Besinler İle İlgili İnanç ve Töreler

0
Advertisement

Dünyanın çeşitli yerlerinden beslenme ve besinler hakkındaki ilginç inançlar, batıl inanışlar, gelenek ve töreler.

Besinler İle İlgili İnanç ve Töreler

Besinlerle ilgili inançlar ve yasaklar insanoğlunun beslenme alışkanlıklarının gelişiminde beslenebilme gereksinmelerinden daha büyük bir rol oynamıştır. Kabilenin yaşamını sürdürebilmesi için geleneksel beslenme düzeninin sağlıklı bir yapıda olması gereğine karşın bazı ön yargıların ve dinsel inançların gerçekle ya da mantıkla ilgisi yoktur; ancak çok azı bilimsel olarak aklanabilirler. Ne var ki bu gerçek ilkelerin sosyal değerini ve önemini ortadan kaldırmaz. Kötü beslenen toplumların beslenmesini düzeltmek için sadece doğru besinleri, doğru yer ve zamanda ve fiyatla sağlamak yeterli değildir; besinler alışkanlık ve inançlara da uygun olmalıdır. Yeni besinleri tanıtmak için çok iyi planlanmış pek çok atılım, bu besinin yenebilmesi, kabul edilebilmesi ve sosyal etkenleri önemsenmediği için başarısız olmuştur.

kutsal-inek

Kutsal inekler

Bazı Afrika halkının süt konusunda çok eski kökenli inançları vardır. Süt yalnızca ailenin kendi ineğinden elde edildiği zaman kabul edilebilir. Bir arkadaşın ineğinin sütü içilmez. Çünkü kadınlar, özellikle emzikli ya da gebe kadınlar sütünü içtikleri hayvana zarar vereceklerini düşünürler. Bu nedenlerle, çok besleyici özüne karşın süt her zaman kötü beslenmeyi düzeltici bir gıda olarak alınamaz.

Advertisement

İlk çağların ırkları bütün yaşam türlerine ve doğa çevrimine bizim bugün duyduğumuzdan çok daha fazla saygı duymuşlardır. Bütün yaşayan canlıların bir ruhu olduğuna ve organizma öldürülmeden bu ruhun yaşatılması gereğine inanmışlardır. Hindularm ineğe saygıları İÖ 250 yıllarına, Kral Asoka’nm yaşayan şeyleri incitmemeyi duyuran fermanına kadar uzanır. Bazı toplumlar, insanın yemek için ağzını açtığında ruhun kaçıp gideceğine inanırlardı. Bu nedenle, yalnız başlarına, yüzlerini örterek yemek yerlerdi. İnsan yemek yerken ruhen ve bedenen incinebilir bir durumdadır. Besinler, büyülü ya da zehirleyici olabilirler. İnsanın kendisini hızla savunabilmesi için, kılıç tutan eli serbest bırakan yeme adetleri de uygulanmıştır.

İnsan, hayvanlar ve boş inançlar

İncil, insanın çevresine karşı davranışını düzenleyen, yeni bir öğüt getirmiştir ki bu da Batı düşüncesine temel olmuştur. İnsan yeryüzündeki bütün canlılara egemen olmalıdır. Hristiyan ve Batı düşüncesi bu anlayıştan yararlanmıştır. Musa, geviş getirmeyen ve tek tırnaklı hayvanların, yüzgeçsiz ve pulsuz balıkların, bazı böceklerin yenmesini yasaklamıştır. Bu yasakların mantığı anlaşılamamıştır. İslam dini domuz eti yemeği yasaklar. Çünkü o dönemlerde domuzlar, çöpleri yiyen, hastalık barındıran pis hayvanlar olarak tanımlanmaktadır. Hristiyanlıkta at etinden iğrenme Papa III. Gregory’ ye kadar geriye gider. Papa, misyoner Boniface’ye kendilerini çok tanrıcılardan ayırt edebilmeleri için, müritlerini at eti yemekten vazgeçirmesini emretmiştir.

1493’te Paracelsus “herşey görünüşündeki özelikleri ve karakteri taşır” demiştir. Bu düşünce hastalıkların, vücudun hasta bölgesine benzeyen gıdalarla iyi edilebileceği fikirlerinin doğmasına yol açmıştır. Örneğin kansızlığı pancar, sarılığı kırlangıçotu iyi eder. Ceviz beyine, kırmızı şarap da kanı sulandırmaya iyi gelir. Patates ailesinden bir kök sebzesi olan adamotu, kökünün biçimi göz önüne alınarak cinsel güç verici olarak düşünülmüştür. İncil de, Shakespeare de bundan söz eder. Gerçekten de bu bitkide çekingen bir sevgilinin sinirlerini yatıştırabilecek, etkin maddeler vardır. İlkel insanların, erkeklerin güçlü olması için, aslan, kaplan, boğa gibi güçlü ve korkunç hayvanları yedikleri bilinmektedir. Öte yandan kümes hayvanları ya da kaplumbağa yemenin insanları yavaşlattığı düşünülmüştür. Bazı Hintliler kendilerini sadık ve cesur yapmak için köpek eti yerlerdi. Bazı Japonlar da unutkan olmamak için su samuru yemezlerdi.

Cüzam ve tifoya neden olduğu konusundaki boş inançlar, patatesin birkaç yüzyıl besin olarak kabul edilmesini önlemiştir. 1839’da kepekli unun erdemleri, özellikle seven bir annenin bu undan yaptığı ekmek, övülüyordu. Hindular sevgiyle pişirilen bir yemeğin, sevgisiz yapılandan çok daha lezzetli olduğuna inanırlar.

Bir zamanların yemekleri çiğneme konusundaki bağnazlığı, insanın otuz iki dişinin yemekleri en az otuz iki kez çiğnemekte kullanılması gerektiğini öne süren Gladstone tarafından başlatılmıştır. Bu fikir, yemeğini inatla çiğneyerek 30 kilo zayıflayan ve yıllarca süren bir çılgmlığı başlatan Horace Fletcher tarafından da övülmüştü.

Advertisement

Vejetariyenlik ve sağlık verici besinler

1813’te şair Shelley insanın sindirim sisteminin yalnızca bitkisel besinleri parçalayacak biçimde yaratıldığını öne süren bir tez yayınlamıştır. Bernard Shaw yirmi beş yaşından sonra et yemekten sakınmış ve bir altmış dokuz yıl daha yaşamıştır. Leo Tolstoy hayvan eti tüketimine izin vermeyen yeni dinine uygun yaşamıştır.

Schrodt adlı İsviçreli doktor, 1879’da kendi uyguladığı doğal, sağlıklı yeme yöntemlerini açıkladı ve böylece çağdaş vejetariyenlik akımının temelini attı. Vejetariyenler hiç et yemezler. Fakat süt ürünleri ve yumurtaya izin vardır ve bütün besinlerini çeşitli sebzelerden alırlar. Tahıllardan, fındık fıstıktan, taneli sebze ve köklerden oluşan bir bitkisel protein karışımı, hayvansal gıdalardan alman proteinle nitelik ve nicelik yönünden benzeşir. Hintliler ve Veganlar gibi aşırı vejetariyenler hiç hayvan ürünü yemedikleri için B12 vitamini eksikliğinden etkilenebilirler. Aşırı perhiz uygulayan Zen budistlerinin beslenmesi ya da birdenbire zayıflama perhizleri daha da zararlıdır.

Günümüzde doğal besinlere yönelim giderek artmaktadır. “Doğal” besinlere dönüşü öngören bu çağdaş akım belki de yüzyılımızda eskinin beslenme alışkanlıklarını birdenbire değiştiren hazır besinlere karşı bir tepkidir. Doğal besin akımı, insanın yaşaması için çevresindeki ekolojik sisteme bağımlı olduğunu anlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bazı insanlar toprağa kimyasal gübre veren ve tahılları ilaçlayan çağdaş tarım yöntemlerinin sonuçta doğanın hassas dengesini bozacağına inanırlar. Çürümüş bitki ve hayvan artıkları ile dışkı gibi organik gübrelerin kullanılmasını, hiç bir kimyasal gübre kullanılmamasını isterler. Şimdi bazı çiftlikler bu yöntemle ürün almaktadırlar, fakat ürün daha az olmaktadır. Özgür dolaşan hayvanlar için de daha geniş alana gereksinme vardır ve bu hayvanlar ahırlarda yetiştirilenlerden daha pahalıya mal olurlar.

Vitaminler

Günümüzde vitaminler konusunda pek çok görüş ileri sürülmektedir. Ne varki bu görüşlerin hepsinin tartışılabilir bir yönü vardır. Vücudumuzun vitaminlere gerek duyduğu uzun yıllardan beri bilinmektedir. Fakat son yıllarda hastalıkları iyi ettiği ya da önlediği söylenen yüksek dozlardaki vitaminlerden söz edilmektedir. En iyi bilinen örnek C vitaminidir.

Normal dozun otuz katı fazlasının soğuk algınlığını önleyeceği savunulmaktadır. Bu konu büyük ölçüde araştırılmıştır. Öncüler başarılı sonuçlar aldıklarını öne sürerlerken öteki araştırıcılar hiçbir fark bulmamışlardır. Vücudumuz olasılıkla hastalık sırasında biraz daha fazla C vitaminine gerek duymaktadır. Fakat büyük dozların değerinden kuşku duyulmaktadır.

İngiltere’de maya, ciğer, vitaminler ve öteki besinlerin işlenmesi ve ticareti yılda milyonlarca sterline ulaşır. Fakat bu tür beslenmenin geleneksel beslenmeden daha iyi olduğu kuşkuludur. Bugün atalarımızdan bu yana büyük bir yol aldığımız inancındayız, oysa dürüst olursak yaşamımızın hâlâ umutlarımız, korkularımız ve ön yargılarımızla yönetildiğini kabul etmeliyiz.


Leave A Reply