Alman Edebiyatı Hakkında Bilgiler

0
Advertisement

Eski çağlardan günümüze kadar Alman edebiyatının gelişimi, özellikleri ve eserleri ile ilgili bilgiler

Alman Edebiyatı’nın ilk yazılı ürünleri Tacitus ve öteki Latin yazarlarının eserlerinde görülür. Bu örneklerden, bu ilk ürünlerin konulan ve biçimleriyle türleri hakkında bazı bilgiler edinilebilmektedir: Büyü niteliğinde aliterasyonlu deyişler, yiğitlik ve övgü şarkıları, mitoslar ve mitoloji konulu öyküler vb.

Hıristiyanlık sonrası Alman uygarlıklarında da kültür dili Latince olagelmiştir. Karolenj döneminde (760-910) halkı Hıristiyanlığa daha da bağlamak için kilise ve din çevrelerinde Latince’nin yanında Almanca da kullanıldı, fakat Otto Rönesansı adı verilen dönemde (10. yüzyılın ikinci yansı) gene Latinceye dönüldü. 12. yüzyılın ortalarında Fransız saray-şövalye kültürünün ürünleri olan aşk şarkıları (Minnesang) Almanya’da da yaygın bir akım oluşturdu (bu şarkılarda, evli olduğu için kavuşulamayan soylu bir kadına hizmetler yüceltilerek anlatılır); bu türün Almanya’daki ünlü adı Wâlter von der Vogelewide (1160-1277 ?) oldu. Aynı dönemde yine Fransız etkisinde yazılan saray destanları türünün Almanya’ da temsilcileri de yetişti; Heinrich von Veldeke, Hartmann von Aue, Wolfram von Eschenbach vb. Alman ulusal destanı (epope) Nibelungenlied de bu dönemde doğdu (1205 dolayı). Bu dönemin ikinci ünlü halk destanı Kudrunlied’dir (1210-1220). Bu tür ürünlerin yanı sıra Avrupa ortaçağında yaygın romanlar (Şövalyelerin aşkları uğruna yiğitliklerini konu alan öyküler), Almanya’da da yaygındı. Şövalye öykülerine koşut olarak gelişen mistik-lirik şiir ve öyküler de güçlü ustalar yetiştirdi: Meister Eckart (1260-1327), Seuse (öl. 1366), Tauler (öl. 1361) vb. 14. yüzyıldan başlayarak kentlerde lonca zanaatkârlarının şövalye taklidi aşk şarkılarını konu alan Meisterge-sang (usta şarkıları) yaygınlaştı.

Fakat bunlar taklit ettikleri eski romanların düzeyini tutturamadılar. Yeniçağın başında bazı Alman hümanistleri, Latinceden Almancaya çevirilerinde eski Yunan-Latin kültürünü Almanya’da yayma amaçlarının yanı sıra Alman dilinin bu amaç için yeterli bir kültür dili düzeyine yükselmesine de hizmet ettiler. Martin Luther (1483-1546) İncil’i halkın anlaması amacıyla Almancaya çevirdi. Böylece lehçeler üstü bir Alman yazı dilinin oluşturulması yönünde ilk adımlar atıldı. Kitap basım olanakları yüzünden, halk edebiyatı kitleler arasında yayılmaya başladı (Hans Sachs). 16. yüzyılda Jörg Wickram (yaklaşık 1520-1562) kent romanının yaratıcısı oldu. Johann Fischart (1546-1590) başarılı bir hiciv yazan, usta bir dilci olarak tanındı. Martin Opitz (1597-1639), Paul Fleming (1609-1640) ve Andreas Gryphius (1616-1664) barok edebiyatın Almanya’daki önemli temsilcileridir. Gryphius, Alman dilinde ilk trajedileri yazdı. Roman, İspanyolcadan ve Fran-sızcadan çeviriler yardımıyla gelişti. Grimmelshausen’in( 1622-1676) Simp-lizissimus (1669) adlı romanı, zamanını aşabilmiş tek romandır. Eser, özyaşam öğeleri taşıyan bir eğitsel romandır.

Aydınlanma çağı Almanya’da Gottsched (1700-1776) ile başlar. Barok üslubun karşısında, yalın ve mantığa dayanan bir üsluptan yana olan Gottsched, Fransız dramının etkisinde, Alman tiyatrosunu eski Yunan ve Roma kurallarına göre yeniden düzenledi. Alman İsviçresi’nden Bodmer (1698-1783) ve Breitinger (1701-1776) Gottsched’in düş gücünden yoksun olduğunu söyleyerek kuru akılcılığına karşı çıktılar. Klopstock (1724-1803) yazıma yeni, çoşkulu bir yandan dindar, öte yandan dünyaya bağlı bir yaşam sevgisi getirdi. Klopstock, 18. yüzyılda Alman edebiyatına Avrupa çapında bir saygınlık kazandıran ilk şairdir.

Aydınlanmanın ikinci önemli yazarı Lessing (1729-1781), Shakespeare’den yola çıkarak, Alman Edebiyatım, Fransız örneklerine olan bağımlılığından kurtardı ve Alman oyun edebiyatına yeni yollar açtı. Başlıca eserleri Mirına von Barnhelm (1767), Emillia Galotti (1772) vzNathan Dr. Weise’dir (Bilge Nathan) 1779. Wieland’ın (1733-1803) hafif, ince ve kıvrak anlatımlı şiirleri ve romanlarıyla Alman rokokosu doruğuna ulaştı. Herder (1744-1803) doğa ve tarihe yeniden dönerek, akılcı aydınlanmacı tutumdan aynlıp ilgileri Homeros, Ossian ve Shakespeare gibi şairlere yöneltti. Herder ve Hamann’ın (1730-1788) çalışmaları ve zamanın geçerli akımı olan romantik duyarlılığın etkisiyle, akılcılığa karşı “Sturrm und Drang” (Fırtına ve Hamle) hareketi ortaya çıktı. Bu akımın başlıca yazar ve şairleri Goethe, Klinger, Wagner, Lenz, Heinse ve Schiller’dir. Goethe (1749-1832) ve Schiller (1759-1805) için “Fırtına ve Hamle” yalnızca bir geçiş dönemi olmuştur. Goethe’nin Tasso (1789), Iphigenie (1787) ve Wilhelm Meister (1795-96) adlı eserlerinde birey ve evren arasındaki denge gerçekleşir, klasik insanlık ve sanat ülküsü oluşturulur. Schiller, Kant’ın izinde trajiğin felsefe ve edebiyat özünü araştırdı. Goethe ile ortak yanları bulunduğu on yıl içinde en üstün sahne eserlerini gerçekleştirdi; Maria Stuart (1800), Jungfrau von Orleans (Orleans Bakiresi) 1801 \Braut von Messina (Mesinalı Gelin) 1803; Wilhelm Teli (1804).

Advertisement

Bu dönemin önemli bir romancısı da Jean Paul’dür (1763-1825). Hölderlin’ in (1770-1843) şiirinde eski Yunan ülküsü neredeyse dinsel bir tutkuyla işlendi. Kleist’in (1777-1811) dram ve dil gücü, klasisizmi ve romantizmi aşan yeni bir gerçekçiliğe yöneldi. Romantizm, klasizmin insansal ve sanatsal yetkinlik ülküsüne karşı bir tepki olarak doğdu. Erken Romantizm dönemi sanatçıları, Berlin ve Jena kentlerinde bir araya gelen Schlegel kardeşler, Tieck, Wackenroder, Novalis, Fouque, Chamisso’dur. Geç Romantizm sanatçıları ise, Heidelberg çevresini oluşturan Achim von Amim, Cl. Brentano, Eichendorff, Görres ve Grimm Kardeşler’dir. Alman Romantizmi yalnızca şiir alanında yetkin eserler verebildi. Ancak Goethe’nin romanları dışında müzisyen-yazar E. T. A. Hoffmann’ın (1776-1822) öyküleri Alman Romantizminin dünyaca ünlü ürünleridir. Goethe son dönemlerinde doğa yasalanna ve ahlaksal yaşam ilkesine daha katı biçimde bağlandı: Wahlverwandschaften (Yeğlenmiş Akrabalıklar) 1809. Evrensel yaşam görüşünü yansıtan Westöstlicher Diwan (Batı-Doğu Divanı) 1819 adlı eseriyle dünya görüşü doruğuna ulaşır. 1815-1848 arasında Tarihsel Okul’un etkisiyle sağ Hegel’ci görüşlerin belirlediği Biedermeiler dönemi denilen ve pek de etkili olmayan dönemde tarihsel roman türünde başanlı örnekler verildi (Stifter’in Witiko romanı, 1865-67 vb). Bu dönemin öteki şair ve yazarları Droste-Hülshoft, Grillparzer ve Mörike’dir.

1830-1848 arasında oluşan Jungen Deutschland (Genç Almanya) akımı Biedermeier’e tepki olarak doğdu. Baş temsilcisi şair Heinrich Heine (1797-1856) olan Genç Almanya hareketi, sanatın estetik bir olaydan daha fazla bir şey olması ahlaki, politik ve toplumsal yenileşmeye hizmet etmesi gerektiğini savundu. Bu dönemde edebiyatın siyasallaştırılmasıyla, güzel, amaçsız edebiyatın (sanat sanat içindir) yerini, toplumsal amaçlara yönelik (sanat toplum içindir) gerçekçi edebiyat aldı. Bu dönemde akımın amaçlarına en elverişli türler olan denemeler, fıkralar, gezi izlenimleri ön plana çıktı. Başarısız 1848 Devrimi’nden sonra “Genç Almanya” hareketi söndü. Bunu izleyen “şiirsel gerçekçilik” akımı şair ve yazarları, burjuva yaşamanın gerçeklerini olduğu gibi, yan tutmaksızın yansıtmayı denediler. Başlıcaları: Gottfried Keller (1819-1830). Th. Storm (1817-1888), Th. Fontane (1819-1898) ve F. Hebbel’dir (1813-1863). 1880’lerde başladığı kabul edilen Doğalcılık (Natüralizm) akımı, kendini edebiyatta bir devrim olarak gördü ve kendisinin de ortaya çıkmasına yol açan tüm klasik sonrası geçmişi, idealist taklit saydı. Bu yeni akım, maddi bir dünyayı temsil eder, insanı içgüdüsel bir yaratık olarak tanımlar ve toplumsal sorunları ele alır. Tek tek bireylerle ilgilenmeyip tüm bir toplumsal katmanın ya da sınıfın yazgısıyla ilgilenir. Başlangıçta Alman Natüralizmi, Fransızların daha ileri düzeydeki edebiyatını (Balzac, Flaubert, Maupassant, Zola), Rus gerçekçilerini (Tolstoy, Dostoyevski) vfe İskandinav Edebiyatını (Strindberg, İbsen) örnek aldı. Alman Natüralizminin başlıca temsilcileri Gerhard’ Hauptmann (1862-1946), Amo Holz (1868-1929) ve Jo-hannes Schlaftır (1862-1941). Bu sanatçılar var olan toplum düzenine ve burjuvaziye eleştirel görüşlerle yaklaşan psikolojik romanlar ve oyunlar yazdılar.

A. Schnitzler (1862-1931), P. Alten-berg;(1859-1919), A. Polgar (1875-1955), R. Walser (1878-1956) gibi ya-zarlarca temsil edilen Empresyonist (İzlenimci) akım 1890’larda doğdu. Alman İzlenimcileri rtitısal durumların yansıtılmasına süslü altımı, izlenimlerin iletilmesini ve izlenimler yaratmayı amaç edindiler. Almanya’da Yeni Romantizm’in en önemli temsilcisi Hermann Hesse’dir (1877-1962). Fransa’da Natüralizme tepki olarak doğan Sembolizmin Almanya’daki önemli sanatçıları H. von Hofmannstahl (1874-1947), A. Schnitzler (1862-1931), Ste-fan Georg (1868-1933), H. Bahr (1863 -1934) ve R. M. Rilke’dir (1875-1926). 1910 dolayında hazırlanan Ekspresyonizm (Dışavurumculuk), başlangıçta estetik ve felsefi bir akımken, giderek politik yanı ağır basan bir akım durumuna geldi. Dışavurumculuk, bireyin zincirlerinden kurtulmasından, modern yaşamın karmaşasından yola çıktı. Bu akımın başlıca yazarları olan F. Werfel (1890-1945), E. Toller (1893-1939), E. Barlach (1870-1938), G. Kaiser (1878-1945) üzerinde A, Strindberg’in geç dönem oyunları büyük ölçüde etkili oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından ortaya çıkan Dadaizm, Dışavurumculuğun dünya görüşünden bağımsız olarak onun başlattığı üslup yeniliklerini abarttı. R. Huelsenbeck, H. Arp, H. Böll, T, Tzara, K. Schwitters gibi sanatçılar, dili dilbilgisi kurallardan koparmayı ve cümleden soyutlanmış sözcük hatta seslerle yazmayı ilke edindiler. 1924-1925 arasında Alman edebiyatı yeniden gerçekçiliğe yöneldi. Neue Sachlichkeit (Yeni Nesnelcilik) adı verilen bu dönemde, yazarlar, kuşkucu, seçmeci ve ideolojik bir tutumu benimsediler. Bu dönemin önde gelen yazarları T. Mann (1875-1955), A. Döblin (1878-1957), E. M. Remarque (1898-1970), F. Werfel (1890-1945) ve A. Musil’dir (1880-1942). Sömürüye ve savaşa yanıt olarak proleter-devrimci edebiyatın ortaya çıkışı da aynı dönemdedir. B. Brecht (1898-1956), J.R. Becher (1891 -1958), E. Toller (1893-1939), A. Seg-hers (1900-1983), H. Mann (1871-1950), K. Tucholsky (1890-1935) sosyalist yazarların en önemlileridir. Nazizm döneminde var olan şair ve yazarların kamplara atılması ve Almanya’dan kaçması ya da sürülmesi, ayrıca, düşün ve edebiyat yaşamına uygulanan baskı nedeniyle ülke içinde sözü edilmeye değer edebiyat ürünleri yoktur.

1945 sonrasında çeşitli edebiyat akımları bir arada görülmektedir. Bunun nedeni, Hitler baskısının ve savaşm etkisiyle geciken kuşak değişimi ve yabancı edebiyata ülkeye girişidir. 1949′ da Federal Almanya ile Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin ayrılması Alman Edebiyatı’nın ad olarak ikiye ayrılmasına neden oldu. Doğu Alman Edebiyatı, çoğunlukla sürgünden dönen yazarlarca yürütüldü (J.R. Becher, B. Brecht, A. Seghers, A. Zweig). 1945’ten sonra oluşan Almanca edebiyatın bir bölümüne “Yıkıntı Edebiyatı” adı verildi. Savaşı ve yenilgiyi yaşamış yıkıntılar arasındaki insanlarla özdeşleşmiş yazarlardan oluşan kuşak (H. Böll 1917-1985; W. Borcher 1921-1947; W. Schnurre 1920), nesnel, kuşkucu, özyaşam öyküsü niteliğinde eserler verdiler. Çok sayıda sanatçının temsil ettiği Nonkonformizm (uyguncu olmama), toplumun ve çağın temelden eleştirisine yol açtı. Savaş soması Almanyası’nın bölünmesiyle, ulaşılan refah toplumunda genç kuşağın bunalımını işleyen; tutuculuk ve darkafalılığa karşı yergili bir ahlakçılık ve kışkırtıcı bir muhalefet tutumu izleyen ve günümüz Alman Edebiyatı’nın önde gelen yazarları şöyle sıralanabilir: H. Böll, M. Frisch (1911), F. Dürenmatt (1921), U. Johnson (1934-1984), A. Schmidt (1914), M. Walser (1927), P. Weiss (1916-1982), Ch. Wolf (1929), W. Koeppen (1906), I. Bachmann (1926-1973), W. Hildesheimer (1916), P. Handke (1942), G. Grass (1927), S. Lenz (1926), R. Hochhutt (1931), H. M. Enzensberger (1929), G. Zwerenz (1925).


Leave A Reply