Paris’te Gezilecek Yerler ve İlginç Yapılar

0
Advertisement

Avrupa’nın en çok ziyaretçi çeken şehirlerinden birisi olan Fransa’nın başkent Paris’in gezilecek yerleri ve ilginç yapıları ile ilgili bilgiler.

Paris’te Gezilecek Yerler ve İlginç Yapılar

Sen Irmağının güneybatıya kıvrıldığı kesimde Sağ Yaka’ya düşen bir yükseltide kurulu Chaillot Sarayı kente egemen bir noktada yer alır. Bir dizi müzeyi barındıran iki bölümlü bu sarayın aşağısındaki yamaç, Trocadero Bahçeleri olarak bilinen sekili bir parka dönüştürülmüştür. Yamacın eteğinde başlayan Iena Köprüsü’nün karşısında Eiffel Kulesi yükselir. Hemen geride geniş bir alana yayılan Champ-de-Mars hâlâ kullanılan Askeri Okul’a (1769-72) kadar uzanır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) merkezi, akademinin arkasına düşer. Bir sokak ötede ise Napoleon’un da gömülü olduğu Invalides adlı yapı yer alır. Alanın yumuşak bir eğimle sona erdiği Orsay Rıhtımı, III. Alexandre Köprüsü’yle Sağ Yaka’da Grand Palais (Büyük Saray) ve Petit Palais’nin (Küçük Saray) bulunduğu kesime bağlanır.

Paris
Sağ Yaka’da île de la Cite’nin batı ucunun karşısında yer alan ünlü Louvre Müzesi, II. Philippe’in 12. yüzyılda yaptırdığı kalenin yanına inşa edilmiş büyük sarayın Kare Avlu’ya (Cour Carree) bakan bölümlerini kapsar. Müzenin yakınındaki Sanatlar Köprüsü (1803) en ilgi çekici köprülerden biridir. Köprünün Sol Yaka’ya açıldığı kesimde beş Fransız akademisini barındıran Fransız Enstitüsü ile hemen yanı başında bulunan, ziyaretçilere açık Darphane (Hotel des Monnaies) yer alır.

Günümüze olduğu gibi ulaşmış en eski Paris köprüsü olan Pont-Neuf, île de la Cite’nin ucundan geçerek iki yakayı birbirine bağlar. Bir gemiyi andıran adanın bu köprüyle ayrılan üçgen biçimindeki ucunu güzel bir park süsler. Köprünün gerisinde başlayan üçgen Dauphine Meydanı (1607) gotik üslupta inşa edilmiş Adalet Sarayı’na açılır. Sarayın avlusunda Fransa’nın en büyük anıtlarından biri olan, 13. yüzyıldan kalma Sainte-Chapelle Kilisesi yer alır. III. Napoleon döneminde adayı yönetsel bir merkeze dönüştüren Baron Georges-Eugene Haussmann’ın açtığı geniş meydanın doğusunda, geçmişi 12. yüzyıla değin, inen Notre-Dame Katedrali yükselir. île de la Cite’ye bir köprüyle bağlanan, duba biçimli île Saint-Louis, 17. yüzyıldan kalma dar sokakları ye eski evleriyle kentin sakin bir köşesini oluşturur. Marie Köprüsü adanın Sağ Yaka’yla ulaşımını sağlar.

Sağ Yaka’da Marie Köprüsü’nü izleyen yol, Fransız Devrimi yönetiminin yıktırdığı Bastille’in yerini almış olan Bastille Mey-danı’na uzanır. Irmağa bağlı bir suyolu olan Arsenal Havuzu, meydanda bir süre yeraltında aktıktan sonra güzel görünümlü Saint-Martin Kanalıyla birleşir. Meydanın batısında ırmak kıyısı ile Cumhuriyet Meydanı arasında üçgen biçimli bir alanı kaplayan Marais yer alır. Geçmişte soyluların gözde bir yerleşim merkezi olan bu kesimdeki eski yapıların bir bölümü müzeye dönüştürülmüştür. İki kez yeniden inşa edilen ve kent yönetiminin merkezi olarak birçok önemli tarihsel olaya sahne olan Belediye Binası da (Hotel de Ville) buradadır. Marais’nin eski ve ilginç köşelerinden biri, park olarak düzenlenmiş ve üç katlı eski evlerle çevrili olan Vosges Meydam’dır.

Belediye Binası’nın batısında, Rivoli Caddesi’ne bakan Saint-Jacques Çan Kulesi yükselir. Birkaç sokak ötede bulunan kentin eski (1183-1969) pazaryeri Les Halles (Haller), pazarların Orly yakınındaki Rungis’e taşınmasından sonra yıkılarak yeniden düzenlenmiştir. 1979’da açılan dev alışveriş merkezi Forum des Halles’i açık alanlar çevreler. Bu kesimde ayakta kalmış yapılar arasında Saint-Eustache Kilisesi (1532-1637) ve 1880’lerde Ticaret Borsası olarak restore edilen daire biçimli Tahıl Hali (1811-13) sayılabilir. Marais’nin bir başka ilginç köşesi özgün bir cam ve metal yapı olan ve halk arasında Beaubourg Merkezi olarak anılan Pompidou Ulusal Sanat ve Kültür Merkezi’dir (1977).

Advertisement

Rivoli Caddesi üzerinde, Louvre Sarayı’ mn karşısına düşen meydan Palais Royal’e (Kraliyet Sarayı) açılır. Saray bahçesinin çevresindeki yapılarda Comedie-Française ile Conseil d’Etat (Devlet Şûrası) ve hemen geride Ulusal Kütüphane yer alır. Yeni barok üsluptaki görkemli Paris Operası sarayın yanından geçen yolun başındadır. Rivoli Caddesi’ne yakın olan Piramitler Meydanında Jean d’Arc’ın, sekizgen Vendome Meydanfnda Napoleon’un heykeli bulunur.

Louvre Sarayı’nın açık iki kolu arasındaki avludan başlayan Zafer Yolu, Tuileries Bahçeleri’nden geçerek Concorde Meydanı’na çıkar ve hafif bir eğimle yükselen Champs-Elysees Bulvarı boyunca ilerleyerek Zafer Takı’na ulaşır. Kral XVI. Louis ile Marie-Antoinette’in giyotinle idam edildiği yer olan Concorde Meydanı’nın kuzeydoğusuna düşen geniş Kraliyet Caddesi, tarihselci bir anlayışla bir Yunan tapınağı gibi inşa edilen Madeleine Kilisesi’ne doğru ilerler. Kilisenin önündeki meydan, 1750’den 1880’lere değin Paris’in yaşamında önemli yer tutan Büyük Bulvarlar alanının batı sınırını oluşturur. Kuzeye ve doğuya doğru yayılan bu bulvarların çevresindeki tiyatroların ve eğlence yerlerinin yalnızca bir bölümü ayakta kalmıştır. Kraliyet Caddesi’ni kesen Saint-Honore Caddesi’nde şık mağazalar sıralanır. Fransa cumhurbaşkanlarının oturduğu Elysee Sarayı da bu caddenin yakınlarındadır.

Champs-Elysees Bulvarfnın Concorde Meydanı ile Champs-Elysees Kavşağı arasındaki bölümünün iki yanında çayhane, lokanta ve tiyatroların bulunduğu bahçeler uzanır. Kavşak ile Zafer Takı arasındaki bölümün geniş ve ağaçlıklı kaldırımlarını ise cafe, gece kulübü, sinema, mağaza, banka ve büroların yer aldığı modern yapılar çevreler. Ortasında Zaf°r Takı’pın yer aldığı Charles de Gaulle (eskiden Etoile) Meydanfnda 12 büyük cadde buluşur.

Zafer Takı’nın birkaç kilometre ötesinde, yüksek ve modern yapılarla eğlence ve işyerlerinin bulunduğu La Defense adlı semt başlar. Çevredeki banliyölerle birleşmiş olan semtte Ulusal Sanayi ve Teknoloji Merkezi’nin yanı sıra çeşitli yüksekokullar yer alır.

Kentin batıya doğru gelişmesini ve konut alanlarındaki sıkışmayı önlemek amacıyla 1960’lardan başlayarak işyerleri ve konutlar için beş yeni “çekim merkezi” oluşturulmuştur. Bu merkezlerden Sen Kıyı Bölgesi, Sol Yaka’da Eiffel Kulesi’nden kentin güney sınırına doğru uzanır. Bu bölgedeki eski fabrikaların ve düzensiz yapıların yerini büyük iş merkezleri ve apartman blokları almıştır. Kentin güneydoğuya düşen öteki ucunda ise yeni işyeri alanları, Austerlitz (Sol Yaka) ve Lyon (Sağ Yaka) garlarıyla ırmağın hemen sağ kıyısında bulunan eski şarapçılık yöresi Bercy’yi çevreler. Güneyde Paris merkezi ile Orly Havaalanı arasında kalan İtalyan kesimi’nde eski evler yıkılarak yeşil alanların ve spor sahalarının yer aldığı yeni konut alanları açılmıştır. Öteki çekim merkezlerini ise Maine-Mont-parnasse yerleşim alanları oluşturur.

Paris’in önemli bir bölümü de resmî kuruluşlara ayrılmıştır. Sol Yaka’da Eiffel Kulesi ile Carrousel Köprüsü arasındaki kıyı şeridi “bakanlıklar semti” olarak bilinir. En gösterişli bakanlık binası Orsay Rıhtımı üzerinde olan Dışişleri Bakanlığı’dır. Bakanlıkların yerleştiği eski yapılar genellikle yeterli büyüklükte olmadığından, hizmet birimleri çok sayıda binaya dağılmıştır. Ulusal Meclis’in yer aldığı Bourbon Sarayı da ek yapılarla çevrilidir. Bu kesimde bulunan eski Orsay Garı 1986’da müzeye dönüştürülmüş ve Tuileries Bahçeleri’ndeki Jeu de Paume ve Orangerie müzelerinin değerli koleksiyonları buraya taşınmıştır.

Advertisement

Sol Yaka’nın en eski kesimini Ouartier Latin (Latin Mahallesi) oluşturur. Concorde Köprüsü’nden başlayan Saint- Germain Bulvarı doğuya kıvrılarak Ouartier Latin’ den geçtikten sonra Sully Köprüsü’nde yeniden ırmakla birleşir. Bulvarın orta noktasına yakın olan Saint-Germain-des-Pres Kilisesi’nin çevresindeki cafe’ler 19. yüzyıldan beri sanatçıların, yazarların ve yayıncıların buluşma yerleridir. Varoluşçuluk akımının ve bohem yaşamın odağı olan bu kavşağın kuzeyinde, Malaquais Rıhtımı’n-daki Güzel Sanatlar Yüksekokulu yer alır. Saint-Michel Bulvan’yla kesişme noktasının doğusunda ırmağa doğru uzanan alanın iç içe geçmiş dar sokakları turistlerin gözündeki canlı ve kalabalık Paris’in tipik bir köşesini oluşturur. Ortaçağ sanat ürünleriyle ünlü Cluny Müzesi de bu kesişme noktasının yakınındadır.

Geniş ve düz Saint-Michel Bulvarı, kitabevleri, kafeteryaları ve sinemalarıyla üniversite öğrencilerinin toplandığı bir yerdir.

1968-71 arasında bir dizi üniversiteye bölünmüş olan Paris Üniversitesi’nin binaları caddeye açılan sokaklara bakar. Eski ve köklü yükseköğretim kurumu Sorbonne (1257) günümüzde Paris Üniversiteleri’nin bir bölümünü oluşturur. College de France başlı başına bir kurumdur. Bulvarın yukansındaki bir tepeyi kaplayan Lüksem-burg Bahçeleri’nin yanında Fransız Senato-su’nun yer aldığı Lüksemburg Sarayı yükselir. Ouartier Latin’in bir başka önemli köşesi, Fransız Devrimi kahramanlarının yanı sıra Hugo, Voltaire, Rousseau ve Zola’nın gömülü olduğu Pantheon‘dur (1755-92).

Sağ Yaka’da ırmak vadisine bakan tepeler yoğun yerleşim alanlarını barındırır. Kentin batı sınırı ile Zafer Takı arasındaki Passy Tepelerinde zengin semtler bulunur. Daha doğudaki Butte-Montmartre ve Buttes-Chaumont işçi semti özelliği gösterir. Bazı kesimlerinde turistik mağazalarla gece kulüplerini barındıran Montmartre semtinin en ünlü anıtı Kutsal Yürek (Sacre-Cceur) Bazilikası’dır (1876-1919). Çevre Bulvarı” nın kuşattığı kent sınırları içindeki en büyük park olan Buttes-Chaumont Parkı (1864-67) gölü, çavlanı, mağara, patika ve köprüleriyle romantik bir görünüm taşır. Parkın çevresindeki semtler Belleville olarak bilinir. Bir tepelik alanı kaplayan Pere-Lachai-se Mezarlığı, Paris Komünü’nün son direnişçilerinin vurulduğu Federalistler Duvarı’ nın bulunduğu yerdedir. Mezarlıkta gömülü ünlü kişiler arasında Chopin, Baron Hauss-mann, Balzac, Isadora Duncan, Colette, Edith Piaf ve Yılmaz Güney sayılabilir. Kentin kuzeydoğu ucundaki La Villette’te, 1986’da bir bilim müzesine dönüştürülmüş olan eski mezbahaların yakınında, boş zamanları geçirmeye yönelik büyük bir park ve kültür kompleksi ile küresel panoramik bir sinema vardır.

Sen kıyısındaki ve caddelerdeki ağaçlıkların Paris’e yeşil bir görünüm vermesine karşın, parklar kent alanının yalnızca yüzde 11 ‘ini kaplar. Kentin batı ve doğu sınırında “İngiliz” parklarını andıran Boulogne ve Vincennes ormanları uzanır.

Nüfus. Paris’in 1850’de yalnızca 600 bin olan nüfusu, sanayileşmenin getirdiği göçlerle birlikte 1870’te 1 milyonu geçerek 1931’de, yarıdan fazlası kent içinde olmak üzere 5 milyona ulaştı. Bu büyümenin II. Dünya Savaşı’ndan sonra da sürmesiyle 1980’lerde metropoliten alan nüfusu 10 milyon sınırını aşarken, kent nüfusu 2 milyon dolayına indi. Günümüzde toplam nüfusun beşte dördünün banliyölerde yaşamasına yol açan bu gelişmenin bir başka sonucu da kentte görece yaşlı bir nüfusun kalması ve evlerin hemen hemen yarısının tek kişiyi barındırmasıdır.

Paris’e sonradan yerleşenlerin oranı asıl kentlilerin oranını geçer. Dolayısıyla birçok semt, dükkân ve lokanta bölgesel bir hava taşır. Bu arada yabancı kökenlilerin oranı da beşte bire kadar yaklaşmıştır. Yabancı kökenliler içinde çoğunluğu oluşturan Cezayir, Fas ve Tunus kökenli Müslümanlar yoksul semtlerfte yaşar ve kötü işlerde çalışırlar. Oldukça kalabalık olan Siyahların büyük bölümünü Fransız Antilleri’nden gelen göçmenler oluşturur. Çok eski bir geçmişe dayanan Yahudi topluluğu Marais’ de toplanmıştır. Paris aynı zamanda siyasal sürgünlerle yabancı yazar ve sanatçılar için de gözde bir merkezdir.


Leave A Reply