Cami Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Cami nedir? Camilerin bölümleri, özellikleri, tarihçesi nedir? Cami hakkında ansiklopedik bilgi.

ulu-camiCami; Müslümanların toplu olarak günde beş kez ibadet için toplandıkları yerdir. Arapçada toplanma, bir araya gelme anlamını taşıyan bu sözcüğün toplu ibadet mekânlarına ad olarak verilmesi, gerçekte Türklere ve özellikle Osmanlılara özgüdür. Türkler dışındaki İslâm toplulukları bu mekânlar için; eğilmek, alnını yere koymak anlamına gelen yine Arapça kökenli “mescid” sözcüğünü kullanırlar. Türkler ise içinde Cuma namazı kılınabilen mimberli yapılara cami, mimberi bulunmayan ve bu nedenle cuma namazı kılınmayan daha küçük ölçekli dinsel yapılara mescit demeyi yeğlemişlerdir. İslâm dininin doğuşu sırasında Mekke’deki ilk Müslümanlar toplu ibadetleri için yoğun baskılar nedeniyle özel bir tapınak mekânı oluşturamadılar. İlk toplu ibadet mekânı Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında Medine’ye 5 km uzaklıktaki Kuba Köyü’nde kurulan Kuba/Takva Mescidi’dir. Bu yapı, İslâm dininin ilk tapınağı sayılır. Hz. Muhammet’e Medine’ye gelişinden sonra özel konutu yapılırken, aynı zamanda İslâm dininin ilk önemli tapınağı da ortaya çıktı. Hz. Muhammet’in evinin bulunduğu avlunun bir kenarına yapılan Mescid-i Nebevî ya da Medine Camisi zaman içinde büyük değişikliklere uğrayarak günümüzdeki biçimini aldı. İslâm camilerine örnek olarak kabul edilen bu yapının şemasını kullanan erken İslâm camileri arasında Basra Camisi, Küfe Camisi (639) ve Amr İbn’ül-As’m 642′ de yaptırdığı Fustat/Amr Camisi sayılabilir.

Emevi Halifesi I. Velid’in Şam’da, Hagios İoannes Kilisesi’ni yıktırarak yerine yaptırdığı Şam Ümeyye/Emeviye Camisi, Mescid-i Nebevî’nin plan şemasını geliştirerek kullanan ve İslâm cami mimarlığını etkileyen çok önemli bir yapıdır. 706’da yapılan bu yapıdan başka yine Emeviler döneminde Mescid’ül-Aksa (702), Kayrevan Ulu Camisi (670) ve Kubbetus Saldıra (691) gibi dikkat çekici dinsel yapılar yapıldı. Aynı dönemin öteki örnekleri olarak Halep Ulu Camisi, Rusefa Camisi (728), Harran Ulu Camisi, Deraa Camisi, Vasıt Camisi (702) ve Tunus’ta bulunan Zeytuna Camisi (732).

Endülüs Emevileri döneminde İspanya’da 785’te yapımına başlanan Kur-tuba Camisi’nin plan şeması Şam Emeviye Camisi’nden alınmıştır. Abbasilerin ilk yıllarında başkent olan Bağdat’ta Halife Mansur’un 766’da yaptırdığı Bağdat Ulu Camisi, büyük olasılıkla Şam Emeviye Camisi tipindeydi. Bu camiyi 808’de yandıktan sonra Halife Harun ür-Reşit tuğladan yeniden yaptırdı. 883’te genişletildi ve 14. yüzyılda Moğollar tarafından yıkıldı. Bağdat’tan sonra başkent olan Samerra’daki en büyük Abbasi Camisi, Halife Mütevekkil tarafından 548-852 arasında yaptırılan, içinde 150 bin kişinin namaz kılabildiği Samerra Ulu Camisi’dir. Yapının günümüze yalnızca dış duvarları ve “Malviye” denilen minaresi gelebildi. Yine Halife Mütevekkil’in yaptırdığı bu yapının bir benzeri 861-862 yıllarına ait Samerra Ebu Dulef Camisi’dir. Bu yapının minaresi de Samerra Ulu Camisi’ nin minaresine benzer. Abbasiler döneminden günümüze kadar İslâm dininin yayıldığı tüm coğrafi bölgelerde sayısız cami yapıldı. Afrika, İran, Anadolu, Orta Asya, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin ve Uzakdoğu’da yalın örneklerin yanı sıra, mimarlık yönünden çeşitlilik gösteren çok iddialı camilere de rastlanır. Ancak bu yapıların tümü aynı amaçla yapılmış olmalarına karşın; ait oldukları toplulukların mimarlık geleneklerine, bölgelerin iklim ve malzeme koşullarına bağlı değişik üslup özellikleri gösterirler. Örneğin Türklerde cami mimarlığı düzenli bir gelişme izleyerek, yalnız İslâm dünyasının değil, dünya mimarlık tarihinin de sayılı eserlerini ortaya koydu. Özellikle Osmanlılar ibadet mekânını mimarlık açısından çok başarılı çözümlere ulaştıran ve anıtsallaştırılan çok sayıda eser yaptılar.

Bir camisinin başlıca bölümleri şunlardır: Tapınağı yakın çevresinden ayıran ve ona özel bir alan sağlayan dış avludur. Bu avlu çoğunlukla bir çevre duvarlarıyla çevrilidir. Çevre duvarının çeşitli yerlerinden asıl ve yan kapılarla iç avluya girilir. İç avlunun ortasında çeşme ya da şadırvan, yanlarda ise galeri özelliği gösteren revaklar bulunur. Avlunun camiye giriş cephesi boyunca uzanan revak, son cemaat yeri adını alır. Namaza geç kalanların ya da fazla kalabalıktan içeriye giremeyenlerin ibadetine ayrılan bu bölümün duvarında, sağlı sollu iki mihrap ve bunların üstünde tek bir son cemaat yerindekilere ulaştırmaya yarayan cumba biçiminde mükebbire’ler bulunur. Son cemaat yerinin genellikle ortasında yer alan “Cümle Kapısı”ndan caminin asıl ibadet alanı olan “Harim” bölümüne girilir. Harim bölümü “Orta Sahn” ve “Yan Sahn” denilen hacimlerden oluşur. Orta sahnın ucunda bulunan ve ibadetin yönünü gösteren mihrap, kıble duvarına yerleştirilmiş yalın bir niş biçimindedir. Hemen önünde, caminin zemininden biraz yükseltilmiş olan alan mihrap sekisi adını alır. Mihrabın sağ tarafında yalnızca büyük camilerde bulunan mimber yer alır. Mihrabın solunda ise basamaklarla çıkılan bir vaiz kürsüsü bulunur. Camiye gelen hükümdarların namaz kıldıkları yeri halktan ayıran bölüme Araplar maksure, Osmanlılar ise hünkâr mahfili adını vermişlerdir. Cami içinde ayrıca kadınlara ayrılmış kadınlar mahfili ile müezzinler için müezzin mahfili gibi bölümler de vardır. Namaz zamanlarını bildirmek üzere şerefe’lerinden ezan okunan minare ise başlangıçtan bu yana camilerin önemli bir organı olma özelliğini korumuştur.

Advertisement

Leave A Reply