Türkçe’nin Gelişmesi Yolunda Dil Çalışması

0
Advertisement

Türkçemizin gelişmesi için dil için dil yolunda Türkçe için yapılan araştırmalar ve çalışmalar ile ilgili yazının yer aldığı sayfamız

TürkiyeTürkçenin eldeki ilk yapılı belgeleri 8. yüzyılda yazılan Orhun Anıtları olarak kabul edilir. Ancak bu belgelerdeki yazı dilinin gelişmişliği, işlekliği ve edebi özellikleri, Türkçe’nin kaynağının çok daha eskilere uzandığını ortaya koyar.

Türkçe, göçler ve akınlar yoluyla çok geniş bir alana yayılmıştır. Orhun Anıtları’nda Göktürk Hakanı Bilge Kağan, “Türk milleti dilini yitirirse, yabancı milletlere tutsak olur,, der. Gerçekten de Türkçenin Köktürkçe ile olan bağı hiçbir vakit kesilmemiş, çok eski Türkçenin, geleneği günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Bütün diller gibi Türkçe de doğduğundan bu yana, konuşan uluslarla birlikte sürekli bir evrim, bir oluş içindedir. Anadolu’da konuşulan eski Türkçe Selçuk Türkçesidir. Osmanlı Devleti’nin kurulup gelişmesinden sonra yerini Osmanlı Türkçesi almıştır. Türkçe, bu devrede bir yandan gelişerek Anadolu halkının dili olurken, bir yandan da aydınların ve sanatçıların çoğunlukla Arapça ve Farsça’dan alınan kelimeler yazmaları nedeniyle “Osmanlıca“, denilen karmaşık bir dil haline geldi. Bunun en büyük nedeni, aydınların ve sanatçıların Türkçeyi, düşüncelerini anlatmaya yeterli bir dil olarak görmemelerinden kaynaklanıyordu.

Karamanoğlu Mehmet Bey, Konya fethinden kısa bir süre sonra 1227’de beyliğinin bütün ileri gelenlerini, ilim adamlarını ve silâh arkadaşlarını topladı. Onlara Türkçeyi devlet dili olarak kabul eden şu buyruğunu bildirdi. “Bundan sonra divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Arapça ve Farsça’yı üstün görenler, bu kararın karşısında direnmeye yeltenince Mehmet Bey’in sert ve kararlı tutumu karşısında geri adım atmak zorunda kalmışlardır.

Türkçenin yeterli dil olduğunu ileri süren, çağdaşlarına oranla temiz bir Türkçe ile yazan, Kaşgarlı Mahmut ve Ali Şîr Nevâi gibi sanatçıların varlığı da Türkçenin bu durumunu değiştiremiyordu.

Advertisement

Türkçe, Arapça ve Farsça’nın karışmasından oluşan, Osmanlı Devleti’nin sadece yönetici sınıfı ile bu sınıfın çevresindeki sanatçı ve aydınların dışında kimsenin konuşmadığı, anlamadığı ve yazıp okumadığı bu dile Tanzimatçılar “Osmanlıca” adını vermişlerdir.

Tanzimat aydınları Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami dildeki özleşmeyi, yazı dili ile konuşma dili arasındaki ayırımı kaldırma olarak görmüşler. Daha sonraki yıllarda “Genç Kalemler,, dergisi çevresinde toplanan genç yazarlar dilde özleşmenin gerekliliğini savunmuşlar, eserlerinde oldukça sade bir dil kullanmışlardır.

Diiimizin sadeleştirilmesi, kendi ana yapısı içinde geliştirilip zenginleştirilmesi hareketleri, 1908’den sonra II. Meşrutiyet Döneminde başlamıştı. Bu hareketin öncüsü Ziya Gökalp’tı. Ziya Gökalp, bir yandan aruzun yerine hece veznini koymaya çalışıyor, bir yandan da Türkçeyi yabancı tamlamalardan, Türkçe karşılığı bulunan yabancı kelimelerden kurtarmaya çalışıyordu. Ziya Gökalp’ın bu girişimi büyük ölçüde başarıya ulaşmıştı. “Sade lisan ve millî edebiyat cereyanı,, onun çabalarının sonucudur. Büyük fikir adamı ve sosyolog Ziya Gökalp bir şiirinde: “Başka dile uymaz annemin sesi, Her sözün ararsan vardır Türkçesi” diyerek Türkçenin zengin bir dil olduğunu dile getirmiştir.

Cumhuriyet döneminde Öztürkçeciliğin ilk atılgan temsilcisi milletvekillerinden Tunalı Hilmi Bey’dir. “Türkçe Kanunu,, adlı bir kanun tasarısı hazırlayarak meclise sunmuştur. Lâtin harflerinin kabul edilmesi konusu 1923’te başlayarak, tartışmalar 1928’e kadar sürmüştür. 1928’de Atatürk önderliğinde “Dil Encümeni,, kurularak Türkçemize en uygun harfleri bulma çalışmaları başlamıştır.

YENİ TÜRK HARFLERİ

Atatürk’ün en çok önem verdiği harf inkılabıydı. O, bu inkılabı doğru uygarlığından batı uygarlığına geçişi sağlayacak bir köprü olarak görüyordu. 8 Ağustos 1928 günü Gülhane Parkı’nda söylediği tarihi nutkunda, milletimize yeni Türk harflerini şu sözleriyle müjdelemiştir:

Advertisement

“Arkadaşlar, bizim âhenktar, zengin bir lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı de mir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz…… Milletimiz, yazısıyla, kafasıyla bütün medeniyet dünyasının yanında olduğunu gösterecektir.”

Lâtin Alfabesi’ni örnek alan yeni Türk harfleri, 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı bir kanunla kabul edildi. Böylece uzun süre kullanılan Arap harflerini, Büyük Atatürk birden bire değiştirdi. Böylece hem okuma yazma oranı arttı, hem de edebiyat dilimizin tamamıyla halkın konuştuğu dilden meydana gelmesi sağlanmış oldu.


Leave A Reply