Advertisement
İçinde yol, yolculuk geçen deyimler nelerdir? Yol deyimlerinin açıklamaları ve anlamları. Yol ve yolculuk ile ilgili deyimlerin açıklamaları.
Yol İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- *** aynı yolun yolcusu (olmak)
1) kötü sonları birbirine benzer olan: “O haspa da aynı yolun yolcusu, elbet birbirlerini kollayacaklar.” -A. İlhan. 2) kaderleri, düşünceleri, davranışları birbirine benzer olan: “Bu inanç aynı yolun yolcusu olmak niteliğini yitirecek ve siyasal rekabete dönüşecektir.” -M. C. Anday. - *** ben hancı, sen yolcu oldukça
“düzen bu biçimde devam ettiği sürece” anlamında kullanılan bir söz. - *** bir arpa boyu (gitmek, yol almak)
çok az (gitmek veya yol almak): “Süfli gayeler, kütleleri ya oldukları yere mıhlayan ve bir arpa boyu ileri götürmeyen sefil isteklerdir.” -S. Ayverdi. - *** (bir işin) yolunu yapmak
bir işin istediği gibi olması için uygun zemin hazırlamak. - *** (bir şey) yolunda görünmek
sorunsuz olduğu anlaşılmak: “Gecekondunun ışıkları yanıyor ve her şey yolunda görünüyordu.” -O. Aysu. - *** (bir şeyin) yolunu tutmak
benimsemek, gereğini yerine getirmek: “Sen de biraz adamlığın yolunu tutmalısın.” -R. N. Güntekin. - *** (bir yere) yolu düşmek
o yerden geçmesi gerekmek. - *** (bir yeri) yol etmek
o yere sık sık gitmek: “yol etti kendisine ihtiyarlar kahvesini.” -K. Korcan. - *** bir yol tutturmak
bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek: “Herkes bir yol tutturmuş kendince / Bir düzen kurmuş iyi kötü” -B. Necatigil. - *** (bir yola) baş koymak
bir şey uğruna ölümü göze almak: “Çeşitli tehlikelerden var olduğunu bilerek bu işe girişip baş koymuşlardı.” -O. Aysu. - *** bir yolunu bulmak
çare bulmak, çözüm üretmek: “Hemen bir yolunu bulurlar yükü üstlerinden aşırmanın.” -A. Ağaoğlu.
*** (birine) ot yoldurmak
çok zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.
- *** (birini) yarı yolda bırakmak
yapılan yardımı sonuna kadar sürdürmemek. - *** (birinin) geçtiği yoldan geçmek
daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak: “Onun geçtiği yollardan geçtiğim için tahminlerim biraz daha kolaylaşıyor.” -H. Taner. - *** (birinin) yoluna bakmak
beklemek. - *** (biriyle) selam yollamak (salmak)
birine esenleme haberi göndermek: “Züğürtlükten telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar, açtırırdık.” -Y. Z. Ortaç. “Şimdi bizden yüz çevirdi ahbaplar / Bir çift selam salanım yok, gardiyan” -Âşık Ali İzzet. - *** bok yoluna gitmek
kaba yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak. - *** canını cehenneme göndermek (yollamak)
argo öldürmek: “Elim değmişken, elmas kılıcımla canını cehenneme yollayayım.” -T. Oflazoğlu.
*** cehenneme kadar yolu var
“defolsun, istediği yere kadar gitsin” anlamında kullanılan bir söz.
- *** doğru bildiği yoldan ayrılmamak (şaşmamak)
her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak: “Bunları asla yapmayacağımı biliyorsun, su testisi su yolunda kırılır; ben doğru bildiğim yoldan ayrılmayacağım.” -H. Topuz. - *** dönüşü olmayan yola girmek
asla bırakılmayacak, vazgeçilmeyecek bir durumda olmak: “Artık ok yaydan çıkmış sayılırdı, dönüşü olmayan bir yola girdikleri kesindi.” -O. Aysu. - *** gözü yolda (yollarda) kalmak (olmak)
birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek. - *** haber salmak (yollamak)
haber göndermek: “Ben bu sevdadan vazgeçmez iken / Gizli gizli haber salıp durmasın” -Halk türküsü. - *** hâle yola koymak
iyi bir düzen vermek, tertiplemek: “Ben avukatımla Baba meselesini bir hâle yola sokmaya uğraşırken Hacı Ömer ile Müftü arasında epeyce şiddetli bir kavga çıktı.” -R. N. Güntekin. - *** hırsıza yol göstermek
birine bilmeyerek kötü bir işte yardımcı olmak. - *** iltibasa yol açmak
karışıklığa sebep olmak. - *** işi yolunda (tıkırında) gitmek (olmak)
iş düzenli ve istenilen biçimde yürümek. - *** işini yoluna koymak
işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntı çekmeden gerçekleştirmek: “Kendisi burada işini yoluna koyduğu sıralarda, dört yıl, göğsünü, o, savaş meydanlarında siper yapmıştı.” -R. H. Karay. - *** kötü yola düşmek
kötü kadın olmak. - *** kötü yola sapmak
doğruluktan ayrılıp istenilmeyen ve yanlış işler yapmak. - *** kötü yola saptırmak
kötü yola sürüklemek: “Parmak kadar çocuğu kötü yollara saptıranların kökünü kazırım.” -S. Ali. - *** kötü yola sürüklemek
yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak: “Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti.” -S. F. Abasıyanık. - *** o yolun yolcusu
1) toplumun ahlak anlayışına göre kötü bir hayat sürdüren kimse; 2) sonunda ölecek olan kimse. - *** öpücük göndermek (yollamak)
parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak: “Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi.” -S. F. Abasıyanık. - *** saçını başını yolmak
çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek: “Tanrıça Hebe çaresiz kalmış, saçını başını yoluyordu.” -S. F. Abasıyanık. - *** son yolculuğa çıkmak
ölmek. - *** son yolculuğa uğurlamak
birinin cenaze törenine katılmak. - *** tıkırı yolunda olmak (gitmek)
varlıklı olmak, hâli vakti yerinde olmak.
*** tıkırını yoluna koymak
geçim düzenini iyi olarak sağlamak.
- *** yol açmak
1) yol yapmak; 2) kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek; 3) kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bir kişinin geçmesi için insanları kenara çekip yol vermek; 4) mec. bir olayın sebebi olmak: “Seniha’nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı.” -Y. K. Karaosmanoğlu. 5) mec. davranışlarıyla başkalarına örnek olmak: “Bize yol aç, erkân göster; yollar aç bize de, biz de adam sırasına girelim.” -K. Korcan. - *** yol almak
yolda ilerlemek: “Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu.” -R. N. Güntekin. - *** yol aramak
çare bulmaya çalışmak. - *** yol ayrımına gelmek
1) yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak; 2) mec. farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak: “Seksen iki yılı birlikte yürümüş, yol ayrımına gelmişlerdi nihayet.” -A. Kulin.
*** yol bulmak
çare bulmak.
- *** yol çizmek
bir konuda plan yapmak: “Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz.” -A. Ş. Hisar. - *** yol gitmek
yolda ilerlemek. - *** yol görünmek
gitmek gerekmek. - *** yol göstermek
1) kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek: “Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu.” -N. Araz. 2) mec. ne yapılacağını, nasıl davranılacağını öğretmek: “Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız diye yol gösterirler.” -M. Ş. Esendal. - *** yol gözlemek
1) bir şeyin olmasını ummak; 2) bir kimsenin gelmesini beklemek. - *** yol iz bilmek
1) gideceği yolu ve yeri bilmek; 2) görgülü davranmak. - *** yol kesmek
1) geçmesine engel olmak, durdurmak: “Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim.” -M. Yesari. 2) ıssız yerlerde soygunculuk yapmak; 3) motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek: “Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor.” -Z. Selimoğlu. - *** yol şaşmak
esk. yol çatallaşıp karışmak. - *** yol tepmek
çok uzun bir süre yürümek: “Adam onca yolu tepip buraya dek gelmiş.” -T. Oflazoğlu. - *** yol tutmak
bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak. - *** yol vermek
1) geçmesine izin vermek: “Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi.” -A. İlhan. 2) hızını artırmak; 3) işten çıkarmak, işine son vermek: “Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler.” -O. Kemal.
*** yol vurmak
esk. yol kesmek.
- *** yol yakınken
sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden: “Bizimle birlikte gelmesinler. yol yakınken başlarının çaresine baksınlar.” -M. Ş. Esendal. - *** yol yapmak
1) yol oluşturmak: “Geçen köylünün, arabanın, sürünün izi buraları yol yapmıştır.” -R. H. Karay. 2) kandırmaya çalışmak, avutmak. - *** yol yürümek
yolda gitmek. - *** yola çıkmak
1) araca binmek üzere yolüstünde durmak; 2) bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek: “yola öğle yemeğinden sonra çıktık.” -S. Kocagöz. 3) herhangi bir şeyi esas almak, oradan başlamak: “Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel’in ‘Dört Köşeli Üçgen’iyle Orhan Kemal’in ‘Murtaza’sı arasında bir akrabalık kuruverdi.” -S. İleri. - *** yola dizilmek
yol kenarında sıralanmak: “Başında bir tavus tuğ gibi çamlar / yollara dizilmiş tığ gibi çamlar” -Z. Ö. Defne. - *** yola düzülmek
gidilecek yere doğru yola çıkmak: “Güneş doğarken yola düzüldük.” -R. Mağden. - *** yola gelmek
istenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak. - *** yola getirmek
birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek: “Her karşısına çıkışta ona nasihat eder, bazen sert söyler, bazen tatlı tatlı yola getirmeye çalışır.” -H. Pulur. - *** yola gitmek
yolculuğa çıkmak. - *** yola revan olmak
esk. yola çıkmak. - *** yola vurmak
hlk. 1) yolcu etmek, uğurlamak; 2) yola koyulmak. - *** yola yatmak
yola gelmek: “Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın.” -H. R. Gürpınar. - *** yola (yollara) düşmek
yola çıkmak, yol almaya başlamak: “Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara” -Erzurumlu Emrah. - *** yola (yoluna) koyulmak
yola düzülmek: “Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk.” -H. E. Adıvar.
*** yolcu etmek
yola çıkanı uğurlamak: “Saat dörtte Vedat’ı yolcu etmiştik.” -A. Erhat.
- *** yolda kalmak
kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak. - *** yoldan çevirmek
gideni durdurmak, gitmesine engel olmak. - *** yoldan çıkmak
1) belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak; 2) mec. doğru yoldan ayrılmak. - *** yoldan (yolundan) kalmak
gidilmek istenen yere gidememek. - *** yollara dökülmek
kalabalık hâlde yolda olmak: “İhtiyar annemle büyük dayım, uslanmak bilmeyen okul kaçağını aramak için yollara dökülmüşlerdi.” -R. N. Güntekin. - *** yolları ayrılmak
iki kişi veya topluluk arasında görüş, düşünce ayrılığı ortaya çıkmak, ayrı görüş ve düşünceleri benimsemek: “Hayata beraber başladığımız / Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir” -C. S. Tarancı. - *** yolları tutmak
geçecek kimselere engel olmak, bırakmamak. - *** yolsuz kalmak
parasız kalmak. - *** yolu açık olmak
bir iş, önünde engel olmamak. - *** yolu açmak
yolda geçişi önleyen engelleri kaldırmak.
*** yolu almak
yolun sonuna varmak.
- *** yolu (yolunu) şaşırmak
yanlış yola sapmak: “yollar ıssızdı, el ayak çekilmişti, sokaklarda yolu şaşırdım.” -Halikarnas Balıkçısı. - *** yolun açık olsun
yolculara söylenen bir iyi dilek sözü. - *** yoluna baş koymak
bir amaca, bir gayeye yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek. - *** yoluna can (canını) vermek
birinin uğruna ölmek. - *** yoluna çıkmak
1) karşılamaya gitmek; 2) yolda karşısına çıkmak. - *** yoluna girmek
istenilen, gerekli olan biçimde gelişmeye başlamak: “Göreceksin, bu konaktan çıkar çıkmaz her şey öyle bir yoluna girecek ki! Bütün uğursuzluklar bu evden geliyor.” -Y. K. Karaosmanoğlu. - *** yoluna koymak
istenilen biçime getirmek, düzene koymak: “Arkadaşının mektebe alınması işini o hafta içinde yoluna koymuş.” -A. Ş. Hisar. - *** yoluna sapmak
başvurmak: Hile yoluna saptı. - *** yolunda gitmek (yürümek)
olumlu gelişme göstermek: “Ticareti yolunda gidiyordu.” -Ö. Seyfettin. “Dikkat ve dirayetiyle her işin yolunda yürümesini temin etmişti.” -O. Aysu. - *** yolunu beklemek (gözlemek)
gelmesini beklemek: “Ben merak ederdim, gece yarılarına kadar yolunu beklerdim.” -M. Ş. Esendal.
*** yolunu bilmek
yöntemini biliyor olmak.
- *** yolunu bulmak
1) gereken çareyi bulmak: “Bir yolunu bulduğu hâlde onları mektepten atmaya çoktan karar vermişti.” -R. N. Güntekin. 2) argo yasal olmayan yollardan kazanç sağlamak. - *** yolunu değiştirmek
gittiği yoldan ayrılarak başka yola geçmek: “Aradan uzun seneler geçer, o kadını sokakta gördüler mi yollarını değiştirirler.” -Ö. Seyfettin. - *** yolunu kesmek
engel olmak, engellemek: “Yani şüphelendiği müşterilerin yolunu kesmiyor, uzaktan uzağa onları takip etmekle nefsini köreltiyordu.” -N. Hikmet. - *** yolunu sapıtmak
doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak: “Feride, senin kaşların lakırtılarına benziyor, güzel güzel, ince ince başlıyor fakat sonra yolunu sapıtıyor.” -R. N. Güntekin. - *** yolunu tutmak
bir yere doğru gitmeye başlamak: “Bir süre sonra, kara kış gelince bakmış ki olacak gibi değil, güneyin yolunu tutmuş.” -T. Halman.
Yorum yapılmamış
Teşekkür Ederim ellerinize sağlık inşallah ? alırız