Çevre Kirliliğinin Tarihsel Gelişimi Kirlilik Ne Zaman Başladı Nasıl İlerledi?

0
Advertisement

Tarih boyunca çevre kirliliği ne zamanlar başlamıştır? Çevre kirliliği ve çevre sorunlarının tarihi, tarihçesi, izlenen politikalar hakkında bilgi.

toprak kirliliği

Kaynak : pixabay.com

Çevre Kirliliğinin Tarihsel Gelişimi

insanların, tarım ve endüstri etkinlikleri başladığından beri çevre üzerinde etkileri olmuş, ancak biyosferdeki ciddi sorunların çoğu endüstri toplumunun doğuşundan sonra ortaya çıkmıştır. Yalnız belli türdeki bitki ve hayvanların değil, tüm çevredüzenin ve sonuç olarak da insanların yaşamı tehlikeye düşmüştür. Başlangıçta, çevrenin bilinçli olarak korunması üzerinde hiç durulmamış, “gelişme” ile eşanlamlı sayılan ekonomik büyümeye her zaman daha fazla önem verilmiştir. 2. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda ekonominin yeniden canlanmasıyla birlikte çevre sorunlarına duyulan ilgi giderek arttı ve çevre korunmasının resmi politikanın ayrı bir bölümünü oluşturmasına gerek duyulduğu 1960-70 lerde bu ilgi doruk noktasına ulaştı. Ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalan endüstrileşmiş ülkelerin çoğu bundan önce de çevrenin korunmasıyla ilgili çalışmalar yapmış, ancak konuyla ilgili tutarlı bir politikaları olmamıştır.

kuraklık

Kaynak: pixabay.com

Çevre sorunları

19. yy yazarlarının, gelişen endüstrinin çevre için yaratacağı tehlike konusunda uyarıcı yazılar yazmalarına karşın, çevre sorunlarıyla ilgili politika ancak 20. yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Amerikalı bilim adamı George Perkins Marsh’in (1801-1882) 1864te yayınladığı ünlü kitabı “İnsan ve Doğa”, endüstrileşmenin getireceği sorunlara karşı bir uyarı niteliğindeydi. Bunu izleyen yıllarda doğanın korunması artan bir ilgi gördü: 1872’de dünyanın ilk ulusal parkı olan Yellowstone Park açıldı ve bundan sonra birçok doğayı koruma örgütü (Sierra Club gibi) kuruldu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çevre sorunlarıyla ilgili çok sayıda kuruluş ve etkin grup ortaya çıktı. Çevresel akımların temsilcisi olan bu gruplara “yeşil” dernekler denir. ABD’de çevre sorunlarıyla ilgili 19 büyük derneğin 5.5 milyon üyesi vardır. 1960larda çevre sorunlarıyla ilgili etkinlik gösteren 40.000 grubun ABD’deki taraftarlarının sayısı 20 milyondu. Batı Avrupa ülkelerinde bu ilgi biraz daha gecikerek 1960ların sonlarında ortaya çıktı. Başlangıçta çevrebilimciler, çevreyle ilgili akımların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadılar. Amerikalı Barry Commoner çevrebilimin en önemli dört ilkesini halkın anlayacağı biçime sokmakla, büyük bir ün kazanmıştır:

  1. Doğada herşey birbirine bağlıdır;
  2. Çevre kirliliği bir yerde son bulmalıdır;
  3. Hiçbir şey karşılıksız elde edilmez;
  4. Doğayı en iyi dengeleyen yine kendisidir.

Çevrebilim bu alanda elde edilen bilgilerin bütünleşmesinden yanadır. Her sorunun parçalanarak ya da alt sorunlara indirgenerek çözümlendiği, geçerli bilimsel düşünüş biçimi olan indirgemeciliğin tersine; çevrebilim ilkelerine dayanan günümüzdeki yaklaşım daha geniş kapsamlı ve bütünü inceleme eğilimindedir.

çevre koruma

Kaynak: pixabay.com

Yayınlar

Birkaç ilginç kitap çevre sorunlarıyla ilgili kamuoyu oluşmasında önemli rol oynamıştır: Bunlar arasında, Rachel Carson’un böcek öldürücülerin tehlikesini konu edinen “Silent Spring”i (Sessiz Bahar), daha çok Roma Kulübü’nün ilk raporu olarak bilinen ve 1971 ‘de Dennis Meadows’un yayınladığı ‘The Limits to Growth” (Gelişmenin Sınırları), “The Ecologist” adlı İngiliz dergisini çıkaranlar tarafından 1972’de yazılan “Blueprint for Survival” (Yaşamı Sürdürmenin Yolları) bunlar arasında sayılabilir. 1980’de UNEP’i (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) ve FAO ile UNESCO’dan destek alan WWF’in (Dünya Doğal Yaşamı Koruma Fonu) yardımlarıyla, IUCN (Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği) Dünya Koruma Stratejisi’ni planladı. Bu stratejiyle, çevre sorunlarının ele alınış biçimine yeniden yön verilmiş ve “koruma”nın en önemli üç amacına ulaşılabilmesi için geçerli politika tanımlanmıştır: Temel çevrebilimsel oluşumların ve yaşam düzenlerinin korunması; tür çeşitliliğinin korunması; bitki ve hayvan türleriyle çevredüzenden özenli biçimde yararlanılması.

Sentez

1960larda ve 1970lerde; çevrebilimle ilgili kavramlarla doğa ve çevre korunmasıyla ilgili kavramları içeren sentezler gelişmeye başladı. Bu sentezlerin oluştuğu sırada geniş boyutlu endüstrileşmeye, elektrik üretimine, çağdaş tarım yöntemlerine (biyoendüstri gibi) ve teknoloji konusunda Batılıların takındığı tutuma karşı eleştiriler yönetildi. Bu eleştirilere, ileriye dönük demokratikleşme, merkezi yönetimden uzaklaşılması ve kişilere daha çok fırsat tanınması gibi politik düşünceler de eşlik etti. 1970 lerin başındaki petrol bunalımı çevre sorunları üzerinde toplanmış olan ilgiyi enerji sorununa çekti. Hem bu konuda, hem de nükleer enerji konusunda yapılan tartışmalarda sorunların çevreye ilgili yönleri önemli bir rol oynamıştır.

Advertisement

Hükümetlerin politikası

Nüfusun büyük bir kesiminin çevre korumaya ilgi göstermesi sonucunda birçok ülkenin hükümeti bu konuda etkin bir politika benimsemiştir. Başlangıçta bu politika çoğunlukla çevre sağlığının korunmasıyla ilgili politikalarla sınırlıydı: Suyun, toprağın ve havanın korunmasına özen göstermek ve gürültüyle savaşmak gibi. Burada temel ölçü, insan sağlığına gelecek zararın önüne geçmekti. Daha sonraları, çevreyle ilgili politikanın kapsamına doğanın korunması ve hammaddelerle ilgili politikalar da girmeye başladı. Bu tür politika bazen, insanın çevresinin korunması ve bunun için alınan önlemler biçiminde de tanımlanır. İnsanın çevreye uyumu ilkesi, çevreyi korumaya yönelik hareketlerden kaynaklanan ve insanla çevresi arasında kararlı bir dengenin bulunması gerektiğini öne süren görüşlerle uyum içindedir. İnsan etkinlikleri, kimyasal maddelerin yol açtığı kirlilik, çölleşme ve balta girmemiş tropikal ormanlardaki ağaç kesiminin bu dengeyi bozmasına engel olmak ve bu nedenleri ortadan kaldıracak bir çevre koruma politikası benimsemek gerekmektedir.

gaz maskesi

Kaynak: pixabay.com

Günümüzdeki durum

Dünya nüfusunun ve insan etkinliklerinin artması sonucunda, doğal çevredüzen üzerindeki baskılar sürekli çoğalmaktadır. 17. yy’dan bu yana en az 112 memeli hayvan türünün ye 94 kuş türünün soyu tükenmiştir. Ayrıca, balinalar, büyük yırtıcı hayvanlar, filler gibi öteki birçok tür, tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hayvanların tükenmesiyle birlikte soybilimle ilgili pek çok kaynak da yok olmaktadır. Doğal bitki ve hayvan türleri arasında henüz değeri insanlar tarafından belirlenememiş, kalıtsal özelliklerin bulunması olasılığı nedeniyle böyle bilgilerin geniş kapsamlı olarak elde edilmesi gelecekte gerek duyulacak besin kaynaklarının ortaya çıkartılması yönünden büyük önem taşıyabilir.

Bu düşünüş biçimi doğanın korunması politikasının temelini oluşturur. Birçok ülkede, özel bitki ve hayvan türleriyle birlikte doğal rezervler de yasalarla korunmaktadır. Bazı endüstrileşmiş Batı ülkelerinde kırsal alanlar, bahçeler, yeşil alanlar ve korular gibi yarı doğal çevredüzenler vardır. Böyle yerlerin çoğunda zengin ve özgün bir bitki örtüsüyle doğal hayvanlar bulunur. Çeşitli ülkeler, açık alanların değerlendirilmesini düzenleyen yasalar yardımıyla bu tür yarı doğal bölgelerin, yol açmak ve yapı kurmak amacıyla bozulmasını yasaklamaya çalışmaktadır.


Leave A Reply