Etna Yanardağı, Avrupa’nın Öfkesi Dinmeyen Volkanının Ateşli Hikayesi

0
Advertisement

Etna Yanardağı, Sicilya’daki sağı solu belli olmayan yanardağın asırlar öncesine dayanan hikayesi, özellikleri hakkında bilgi.

Etna Yanardağı

Sicilya’nın doğu kıyısındaki Catania yakınlarında dalgaların dövdüğü üç masif kaya kütlesi yer alır. Scogli dei Ciclopi olarak bilinen bu kayalar volkanik kökenlidir ve kıyıdaki diğer kayalardan oldukça farklı bir görünüm sergiler. Efsane, bu birbirinin tıpkısı kayalıkların oraya, Yunan mitolojisindeki Truva Savaşı’nın lideri Odysseus’un (ya da Ulysses) gemisindeki bir dev tarafından fırlatıldığını söyler.

Etna Yanardağı

M.Ö. 8. yüzyılda yaşayan Yunan şair Homer, ‘Odyssey’ isimli eserinde, kahramanı ile dostlarının insan yiyen devler ırkı Cyclop’larca Sicilya’ya hapsedilişlerini anlatır. Cyclop’ların lideri, alnının ortasında bir tek gözü olduğu için cazibesi iyice azalmış olan Polyhemus’tur. Odysseus ve arkadaşları Polyphemus’un uyumasını fırsat bilerek, sivriltilmiş, ateşte sertleştirilmiş ve halen yanmakta olan bir zeytin dalını devin gözüne saplarlar ve hem hayatlarım hem de gemilerini kurtarırlar.

Liderleri artık bir kör ve halen acı içindeyken, Cyclop’lar dağdaki kayaları yerlerinden söküp düşmanlarının arkasında fırlatırlar. Onları yakalamaları mümkün olmaz, ancak attıkları kayalar güçlerini gösteren bir anı olarak, halen yerinde durmaktadır.

Bu hikayenin gerçekliğine gelince, kayalıklardan şöyle 20 km kadar içeri doğru, masmavi Sicilya semalarına kalemle çizilmiş gibi duran yükseltilere bakacak olursanız, bir yanardağ olan Etna’nın zirvelerini görürsünüz. Bu dağın kör ve oyuk tek krateri, hikayede geçen devin gözünü andırır.

Advertisement

Şiddetli Püskürmeler

Yüzyıllar içinde Etna, bir değil birkaç kez yeteneğini sergilemiş, en az Scogli dei Ciclopi kayaları kadar büyük taş kütlelerini daha da uzaklara fırlatmış, gazabının spektaküler kanıtlarını bizim zamanımızda da vermeye devam etmiştir.

Etna Yanardağı

M.Ö 475 ve 396’da, ardından hem M.S. 812 ve 1169’da 14. yüzyılda, son derece şiddetli püskürmeler kaydedilmiş Etna’da. 1669’da ise dağ sanki tepeden tırnağa yırtılarak milyonlarca ton lav püskürtmüş ve hemen ayaklarının dibindeki Catania kentiyle çevre köyleri harabeye çevirmiş. Bu denli şiddetli olmamakla birlikte o zamandan önce ve bu yana, yalnızca bu yüzyılda bir düzineden fazla püskürme, düzenli olarak ekim alanlarını tahrip etmiş, köyleri yakmış.

Etna faaliyetlerine ilişkin kayıtlar mitolojik zamanlara kadar gitse de, yanardağ aslında jeolojik zamana göre oldukça gençtir. Yaklaşık bir milyon yıl önce denizden yükselip, ilk kez yarım milyon yıl önce püskürdüğü biliniyor.

Bugünse kabaca yaklaşık 160 km’lik taban çapı ve neredeyse Londra kadar bir alanı kaplayan toplam çevresiyle Etna, Avrupa’nın en büyük aktif volkanıdır.

Yüksekliği Değişir

Birçok yanardağ gibi Etna’nın yüksekliği de değişir; şu andaki zirvesi 3320 m olan dağ bir yüzyıl önce 30 m daha yüksekti. Zirve ise sürekli tarihi değişen yortulara benzer; tekrarlayan püskürmeler ardında çay tabağı şeklinde çöküntüler bırakarak, zirvenin en üst noktasında içeri doğru oyuklar, ya da teknik adıyla ‘kaldera’lar oluştururken, hemen yanında yeni bir zirve yükselmeye başlar. Bugünkünden önce Etna’nın en az iki zirvesi vardı. Bugün volkanın olduğu tarafta şaşırtıcı ölçüde büyük bir kaldera yer alır; 20 km çapındaki bu devasa oyuğun dik kenarları 900 m yüksekliğindedir.

Advertisement

Bütün bu gelişme ve yenilenme faaliyetleriyle, bu dev, ilkel ve yaşayan yaratık varlığının derinliklerinde yatan huzursuzluğu dışa vurur aslında. Bu telaşlı faaliyete daha da fazla ‘canlılık’ katan, fümerol (buhar menfezleri; volkanik duman püskürten küçük delik) ve mini kraterlerin nefes nefese gaz ve buhar solumalarıdır. Asılana bakılırsa Etna da, bütün diğer aktif volkanlar gibi, yer kabuğundaki zayıf noktaları kapatan sızıntılı sübaplara benzetilebilir.

Etna püskürtülerinin 30 km uzunluğunda, 4 km derinlikte bir lav deposundan çıktığı sanılıyor. Dağın altında bulunan bu depo, yerkabuğu altında kaynayan devasa miktarlarda gazla yüklü erimiş materyelle besleniyor. Korkunç ölçülerde artan ve dağın yamaçlarında veya zirvesinde bir çıkış yolu arayan basınç, sonunda bir ateş çeşmesi, bir sülfür bulutu ve lav seli olarak yüzeyden fışkırır. Dağın yamaçlarından aşağı akar.

Etna Yanardağı

Ateşin Bereketi

Bütün bunlara bakılarak bu bölgenin insan yerleşimi için ideal bir atmosfer sunmadığı düşünülecektir. Oysa Etna’nın yamaçları, Sicilya’da en yoğun nüfusu barındıran yerler biridir. Her ne kadar volkanın ürettiği lav nehirlerinin mal, mülk ve hatta yollar, demiryolları için yok edici etkileri varsa da, çok seyrek gerçekleştikleri ve yavaş aktıkları için ölümlü sonuçlanan felaketlere nadiren yol açarlar.

Öte yandan yamaçların özellikle bahar aylarında bol yağış alması ve volkanik külün yeryüzündeki en verimli topraklan yaratması buranın avantajlarını oluşturur. Yılda beş defaya kadar sebze hasadı yapılabilen bu topraklarda, aynca son derece bol meyve yetiştiği gibi Etna şaraplarının sunduğu zenginlik de dillerdedir. İnsanların çok eski zamanlardan bu yana ısrarla köylerim aynı yere bir kez daha kurmaya devam etmeleri ve her şeye yeniden başlamayı göze almalarının nedeni de bu olsa gerek.

Yazılı tarihin büyük bir bölümünde, Etna topraklarının zenginliği sayesinde yaşayanların, dağın en hiddetli anlarında bile ilahi müdahale için dua edenlerden daha fazla çare ürettikleri söylenemez. Bir ya da iki kez, St. Agatha’nın bu ardı arkası kesilmeyen lav sellerini durduracağına inanılan peçesi, dinsel törenlerle taşınarak buraya getirilmiş, ancak bu tür girişimlerin başarısız olması üzerine, köylüler felsefi bir tevekkülle kaderlerine razı olarak harabeyi yemden inşa etme zamanını beklemişlerdir.

Öte yandan, lav püskürmelerini fiziksel yöntemlerle yenmeye yönelik ilk girişimlerin evrensel bir kabul gördüğü de söylenemez. Catania’lılar 1669’da köyün üzerine bir hendek kazarak lav akıntısının yönünü değiştirmeye yönelik kayda geçmiş ilk girişimi başlattı. Ancak lav selinin bu kez de komşu köye yöneleceğinin görülmesi üzerine açtıkları kuyuları geri doldurmak zorunda kaldılar.

Modern Yöntemler

Benzer sorunlar yakın zamanlarda da yaşandı. 1991-92 püskürmesinde Zafferana kasabasının iki günlük ömrü kalmışken, devletin resmi volkan bilimcisi Prof. Franco Barberi, asıl tehlikenin açık havada hızla katılaşan lav selleri değil, daha dar olmakla birlikte yarı yarıya kazılmış kanal ve tüneller içinden çok daha hızlı bir biçimde akarak, yamacın daha altlarında birden ortaya çıkan erimiş ifrazat selleri olduğuna dikkat çekti.

Bu yüzden de İtalyan Hava Kuvvetleri ve ABD donanmasına ait helikopterleri kullanarak, birbirine zincirli dev beton bloklarını yamacın üst kısımlarındaki kanallara atarken, bir yandan da daha aşağıdaki tünelleri dinamitledi. Helikopter mürettebatım korkunç bir gaz, buhar ve duman bulutu içinde bıraktığı için koşullar uç derecede tehlikeli bir hal aldı, ama blokları doğru yerlere isabet ettirmeyi başardılar. Tünellerin dinamitlenmiş kısımlarına atılan bu beton bloklar, bir drenaj borusundaki patates gibi tünelleri tıkadı ve lavların daha yüksekteki yamaçlara doğru akmasını sağladı. Burada katılaşan lavlar gelmekte olan lav akıntısını da önlemiş oldu.

Zafferana şimdilik kurtulmuştu. Ya da neredeyse kurtulmuştu. Merkeze uzak birkaç ev çoktan boyun eğmiş, bunlardan birinin sahibi, gerçek bir Sicilyalı konukseverliği göstererek, masanın üzerine bir şişe şarap bırakmayı da ihmal etmemişti. Soranlara, “Etna için,” diye açıkladı, “yorgundur, susamıştır.”

Etna Yanardağı

Advertisement

Tepe Manzarası

Yamaçları hafif eğimli olduğu için çok da güç olmayan Etna inişi, bölgenin doğal bir tarihim serer ayaklarınızın altına. Artık asma bahçeleri, portakal ve fıstık ağaçlarıyla örtülü alçak yamaçlarda yavaş yavaş elma ve kiraz ağaçları görmek de mümkün. Bunların üzerindeki ağaçlık yamaçlarsa meşe, tatlı kestane, fındık ve huş ağaçlarıyla doludur. Lav enkazıyla dolu daha yükseklerde Sicilya burçağıyla dolu birkaç tümsek dışında yalnızca dağ bitkileri yetişir.

Burada aynı zamanda üzerinden hiç kar kalkmayan cepler de bulunur. Eski zamanlarda bu karın üzeri, küreklerle atılan soğumuş kül tabakalarıyla örtülür. Yaz aylarında dondurma imalatında kullanılmak üzere Napoli ve Roma’ya ihraç edilirdi. Yerel aristokrasinin gözünde bu, şaraptan daha önemli bir ürün sayılırdı.

Ama zirveye doğru bölge tümüyle hayata karşı bir atmosfere bürünür; cüruf, kül ve lavdan oluşan gri ve biçimsiz bir örtü, üzerinde buhar tüten çatlaklar ve yarıklarıyla her yeri kaplar. Dünyanın ilk başladığı dönemi andırır. Kraterin açık ağzında oksit ve sülfat lekeleri vardır ve derinliği, büyük bir güçle fırlatılan lav tıpalarıyla, sürekli olarak değişir.

Bütün bunların en iyi görülebileceği zaman ise şafaktan hemen önceki saatlerdir. Bu saatlerde kızıla kesmiş kraterin kalp atışları başlar. Bu görüntü Akdeniz’de gemilerin seyretmeye başladığı ilk günlerden bu yana gemiciler için bir işaret olmuştur. Ardından, güneşin yükselmeye başlamasıyla birlikte, bütün Sicilya ve Calabria, Etna’nın size doğru çekilen gölgesi ve daha uzaklarda bir an için gözünüze ilişen Malta ile birlikte, ayaklarınızın altına serilir. Buralar, Avrupa uygarlığının başlangıcına tanıklık etmiş topraklardır; bir adım altınızda dünyanın en eski kaosu sürmekteyken, insanı ferahlatan bir düşüncedir bu.


Leave A Reply