Cam Tavan Sendromu Nedir? Cam Tavan Sendromu Nasıl Aşılır?

0
Advertisement

“Cam tavan”; adı üzerinde camdan, belli belirsiz, yarı görünmez bir bariyer, daha yüksek seviyelere ulaşılmasını engelleyen kadınlara özel şeffaf bir tavan…

Genç, yaşlı, başarılı, başarısız, evli, bekâr kariyer yolunda ilerleyen tüm kadınların bir noktadan sonra yükselmelerini engelleyen bir tavan ve yaşadıkları ama niye yaşadıklarını bir türlü anlayamadıkları bir sendrom.

İş hayatında üst düzey yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir seviyeden sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin tümüne cam tavan sendromu deniyor. Cam tavan sendromunun altında yatan temel düşünce şu; “Kadının bir gün gelip aile hayatını kariyerine tercih etmesi, dolayısıyla işini aksatması, dahası yarı yolda bırakması her zaman için kuvvetle muhtemeldir”.

Cam Tavan Sendromu

Bu varsayımdan yola çıkarak kadının belirli bir noktaya kadar yükselmesinin doğal karşılanması, ancak üst düzey yönetici, hele hele tepe yönetici pozisyonuna terfi etme durumuna geldiğindeyse çeşitli engellerle karşılaşması ve çoğu zaman bu engelleri aşamaması söz konusu. Bu sendrom her ne kadar ülkemizde ağır bir şekilde yaşanıyor olsa da, yani tepe yönetici pozisyonunda çalışma amacında ve donanımında olan kadınların karşısında aşılması güç engeller, camdan tavanlar koyuluyor olsa da, Türkiye’de üst düzey kadın yöneticilerin oranı, pek çok gelişmiş batı ülkesine göre azımsanamaz ölçüde yüksek. Ancak batılı ülkelerde kadınların karşılaştağı zorluklar cam tavan sendromunda karşımıza çıkan nedenlerden biraz farklı. Örneğin ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde kadınların önü, yeteneklerine ve zekâlarına olan güvensizlik nedeniyle tıkanıyor.

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Zeynep Aycan, “Cam Tavan Sendromu” konusunu da kapsayan araştırmasında yönetim kademesindeki kadınlar ve karşılaştıkları engellerle ilgili yukarıda kısaca değinilenlerle birlikte pek çok ilginç sonuca ulaşmış.

Advertisement
“Cam tavan sendromu” nedir?

Cam tavan sendromu kadınların iş hayatında yükselme aşamasında yaşadıkları engellere deniyor. Kadın belirli bir yere kadar yükseliyor, fakat belirli bir yerden sonra bir görünmez bariyere çarpıyor, tavanın cam olmasındaki espiri de budur. Kadın bir terfi beklerken, bir anda kendisinin değil, bir başkasının terfi aldığını görüyor ama engelin ne olduğu da belli olmuyor. Cam tavan sendromu alt yönetim kademelerinde yaşanan bir durum değil. Türkiye’de alt yönetim seviyelerinde yönetici kadınlara, müdürlere, departman müdürlerine, şube müdürlerine sıklıkla rastlıyoruz. Ancak genel müdür yardımcı, ya da genel müdür gibi pozisyonlara gelindiğinde birden bire kadın bir engelle karşılaşıyor, neden olduğunu da anlayamıyor.

Cam Tavan Sendromu Nedir? Cam Tavan Sendromu Nasıl Aşılır?

Cam tavan sendromunu meydana getiren temel faktörler nelerdir?

Bunun nedenlerinin arasında cinsiyet ayrımcılığı da var ancak “Kadınlar neden yükselemiyor?” sorusunun başka teorileri de var.

Bunlara kısaca bakarsak, bir tanesi kişisel sebepler olabilir; kadınlar yükselmeyi kendileri tercih etmiyorlar. Dolayısıyla kafa sayısı saymaktan, Türkiye’de kaç kadın yönetici var demektense, acaba kaç kişi talip olup, bunların içerisinden kaç kişi ulaşmış demek daha doğru olur. Ben araştırmalarımda şöyle bir şey buldum; ortanın üzerinde bir yönetim seviyesinde bulunan pek çok kadın, daha fazla yükselmek istemediklerini söylediler, o pozisyonların getirdiği iki şeyden kaçınıyorlar; biri politik çatışmalardan, polemiklerden, hırstan, bir diğeri de aile hayatlarının zarar görmesinden.

Bireyle ilgili bir başka neden de kendi kişisel yetenekleri ve/veya eğitimlerinin o yere uygun olmaması.

Kendine çok güvenen veya başarma arzusu yüksek olan, kariyeri ön planda olan kadınların yükselmeye çok daha fazla elverişli olduğunu görüyoruz. Ben de araştırmalarımda bunu buldum; yükselen kadınlara baktığımız zaman çoğunlukla müthiş bir özgüven, başarma isteği, engel tanımaz bir tutumları var.

Hedef koymuş olmak önemli. Hedef koymuş kadınla, koymamış arasındaki fark açıkça ortaya çıkıyor. O noktalarda çok fazla kadın göremiyorsak, bu, kadınların kendi tercihleriyle de alâkalı bir durum. Tabii bu tercih kendisine toplum tarafından dayatılmış bir tercih de olabiliyor, kadın kendininmiş gibi özümseyebiliyor ancak bunu ayıklamak çok zor.

Advertisement

Cam Tavan Sendromu Nedir? Cam Tavan Sendromu Nasıl Aşılır?

Niye kadının yüselemediğiyle ilgili ikinci temel faktörse çevresel faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Bu çevresel faktörlerden en önemlilerinden biri; iş ortamında kendisine tanınan olanaklar. Örneğin kadın ve erkek arasında, iş yerinde verilen eğitimler açısından büyük farklar ortaya çıkıyor. Şirketlerde tepe yönetici olacak nitelikteki insanlara yurtdışı eğitimleri veriliyor, ancak bu tür yatırımlar kadınlar için yapılmıyor. Ancak şunun altını net bir şekilde çizmek lazım, burada bahsi geçen eğitim kesinlikle alt düzeylerde verilen eğitimler değildir, üst düzeylerde; tepe yöneticiler için verilen eğitimlerdir.

Bunun altında yapan neden de şudur;

“Biz bu kadar yatırım yapacağız, yarın öbür gün bir durum olacak ve kadın ailesini tercih edecek” düşüncesi var. Firmalarda “Kadın seçmek zorunda kaldığı zaman mutlaka ailesini seçecek” gibi bir varsayım var, bir şekilde bundan eminler. “Eleman seçerken evlenmeyi düşünüyor musunuz, çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?” soruları soruluyor. Bunun asla sorulmaması lazım. Avrupa veya Amerika’da bir iş görüşmesinde size böyle bir soru sorulduğunda, mahkemeye verme hakkınız doğuyor. Ancak ülmezde başvuru formlarında dahi “Evli misiniz, çocuğunuz var mı?” sorularıyla karşılışaşılıyor. “Kadın evlendiği zaman, çocuğu olduğu zaman mutlaka işini aksatacaktır, aileyi öncelik verecektir” gibi bir varsayım var. Ancak ben araştırmamda, birlikte çalıştığım yönetici kadınlarda gördüm ki; “Böyle bir seçim yapmak zorunda kalsan ne olur?” sorusu karşısında, hiçbiri ben ailemi seçerim diyemiyor, çok zorlanıyorlar. Mümkün olduğu oranda, çalışma tarzını değiştirip ikisini birden yürütme taraftarı hepsi. “Gerekirse başka bir iş yaparım, gerekirse başka birine emanet ederim” gibi çözümler üretiyor.

Ülkemizde kadın bizi yarı yolda bırakır düşüncesi var, ancak çok ilginç başka bir durum var ki; Türkiye’de kadına herhangi bir işi beceremez diye güvenilmeme gibi bir durum söz konusu değil. Oysa Amerika’da ve özellikle Almanya’da ve İngiltere’de çok yaygın bir durum; kadın yeteri kadar zeki, akıllı, yetenekli görülmüyor, yeterli görülmüyor. Kadına beceremez diye bakılıyor. Oysa Türkiye’de kadının yeteneklerine karşı çok büyük bir güven ve saygı var.

İş yerlerinde kadınların çalışması, tek tük de olsa bu kadınların yükselmeleri, yönetici pozisyonlarına gelmelerinde göstermelik bir durum da var mı sizce? Yani “bakın bizim şirketimizde kadınlar çalışır, yükselir”in ispatlanması adına…

Tabii ki var ama bu Amerika’da da var. Şimdi “şu kadarı kadın olmalı” diye kotalar koyuluyor, buna “tokenizm” deniyor. Tamamen göstermelik bir şey de oluyor ancak ülkemizde kadının yeteneklerine karşı bir şüphe, bir sorgulama yok. Aile sorumluklarını işine tercih edecektir gibi bir düşünce var; hatta daha da ötesi “etmelidir” diye bir düşünce söz konusu. Edecektir, etmelidir. Toplumun ondan beklediği budur. Tepe yöneticisi olmuş kadınlar için hep şöyle bir şey söylenir; “Bravo, hem de ailesiyle birlikte yürüttü”. Bu tip kadınlara saygı büyük, ancak kariyerini her şeyin önünde tutan, kariyeri aile kurmaya tercih eden kadınlara aynı saygının duyulduğunu söyleyemiyoruz. Kurumsal varsayımların altında yatan da toplumun kadına atfettiği değerlerdir. Benim de araştırmamdan çıkan budur; Türkiye’de cam tavana sebebiyet veren en büyük engel, cinsiyete bağlı roller; özellikle kadının annelik rolü, çünkü Türkiye’de aile ve özellikle çocuk çok önemli.

Başta söylediğim konuya geri dönmüş oluyoruz; kadının yükselmeme tercihi acaba gerçekten kendi tercihi mi yoksa kendisine toplum tarafından dayatılmış bir düşünce mi? Bunun ayrımı yapılamıyor.

Cam tavan sendromunu cinsiyet ayrımcılığından ayıran nelerdir?

Cinsiyet ayrımcılığı dediğimizde “kadın beceremez” düşüncesi ortaya çıkıyor. Kadının yeteklerine, özelliklerine saygı ve güven duymama durumu var. Oysa cam tavan sendromunda kadınlık rollerinden dolayı aile ve iş yaşamını bir arada götüremeyeceği varsayımı ve sonucunda kadına karşı doğan güvensizlik söz konusu.

Kadınların hamile, evli veya çocuklu olmaları durumunda bu sendromu diğer kadınlardan daha ağır bir şekilde yaşamaları söz konusu mu acaba?

Evli, çocuklu veya hamile olan kadınlara daha bir şüpheyle yaklaşılıyor doğal olarak ancak aksi hallerde de; “Evlenir, çocuk yapar, işi aksatır” diye bakılıyor.

Şöyle de bir durum var; bir kadın gitse ve çocuğum rahatsız deyip izin alsa, buna içtenlikle son derece sıcak, anlayışla bakarlar, herhangi bir sakınca görmezler. Ancak konu kimin terfi edeceğine, üst düzey yönetici kademesine kimin yükseleceğine karar verme aşamasına gelince tüm bunlar hatırlanıyor. Benim araştırmamdaki kadınlar bu tip durumların kendisinin aleyhine kullanılacağını gayet iyi bildikleri için inanılmaz bir gayret sarfettikleri gibi, evliliğini ve hamileliğini uzun süre saklayanlar dahi olmuş. Pek çoğu bir gün dahi çocukla ilgili herhangi bir mazeretle işten erken çıkma talebinde bulunmadığını söyledi. Yani bekâr kadınların da bu bağlamda durumları pek parlak değil.

Bu konuda, Türkiye’nin gelişmiş birtakım batı ülkeleriyle arasında farklar ortaya çıkıyor mu?

Enteresan bir durum var. Tepe yöneticilerine baktığınız zaman, Türkiye’nin durumu gelişmiş batı ülkelerine göre yüzde olarak çok daha parlak. Elimizde çok sağlıklı bir veri yok ancak Türkiye’deki tepe yöneticilerinin % 4’ü kadındır. Almanya’da %3, Japonya’da %2, ABD’de %2.4, İngiltere’de %2 gibi oranlar var. Çok uluslu şirketlerde yurtdışı toplantılarına baktığınızda şöyle durumlar ortaya çıkıyor, toplantıdaki tek kadın genel müdür Türkiye’den gelmiş.

Bu bahsi geçen ülkelerde kadının yeteneğine güvensizlik söz konusu. Sanayileşmiş ülkelerde rekabet çok fazla. O noktalara gelebilecek insanların özelliklerinin çok iyi olması lazım. Çok iyi bir eğitim seviyesi ve liderlik yapısındaki birçok özelliğe sahip olması lazım. Türkiye’de böyle insan çok fazla yetişmediği için pozisyonlar açık ve pozisyonlara gelebilecek insan sayısı yeterli değil henüz. O nedenle kadın veya erkek olmuş çok fark etmiyor. Yani cinsiyete bağlı ayrımcılıktan ziyade sosyo-ekonomik düzeye bağlı farklar çok fazla ön planda. Benim kadar optimist olmayanlar da var tabii ki, ciddi anlamda erkeklerin kadınları geri bıraktığı görüşünde olanlar, kadınların yeteğine, zekâsına güvenilmediğini düşünenler da var. Ben böyle düşünmüyorum. Kadının isterse neleri başarabileceğini görüyor ve birçoğu korkuyor.

Advertisement
Cam tavan sendromuyla ilgili yaşanmış olaylardan bahsedebilir miyiz?

Araştırmam esnasında birlikte çalıştığım tepe yönetici kadınlarda hep şunu gördüm; her şeyin temelinde bireysel faktörün önemi ortaya çıkıyor. Özgüven çok önemli; tuttuğunu koparma, kafasına koyduğunu yapma. Türk kadını mı böyle, yoksa tüm kadınları için geçerli bir gerçek mi bilemiyorum ama; kadının kafasına koyup da yapamayacağı bir şey yok. Bunla ilgili anektodlar var. Ben bu araştırmaya başlamadan önce “mutlaka tepe yöneticisi olmuş kadınların eşleri büyük destek gösteriyordur” diye düşünüyordum.

Oysa bu çok azı için söz konusu. Bir tanesi eşinin büyük desteğini gördüğünü söyledi, ben de bu desteği ne gibi faktörlere bağladığını sordum; onun yetişme ortamına mı, eğitim seviyesine mi… Hiç düşünmeden, “kendime bağlıyorum” dedi, “çünkü ben üniversite hayatımdan beri nereye gelmek ve neler yapmak istediğim konsusunda o kadar kararlıydım ki , eşimi de o yönde eğittim açıkçası” dedi. Bu bana ilk başta çok ilginç geldi ancak çok doğru bir tutum.

Kadın toplumun kendine yüklediklerini kabul etmek ve yerine getirmek zorunda da değil. Çocuk tabii ki çok önemli bir konu. Onları boşlayamayız ama her şeyi kendimiz yapmak durumunda değiliz. Çocuk bir yana, ev işleri gibi şeylerin mutlaka delege edilmesi lazım. Zaten yönetici kadınlar da öyle yapıyorlar. Maaşlarının belirli bir kısmını ev işlerini idare eden insanlara veriyor. Kendine düşen ev işlerini de tek başına yapmak zorunda olmadıklarını pek çoğu biliyor. Örneğin çalıştığım yönetici kadınlardan biri “Ben hiçbir zaman eşimin yaptığı ev işleriyle ilgili yardımlar karşısında; ah canım çok teşekkür ederim, gibi abartılı teşekkürler etmedim. Ev ortak, çocuk ortak, hayat ortak, niye tüm bu işler benim görevim oluyor da, sen bana yardım ediyor pozisyonunda oluyorsun?” dedi.

“Bana yardım ediyorsun” denildiği anda, “Bu benim görevim, sen bana lütuf olarak yardım ediyorsun” durumunu da kabul etmiş oluyorsunz. Yani yine kadına bağlı bir durum ortaya çıkmış oluyor. Kadın kendi vazifesi olarak görmediği zaman, kocasına bunu kabullendirmesi daha kolay oluyor.

Çocuk konusuna gelince, tabii ki kadın eve geldiğinde büyük vaktini çocuğuna ayırmalıdır ancak aynı şey baba için de söz konusu. Yani “çalışan kadın” dendiğinde perişan bir ev hayatı, perişan bir çocuk manzarası geliyor insanların gözü önüne. Oysa böyle bir durum yok, koordinasyon doğru yapıldığında ve birtakım işler delege edildiğinde ikisi bir arada rahatlıkla yürüyebilir.

Bu sendromla savaşmak için neler yapılabilir?

Kadın öncelikle karar verme aşamasına geldiği zaman, toplumun ona dayattıklarından arınarak düşünmeli, kendine şunu söylemeli; “Ben ne düşünüyorum, ben ne istiyorum, gerçekten yükselmek istiyor muyum, istemiyor muyum?” Bir kadının, toplumun ona dayattıklarından bağımsız olarak düşünmesi, karar vermesi, hareket etmesi gerçekten de hiç kolay bir iş değil.

Aslında bu bağlamda erkekler de özgür değil. Hiçbir erkeğin ben evde oturacağım, çocuğumla daha fazla vakit geçirmek istiyorum deme gibi bir şansı yok. Erkeğin de cinsiyet rollerinden dolayı kısıtlanması söz konusu.
Model olmak, yapılabildiğini görmek ya da göstermek çok önemli. Kadının hayatında annenin çok önemli olduğunu gördüm. Çalışan anne çok önemli bir model olmuş, kendisi çalışmayan anne, kızının çalışması için büyük destek olmuş.

Annenin rolü erkek çocukların yetişmesinde de çok önemli. Bir anne erkek çocuğa gak deyince su, guk deyince süt veriyorsa, o çocuğun ileride karısından aynı şeyleri istemesi doğal oluyor. Yani tüm bu meseleler dönüp dolaşıp ailenin verdiği eğitime dayanıyor. Anne veya baba “Kızım, kalk abinin suyunu getir” derse çocukların hayatında bu iş böylece sürer gider. Kurumlarda varsayımlar sorgulanmalı, mutlaka test edilmeli. Kadın aileyi seçecektir varsayımıyla karar verilmemeli, kadına sorulmalı.

Son olarak kadının yapmaması gereken en önemli şey, hakikaten evle, iş hayatını birbirine karıştırmak. Ne evi işe, ne de işi eve getirmeli. Çocukla alakalı izin kullanmamaya özen göstermeli. Bir de kadın tepe yöneticiler, bulundukları iş yerlerinde, kadınları desteklemeli diye düşünüyorum. Ancak bu desteği pek göremiyoruz. O noktaya gelmiş kadınların, o noktaya tek başına gelmişliğin, ve o noktadaki tek başınalığın keyfini sürmeye çalışıyorlar. Bunu kendilerine has bir şey gibi göstermek hoşlarına gidiyor. Aslında kadın, erkek diye değil, yükselmek isteyen, o yeteğe sahip, o motivasyonu olan insanların önü açılmalı.


Leave A Reply