yunan İlişkilerinde Ege Petrolü Sorunu

Türk-Yunan ilişkileri açısından, kıta sahanlığı sorunun yeniden gündeme gelerek ilişkilerde gerginliği arttırıcı rol oynamaya başlaması, 1980 sonrasında Türk – Yunan dış politika stratejileriyle yakından ilgilidir. 1980 sonrası dönemde, kesilen ikili görüşmeler bağlamında Türkiye ve Yunanistan arasında kıta sahanlığı konusunda ortaya çıkan en önemli gerginlik, 1987 başlarında Yunanistan’ın, Bern Antlaşmasından doğan yükümlülüklerini geçersiz sayarak, Ege Denizi’nde yeniden petrol arama faaliyetlerinde bulunacağını açıklamasıyla yaşandı.

Gerginlik karşılıklı suçlamalarla tırmanırken Türkiye, Yunanistan’ın tartışmalı bölgelerde petrol aramasını önlemek için harekete geçeceğini açıkladı. Piri Reis araştırma gemisini Ege Denizi’ne gönderdi. Bu gelişmelere paralel olarak her iki ülkede de silahlı kuvvetler alarma geçirildi. Sonunda bunalımın giderilebilmesi için NATO ve AB ülkeleri ile ABD’nin yoğun çabaları gerekti. Yunan savaş uçaklarının Ege Denizi’nde araştırma faaliyetlerini sürdüren Piri Reis‘i taciz etmesi, iki ülke arasında sert protesto notalarına konu edildi.

Türkiye-Yunanistan
Türkiye’nin 26 Mayıs 1987 tarihinde, Ege’deki tartışmalı bölgede TPAO’ya petrol arama ruhsatı vermesi bunalımın artmasına yol açtı. Yunan Başbakan Papandreu, ülkesine ait olduğunu iddia ettiği kıta sahanlığı içerisinde Türk petrol arama gemisinin araştırma yapmasının engelleneceği ve “söz değil fiille” karşılık verileceği uyarısında bulundu.

Karşılıklı açıklamalardan sonra iki ülke arasında diplomatik girişimler hızlandı.

NATO Genel Sekreteri Lord Carrington ve ABD diplomatik çevrelerinin çabalarıyla bunalım hafifletildi. Yunanistan tartışmalı sularda petrol aramaktan vazgeçtiğini diplomatik yoldan Türkiye’ye duyurdu. Kuzey Ege petrol şirketinin “28 Mart tarihine kadar Tasoz Adası doğusunda petrol çıkarmaya başlayacağına ilişkin planlarını askıya aldığını” açıkladı.

Davos süreci içerisinde başlayan ikili iletişim ve görüşmeler ise taraflar arasındaki sorunların çözümlenmesine yönelik olmaktan ziyade, iki ülke arasındaki güven ortamı ve doğrudan iletişimin yeniden kurularak geleceğe yönelik bir zeminin hazırlanmasını hedefliyor. Bu bağlamda, kıta sahasına ilişkin uyuşmazlık konusunun daha uzun süre çözümlenemeyeceği söylenebilir.

Advertisement

Yunanistan, sorununun Uluslararası Adalet Divanı’na götürülerek çözümlenmesi önerisinde ısrar ederken Türkiye, ilke olarak bu fikre ılımlı yaklaşmakla birlikte, iki ülke arasında doğrudan görüşmeler yapılarak bir çözüme ulaşılmasını istiyor ve daha önce Divan’a gidilmesine karşı çıkıyor.

Bu gelişmeler çerçevesinde Yunanistan, kıta sahanlığına ilişkin beklentilerini, özellikle ulusal karasularını 6 milden 12 mile çıkarma hakkını kullanabileceği bir ulusal/uluslararası ortam beklentisi içerisine girmiş gözüküyor. Türkiye’nin böyle bir kararı savaş nedeni olarak değerlendirmesi, Yunanistan’ın bu göndeki çabalarını şu an için engelliyor.

Bununla birlikte, Aralık 1999’da gerçekleşen AB Helsinki Zirvesi’nde varılan mutabakat sonucu, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’ne ilişkin sorunların 2004 yılına kadar ikili görüşmeler yoluyla çözümlenmesi, çözümlenemediği takdirde Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesine ilişkin sürecin başlatılması kararlaştırılmıştı. İki ülkenin dışişleri müsteşarları, Mart 2002’den bu yana her ay düzenli bir şekilde bir araya gelip Ege sorunlarını görüşüyorlar. Uyuşmazlık konularının 2004 sonuna kadar çözümlenmesine ilişkin girişimlerin sonuç verip vermeyeceği belirsiz ancak taraflar daha iyimser gözüküyorlar. Türkiye ile Yunanistan’ın bu “keşif amaçlı” görüşmeler sonunda, Ege sorunları üzerinde müzakerelere başlama kararı aldıklarını açıklamaları bile iki ülke ilişkilerinde çok önemli bir sıçramayı gösterecek.


Leave A Reply