Birinci Dünya Savaşından Sonra Osmanlı Devletinin Durumu

0
Advertisement

Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devletinin durumu ile ilgili bilgiler ve ülkenin içinde bulunduğu durumlar nelerdir?

Birinci Dünya Savaşından Sonra Osmanlı Devletinin Durumu

Mondros Ateşkes Anlaşmasından Sonra Osmanlı Devletinin Durumu:

Osmanlı devleti Birinci Dünya Savaşının sonunda imzaladığı Mondros ateşkes anlaşması ile (30 ekim 1918) düşmana tam ve kesin olarak teslim oluyordu.

Üçlü Uzlaşma devletleri, ateşkesin imzasından sonra, onun koşularını tanımayarak gerekli gördükleri her yere girmeye başlamışlardı. Onların bu hareketleri, Osmanlı devletini parçalamaya karar verdiklerini gösteriyordu. Bu kötü durum karşısında Osmanlı devletini teşkil eden halk ile devleti yöneten padişah ve hükümeti aynı görüş ve düşüncede değillerdi.

İstiklâl Savaşının nasıl ve ne gibi koşullar içinde başladığını ve başarıldığını anlayabilmemiz için, Osmanlı imparatorluğunun parçalanması olayı karşısında, bu devleti teşkil eden Türk ve azınlık olan halkla, onların başında bulunan padişah ve hükümetinin görüş ve düşüncelerini bilmek çok yerinde olur.

Mondros Ateşkes Antlaşmasından Sonra İşgal Edilen Yerler

Mondros Ateşkes Antlaşmasından Sonra İşgal Edilen Yerler

Padişah ve Hükümetinin Görüşü ve Yaptıkları İşler:

Mondros ateşkesi gibi ağır koşullar taşıyan bir ateşkesi kabul ve imza eden Osmanlı hükümeti ve onun başında bulunan padişah Vahdeddin (VI. Mehmet), Osmanlı devletinin parçalanması kararı karşısında yalnız kendi tahtını ve tacını kurtarmaktan başka bir şey yapmıyordu ya da yapamıyordu.

Padişah, memleketi merhamet dilenerek, yalvararak düşmanlara boyun eğerek kurtarmak ve sarayında rahat içinde yaşamak istiyordu. Türk milletini ve sevgili vatanımızı yalnız kendi çıkarı ve rahatı için feda ediyor ve milletimizin şan ve şeref dolu olan tarihini hiçe sayıyordu.

Advertisement

Bu sırada memleketi yöneten padişah hükümeti ise genel olarak beceriksiz ve yalnız kendi çıkarlarını düşünen insanların elinde bulunuyordu. İşin daha kötüsü, başta padişah olmak üzere, birçok kimseler İngilizlere yaranmak, onlardan yardım görmek umudu ile «İngiliz Muhipler Cemiyeti» ni kurmuşlardı.

Azınlıkların Görüşleri ve Yaptıkları İşler:

Osmanlı devletinin içinde yaşayan Hıristiyanlar da memleketin düştüğü bu kötü durumdan yararlanmak hevesine kapılmışlardı. Bu Hıristiyanların başında Rumlar ve Ermeniler geliyordu. Bunlar, Osmanlı devletinin artık yaşayamayacağına kanaat getirmişlerdi. Onun için azınlık dediğimiz bu insanlar da düşmanlarımızla anlaşarak kendi millî çıkarları için bazı kazançlar elde etmek istiyorlardı. Bu amaçla birtakım cemiyetler kurmuşlardı. Bu cemiyetlerin en önemlileri İstanbul Rum Patrikhanesine bağlı olan Mavri Mira ile Pontus Rum Cemiyeti idi.

Mavri Miracılar, Batı Anadolu, Trakya ve Marmara bölgesinin Yunanistan’a bağlanmasını, Pontusçular ise, Trabzon ve dolaylarında bir Rum devleti kurulmasını istiyorlardı. Bu arada Ermeniler de Doğu Anadolu’da kurulacağı söylenen Ermenistan için çalışıyorlardı.

Türklerin Durumu ve Yaptıkları İşler:

Türk milleti, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından ve öz yurdu Anadolu’nun da şunun bunun eline geçmesinden dolayı ne yapacağını şaşırmış bir durumdaydı. Kendisine doğru yolu gösterecek bir baş yoktu. İstanbul’da yer alan padişah ve ona bağlı olan hükümetin mevcut durumdan çıkartacak ne bir düşüncesi ne de bunu yapabilecek bir yeteneği ve öngörüsü vardı.

Bununla birlikte, ateşkes anlaşmasının verdiği ilk şaşkınlıktan sonra bazı vatansever kimseler, düşmanlarımızın ateşkes anlaşması koşullarına uymayarak, yaptıkları haksız işgaller karşısında yer yer harekete geçtiler. Vatanımızı düşmana vermemek, öz yurdumuz içinde azınlıkların devletler kurmasına engel olmak amacı ile birtakım Milli Müdafaa Cemiyetleri kurdular.

Bu cemiyetlerin başlıcaları şunlardı:

a) Trakya – Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,

Advertisement

b) Doğu Anadolu Vilâyetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,

c) İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti,

ç) Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti.

Bunlardan Trakya – Paşaeli Cemiyeti, adından da anlaşılacağı üzere, Trakya’nın savunmasını amaç edinmişti. Çünkü bu bölgenin Yunanistan’a verileceği söyleniyordu. Doğu Anadolu Vilâyetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ise, Doğu Anadolu’da kurulması istenen, —Avrupalılar ve Amerikalılar tarafından da desteklenen— Ermeni devletine engel olmak ve gerektiği zaman doğu illerini silâhla savunmak için kurulmuştu. Cemiyetin merkezi İstanbul’daydı. Erzurum’da da bir şubesi vardı. İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti de İzmir ve dolaylarının Yunanlılara verilmesine engel olmak için kurulmuştu. Bu cemiyet de İzmir’de çalışıyordu. Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ise, Trabzon’da bir devlet kurmak isteyen Pontusçu Rumlarla çarpışmak için kurulmuştu. Bu cemiyetin de amacı bu bölgede bir Rum devletinin kurulmasına engel olmak, gerektiği zaman burada bir başka devlet kurmaktı.

Bütün bu cemiyetlerin ortak amacı, düşmanı memlekete sokmamak, Türk vatanını düşmana kaptırmamaktı. Fakat bu cemiyetler ne yapacaklarını, ne yolda hareket edeceklerini bilmiyorlardı. Yalnız hepsinin amaçları birdi. Hepsi de vatanı ve istiklâli kurtarmak istiyordu. Çünkü Türk milleti şimdiye değin köle olmamıştı. Şimdiden sonra da olmazdı. Zira binlerce yıldan beri hür ve bağımsız yaşamış olan Türk milleti henüz ayaktaydı.

Her zor durumda bağrından binlerce kahraman çıkaran Türk milleti, bu kötü günlerde de yeni bir kahraman yarattı. Bu kahraman, Anafartalarda ve daha birçok cephelerde Türk milletini felâketlerden kurtaran Mustafa Kemal (Atatürk) idi.

Mustafa Kemal, vatanı yalnız Türk milletinin varlığına dayanarak ve onun geçmiş zamanlardaki şanlı tarihinden örnek alarak kurtarmak istiyordu. Memleketin en kötü günlerinden biri olan İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği günden bir gün sonra, Dokuzuncu Ordu Müfettişliği göreviyle (bir ay sonra 3. Ordu Müfettişi olmuştur) 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan çıktı. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’da Anadolu’ya ayak bastı. İşte bu tarihten başlayarak Türk milleti, başında Mustafa Kemal olduğu halde, İstiklâl ve Kurtuluş Savaşına atıldı. İçte ve dışta birçok zorluklarla çarpışarak, elinden alınan öz yurdunu ve canından değerli bildiği istiklâl ve hürriyetini kurtardı. Yıkılan Osmanlı devletinin yerine yepyeni ve kuvvetli bir Türk devleti kurdu.


Leave A Reply