Atatürk İle İlgili Hikayeler, Atatürk’ün Başından Geçmiş Olaylar

0
Advertisement

Atatürk ile ilgili anlatılan Atatürk’ün başından geçmiş olan öykülerden bir kaç örneğin yer aldığı sayfamız. Atatürk ile ilgili hikayeler.

Atatürk ile ilgili Hikayeler

BİS, BİS!

Atatürk’le İtalya Başbakanı Mussolini’nin arası çok iyi değildi. İkinci Dünya Savaşı’nın «sinir harbi» dediğimiz söz hücumları Mussolini’nin birinci silâhıydı:

İtalya Başbakanı, o sıra gene bir nutuk söyleyerek, aklınca sinirlerimizi bozmak istemişti. Atatürk, buna bir yanıt gibi, Antalya’ya bir gezi hazırladı.

Yolda otomobiller, güzel bir yerde mola verdiler. Atatürk, kulağına akseden bir türkü ile ilgilendi. Etrafı dinledi. Türküyü söyleyeni istedi.

Çobanı getirdiler, Atatürk:

Advertisement

— Türküyü sen mi söylüyorsun?

Diye sordu. Çoban «evet» deyince:

— Sesin güzel, okuman da fena değil, burada da söyle de dinleyelim!..

Çoban, nazlanmadan ve yadırgamadan başladı: «Demirciler demir döver tunç olur.»

Türkü bitmişti. Atatürk ellerini çırptı, alkışladı ve:

— Bis, bis!.. diye bağırdı.

Advertisement

Çoban bir şey anlamamıştı. Ata, izah etti:

— Bis demek, beğendik, bir daha söyle, yinele demektir.

Çoban türküyü yineledi.

O zaman Atatürk, cebinden bir elli liralık çıkardı, çobana uzattı.

Çoban paraya baktı, aldı memnun bir tavırla kuşağının arasına koyduktan sonra, ellerini çırptı ve yüksek sesle haykırdı:

— Bis, bis!..

Atatürk, bu zeki hareket ve yanıt karşısında o kadar memnun olmuştu ki, yanındakilere döndü:

— Olanak olsaydı da Mussolini bu sahneyi görseydi ve şu yanıtı işitseydi dedi, hangi ulusa nutuk söylediğini anlardı!…


KURT MEHMET

Atatürk, akşamları Çankaya’dan çıkarsa, çoğu zaman Köşk’e, gece geç vakit dönerdi. Bir akşam yine erken çıktı.

Parlak bir yaz mehtabı vardı; ortalık gündüz gibiydi.

Ata’nın geç döneceğini bilen muhafız erlerden bir bölümü, yol kenarındaki çimenlikte toplanmışlar, gülüşerek eğleniyorlardı.

Advertisement

Atatürk, nedense o akşam erken dönmüştü. Otomobille geçerken, soyunup dökünmüş erlerin büyük bir telaşla kaçıştıklarını gördü.

İndi; bir el işaretiyle hepsini oldukları yerde durdurdu:

— Bozmayın keyfinizi… dedi.

Birkaç adım ilerledi:

— Ne yapıyorsunuz burada?..

— Oyun oynuyorduk paşam.

— Ne oyunu bu?..

— Asker oyunu; güreşiyorduk.

Atatürk:

— Pekâlâ, dedi. Haydi güreşe devam edin. Hanginiz başpehlivan?..

İri yapılı er, bir adım ilerledi:

Advertisement

— Benim efendim.

— Adın?.

— Kurt Mehmet!..

Atatürk takdir dolu gözlerle Mehmet’e baktı:

— Şimdi söyle de güreş başlasın!..

Mehmet selâmı çaktı; erlere döndü:

— Haydi meydana… diye bağırdı.

Birkaç er ayrıldı. Mehmet sıra ile hepsini teker teker yendikten sonra, Ata’nın karşısına gelip:

— Tamam Paşam, dedi. Başka pehlivan kalmadı.

Atatürk:

— Kalmadı mı?., diye gülerek sordu. Dur bakalım, asıl güreş bundan sonra başlayacak. Benimle güreşeceksin!..

Advertisement

İri yapılı Kurt Mehmet, iki adım geri çekildi. Hem gülüyor, hem başını sallıyordu:

— Aman Atam, dedi. Hiç seninle güreşebilir miyim?

— Neden?., korkuyor musun yoksa?…

— Elbette korkarım. Sen, dünyanın sırtını yere getirmiş adamsın!..

Atatürk ayağa kalktı. Elini, bu mert ve zeki erin omuzuna koydu:

— Sağol Mehmet!., dedi.

— Sen de sağol Atam!..


BAYRAĞA OLAN SAYGISI

Mustafa Kemal o sabah savaş alanını geziyordu. Yerde parçalanmış bir bayrak, bir düşman bayrağı gördü. Bir an durdu, yanındakilere seslendi:

«Bu bayrağı kaldırınız, yenilmiş bir düşman bayrağı, fakat o bir ulusu, bir orduyu simgeliyor, yerde kalmaya lâyık değildir.»


TUTSAK GENERAL VE ATATÜRK

Sakarya Savaşı’nın üstünden bir yıl kadar geçmişti. Yunanlılar, tel örgüler, toplar, makineli tüfeklerle çok kuvvetli siperler arkasına çekilmişlerdi. Şimdi onları siperlerinden atıp denize sürmek gerekti. Yunan ordusu üç yılda geldiği bu topraklardan bakalım kaç günde sökülüp atılacaktı?

İşte Büyük Taarruz Yunanlıları siperlerinden sökmüş, geriye kaçırtmıştı. Yunan ordusu bozulmuş, kaçıyordu. Mustafa Kemal, bazı Yunan generallerinin tutsak edilmelerini emretmişti. Generaller yakalanmıştı. Gazi onlarla görüştü. Birçok sorular sordu. Bir yandan da Türk ordusu kan ve ateş saçarak ilerliyordu. Düşman generallerinden biri, Gazi’nin çadırından çıktıktan sonra, bir Türk subayına sordu:

Advertisement

— Kimdir?

— Mustafa Kemal Paşa.

Yunan generali çok şaşırdı:

— Doğru mu?

— Evet…

— Mustafa Kemal Paşa, bu bizim bildiğimiz Mareşal Mustafa Kemal mi?

— Evet…

Tutsak general, kan, ateş ve cesaretle dolu savaş alanına baktı. Tekrar sordu:

— Dün de burada mıydı?

— Evet, savaşı kendisi yönetti.

O zaman Yunan generali yüzünü Gazi’nin çadırına doğru çevirdi:

Advertisement

— Zafer, üstünlük, bu topraklar, her şey sizin hakkınızdır.

Düşman ordusu, Afyon siperlerinden atıldıktan sonra Dumlupınar’a doğru çekilmişti. 30 Ağustos günü, burada, Başkomutanlık Meydan Savaşı adıyla tanınan büyük savaş oldu. Yunan birlikleri, burada üst üste yığılıp gittikçe sıkışan bir çember içinde ezilip yok oldular. Savaştan kurtulabilen bazı düşman birlikleri dağlara sığınmışlardı. Aç kaldıkça küme küme teslim oluyorlardı.

Büyük Gazi, 1 Eylül günü, şanlı Türk askerine şu emri verdi:

«Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri...»

Artık Türk ordusunun karşısında, hatırı sayılır bir kuvvet kalmamıştı. Dumlupınar’dan İzmir’e doğru bir yarış başlamıştı.


Leave A Reply