Orta Asya Sanatları Hakkında Bilgiler, Örnekler ve Tarihçesi

0
Advertisement

Orta Asya Sanatları ne anlama gelir? Tarihçesi ve Orta Asya Sanatları denilince hangi bölgedeki sanatlar aklımıza gelir? Özellikleri nelerdir?

Orta Asya sanatları, Asya’nın iç bölgelerinde yaşadıkları için ortak yanlara sahip olmuş toplumların sanatını anlatmak amacıyla bazen kullanılan deyim. “Orta Asya” tamlaması her zaman aynı bölgeyi anlatmaz. Bazı bilginler Doğu Türkistan, yani Kunlun Dağlan (Karanlık Dağlar), Altun Dağ ve Altay Dağlan arasında kalan ve günümüzde Uygurlann oturduğu, Çin’e bağlı Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi için kullanırlar. Bazıları da bu sözcüklerle daha batıdaki bir yöreyi, bugün Özbekistan ve Türkmenistan’ın bulunduğu Tian Shan (Tanrı Dağlan) ile Aral Gölü arasındaki Batı Türkistan’ı anlatırlar. Bu ikisini birleştiren, hatta sınırlarını daha genişleterek kuzeyde kutup yöresi de içinde olmak üzere Sibirya’yı, Moğolistan’ı, güneyde ise Tibet, Nepal ve Afganistan’ı bu bölge içinde gösteren kaynaklara da rastlanmaktadır.

Bu bölgede yaşayan topluluklar da gerek etnik köken, gerek kültürel yapı olarak çeşitlilik gösterir. Göçebe ve yerleşik yaşama biçimlerinden bazen biri, bazen öteki ağır basmış, bazen de ikisi birlikte sürmüştür. Dinsel yapı olarak şamanizmin egemen olduğu bölgenin doğusu Budacılığın, batısı da Islamın etkisi altında kalmıştır. Step uygarlıkları, bozkır kültürleri gibi ortak adlarla anlatılan bu toplumlar arasında Partlar gibi İskit, Hunlar ve Uygurlar gibi Türk, Cengizliler ve Timurlular gibi Moğol kökenli kavimler olmuş, bunlar da zaman zaman Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir alanda devletler kurmuşlardır.

Göçebe oldukları zaman doğa ile iç içe yaşayan, yerleşik olduklarında da tarımsal üretime bağlı olan bu toplulukların sanatını da çoğu kez doğal olaylar ve varlıklar belirlemiştir. Hayvan figürleriyle avcılığa ilişkin konuların çokça işlenmesi bu sanatın “hayvan sanatı” diye adlandırılmasına yol açmıştır. Hem sanat yapıtlarında, hem de bölgenin mimarlığını biraz toplumların göçebe yaşam biçimi, biraz da doğa koşulları etkilemiştir. Kalın duvarlar, küçük pencere ve kapılar iklim koşullarından olduğu kadar saldırganlardan korunmak düşüncesinden de kaynaklanır. İslamı benimsemiş batı bölgelerinin mimarlığı daha çeşitli ve zengindir. Karahanlılardan, Gaznelilerden, özellikle de Büyük Selçuklulardan saray, cami, medrese, hastane, hamam, kervansaray, köprü ve türbe gibi çeşitli yapılar kalmıştır. Gazneli mimarlığının kuleyi anımsatan türbe yapıları ünlüdür. İran’da egemenlik kurduktan sonra batıya ilerleyengünlük kullanım eşyasında görülen ustalıklı el becerisi bu sanatın en belirgin özelliklerinden biridir. Bu yöre halkları sürekli devletler kurabildikleri zaman kalıcı anıtsal yapıtlar üretebilmelerdir. Dans, tiyatro gibi gösteri sanatları, dinsel törenlerin değişime uğramasıyla biçimlenmiştir.

Resim

Resim sanatının örnekleri daha çok, günlük eşya üstündeki süslemelerle dokumalar-daki figürlerde görülür. Bazı toplulukların sanatını ilişkide bulundukları komşuları etkilemiştir; örneğin İskit resimleri İran. hatta Mezopotamya etkisinde kalmıştır. Önceleri geometrik biçimlere dayanan süslemeci bir üslup oluşmuş, daha sonra bunu simetrik ya da serbest düzenlemeler içinde hayvan figürlerine yer verilen bir üslup izlemiştir. Budacılığın yaygın olduğu Uygurların resim alanında oldukça başarılı yapıtları vardır. Onlardan dinsel ve dünyasal konuları işleyen duvar resimleri kalmıştır. Resim sanatı örneklerine, mezarlarda bulunan insanların derisi üstüne yapılmış dövmeler de katılabilir.

Heykel daha çok, günlük eşya üstündeki kabartmalar ya da küçük figürler biçimindedir. Malzeme olarak boynuz, kemik, ağaç, deri, pişmiş toprak ve demir ya da tunç gibi maden ve alaşımlar kullanılmıştır. Kılıç kabzaları, alet sapları, uğur getireceği düşünülen küçük totemler, takılar, düğme ve toka gibi giysi parçalarında ağırlıklı olarak hayvan figürleri yer alır. Tibet ve Nepal gibi daha sonraları Budacılığı benimsemiş bölgelerde büyük boyutlu Buda heykelleri yapılmıştır. Afganistan’da Bamyan’da 5. yüzyıldan kalma bir kaya heykeli, yüksekliği 52 m’ye yaklaşan bir Buda’yı canlandırmaktadır.

Advertisement
Balbal

Orta Asya’da mezarların üstüne balbal ve baba adı verilen taşların dikildiği de görülür. Balbal daha çok soyut biçimli, simgesel bir dikilitaştır. Babalar ise, bazı bilginlere göre üstünde ölünün danışmanını, bazılarına göre de atalarını canlandıran kabartma bir insan figürü işlenmiş taşlardır. Bu mezar taşlan daha çok Batı Türkleri tarafından kullanılmış, Kafkasya’dan Moğolistan’a kadar onla-nn egemen olduğu yerlerde yaygınlaşmıştır.
Selçuklular ise yapılannda, belki de yeryüzünün en başarılı tuğla işçiliğini gerçekleştirmişlerdir. Bir başka iki ırmak arası yöresi olan Maveraünnehir’de egemenlik süren Timurlular da bezemeci yanı ağır basan bir mimarlık geleneği yaratmışlardır. Tibet ve Nepal’de ise Çin ve Hint mimarlığı etkileri görülür. Bu ülkelerde anıtsal Buda manastırları ya da Budacılığın kutsal yapıları olan stupa’lar bulunur. Yığma bir tepenin gizlediği bir yeraltı mezarı olan kurganlar, içlerine konmuş armağanlar aracılığıyla, yapıldıkları yer ve döneme ilişkin bilgi verir.

Batı Türkistan’daki araştırmalarda eski kentsel yerleşmelerin kalıntıları bulunmuştur. Kalın surlarla kuşatılmış bu yerleşmelerin planı genellikle düzgün dörtgen biçimlidir. Ama aralarında daire planlı olanlar da vardır. Örneğin İÖ 4. yy-İS 4. yy arasında en canlı dönemini yaşamış olan Koy Kırılgan Kala’yı, yarıçapı 87 m olan bir sur kuşatmaktadır.

Müzik

Bölgede yaşayan toplumlar müziği dinsel törenlerde, toplumsal bilinci canlı tutacak destanların okunmasında ya da bayramlarda, şenliklerde eğlence amacıyla kullanırlar. Müzik araçları arasında davul, flüt, kopuz, kemençe gibi çalgılar vardır. Bunlar tahta, kemik ve deriden yapılır, telli sazlarda ise at kuyruğundan yapılmış teller kullanılır. Bazı şarkıların teksesli söylenmesine karşılık, koroyla söylenen hatta yer yer çoksesli şarkılar da vardır. En yaygın türlerden biri, halk şairlerinin çaldığı bir saz eşliğinde okunan destanlardır. Kırgız saz şairlerinin Manas Destanı’nın 300 bin dizesini ezberden okuyabildiği bilinmektedir. Tibet müziği ise bölgedeki, yazılı notaya dayanan en eski müziktir; daha çok dinsel amaçlarla çalınır.

Dans ve tiyatro gibi sanatların kökü şamanizmin etkisi altındaki dinsel törenlerde yapılan gösterilerden gelir. Bu tür gösterileri gerçekleştiren rahipler çeşitli kılıklara girerler, maskeler takarlar ve müzik çalıp oynayarak bir kişi ya da bir olayı konu alan bir öykü anlatırlar. Budacılığın etkisi altındaki bölgelerde Tibet kökenli ve cham adlı bir tür dinsel dans gelişmiştir. Geniş bir alan üstünde yapılan bu dans şamanizme karşı Buda’nın kazandığı zaferi simgeler. Tiyatro benzeri oyunların ise başlangıçta eğitsel bir işlevi olduğu düşünülmektedir. Bunların bütün bir gün sürdüğü, içinde hem acıklı, hem gülünç sahnelerin bulunduğu, günlük yaşamdan alınanların yanı sıra destanlara dayananlann da olduğu görülür. Budacılık etkisi altındaki Tibet’te geliştirilen ve a-che-Iha-mo diye adlandırılan bu oyunlar, Nepal ve Sıkkım gibi Himalaya ülkelerine daha erken dönemlerde girmişse de, Moğolistan gibi bazı ülkelere ancak 19. yüzyılda geçmiştir.

Orta Asya toplulukları içinde yazılı bir edebiyat geliştirmiş olanların sayısı çok değildir.

Bunların en önemlileri Türkler, Moğollar ve Tibetlilerdir. Orhun Vadisinde bulunan yazıtlar bölgedeki en eski yazılı kaynaktır. İki büyük anıt üstünde yer alan, 732 ile 735 yıllanndan kalmış bu yazıtlar, destansı bir anlatımla Bilge Kağan ile kardeşi Kültigin’in yaptıklarını dile getirir. Dilin rahat kullanımı, oldukça eskiye giden bir gelişme süreci geçirmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Kaşgarlı Mahmud tarafından 1071 yılında yazıldığı sanılan sözlükte de Türk edebiyatının belli başlı bütün türleri örneklenmiştir. Tibetliler Hint yazısını alarak kendi dillerine uyarlamışlardır. Bu dil özgün dinsel kavramlar geliştirmiştir. Edebiyat örnekleri de daha çok Buda’nın söylediklerini ve yaptıklarını anlatan yazılar biçimindedir. Moğol edebiyatının, Monğolun ni’uça tobça’an {Moğolların Gizli Tarihi, 1948, 1986) diye adlandınlan ve Cengiz Han’ın yaşamını, çağını ve onu izleyenleri konu alan 1240’tan kalma yapıtla başladığı kabul edilir. Ayrıca Altan Tobci (Altın Düğme) ve Erdeniyin Tobci (Mücevherli Düğme) gibi destanlar da vardır.

Orta Asya’da yaşayan bütün toplulukların dokuma sanatlarında ileri gittiği, özellikle halı ve kilim dokumacılığında başarılı yapıtlar ürettiği bilinmektedir. Metal ve deri işlemeciliği ile çömlekçilik de yüksek bir beceri düzeyini yansıtır. Bölgenin batısında çinicilik çok ileridir.

Advertisement

Orta Asya sanatları adı altında anılan bütün bu yaratılar oldukça eski kökenliyseler de, ulaşım güçlüğü ve iletişim eksikliği nedeniyle ancak yeni yeni tanınmaya, araştırılıp incelenmeye başlamıştır. 19. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılda süren dilbilim, tarih ve arkeoloji çalışmaları bu geniş alanda yaşayan toplumlara ilişkin bilgileri çoğaltmış, elde edilen bulgular da onların sanatlarını gün ışığına çıkarmıştır. Yerel üslup özelliklerine ya da tarihsel gelişmelerine göre düzenlenen bilgiler bu sanatların hem kendi aralarındaki, hem başka kültürlerle ortak ya da ayrı yanlarını ortaya koymaktadır.


Leave A Reply