Ses Nedir? Sesin Özellikleri

0
Advertisement

Ses nedir? Ses nasıl doğar ve nasıl yaypılır? Müzik ile gürültü arasındaki farkların bir hikaye ile anlatıldığı yazımız.

sesÇevremize baktığımız zaman, toprak, su, hava gibi, katı, sıvı, gaz türünden birçok şeyler görürüz. Bir de elle tutulmaz, gözle görülmez şeyler vardır: Ses gibi, elektrik gibi. Bunlar başlı başına birer cisim değilse de gene cisimlerle ilgilidir. Sesi ele alalım.

Dikkat edersek görürüz ki her sesi çıkaran bir cisim vardır: Vapur düdük öttürür; otomobil korna çalar; arabanın tekerlekleri gürültü çıkarır; su şırıldar; kuşlar şakır, insanlar da konuşur, bağırır, türkü söyler, öyleyse, konumuza bir soruyla girelim:

SES NEDİR?

• Ses cisimlerin titreşimi sonunda doğarak kulağımıza gelen, bize bir şey işittiren hava dalgasıdır.

Demek oluyor ki her ses bir cismin titreşimiyle ortaya çıkar. Yalnız, bu titreşimleri gözümüzle göremediğimiz gibi, kulağımızın işitmediği sesler de vardır. Gerçekte, her şey, üzerine vurunca titrer. Az titreşen vardır; çok titreşen vardır. Bir taşa sopayla vurunca, taş katı olduğu için, titreşimini göremeyiz; yalnız, bu titreşimden doğan hava dalgasını duyarız. Bir ipi iki ucundan gerip üzerine parmağımızla vurursak, ipin titreştiğini, aynı zamanda «Vın!» diye bir ses çıkardığını da duyarız; çünkü ip yumuşaktır, çok titrer.

Advertisement

MANDOLİN ÇALARKEN

Turgut bir gün mandolin çalıyordu. Ablası Ayla onu ses konusunda sınamak için sordu:

— «Mandolinden bu ses nasıl çıkıyor?»

— «Tellerin titreşmesinden.»

— «Peki, şu bardağa parmağımla vurunca gene ses çıkıyor ama, bardak titremiyor. Buna ne dersin?»

Turgut bilgisini gösterebileceği için sevinçle gülümsedi.

Advertisement

— «Görülmesin! Gene de titreşiyor. Bütün cisimlerin titreşimi gözle görülmez ki. Tel gibi cisimler büyük titreşimler yaptıkları için hareketlerini gözümüzle de görebiliriz. Bardak gibilerinin titreşimi ise yalnız sesinden anlaşılır. Bak şimdi bir testereyle nasıl ses çıkaracağım!»

Turgut gidip testere getirdi, sapından tutup öteki eliyle demirine vurdu. Hafif bir ses çıktı. Sonra Turgut testerenin ucunu iyice büktü, gene birden bıraktı. Testerenin hareketi iyice görülüyordu. Testere iki yana gidip gelme hareketi, yani titreşim hareketi yaptı. İki yana gidip gelmesi yavaş yavaş azaldı, sonunda da bütün bütün durdu. Testere sallandıkça ses çıkarıyordu. Durunca sesi de çıkmaz oldu.

Ayla: «Peki, şimdi bu deneylerle neyi göstermiş oldun, Turgut?» diye sordu.

Turgut anlattı:

• Ses titreşim hareketi sonunda ortaya çıkar.

• Titreşen cisim durunca (dengeye gelince) ses vermez.

• Sesin şiddeti titreşim hareketinin şiddetine bağlıdır.

Ayla: «Evet» dedi. «Titreşen cisimlerin hareketini belirleyen birtakım büyüklükler var, onları anlatabilir misin şimdi de?»

TİTREŞİM NEDİR?

Turgut: «Elbette!» dedi. «Bak, abla, şu mandolin telini çekip bırakıyorum. N’oluyor? Tel titreşim hareketi yapıyor, değil mi? Bu demektir ki tel, iki ucu sabit kalmak üzere, inip kalkıyor. En çok da çekip bıraktığım orta noktası inip kalkıyor. İşte bu noktayı alalım yalnız. Bu noktanın çıktığı en üst yükseklik ile indiği en alt yükseklik a-rasında yaptığı harekete bir titreşim denir.

«Bunu testerede daha iyi görürüz. Bak: Testerenin ucunu büktüm, bıraktım. Ucu iki yana sallanıyor. İşte yanlardaki iki sınır arasındaki hareket bir titreşimdir. Bu titreşimin tamamlanması için geçen zamana da titreşimin periyodu denir. 1 saniye içindeki periyod sayısı ise frekans adım alır. Gözle sayamayız ama, diyelim ki bu çelik testere bir saniye içinde on titreşim yapıyor, yani iki uç arasında 10 kez gidip geliyor, o zaman bu testerenin titreşim hareketinde frekans 10’dur.»

Advertisement

Ayla: «Peki bu hareketin periyodu kaçtır?»

Turgut: «Onu bulmak da kolay: Bir saniye içinde 10 titreşim yaptığına göre, testerenin bir titreşimi saniyenin
onda birinde tamamlanıyor demektir. Öyleyse bu hareketin periyodu 1/10 saniyedir.»

GENLİK NEDİR?

Ayla: «Bir de genlik diye bir tanım var, Turgut, o nedir?»

Turgut: «Şu testereyi dik tutuyorum şimdi, değil mi? Şimdi de çekip bıraktım. Titreşim başladı. Testere ucunun hareketini izleyelim. Sağda, ya da solda gittiği en uç nokta ile denge durumu arasındaki uzaklık, bu hareketin genliği’dir.»

Ayla: «Yani testere harekete başlamadan dengededir. İşte bu nokta ile diyelim sağdaki en uzak nokta arası genliktir, doğru. Yoksa sağdaki en uç nokta ile soldaki en uç nokta arası değil.»

Turgut: «Ben de öyle dedim ya. Sağdaki nokta ile soldaki nokta arası genliğin iki katıdır. Sonra genlik hep aynı da kalmaz. Baksana, testere ilk başta iki yana çok gidiyor, sonra yavaş yavaş duruyor. Bu demektir ki yavaş yavaş genliği küçülüyor. Sonunda da genlik sıfır olunca testere duruyor.»

MANDOLİNİN BİR TELİNDEN DEĞİŞİK SESLER NASIL ÇIKAR?

Ayla: «Güzel, şimdi başka bir konuya geçebiliriz. Mandolini alalım gene. Parmaklarım telin çeşitli yerlerine basarak bir telinden değişik sesler çıkarabiliyorsun. Bu nasıl oluyor?»

Turgut: «Şu teli alalım örneğin, parmağımı hiç basmadan çalarsam, bütün tel titreşir ve ona göre bir ses çıkar. Parmağımı basarak telin titreşen parçasını kısaltmış olurum, o zaman sesin frekansı artar; tel daha çabuk titreşir, demektir bu. İki durumda verdiği ses de çok değişik olur. Böylece, parmağımı telin değişik noktalarına basarak telin titreşen parçasını istediğim gibi ayarlayabilirim, bir telden, çok değişik boylardaki tellerin vereceği sesi elde ederim. Bütün telli çalgılarda böyledir bu. Çalanın bir eli tellerin üzerinde gezinir.»

PİYANONUN TELLERİ

Advertisement

Ayla: «Evet, müzik aletlerinde iki nokta arasına teller gerilmiştir. Çalan bu telleri titreştirerek çeşitli sesler çıkarır. Teli titreştirmek için de çeşitli yollar vardır. Kimi müzik aletlerinde tel parmaklarla, kiminde tezene ile (mızrapla), kiminde de —kemanda, kemençede olduğu gibi— yayla titreştirilir. Piyano da telli bir çalgıdır; yalnız, burda titreşen telin boyu değiştirilmez. Onun için de piyanoda çok sayıda tel vardır. Kalınlıklarına, uzunluklarına göre değişik sesler verir bu teller. Her telin üzerinde de bir tokmak bulunur. Piyanonun bir tuşuna basınca, o tuşun teli üzerinde bulunan tokmak tele vurur, tel titreşip ses verir. Telli çalgılarda teller, çelikten ya da hayvan barsağından, naylondan yapılır. Piyanonun tokmakları tahtadandır; tahta üzerine keçe kaplanmıştır.»

Turgut: «İyi ama, bir de teli olmayan çalgılar var. Onlar nasıl ses veriyor?»

Ayla: «Davul gibi vurmalı çalgılar da aynıdır. Onlarda da kasnağa gerilmiş deri üzerine vurulur, deri titreşince ses verir. Bu bakımdan, vurmalı çalgıların

da telli çalgılara benzediklerini söyleyebiliriz. Bir de üflemeli çalgılar vardır. Biraz önce sözünü ettiğim borozan gibi, klarnet, flüt gibi.»

KAVAL NASIL SES VERİR?

Turgut: «Kavalı da sayabiliriz, değil mi?» diye sordu.

Ayla: «Elbette!» dedi. «O da üflemeli bir çalgıdır. Bildiğin gibi, kavalın üzerinde çeşitli delikler vardır. Bir de ağzımızla üflediğimiz delik bulunur. Üfleyince kavalın içindeki hava titreşime başlar. Dolayısıyla kaval ses verir. Bütün üflemeli çalgılar bu ilkeye göre çalışır. Ne var ki kaval epeyce ilkel bir çalgıdır. Zamanla bu sistem geliştirilmiş, trompet, saksofon, trombon gibi, daha gelişmiş üflemeli çalgılar yapılmıştır. Eskiden çok kullanılan org da üflemeli bir çalgıdır.»

ORG DA ÜFLEMELİ BİR ÇALGIDIR

Turgut şaşırmıştı: «Org mu? Peki nasıl çalınır o koca çalgı üflemeyle?» diye sordu.

Ayla: «însan soluğuyla çalınmaz ki. Orgun içinde koca koca borular vardır. Her boru bir ses verir. Bu borulara kocaman bir körükle hava üflenir, o zaman borular ses verir.»

— «Peki, bütün borular birden çalmaz mı?»

Advertisement

— «Hayır. Org’un önünde piyanodaki gibi tuşlar vardır. Hangi boruyu çalmak istersek o borunun tuşuna basarız, hava yalnız o boruya gider. Org öteki üflemeli çalgılardan çok borulu olmasıyla ayrılır. Tek borulu çalgılardan değişik sesler alabilmek için borunun boyunu değiştiririz. Dolayısıyla titreşen havanın boyu değişmiş olur. Bunun için de, ya kavaldaki gibi, boru üzerindeki delikleri parmaklarımızla açar kaparız, ya da trombon gibi çalgılarda olduğu gibi boruya ileri-geri sürülebilen başka bir boru daha eklenir.»

Turgut: «Ağız mızıkası da üflemeli bir çalgı» dedi. «Geçenlerde içini açıp baktım: Onda da çeşitli düdükler var. Ağzımla hangi düdüğe üflersem onun sesi çıkıyor. Yalnız, düdükler öyle sık yerleştirilmiş ki insan, ister-istemez, birkaç tanesini birden üflüyor.»

Ayla: «Evet, Turgut» dedi. «Yalnız, o birkaç ses dediğin aslında birbirine yakın, birbirini tamamlayan seslerdir. Onun için de ağız mızıkasıyla da müzik parçaları çalınabilir.»

MÜZİK NEDİR? GÜRÜLTÜ NEDİR?

Turgut: «Ne demek? Müzik parçası çalmamayan müzik aletleri de mi vardır?»

Ayla: «Hayır, müzik aletlerinin hepsiyle müzik parçaları çalınabilir elbette. Ama, bütün sesler müzik değildir, onu anlatmak istedim. Örneğin annem dikiş dikerken dikiş makinesinden sesler çıkar ama, bu müzik sayılmaz, değil mi ya? İşte sesler birbirini belli bir düzene göre izlerse, kulağımıza bir uyum içinde ulaşırsa o zaman bu seslerin bütününe müzik diyoruz, gelişigüzel seslere de gürültü…»

Turgut: «Peki, sesleri nasıl ayırırız birbirinden?»

SESİN ÖZELLİKLERİ

Ayla: «Sesin üç özelliği vardır. Sesler de işte bu 3 özellikleriyle birbirinden ayrılır: 1) Şiddet, 2) Yükseklik, 3) Tını.

Şimdi seninle rahatça konuşuyoruz değil mi ama, böyle kapalı bir odada değil de bir futbol alanında olsak, bana duyurabilmek için daha yüksek sesle konuşursun, gerekirse bağırırsın bile.»

Turgut: «Biz de müzik aleti nîiyiz yani?» diye alayla sordu.

Advertisement

Ayla bunun da karşılığını verdi: «Müzik aleti değiliz ama, sesimizle müzik yapmaz mıyız? Türkü söylemek nedir? Müzik sesleri çıkarmaktır. Zaten biz de, boğazımızda etten, sinirden yapılmış telleri titreştirerek ses çıkarırız. Ciğerlerimizden çıkan hava bu telleri titreştirir, biz de, ses çıkarmış oluruz.»

KONUŞURKEN SES BOĞAZIMIZDAN NASIL ÇIKAR?

Turgut: «Peki, değişik sesleri nasıl çıkarırız?»

Ayla: «Ne demiştik: Titreşime bağlıydı çıkan ses. Biz kalın, ya da ince, değişik ses çıkarmak isteyince, bilmeden, bu tellerin gerginliğini değiştiririz. Böylece inceden kalına değişik sesler çıkarırız. Gene de bir insanın çıkaracağı en ince sesle en kalın ses bellidir.
Çalışmayla bu iki sınırın arası genişletilebilir. Şarkıcılara işte bu teknik öğretilir; onlar herhangi bir insandan daha kalın, daha ince sesler çıkarabilirler.

İNSAN SESLERİNİN TÜRLERİ

Gene de, dediğim gibi bir insanın sesi, sesinin sınırları bellidir. Müzikçiler, insanları seslerine göre kümelere ayırmışlardır. Kadınlar inceden kalına doğru ya soprano, ya da alto oluyor; erkekler de, gene inceden kalına doğru, tenor, bariton, basbariton, bas oluyorlar.»

Turgut: «Sesin kalınlığı, inceliği insanın ses tellerinin yapısına göre değişiyor, bunu anladım. îyi ama, aynı kalınlıkta değişik sesler de çıkarıyor insanlar, o nasıl oluyor?» diye sordu.

Ayla pek iyi anlamamıştı. Turgut açıkladı:

— «Demek istiyorum ki, ben aynı sesle elma da derim, armut da… Bu heceleri, harfleri nasıl ayırıyorum birbirinden?»

KONUŞMA SESLERİ

Ayla: «Anladım, konuşma sesleri’ni soruyorsun. Çeşitli ses tellerimizden gelen hava ağzımızdan geçip dışarı çıkar, değil mi? İşte bu arada havayı öyle değişik yerlerden geçirebiliriz ki çıkardığımız ses de değişir. Bunu dişlerimiz, dilimiz, damağımız’la sağlarız; ağzımızı kapatıp açarak, dudaklarımızı büzüp gevşeterek yaparız bu işi. Örneğin nasıl çıkarırsın a sesini? Ağzım açarsın, bir soluk verirsin, olur biter. Peki, şimdi ü sesini çıkar. Ağzını biraz kapattın, dudaklarını da büzdün, değil mi. Tamam, şimdi ağzının biçimini hiç değiştirmeden a demeye çalış bakayım.»

Advertisement

Turgut ablasının dediklerini yaptı, gene ağzından ü sesi çıktı; a sesini çıkaramıyordu dudakları büzülmüş durumdayken. O zaman ablasına hak vermek zorunda kaldı.

— «Çok doğru!» dedi. «Peki, biraz önce sesin üç özelliğinden söz ediyordun, yarım kaldı. Ne demek sesin şiddeti? Yani ben sesimi uzağa ulaştırabilmek için daha yüksek sesle bağırırım. O zaman sesimin şiddeti daha mı büyük olur?»

Ayla: «Evet. Şiddeti büyük olan sesleri daha kuvvetli, daha uzaklardan duyarız. Bir cismin şiddetli ses vermesi için büyük genlikle titreşmesi gerekir. Düşünsene, davulu şiddetli çalmak istediğin zaman tokmağı olanca gücünle indirirsin. O zaman davulun derisi daha büyük genlikle titreşir, dolayısıyla şiddeti büyük olan ses verir. Bizim için de öyle: Yüksek sesle konuşmak, ya da bağırmak için önce derin bir soluk alırız, sonra da aldığımız havayı birden boşaltırız ki ses tellerimizin titreşim genliği büyük olsun.

Sesin ikinci özelliği ise yüksekliği idi. Bunu biz kalın ses, ince ses diye ayırırız. Aslında ince seslere tiz ses, kalın seslere de pes ses demek daha doğrudur. îşte:

• Bir sesin nekadar tiz, nekadar pes olduğunu anlatan özelliği o sesin yüksekliğidir.

Bir ses, frekansı yükseldikçe tizleşir. Buna göre bir sopranonun sesinin yüksekliği, bir tenorun sesinin yüksekliğinden çoktur. Müzik aletlerinde de çeşitli yüksekliklerde ses veren tellpr vardır. Bir telin gerginliğini artırırsak, vereceği sesin yüksekliği de artar, ses tizleşir.»

ÇALGILAR NİÇİN AKORT EDİLİR?

Turgut: «Hah şimdi anladım!» diye haykırdı.

— «Neyi anladın?»

— «Bir çalgıyı akort etmek ne demekmiş, onu anladım. Teller zamanla gevşiyor, verdiği ses de değişiyor. îyi bir müzikçi hep doğru sesler çıkarmak ister. Onun için, çalgısının tellerinin gerginliğini düzelterek, doğru sesi verecek duruma getirir, ancak ondan sonra çalmaya başlar.»

— «Gerçekten anlamışsın. Evet, dediğin gibi, sesin yüksekliği telin kalınlığına da bağlıdır. Aynı uzunlukta, aynı gerginlikte iki tel alalım. Kaim telin sesi daha pes, yani daha kalındır. Buna karşılık aynı kalınlıkta iki telden uzun olanı daha kaim (pes), kısa olanı daha ince (tiz) ses verir.

Advertisement

GELELİM NOTALARA…

Turgut: «Peki, nota ne demektir, abla?» diye sordu.

Ayla anlattı.

— «Müzikte kullanılan seslerin yüksekliği belirlenmiştir. Yükseklik sesin frekansıyla belirli olduğuna göre, müzik seslerinin frekansları da bilinir.

• Her bir müzik sesine nota denir. Her notanın frekansı bellidir.

• Sekiz nota bir araya gelince bir gam ortaya çıkar.

Örneğin üçüncü gam adı verilen gamın notaları ve frekansları şunlardır:

Do (256), re (288), mi (320), fa (341), sol (384), lâ (426), si (480), do (512).

«Gördüğümüz gibi bir gamda notalar gittikçe tizleşerek sıralanmıştır. Son notanın frekansı gamın ilk notasının iki katıdır. Bundan sonra gelen gamın notalarının frekansları da ilk gamın frekanslarının iki katı olur. Buna göre örneğin dördüncü gamın mi notasının frekansı 2×320=640 olacaktır.»

SESİN TINISI, ARMONİKLERİ

— «Bunu da anladım. Şimdi gelelim sesin üçüncü özelliği olan fmı’ya.»

Advertisement

— «Peki. Müzik aletlerinin verdiği seslere dönelim gene. Bir çalgı gerçekte tek bir ses vermez. Bir notanın yanında frekansı o notanın katları olan sesler de aynı zamanda çıkar, işte:

• Frekansı bir sesin frekansının katları olan seslerin hepsine o sesin armonikleri denir, örneğin bir mü notasının frekansı 320’dir değil mi? Ama bu mu notasıyla birlikte frekansı 2×320, 3×320, 4×320… olan sesler de, yani mi notasının armonikleri de çıkar. Ancak, armoniklerin şiddetleri ana sesin şiddetinden çok küçük olduğu için, ses gene mü sayılabilir.»

— «Demek duymayız armonikleri?»

— «Teker teker duyamayız, sesin toplamını ayırabiliriz. Ancak herkesin bu bakımdan aynı olmadığım da söyleyelim istersen. Kimisinin kulağı müzik seslerini çok duyarlı olarak ayırabilir; kimisi de sesler arasındaki farkı ancak çok geniş sınırlar içinde algılayabilir. Doğuştan gelen yetenek ile eğitim sonucu elde edilen bir duyarlıktır bu. Onun için de, kulağı böyle duyarlı olmayanlar müzikçi olamaz.

«Ama ne olursa olsun, her kulak, ana sesle armoniklerinden oluşan sesi algılar. Şimdi şöyle iki ses kümesi düşünelim. Birinci kümede mü ana sesinin yanında birinci, üçüncü, beşinci armonikleri bulunsun. İkinci ses kümesinde ise gene mü ana sesinin yanında birinci, ikinci, üçüncü armonikleri bulunsun. Her iki ses de mü sesidir ama, armoniklerinin farklı olmasından dolayı bu iki mü sesi kulağımıza aynı gelmeyecektir. işte bu, iki sesin tınılarının farklı olmasından doğar.

öyleyse, şöyle diyebiliriz:

• Bir cismin titreşiminden çıkan sesi başka nitelikteki bir cisimden çıkan sesten ayırdettiren özellik tını’dır.

«Müzik aletlerini olduğu kadar iki insan sesini ayıran özellik de budur. Bilirsin, iyi bir müzikçi eline aldığı iki kemanı şöyle bir çaldıktan sonra hangisinin iyi olduğunu söyleyebilir. Ne yapar çalarken? Örneğin, yukarıda olduğu gibi mü notasını çalar iki kemanda da. Hangisi armonikler bakımından elverişli ses veriyorsa o kemanı seçer. Aynı notayı okuyan iki tenorun sesleri arasındaki fark da tınılarının farklı olmasından ileri gelir.

«Şimdi müzikle gürültü ayrımım daha kesin olarak açıklayabiliriz:

• Bileşik bir ses, ana sesle armoniklerinden oluşuyorsa müzik sesidir, değilse gürültüdür.

DİYAPAZON NEDİR?

Advertisement

— «Bir de diyapazon diye bir alet var, madenden yapılmış bir çatal. Ucuna lastik tokmakla vurunca hep la sesi veriyor. Biraz da ondan söz etsek.

• Diyapaion la sesini alıp başka müzik aletlerini akort etmek için kullandığımız bir araçtır, öyle değil mi?

— «Evet, Turgut. Diyapazonun ana görevi akorddur. Hep la sesi verdiğine göre frekansı belli bir ses veriyor demektir. Fizik laboratuvarında ses deneyleri yapmak için de diyapazonun bu özelliğinden yararlanırız. Diyapazonun altında tahta bir kutu vardır; bir yüzii açık dikdörtgenler pirizması biçiminde bir kutu. Ne işe yarar bu kutu biliyor musun?»

Turgüt: «Biliyorum,» dedi. «Kutunun içindeki hava da diyapazonla birlikte titreşerek sesin şiddetini artırır; böylece sesin sürekliliği de sağlanmış olur.»

SESELİM NEDİR?

— «Bu olaya ne ad verilir, onu da biliyor musun?»

— «Seselim (rezonans) denir. Eşit frekansta ses veren iki ses kaynağından birini titreşim hareketine başlatırsak öteki de kendiliğinden titreşime başlar. Bu olaya «seselim» denir işte. İki diyapazonla görebiliriz bunu. Diyapazonlardan birine vurup titreşime başlatırsak yanında duran öteki diyapazonun da titreşmeye başladığım görürüz. Diyapazon kutusundaki hava için de durum aynıdır. Biz diyapazona vurup titreştirince kutunun içindeki hava da titreşir, ses verir.

«Müzik aletlerinde de seselimden çok yararlanılır. Telli çalgılarda tellerin altında genellikle tahtadan bir kutu vardır. Sazda, kemanda, mandolinde, gitarda hep böyledir bu. Bu kutu içindeki hava da telle, birlikte titreşip ses verir. Üflemeli çalgılarda ise boru içindeki hava seselime gelir.»

SESİ NASIL DUYARIZ?

— «Peki, sesi nasıl duyarız, bunu düşündün mü hiç?»

— «Evet. Bunu da biliyorum.

Advertisement

• Ses ancak bir cisim içinde yayılır. Boşlukta ses duyulmaz.

«Boşlukta bir cisim titreşirse ses çıkarır belki ama, biz duyamayız. Hava da bir cisim olduğu için hava olan yerde bir ses kaynağının çıkardığı ses dalgaları, havayı titreştire titreştire kulağımıza kadar gelir.»

— «Evet. Şöyle demek daha doğru sanırım: Yayılan, ses dalgalan değil, havanın titreşimidir. Bir ses kaynağı çevresindeki havayı titreştirir, bu titreşim havada küreler çizerek yayılır. Gaz cisimlerden başka sıvılarla esnek olan katı cisimler de sesi iletir. Ses sıvılar içinde gazların içinde olduğundan daha iyi duyulur. Esnek katılar için de doğrudur bu. Onun için, savaşta askerler yaklaşan atlıların sesini kulaklarını yere dayayarak dinlerler. Esnek olmayan, kauçuk yün pamuk gibi yumuşak cisimler ise sesi kötü iletirler, daha doğrusu söndürürler. Onun için konser salonlarmda, ses geçirmez kapıların yapılmasında böyle cisimlerden yararlanılır.»

SES DUVARI NEDİR?

Turgut: «Peki, ses duvarını aşan uçaklardan söz edilir boyuna, bu ne demek?» diye sordu. Ayla onu da anlattı: — «Sesin bir yayılma hızı vardır. Bu, sesin içinde yayıldığı ortama göre değişir. örneğin 0 C° deki kuru havanın içinde sesin hızı saniyede 331 metredir. 15 C° de ise bu hız 340 m/saniye’ye çıkar. Gördüğün gibi:

• Sıcaklık arttıkça sesin yayılma hızı da artar.

«Sesin havadaki hızı oldukça büyüktür. Yakın zamana kadar bu hız uçaklar için erişilmesi çok güç bir sınırdı. Bugün sesten de hızlı giden uzay araçları yapılıyor.

«Işığın hızı çok daha büyüktür. Uzaktaki bir tepeden top atılıyor diyelim. önce topun ağzından çıkan ateşi, dumanı görürsün; sonra topun sesini duyarsın. Çünkü:
• Işık sesten çok daha hızlı yayılır.

YANKI NASIL OLUYOR?

— «Yankı da sesle ilgili bir olay değil mi?»

— «Elbette. Yankı sesin yansımasından başka bir şey değildir. Bir kaynaktan çıkan ses hava içinde yayılırken sesi iletmeyen bir yere rastlarsa yansır.

Advertisement

«Asıl sesle yansıyan sesi hemen arka arkaya duyarız. Bu hiç de iyi olmaz, ses karışır, bozulur. Bunun için sinema, tiyatro, konser salonlarında sesin yansıması hesaplanır. Bu işle uğraşan bir bilim, teknik dalı da vardır. Akustik deriz biz bu konuya. Salonun akustik hesapları yapılır. Sahnedeki sesin salonun her yerinde aynı rahatlıkla işitilmesi, yankıyla bozulmaması istenir. Sesi yansıtan engel açık havada olduğu gibi, örneğin bir tepe, bir kayalık olursa o zaman asıl sesle yansıyıp geri gelen sesi ayrı ayrı duyabiliriz. Buna işte yankı deriz. Asıl sesle yansıyan sesin birbirinden ayrı ayrı duyulabilmesi için kulağımıza gelişleri arasında en az 1/10 saniye bir zaman gereklidir.


Leave A Reply