Atatürk’ün Anıları

0
Advertisement

Atatürk’ün Anılarının yer aldığı sayfamız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sivil ve askeri yaşamından kısa anıların yer aldığı sayfamız. Mustafa kemal Atatürk Anıları.

Mustafa Kemal Atatürk

I

Atatürk Türk toplum hayatında, kadının gerçek yerini alması, düşündüklerini kendi şahsında uygulamak için 29 Ocak 1923’te Latife Hanımla evlendi. O zamana kadar yalnız perşembe günleri evlenilirdi. Atatürk pazartesi günü evlendi. Nikah törenine kadınlar gelemezdi. Atatürk, nikah törenine hanımını da getirmişti. Atatürk yaptığı yurt gezilerinde, eşini de beraber götürüyordu. Beraber yaptıkları geziler, Türk halkının alışamadığı bir durumdu. Ancak bu beraber geziler halk üzerinde olumlu sonuçlar yaptı. Türk halkı, Türk kadını uyanıyordu artık…

II

Atatürk, toplum hayatında kadın erkek eşitliğini sağlamak için, her yıl Cumhuriyet Bayramlarında balolar yapılması yöntemini getirdi. Ayrıca çeşitli nedenlerle balolar yapılmasını sağladı. Bulunduğu balolarda ilk dansı kendisi yapıyor, dansa kalkmaları için onları özendiriyordu.

Advertisement

III

1934 yılında îran Şahı Rıza Pehlevi, Türkiye’yi ziyaret etmişti. İran Şahı Atatürk’e «Biraderim» diyordu. Şah Türkiye’de kaldığı sürece Atatürk’le çok yakından iki ahbap gibi görüşmeler yapmıştı.

IV

Yine 1934 yılında, Amerika Birleşik Devletleri komutanlarından ve İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’daki savaşı yöneten General Mac Artur de Atatürk’ü ziyarete gelmişti. Dünya politikasını görüşen iki asker, daha sonra olacak durumları o günden görmüşlerdi. Örneğin Atatürk, İtalya halkı tarafından, başbakanları Mussolini’yi bir gün öldüreceklerini söylemişti. Yıllar sonra bu görüş aynen gerçekleşmiştir.

V

Anafartalar’da 19. Kolordu Komutanı bulunduğu sıralar… Alman başkomutanı Liman von Sanders teftişe gelir. Yanında Mustafa Kemal olduğu halde birlikleri teftiş eden Liman von Sanders, birlik içinde bulunan zayıf ve cılız Mehmetçikleri gördükçe kızar, sinirlenir. Bu kızma ve sinirlenme, bir süre sonra, Mehmetçiklerin sıradan çıkarılarak ayrılmaları için teftiş yinelenir. Liman von Sanders, sıra içindeki Mehmetçikleri seçmeye koyulur. Gözüne takılan zayıf, Mehmetçikleri dışarı çıkarır. Mustafa Kemal, Liman von Sanders’in yanından ayrılarak biraz geri kalır. Ayrılan Mehmetçiklere verdiği emirle, teftişi yapılmak üzere bekleyen Mehmetçiklerin arasına gönderir.

Advertisement

Liman von Sanders ayırma işini sürdürmektedir. Mustafa Kemal’in gönderdiği Mehmetçikleri sıradan seçerek dışarı çıkartan Liman von Sanders, beklenmedik bir olayla karşılaşır. Zayıf ve cılız bir Mehmetçik, Liman von Sanders’i kucakladığı gibi, yere atmıştır. Üstü başı çamur içinde kalan Liman von Sanders, yaptığı çirkin davranışın ezikliği içinde orayı terk eder.

Atatürk kadar halkını ve halkının onurunu düşünen bir lider yoktur.

VI

Gazeteci Hikmet Feridun Es yazar:

Atatürk’e hakaret eden bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Atatürk’e duyurdular:

— Mahkemeye veriyoruz dediler, size küfür etmiş.

Ata sordu:

— Ben ne yapmışım ona?

Evrakı inceleyenler izah ettiler:

— Gazete kağıdı ile sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.

Atatürk’e bunu söyleyen bir bakandır. Ata sormuş:

Advertisement

— Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?..

— Hayır…

— Ben Trablus’ta iken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey. Köylü bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.

VII

Salih Bozok anlatır…

İzmir’deki İngiliz Konsolosu, «Uyruğumuz için teminat almak istiyorum» deyince, Atatürk, «Yunanlılar burada iken daha mı emindiniz» dedi. O da; «Evet» yanıtını verdi. Bunun üzerine Atatürk, «Öyle ise Yunanistan’a gidiniz» derler.

Konsolos da «İngiltere’ye de mi ilanıı harb ediyorsunuz?» diye sordu. Atatürk, «İngiltere ile aramızda barış yapılmış mıdır ki ilanı harb edip etmediğimizi soruyorsun. Hem siz böyle şeyleri konuşmaya yetkili misiniz ki, bunu bana soruyorsunuz. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Türk Orduları Başkumandanı’yım. Her şeyi görüşmeye yetkim vardır. Senin de böyle bir yetkin varsa görüşebiliriz. Yoksa buyurunuz» diyerek kapıyı gösterdi.

VIII

1936 yılının eylül ayında İngiltere Kralı Sekizinci Edward Türkiye’yi ziyaret etmişti. Kral onuruna verilen ziyafetlerden birinde, garsonlardan birisi, elindeki büyük yemek tabağını yere düşürdü. Atatürk konuğundan özür dilemiş ve:

— Türk ulusuna her şey öğrettim de, uşaklık etmesini bir türlü öğretemedim, demişti.

IX

Advertisement

Milliyet Gazetesinden:

Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum Kongresi’ne giderken yolda atlı arabalı bir aileye rastlar, sorar:

— Nereye böyle?

— Erzurum’a paşam, memlekete…

— Nereden geliyorsunuz?

— Bu yıl kıtlıktı paşam, iş bulmaya gittik, şimdi dönüyoruz.

Gittiğiniz yerde iş buldunuz mu?

— Bulmuştuk paşam, rahatımız iyiydi.

— Niye dönüyorsunuz?

Sakalı göbeğinde yaşlı ihtiyar yanıtlar:

— Duyduk ki, gâvur, Palandöken bizim, dermiş. Geldik ki, görsün bakalım kimin!

Advertisement

X

ATATÜRK’E AĞLAMAĞA GELEN KRAL!..

15 Kasım 1938 gözümün önüne geldi. Bütün Türkiye sanki yekpare bir damla gözyaşı haline girmişti.

Muhakkak ki Türk tarihinde kaybedilmiş büyük adamlar için gözyaşları dökülmüştür.

Fakat zannediyorum ki, hiç kimsenin arkasından bu kadar genel bir şekilde ağlanmış, bu kadar büyük matem tutulmuş olsun.

Tasavvur etmeli ki ona ağlamak, tabutu önünde göz yaşları dökmek için insan dalgaları altmda kalan genç kızlar can verdiler.

Türk ulusu, tarihinin hiçbir devrinde, tek evlâdı için bu kadar gözyaşı dökmüş, bu derece içten hıçkırmış değildi.

Sonradan öğrendik ki 10 Kasım günü bizlerle birlikte Endonezya’dan, Pakistan’a, Afrika ortasından Finlandiya’ya kadar dünya gözyaşı dökmüştür.

Kemal Atatürk belki de bütün dünya tarihinde kendisi için en çok ve en umumî bir şekilde ağlanmış insandır.

Şimdi buna dair bir sahne gözümüzün önüne geliyor.

Dolmabahçe Sarayı’nın loş, büyük salonunda katafalkın karşısında birkaç gazeteci arkadaşla birlikte bekliyorduk. Halk matem nehri halinde onun önünden geçiyordu. Askerler, okullular, siviller, gençler, ihtiyarlar… Birdenbire bu yaslı insanlar arasında omuzları düşük, yüzü sapsarı olmuş, gözleri kızarmış bir adam dikkatimizi çekti.

Advertisement

Bu zatı gözümüz ısırıyordu ama, kimdi? Bulup çıkaramıyorduk. Ziyaretçi adeta dermansız adımlarla ilerledi. Atatürk’ün ayak ucunda bir an durdu. Hürmetle onu selamladı. Sonra gözyaşlarını göstermemek için hemen siyah gözlüğünü çıkarıp taktı.

Hiç kimse farkında değildi ki, bu kalabalığın içinde şu yüzü sapsarı omuzları düşük insan bir kraldır. Afgan kralı Amanullah Han, son derece hasta olmasına rağmen, Atatürk’ün ölümünü işitince, başka bir isimle uçağa atlamış ve kimsenin haberi olmadan İstanbul’a gelmişti. Sıradan bir ziyaretçi gibi kalabalığa karışmıştı.

Koridora geçince yanına yaklaştık. Ağlamaklı sesi, Dolmabahçe Sarayı’nın karanlık dehlizinde titreyerek:

— 39 derece ateşim var, fakat felaketi işitince duramadım. Onunla vedalaşmağa ve ağlamağa geldim, dedi.

Sonra başını önüne eğip bize veda ederek uzaklaştı.

Bu bir resmi nezaket ziyareti filan değildi. Her şeyini, hatta parasını, tacını kaybetmiş üstelik hasta bir adamın 39 derece hararetle O’na ağlamak için başka bir isimle Roma’dan İstanbul’a geliyordu.

Hikmet Feridun ES


Kurulacak Devlet Din Temelli Olamaz

Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekliyle ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüşmeler yaparken sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir. Mustafa Kemal, bunlara haber göndertip gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar:

– Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288’e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara’yı 288’e kadar?

Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar. Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:

Advertisement

– Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının sadece bir minik açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir.


Leave A Reply