O Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

0
Advertisement

O Harfiyle Başlayan Deyimlerin anlamları, açıklamaları, Deyimler sözlüğü O Harfi. Deyimlerin anlamı. O Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

O Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

ANLAMINA GÖRE – O / Ö HARFİ:

Okka İle İlgili Atasözleri – Deyimler ve Anlamları
Okul İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları
Okumak İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları
Oruç İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları
Oyun İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları

HARF SIRASINA GÖRE

O bu : Herkes, öteki beriki

-2. Onu yok etmek öldürmek; meydandan kaldırmak.

O gün bugün: Söz konusu durumun olduğu günden bu yana.

O takdirde : Bu durum göz önünde bulundurulursa.

Advertisement

O taraflı olmamak: Hiç aldırmamak, ilgisi yokmuş gibi davranmak.

O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek.”O tarakta bezi olacağını hiç sanmam.”

O tarakta bezi olmamak: Söz konusu edilen şeyle, işle ilişiği olmamak, onunla ilgilenmemek

O yolda : öyle, sor konusu gidiş ya düşene uygun

O yolun yolcusu: Olumsuz bir düzen içinde bulunan kişinin ilerde dü şebileceği kötü durumları anlatmak için kullanılır

Ocağı kör kalmak: Soyunu sürdürecek çocuğu bulanmamak, soyu tükenmiş olmak.

Advertisement

Ocağına düşmek : Bir kimseye korunması için sığınmak ya da ondan yardım istemek

Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak.”Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!”

Ocağına incir dikmek, (ocağına darı akmak, ocağını söndürmek): Bir insana büyük kötülüklerde bulunmak, evini barkını, soluğunu ço cuğunu yok etmek, darmadağın etmek.

Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek.”Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu.”

Ocağını söndürmek : Evinin, ailesinin dağılmasına yol açmak.

Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek.”Ocağımı söndürdü katiller!”

Odsuz ocaksız: Çok yoksul, aç ve barınaksız.

Oflayıp puflamak : Herhangi bir şey ya da kimseden ötürü büyük sıkıntı duymak.

Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.

Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.

Oh canıma değsin :Birinin başına gelen kötü bir olaydan duyulan se vinci anlatır.

Advertisement

Oh çekmek : Bir başkasının düştüğü kötü bir duruma sevinmek.

Oh demek: Sonunda rahata kavuşmak, rahat bir duruma geçmek.

Oh olsun : Söz dinleyemeyerek,, yanlış işler yaparak kötü duruma düşenlere “Çok iyi olmuş.” anlamında söylenir.

Ok yaydan çıkmak: Belli bir noktadan sonra olayları oluruna bırakmak; geri dönülmeyecek İşler yapmak, çok sinirlenmek.

Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak.”Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz.”

Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek.

Okkalı kahve : Bol kahve ile yapılan ve büyük fincana konulup sunu lan kahve.

Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve.”Bir okkalı kahve daha çek usta!”

Okkalı küfür : Ağır küfür.

Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek.”Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?”

Okkanın altına gitmek: Doğrudan sorumlu olmadığı bir işte güç duru ma düşmek, kusurlu sayılmak, zarar görmek.

Advertisement

Okuyup üflemek: Bir hastalığı, belayı ortadan kaldırmak için birtakım dualar okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yollamak. (Kars. Nefes etmek.)

Ola ki…: Belki olur ya, olabilir ki…”Ola ki bir daha karşılaşırız.”

Ola ki: Belki, olabilir, bir ihtimal; muhtemelen .

Olacak gibi değil: “Olacağı benzemiyor, olamaz, olmuyor.’ anlamın da.

Olan biten (olup biten) : -1 Meydana gelen olaylar. -2. Elde ol anın hepsi, tümü:

Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler.”Olan bitenden hiç haberim olmadı.”

Olan oldu : “İş işten geçti, artık yapacak bir şey yok,” anlamında.

Olay çıkarmak : Hoş olmayan bir duruma neden olmak; hadise çıkarmak, kavga çıkarmak.

Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak.”Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar.”

Oldu olacak : “Artık çekinecek, sakınacak bir durum kalmadı.’ anlamın da.

Oldu olacak kırıldı nacak: “Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek” anlamında kullanılır.

Advertisement

Oldu olacak kırıldı nacak: “Her şey olup biti, is işten geçti.’ anlamın da.

Oldu olanlar: “İstenmeyen birtakım olaylar oldu, durumlarla karşılaşıl dı.” anlamında.

Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri.”Oldum bittim kızarım bu adamlara.”

Olmayacak duaya amin demek: Gerçekleşmesi mümkün olmayan girişimleri uygun görmek.

Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.

Olmaz olsun : “Keşke olmasaydı, doğmasaydi.” anlamında ilenme sözü.

Olsa olsa (olsun olsun): Son olasılık olarak, nihayet, aşağı yukarı.

Olup olacağı: -1. En son olabileceği. -2.Hepsi, tümü.

Olupbittiye getirmek: bk. Oldubittiye getirmek.

Olur olmaz: -1. Doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü olduğuna bakı I ma dan “yapılan şey, söylenen (söz). -2. Sıradan, rasgele (kimse).

Olur olmaz: 1. Meydana gelmesinden hemen sonra. 2. Rast gele, sıradan. 3. Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden yapılan (iş) ya da söylenen (söz).

Advertisement

Olur şey (iş) değil: Olabileceği akıldan geçirilmeyen, olması olanak sız olan şeyler için kullanılır.

Oluruna bırakmak (bir şeyi): Bir olayın ya da bir durumun kendi koşullarında oluşmasını beklemek, yapılabildiği kadarıyla yetinmek.

Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak.”Artık oluruna bıraktık işi.”

Omuz omuza: 1. Birbirine destek vererek, dayanışarak. 2. Yan yana, çok sıkışık.”Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün.”

Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek.”Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti.”

Omuz silkmek: İlgi göstermemek, önem vermemek

Omuz vermek (birine) : Ona destek olmak, yardım etmek.

On ikiden vurmak : -1. Büyük bir başarı elde etmek. -2. Umulmadık bir mutluluğa, gönence kavuşmak.

On paralık etmek (birini): Onu sözle ya da davranışlarla küçük düşürmek; beş paralık etmek.

On paralık olmak : Küçük düşmek; beş paralık olmak.

On parmağım yakasında : “Bu işin ya da kimsenin peşini hiç bırakmayacağım” anlamında.

Advertisement

On parmağında on hüner (marifet) : Çok becerikli ve işbilir (kimse).

On parmağında on kara : Herkese iftira atan, her olaya olumsuz açı dan bakan kimse için söylenir.

On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse).

On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.

Ona göre hava hoş : “Nasıl olursa olsun onun için fark etmez.’ anlamında.

Onu benim külahıma anlat : anlatyor.” anlamında.

Onur kırıcı: Kişinin toplumca benimsenen saygınlığını hiçe indiren {söz, davranış).

Onuruna dokunmak :Bir söz ya da davranış gururunu incitmek, izzetinefsine dokunmak.

Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek.”Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma.”

Onuruna yedirememek (bir şeyi): -1. Onur kıran, küçültücü nitelikte olan işleri yapmamak-2. Başkalarının küçültücü, onur kına davranış larına karşı tepkide bulunmak; kendine yedirememek, nefsine yedirememek; izzetinefsine yedirememek.

Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak.”O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı.”

Advertisement

Oralı (oralarda) olmamak: Yaptığı kötü işlerden dolayı bir üzüntü duymak, olumsuz durumlara hiç aldırmamak, önemsememek.

Orman kanunu: İşleri, sorunlar zorbalıkla çözme yöntemi, yasadışı kaba güç:

Orman kibarı: İnsan için “ayı” anlamında alay yollu söylenir.

Orta direk : -1. Dar gelirli insanların oluşturduğu topluluk. -2. Bu topluluktan kimse. (Kars. Dar gelirli.)

Orta halli: Ne çok İyi, ne de çok kötü; ne zengin, ne yoksul.

Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel.”Onlar orta hâlli bir ailedirler.”

Orta malı: 1. Herkesin yararlandığı (şey). 2. Her isteyenle ilişkide bulunan.”Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor.”

Ortada bırakmak (birini): Onu güç bir durumdayken terk etmek; meydanda bırakmak.

Ortada fot yok yumurta yok: “Konu ile ilgili hiçbir belirti yokken varmış gibi bir havaya giriliyor.” anlamında.

Ortada kalmak: 1. Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak. 2. İki şey arasında kalmak. 3. (Bir şeyi) kimse üzerine almamak.”Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar.”

Ortada kalmak:-1. Bir şey söz konusu olduğunda kimse üzerine almamak. -2. Yatıp kalkacağı, barınacağı yeri olmamak; meydanda kal mak. -3- iki kişinin ya da şeyin arasında kalmak, karar verememek.

Advertisement

Ortadan kaldırmak (bir şeyi) (birini): -1. Onu saklamak gizlemek.

Ortadan kalkmak: 1. Görünmez, bulunmaz olmak. 2. Yok olmak.”Sis ortadan kalktı.”

Ortadan kalkmak: -1. Yok olmak, bulunmaz olmak; meydandan kalkmak, öldürmek

Ortadan kaybolmak : Birdenbire yok olmak, kimseye duyurmadan çı kıp gitmek, nerede olduğu bilinmemek.

Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek.”Ali ortadan kayboldu.”

Ortadan konuşmak (söylemek): Belli bir kişiyi ya da şeyi hedef almadan, birtakım iddialar da ya da suçlamalarda bulunmak

Ortalığa düşmek : bk Ortaya düşmek.

Ortalığı (bir şey) almak: Çevreyi (o şey) kaplamak.

Ortalığı (bok) götürmek : Çevreyi (bok, pislik} kaplamak

Ortalığı birbirine katmak : Herkesi birbirine düşürmek,-huzursuzluğa yol açmak.

Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek.”Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum.”

Advertisement

Ortalığı curcunaya vermek : Ortalığı, bir yeri karmakarışık, gürültülü duruma getirmek.

Ortalığı telaşa (gürültüye) vermek : Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri heyecanlandırmak, paniğe sürükleme

Ortalığı tutmak (bir şey): 0 şey yayılmak herkesçe konuşulmak

Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak.”Çok şükür ortalık düzeldi.”

Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek.”Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi.”

Ortalık malı: -1. Herkesin yararlandığı, kullandığı şey. -2. Her isteyenle birlikte olan kadın

Ortalık sütliman (olmak): bk Sütliman olmak.

Ortasını bulmak: Uzlaştırmak, ılımlı bir yol bulmak Orta şekerli: Ne iyi, ne de kötü.

Ortaya (ortalığa) düşmek: (Kadın) Orta malı olmak, herkesle cinsel ilişki kurmaya başlamak.

Ortaya atılmak: -1. Kendini göstermek. -2. Bir sav, düşünce ileri sürülmek, söylenmek.

Ortaya atmak (bir şeyi) : Bir düşünceyi herkesin bilgi ve tartışmasına sunmak; meydana atmak.

Advertisement

Ortaya çıkarmak (bir şayi) : Onun kesinliğini, varlığını kanıtlarıyla göstermek; meydana çıkarmak.

Ortaya çıkmak: -1. Belli olmak. -2. Kim olduğunu göstermek; meyda na çıkmak.

Ortaya dökmek (bir şeyi): -1. Ne var ne yok meydana çıkarmak, her kese göstermek. -2. Onu açıklamak, herkesçe bilinir duruma getirmek; meydana dökmek.

Ortaya dökmek: 1. Gizli olan ne varsa açıklamak. 2. Çıkarıp göstermek.”Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti.”

Ortaya koymak (bir şey) (bir şeyi) (kendini): -1. Olan biten her şeyi göstermek. -2. Onu yapmak, yaratmak -3. Tüm maddi varlığını gözler önüne sermek; meydana koymak.

Osuruğu cinli: Otur olmaz şeylere çabucak sinirlenen (kimse).

Ot yoldurmak (birine) : Onu çok zor bir işe koşmak, çok uğraştırmak

Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.

Oturup kalkmak (biriyle) : Onunla birlikte hareket etmek davranışları nı onunkine benzetmek

Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları.”Sınıf başkanını oy birliği ile seçtik.”

Oy birliği: Bölün oyların aynı doğrultuda elması durumu.

Advertisement

Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak.”Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar.”

Oyun “etmek (oynamak, yapmak) (birine) : Onu kurnazca yöntemler le aldatmak, tuzağa düşürmek. (Kars. İş etmek.)

Oyun bozanhk etmek : Birlikte yapılması kararlattın İmiş bir işten caymak.

Oyun çıkarmak: -1. Sporcular iyi ya da kötü oynamak. -2. Yeni bir oyun bulmak.

Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek.”Bana kötü bir oyun ettiler.”

Oyuna gelmek: Aldatılmak, kandırılmak.

Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek.”Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol.”

Oyuna getirmek (birini): Onu aldatmak, tuzağa düşürmek.

Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek.”Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim.”

Oyuncağı olmak (birinin) : İrade zayıflığı yüzünden birinin buyruğuna, boyundurluğuna girmek

Oyuncak etmek (birini): Birini kendi isteği, çıkan uğrunda kullanmak.

Advertisement

Oyunu kurallarına göre oynamak : Bir işi, o İşin kurallarına uyarak gerçekleştirmeye çalışmak.

Oyununu bozmak (birinin): Onun hilesini boşa çıkarmak, önlemek.

DEYİMLER

deyimler-1

Deyimler Sözlüğü
A BCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ


Leave A Reply