P Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

0
Advertisement

P Harfiyle Başlayan Deyimlerin anlamları, açıklamaları, Deyimler sözlüğü P Harfi. Deyimlerin anlamı. P Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

P Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

ANLAMINA GÖRE:

Pabuç İle İlgili Atasözleri – Deyimler ve Anlamları
Paça İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Para İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Pire İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları

HARF SIRASINA GÖRE

Paniğe kapılmak:Meydana gelen dairden ötürü ansızın telaşlanmak, aşırı biçimde etkilenmek, korkmak

Pabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek.”Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat`ın pabucu dama atıldı.”

Pabucunu ters giydirmek: Güç bir duruma düşürerek telâşlandırmak, bu telâşla kaçmasına sebep olmak.”El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan.”

Pabuç bırakmamak: Yılmamak, korkmayıp yapacağından vazgeçmemek.”Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam.”

Advertisement

Pabuç pahalı: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır.”Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü.”

Paçaları sıvamak: Bir işi yapmak için hazırlanmak.”Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu.”

Paçası düşük: Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe.

Paçavrasını çıkarmak: Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek.”Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar.”

Paçayı kaptırmak: 1. Yakalanmak, ele geçmek. 2. Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak. 3. Dilediği gibi davranamamak.”Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz.”

Paçayı kurtarmak: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak.”Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık.”

Advertisement

Paha biçilmez: Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek.”Paha biçilemez tablolar sergilenmişti.”

Pahalıya mal olmak: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak.”Bu ev size pahalıya mal olsa gerek.”

Palas pandıras: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan.”Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık.”

Palavra atmak: Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek.

Paldır küldür: 1. Büyük bir gürültü ile. 2. Ansızın ve kurallara uymaksızın.”Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar.”

Pamuk ipliği ile bağlamak: Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak.

Pandomim kopmak ; Kavga olmak, tartışma olmak

Paniğe kapılmak: Çok korkmak, telâşa sürüklenmek.”Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum.”

Paniğe vermek (ortalığı): Çok korkutmak, dehşete düşürmek.

Papara yemek: Azar işitmek, paylanmak.

Papara yemek: Çok azarlanmak.”Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum.”

Advertisement

papaza kızıp perhiz (oruç) bozmak (yemek) : Başkalarına kızıp kendisine yarar getirmeyecek davranışta bulunmak. Para babası: Çok zengin kimse.

Para (parası) çıkışmamak : Para yetişmemek, parası yetecek miktar da olmamak.

Para babası: Çok zengin, parası bol olan.

Para bozmak: Bütün parayı ufak paralar haline getirmek, ufak paralar la değiştirmek.

Para canlısı: Parayı çok seven kimse.

Para canlısı: Parayı çok seven, paraya düşkün.

Para çekmek: 1. Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak. 2. Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak.

Para çekmek: -1. Belli bir yere, kimseye yatırılan paranın bir bölümünü ya da hepsini gerektiğinde geri almak. -2. Başkasından sürekli olarak birtakım bahanelerle para almak.

Para dökmek : Bir iş ya da kimse uğruna çok para harcamak.

Para dökmek: Bir şey için çok para harcamak.”Düğün için az para dökmedi.”

Para etmek: Bir nesne ya da kimse için, değeri olmak. Para etmemek: -1. Bir nesne-ya da kimse için artık değeri olmamak

Advertisement

Para etmemek: 1. İşe yaramamak, etkili olmamak. 2. Değeri pahasına satılamamak.”Bu malların para edeceğini sanmıyorum.”

Para gözlü : Paraya aşın düşkün olan kimse. Para kesmek: -1. Devlet söz konusu olduğunda para basmak, para

para harcamak. -3. Kazandığı parayı küçümsemek.

Para kesmek: 1. Çok para kazanmak. 2. Devletin çok para basması.”Bizim büfe âdeta para kesiyor.”

Para kırmak: Yaptığı işten ya da şeyden dolayı hak ettiğinden daha çok para kazanmak.

Para pul: Para ya da para eden şeyler.

Para saymak: Para ödemek.

Para sızdırmak (koparmak) (birinden} : Ondan çeşitli yollara başvurarak para almak.

Para sızdırmak: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak.”Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar.”

Para tutmak: 1. Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek. 2. Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak.”Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?”

Para vurmak: -1. Yasadışı yollarla para almak. -2, Bir şeyden çok pa ra kazanmak.

Advertisement

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek. Para yemek: -1. Hesapsız harcama yapmak. -2. Rüşvet almak.

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek.”Gurbete para yapmaya gitti.”

Para yedirmek: İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek.”O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler.”

Para yemek: 1. Çok para harcamak. 2. Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak.”İnsanlar artık açıktan para yiyorlar.”

Paradan çıkmak: Bir iş ya da kişi uğruna çok para harcamak, masraf etmek

Paran kadar konuş : “Söz, konuşma hakkın paran ölçüsüdedir.” anlamında.

Parantez açmak: Konuşma ya da yazıya asıl konuşmayla kısmen ilgili bir bölüm sıkıştırmak.

Parasını çıkarmak: Bir şey, kendisi için ödenen parayı karşılayacak kadar yarar sağlamak

Parasını sokağa atmak : Kâr getirmeyen bir işe, mala para yatırmak.

Parasını sokağa atmak: Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek.

Parasız pulsuz : -1. Hiç parası, malı mülkü olmayan; yoksul, züğürt 2. Hiç para vermeden, bedava.

Advertisement

Para tutmak : Tulumlu davranıp para biriktirmek

Paravana (paravan) yapmak (birini, bir kurumu) : Bir kimsenin ya da bir kurumun adından, yetkisinden, gücünden kendisini arka plan da tutarak yararlanmak.

Paraya çevirmek: Bir malı verip yerine para almak.”Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin.”

Paraya kıymak : Bir iş için para harcamaktan kaçınmamak.

Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak.

Paraya para dememek : -1. Çok para kazanmaya başlamak

Paraya para dememek: 1. Çok para kazanmak. 2. Bol para harcamak. 3. Elde olan parayı az bulmak.

Parayı denize (sokağa) atmak : Parayı yararsız işlere harcamak

Parazit yapmak : -1. Konuşmayı İlgisiz sözlerle kesmek -2. Saçmala maya başlamak.

Parmağı ağzında kalmak: Çok şaşırmak, hayrete düşmek.

Parmağı ağzında kalmak: Şaşırıp kalmak, şaşakalmak.

Advertisement

Parmağı olmak (bir işte) : Başkalarının zararına olacak ya da rahatını kaçıracak işlerde gizlice katkısı olmak.

Parmağına dolamak (bir şeyi, kimseyi) : Onu gerekli gereksiz her yerde, olur olmaz bir kişiye söylemek, tartışmak, eleştirmek

Parmağına dolamak: Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak.

Parmağında oynatmak (birini): Ona istediği her işi yaptırmak.

Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak.”Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif.”

Parmağını bile kıpırdatmamak (oynatnamak) : Bir işin yapılması için

Parmağını bile oynatmamak: Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak.”Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı.”

Parmağını oynatmak : İşini kolayca yaptırmak için görevli kimseye rüşvet vermek.

Parmağının ucunu göstermemek: Dinsel İnanç yüzünden namahrem olan kimselere vücutlunun hiçbir yerini göstermemek.

Parmak basmak (bir şeye) : -1. Belli bir konuya temas etmek, dikkati çekmek. -2. Bir konunun ya da olayın üzerinde durmak. -3. Parmağı nın ucuna mürekkep sürüp imza yerine geçmek üzere kâğıt üzerine basmak.

Parmak basmak: 1. Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek. 2. İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak.

Advertisement

Parmak hesabı: 1. Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap. 2. Hece vezni.”Bizim bakkal hâlâ parmak hesabı yapıyor.”

Parmak ısırmak : Meydana gelen durum karşısında şaşakalmak.

Parmak ısırmak: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek.”Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar.”

Parmak kadar (çocuk): Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk).”Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?”

Parmak kadar : Henüz pek küçük olan (çocuk).

Parmak kaldırmak : -1. Bir toplantıda ya da okulda söz almak için İşaret parmağını açık bırakıp öteki parmakları kapalı tutarak eli yukarı kaldırmak. -2. Bir Önerinin gerçekleşmesi için olumlu oy vermek

Parmak kaldırmak: 1. Olumlu oy vermek için el kaldırmak. 2. Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak.”Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!”

Parmak kalmak: Olmasına az kal inak» hemen tı«nn«n alacak: duru ma gelmek

Parmak yalanmak : bir şeyden hakkı olmadığı halde çıkar sağlamak

Parmakla gösterilmek: 1. Bir şey az bulunmak. 2. Seçkin, ünlü olmak.”O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı.”

Parmakla sayılmak: Çok az olmak

Advertisement

Parmaklarını (bile) yemek: Bir yiyeceği çok lezzetli bulmak “Parmakla gösterilmek : -1. Az bulunmak. -2. Seçkin, ünlü olmak.

Parmaklarını yemek: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır.”Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta.”

Parsayı başkası toplamak: Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak.”Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!”

Partiyi kaybetmek: 1. Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek. 2. Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak.

Pas geçmek (bir şeyi) (birini) : -1. Artık onun üzerinde durmamak, on dan vazgeçmek -2.0 şeyden ona «ermemek, onu ihmal etmek.

Pas geçmek: Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek.

Pas tutmak (bağlamak) : Paslanmak, paslı duruma gelmek,

Pas vermek: -1. Yaptığı eylemi başkasının sürdürmesi yolunu açmak. -2. (Kadın) Davranışlarıyla erkeği umutlandırmak, -3. Birine yüz ver mek, iyi yüz göstermek.

Pasaportunu (etim) vermek: Onu kovmak, işten atmak

Pasaportunu vermek: Kovmak, işten atmak.”Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi.”

Pastırma yazı: Sonbaharın başındaki sıcak günler.

Advertisement

Paşa paşa : Seve seve, güzel güzel, uslu uslu, sıkıntı vermeden.

Pat diye : Ansızın, beklenmedik bir anda, birdenbire.

Pat küt: Sopayla ya da elle üst üste (vurma). ‘

Patırtı çıkarmak: Kavga çıkarmak.

Patırtı çıkarmak: Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak.”Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor.”

Patırtı kopmak: Kavga çıkmak, kargaşalık olmak

Patırtıya pabuç bırakmamak : bk. Gürültüye pabuç bırakmamak.

Patırtıya vermek (ortalığı): Ortalığı telaşlandırmak, karışıklık yaratmak.

Patlak göz: Göz çukurlarındaki konumu dışarı fırlamış gibi olan göz.

Patlak vermek: Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak.”Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek.”

Patlak vermek: Gizlenen, bilinmesi istenmeyen ya da kötü olan bir durum birden ortaya çıkmak.

Advertisement

Pay bırakmak: -1. Kesme, biçme, yapma sırasında bir şeyde sonradan kullanılmak üzere fazlalık bırakmak. -2. Bir ilişkide fazla samimi olmamak, araya mesafe koymak.

Pay biçmek (birinden, bir şeyden) : Belli bir durumu, bir şeyin ya da kimsenin durumuyla karşılaştırıp bir yargıya varmak.

Pay biçmek: Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak.

Pay çıkarmak (bir şeyden) : Bir durum ya da olaydan gereken dersi alıp ona göre davranmak

Pay çıkarmak: Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek.

Paye vermek (birine) : Ona saygı göstermek, değer vermek, onu önemsemek

Paye vermek: Adam yerine koymak, değer vermek.

Payını almak : Azarlanmak, paylanmak

Payını almak: 1. Azarlanmak. 2. Kendine düşen kazanç miktarını almak.

Payidar olmak: Kalmak, yok olmamak, yaşamak.”Milletimiz ilelebet payidar olacaktır.”

Pazar ola : iyi alışverişler dilemek İçin kullanılır.

Advertisement

Pazarlık etmek : -1.Bir şeyin fiyatını belirlemekte karşılıklı olarak çekiş mek -2. Bir konuda anlaşmaya varmak üzere görüşme yapmak

Perde arkası: Bir şeyin görünürde olmayan, gizli yanı.

Perde arkasında (arkasından) : Kendini belli etmeden, gizliden gizleye, gizlice.

Perdelerini açmak: Yeni mevsimde yeni oyunları sunmaya başlamak*

Perdesi yırtık (sıyrık) : Utanma duygunu yitirmiş kimse İçin kullanılır. (Kars. Ar damarı çatlamış.)

Perdesi yırtık: Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz.”Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!”

Pergelleri açmak: Uzun adımlarla hızlı olarak yürümeye başlamak.

Pergelleri açmak: Uzun adımlarla yürümeye başlamak.”Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım.”

Pervane kalfa : Her işe karışan, bir kimsenin, yerin her işini yapan kimse için alay yollu söylenir.

Pervane olmak (birine): Onun yanından hiç ayrılmamak, onun her istediğini yapmaya hazır olmak.

Pes demek : -1. Karşısındakinin kendinden daha,üstün olduğunu kabul etmek -2. Birinin aşırı kurnazlığı, becerikliliği karşısında “Ancak bu kadar olur” kanısına varmak

Advertisement

Pes demek: Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek.”Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi.”

Pes etmek: -1. Birinin kurnazlığı, şirretliği, çirkefliği karşısında hayret le yenilgiyi kabul etmek -2. Güreşte yenildiğini eliyle ya da sözle bildirmek „

Pes perdeden konuşmak : Hafif bir sesle ve oldukça yumuşak konuş mak. (Kars Alttan almak)

Pestil gibi olmak: Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek.

Pestile çevirmek (birini) : Onu çok yormak, güçsüz düşürmek.

Pestili çıkmak : Çok yorulmak, güçsüz kalmak.

Pestilini çıkarmak: -1. Bir nesneyi iyice ezmek. -2. Karşısındakini çok fazla dövmek; leşini çıkarmak. -3. Bir tartışmada ya da çekişmede karşısındakini iyice yormak, hırpalamak

Pestilini çıkarmak: 1. Çok dövmek. 2. Çok çalıştırıp adamakıllı yormak. 3. İyice ezmek.”Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı.”

Peşi sıra : Ardından, onu izleyerek ardı sıra.

Peşin peşin : Önceden, öncelikle, daha önceden.

Peşinde koşmak : -1. Bir şeyi elde etmek için çok uğraşmak. -2. Bir iş için bir kişi ile sürekli olarak ilişki kurmaya çalışmak. -3. Onunla dost, arkadaş olmaya çalışmak.

Advertisement

Peşinden gitmek : -1. O kimsenin arkasından gitmek. -2. Onun görüş ve düşüncelerini benimsemek

Peşinden sürüklemek (birini, birilerini) : Birinin ya da birçoklarının arkasından gelmesini sağlamak

Peşinden yürümek : -1. Birinin arkası sıra yürüyüp gitmek -2. Bir kimseye her konuda uymak.

Peşine düşmek: -1, Bîr kimsenin ardı sıra gitmek, onu izlemek. -2. Bir işin gerçekleşmesi için çok uğraşmak.

Peşine takılmak : Ardından gitmek, takip etmek.

Peşine takmak (birini) : Onu beraberinde götürmek.

Peşini bırakmamak: Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek.”Adamın peşini bırakmayın sakın!”

Peşkeş çekmek (birini, bir şeyini): -1. Ona yaranmak için başkasının bir şeyini karşılıksız olarak vermek. -2. Uygun olmayan bir amaç la bir şeyi, birini birine vermek.

Peşkeş çekmek: Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek.”Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar.”

Pey sürmek (vermek) :Artırma yoluyla satılan bir mal için fiyat önermek ya da vermek.

Peyda olmak: Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak.”Köşede bir adam peyda oldu.”

Advertisement

Pılıyı pırtıyı toplamak: Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak.”Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu.”

Pır pır etmek: -1. (Işık için) Kısa aralıklarla yanıp sönmek. -2. (Kalp için) Daha hızlı atmak.

Pırlanta gibi: -1. Çok değerli (şey). -2. Çok iyi nitelikleri olan (kimse).

Piç etmek (bir işi): O işi çıkmaza sokmak, onun tadını kaçırmak.

Piç kurusu : -1. Yaramaz, soysuz çocuk. -2. Küçük çocukları sevip okşarken söylenen söz.

Piç olmak: Hiçbir işe yaramamak, boşa gitmek, tadı bozulmak.

Piçlik etmek: Soysuza yaraşır biçimde, kalleşçe davranmak.

Pili bitmek (tükenmek): Gücü kalmamak, eksilmek; takati tükenmek.

Piliyi pırtıyı toplamak: Gitmek üzere hazırlanmak, bu amaçla bütün eşyasını toplamak.

Pilot olmak : Çok içip yürüyemeyecek derecede sarhoş olmak.

Pir aşkına : Hiçbir karşılık beklemeden, gerçek bir sevgi ve İnançla.

Advertisement

Pire gibi: Çok hareketli, çevik (kimse).

Pire için yorgan yakmak : Küçük bir zarardan kurtulmak için daha büyük zarara yol açacak davranışta bulunmak; pireye kızıp yorganı yakmak.

Pire için yorgan yakmak: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek.

Pireye kızıp yorganı yakmak : Bk. Pire için yorgan yakmak.

Pireyi deve yapmak : önemsiz bir olayı, sorunu gereğinden fazla büyütmek, abartmak. (Kars.. Habbeyi kubbe yapmak.)

Pireyi deve yapmak: Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak.

Pis pis bakmak : Bir kini sebebiyle onu kuşkulandıracak ya da sinirlendirecek; biçimde bakmak.

Pis pis düşünmek: Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak.”Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım.”

Pis pis düşürmek: Derin ve sıkıntılı düşünceye dalmak.

Pis pis gülmek: -1. Başkasının üzüntülü anında öç alırcasına gülmek. -2. Arsızca gülmek.

Pis pis gülmek: Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek.

Advertisement

Pisi pisine: Boş yere, boşuna.”Pisi pisine vurdular çocukcağızı.”

Pisi pisine: Boş yere, boşu boşuna., hiç yoktan.

Pislik götürrnak [bir yari) ; O yerin her yanı çok pis olmak.

Pişirip kotarmak: Bir İşi eksiksiz biçimde sonuçlandırmak, tamamlamak.

Pişkinliğe vurmak : -1. Kötü bir davranışa aldırmamak -2. Kendine ilgi siz davranılmasını, önem verilmemesini anlamazlıktan gelmek.

Pişkinliğe vurmak: Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak.

Pişmiş aşa (soğuk) su katmak: Ele geçirilmek ya da bitirilmek üze re olan bir işi bozacak davranışta bulunmak.

Pişmiş aşa su katmak: Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak.”Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın.”

Pişmiş kelle gibi sırıtmak : Anlamsız, yersiz ve aptalca gülmek.

Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek.”Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak.”

Piyango vurmak (bîrine): -1. Piyangoda ikramiye kazanmak. -2. Beklenmedik bîr yerden büyük bir kazanç elde etmek. -3. Pek hoşlanma dığı bir işi onun yapması kesinleşmek.

Advertisement

Piyasaya düşmek: -1. Çok bulunur olmak. -2. Herkesin ağzında söylenir olmak. -3. (Kadın için) Orta malı olmak, kötü kadın olmak, kötü yola düşmek.

Plan kurmak: -1. Bir amaca götürecek yolları düşünmek, tasarlan mak. -2. Birini kötü duruma düşecek bir düzen hatırlamak.

Posasını çıkarmak: -1. Bir kimse ya da şeyden haksız ve sürekli çıkar sağlamak, onu sömürmek. -2. Onu çok yormak. -3. Onu kötü dövmek.

Posasını çıkarmak: 1. Birini çok dövmek. 2. Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek.”Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz.”

Post elden gitmek: 1. Öldürülmek. 2. Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak.”Post elden gidince kahretti adam.”

Post kavgası: Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi.”Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı.”

Post kavgası: Nüfızlu bir makamı ele geçirmek çabası.

Posta etmek (birini) : -1 .Görevliyi başka bir resmi işyerinde çalışma ya zorunlu kılmak. -2. Gönülsüz de olsa bir kimseyi başka birine tes lim edip bir yere göndermek.

Posta koymak (atmak) (birine): Onu korkutmak (Kars. Gözdağı vermek, kafa tutmak.)

Posta koymak: Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek.”Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı.”

Postayı kesmek: İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek.

Advertisement

Postu deldirmek: Kursunla vurulmak, yara almak

Postu kurtarmak: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak.”Postu kurtardık çok şükür.”

Postu sermek (bir yere) : Kısa bir süre için gittiği yerde daha uzun süre oturup kalmak. (Kars. Abayı sermek.)

Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak.

Pot kırmak: Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek.”Dikkatli ol, bir pot kırma sakın.”

Pot kırmak: Yersiz ve zamansız davranarak karşısındakini üzecek, ona dokunacak sözler söylemek (Kars. Bahayı taşa vurmak, çam devirmek, gaf yapmak,)

Poz atmak (kesmek, yapmak) :Yapay davranışta bulun mak

Pösteki saymak: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak.”Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar.”

Prangaya vurmak: Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak.”Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede.”

Puan almak: 1. Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak. 2. Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek.”Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum.”

Puan tutturmak: Gereken sayıda puan kazanmak.”Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!”

Advertisement

Punduna getirmek (pundunu bulmak): Tam zamanında ya ds yerin de -hareket etmek, bîr şeyi yapmak İçin en uygun zamanı seçmek; bir punduna getirmek.

Punduna getirmek: Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak.”Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu.”

Pupa yelken: 1. Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan. 2. Yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla.”Pupa yelken açıldık denize.”

Pusu kurmak: Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek.”Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk.”

Pusu kurmak: Vapacagı iş, öldürücaği insan ya da hayvan için (tuzak hazırlamak. –

Pusulayı şaşırmak : -1. Erdemli davranış ve tutumlardan ayrılmak -2. Gelişen olaylar karşısında ne yapacağını şaşırmak.

Pusulayı şaşırmak: 1. Ne yapacağını bilemez duruma düşmek. 2. Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak.”İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu.”

Pusuya düşmek : Hazırlanan tuzağa yakalanmak.

Pusuya düşmek: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek.”Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!”

Pusuya yalmak: Pusu kurup onun gelmesini beklemek; öldürmek, yakalamak için gizlenmek.

Put gibi (durmak) : Sessiz, sakin, hiç kımıldamadan (durmak).

Advertisement

Put gibi: Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla.

Put kesilmek: Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak.”Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!”

Püf noktası: Bir işin en ince ve önemli noktası; gözönüne alınması, üzerinde durulması gereken nokta.

Püf noktası: Bir işin en ince, en önemli yeri.

Püsküllü bela : Büyük sıkıntı ve zarar yol açan kimse ya da şey.

Püsküllü belâ: Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey.”Başıma püsküllü belâ kesildi bu çocuk.”

Püsküllü yalan: Büyük, abartılı yalan.

DEYİMLER

deyimler-1

Deyimler Sözlüğü
A BCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ


Yorum yapılmamış

Leave A Reply