Gözlem Yoluyla Öğrenme

0
Advertisement

Gözlem yoluyla öğrenme nasıl gerçekleşir? Gözlem yoluyla öğrenmeyle ilgili ilk açıklamalar, Bandura’ya göre gözlem yoluyla öğrenme nedir?

Gözlem Yoluyla Öğrenme

Gözlem yoluyla öğrenmeyle ile ilgili ilk açıklamalar

> İnsanların diğer insanları gözleyerek öğrenebileceğine ilişkin ilk açıklamalar Platon ve Aristo’ya kadar gitmektedir. Onlara göre eğitim, öğrencilerin gözlemesini ve model almasını sağlamak için en iyi modelleri seçerek onlara sunmaktır. Gözlem yoluyla öğrenmeyi deneysel olarak açıklamaya çalışan ilk kişi ise Thorndike’tır.

> Thorndike (1898), gözlem yoluyla öğrenmeye ilişkin deneyini şöyle yapmıştır: Bulmaca kutusundan kaçmayı daha önceden öğrenmiş olan bir kediyi bulmaca kutusuna; bu konuda eğitilmemiş diğer kediyi ise ona bitişik başka bir kafese koymuştur. Deneyimsiz kedi, deneyimli kedinin bulmaca kutusundan nasıl kaçtığını gözlemiştir. Ancak, deneyimsiz kedi aynı bulmaca kutusuna konduğunda, deneyimli kedinin yaptığı kaçma hareketini yapamamıştır. Thorndike aynı tür deneyleri civcivler, köpekler ve maymunlarla yapmıştır. Fakat gözlem yoluyla öğrenmeye ilişkin kanıt elde edememiştir. Sonuç olarak Thorndike, “başkalarının yaptıkları davranışları görerek o davranışların öğrenilebileceğine” ilişkin yaptığı deneyi doğrulayamamıştır.

> Thorndike’ın araştırmasını Watson maymunlarla tekrarlamış, O da gözlem yoluyla öğrenme için kanıt elde edememiştir. Ancak, Miller ve Dollard, organizmanın, diğer organizmaların davranışlarını gözlemleyerek öğrenebileceklerine ilişkin gerçeği yadsımamışlardır.

> Miller ve Dollard’a göre taklit yoluyla öğrenme, gündelik hayatta yaygın olarak meydana gelen bir öğrenme türüdür. Onlara göre tıpkı diğer davranışlar gibi, taklit edilen davranışlarda pekiştirildiklerinde güçlenirler. Örneğin; Büyük çocuk babasının ayak seslerini duyduğunda kapıya doğru koşup kapıyı açar, babası da onu şeker vererek ödüllendirir. Küçük çocuk da tesadüfen abisinin arkasından kapıya koşar ve babasından şeker alır. Böylece küçük çocuk ne zaman abisini kapıya koşarken görse o da kapıya doğru koşar. Her iki çocuğun kapıya koşma davranışı da pekiştirilme nedeniyle sürer. Ancak çocukların her biri, pekiştirmeyi farklı uyarıcılarla ilişkilendirmektedir. Büyük çocuk için babasının ayak seslerini duyup kapıyı açma davranışı şekerle pekiştirilirken, küçük çocuk için ise, abisi gibi kapıyı koşma davranışı şekerle pekiştirilmektedir.

Ayrıca Miller ve Dollard taklit etmenin zamanla alışkanlık haline geldiğini belirtmişlerdir. Yukarıdaki örnekte ifade edildiği gibi, sık sık abisinin davranışını taklit ettiğinden dolayı pekiştirilen çocuk, ağabeyinin diğer davranışlarını da taklit etme yoluna gider. Miller ve Dollard pekiştirilmek için başkalarının başka başka davranışlarını da taklit etme eğilimine genellenmiş taklit adını vermektedirler.

Advertisement

Sonuç olarak, Miller ve Dollard’a göre taklit yoluyla öğrenme; gözlemin, açık tepkinin ve pekiştirmenin bir sonucudur. Eğer taklit edilen davranış gösterilmezse pekiştirme yapılmaz ve öğrenme meydana gelmez. Ayrıca, Miller ve Dollard, Thorndike ve Watson’in deneylerindeki işlemlerde yanlışlık yaptıklarından dolayı yanlış sonuçlara ulaştıklarını belirtmektedirler. Onlara göre Thorndike ve Watson deneyimsiz hayvanı deneyimli hayvanla aynı bulmaca kutusuna koysalardı bu durum, deneyimsiz hayvana gözlem yapma, tepkide bulunma ve pekiştirilme fırsatı sağlayabilirdi. Sonuçta da taklit yoluyla öğrenme meydana gelebilirdi, denilmektedir.

Skinner’e göre gözlem yoluyla öğrenme; Skinner’in gözlem yoluyla öğrenme ile ilgili açıklamaları Miller ve Dol-lard’ın açıklamalarına paralellik gösterir. Skinner’e göre gözlemci önce modelin davranışını gözlemler. Daha sonra gözleyen kişi kendi davranışını modelin davranışına uygun hale getirir ve sonuçta da modelin davranışına benzer olan bu davranış pekiştirilir.

Bandura’ya Göre Gözlem Yoluyla Öğrenme

Biz insanlar sadece kendi deneyim ve tecrübelerimizden hareketle bir öğrenme gerçekleştirmeyiz. Aynı zamanda başkalarının yaptıklarına bakarak da öğreniriz. Bu şekilde meydana gelen öğrenmeye model alma yoluyla öğrenme, gözlem yoluyla öğrenme veya taklit yoluyla öğrenme denir.

Sosyal öğrenme kavramını ilk kez Rotter kullanmıştır. Günümüzde ise ilk akla gelen isimler Zimmerman ve Bandura’dır.

Bandura, geliştirmiş olduğu sosyal bilişsel kuramı, davranışçı ve sosyal öğrenme yaklaşımlarını kullanarak açıklamaya çalışmıştır. Sosyal bilişsel kuram, insan davranışlarının nedenlerini anlamada davranışçı ve sosyal öğrenme kuramlarından çok daha geniş ve ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.

> Bandura’ya göre insan düşünce ve davranışlarının birçoğunun temelinde sosyal orijinli, yani sosyal çevreden elde edilen bilgiler yer alır. Bandura’nın sosyal öğrenme teorisinde, sosyal etki önemli bir role sahiptir. Ancak Bandura sosyal faktörlerin etkisini tek yönlü olarak ileri sürmez. Onun teorisinin temel yapısı üçlü karşılıklı belirleyiciler üzerine kurulmuştur. Bunlar birey, çevre ve davranış üçgenidir. Bu üçlü birbirini karşılıklı olarak etkiler. Bandura’ya göre birey ve çevre faktörleri birbirinden bağımsız değişkenler değillerdir. Bunlar birbirlerini sürekli olarak etkilerler. Birey çevresini yaratır, değiştirir ve bazen de yok eder. (Bandura bu görüşüyle davranışçıların katı çevreci anlayışına karşı çıkmıştır. Yani bireyin sadece çevre tarafından etkilenen bir varlık olmadığını, bazen bireyin de çevresini etkilediğini ifade eder. Buna da karşılıklı belirleyicilik ilkesi adını vermiştir.)

Advertisement

1970’li yıllardaki çalışmalarında Bandura, sosyal öğrenme teorisini açıklarken gözlemciyi, hareketsiz bir kamera ya da kaset çalar olmadığını aksine, hareket eden, sınıflandırmalar yapabilen, tercihlerde bulunabilen bir kimse olarak tanımlamıştır. Daha sonra biliş üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmış ve kuramının adını ‘sosyal bilişsel kuram’ olarak değiştirmiştir. Sosyal bilişsel kuram adı altında yaptığı çalışmalarda biyolojik yapının ve olgunluğun davranışlar üzerinde etkili olduğunu gözlemlemiştir. Fiziksel yapı, duyuşsal yapı ve sinir sistemi davranışta ve kapasitelerin gelişmesinde önemli bir etkiye sahiptir.

> Bandura’ya göre insanlar en fazla başkalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenirler. Başkaları gözlenirken davranışın nasıl yapıldığı ve davranışla ilgili kurallar kodlanır (öğrenilir) Bu kodlama (öğrenmeler) daha sonra davranış meydana getirilirken bireye rehberlik eder. Bu tür davranış değişiklikleri (öğrenmeleri) özellikle çocukların davranışlarında rahatlıkla gözlemek mümkündür.

> Bandura’ya göre gözlem yoluyla öğrenme, sadece bir insanın diğer insanların etkinliklerini basit bir taklit etmesi değil, çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgidir, (öğrenme, bilişsel-davranışsal ve çevre etkileşimi sonrası oluşur) Bandura gözlem yoluyla öğrenme ile taklit yoluyla öğrenme birbirinin yerine kullanılabilecek iki kavram değildir. Gözlem yoluyla öğrenme, taklidi içerebilir de içermeyebilir de.

Bandura’ya göre, organizma bir modeli aynen taklit ederek birtakım davranışları öğrenebileceği gibi modelin davranışlarının sonuçlarının da gözleyerek de öğrenir.

Örneğin; sınavda yanındaki arkadaşının kopya çekerken yakalandığını gören bir öğrenci, kendisinin böyle bir duruma düşmemesi için, soruları, kopya çekmeden kendi bilgileriyle cevaplamaya çalışır. Bu durumda öğrenci, gözlemleri sonucunda öğrenmiş; ancak, modeli taklit etmemiştir, (taklitte orijinallik yoktur; model almada özgünlük vardır.)

> Bandura aynı zamanda sosyo-kültürel çevrenin bireyin gelişinde ve farklı kişisel özelliklerin kazanılmasında baskın bir rol oynamaktadır. Yakın sosyal çevre (aile, arkadaş grubu, öğretmen, akraba) bireyin davranışlarında etkili olmakta birlikte, kitle iletişim araçları, kültürel kurumlar ve diğer uzak sosyal çevre de bireyin davranışlarında etkili olmaktadır. Özellikle akran grupların, birey üzerinde, etkili düşünme ve çeşitli davranış biçimlerinin kazanılmasında çok önemli bir işlevi vardır. Bu nedenle Bandura, çocuğun davranışlarında akran gruplarının, yetişkinlerden daha etkili olduğunu ileri sürmektedir.

> Bandura, davranışçı kuramın öğrenmeyi açıklamada bazı sınırlılıklarının bulunduğunu belirtmiştir.

Başlıca sınırlılıklar şunlardır; (sosyal öğrenme kuramını, davranışçı öğrenme kuramından ayıran temel özellikler)

1. Davranışçı kuram, doğal ortamlarda meydana gelen davranışları açıklamada yeterli değildir. Hiç

kimseye, istendik davranışlarının sıklığını artırmak için her gün ödül (pekiştireç) verilmez. Yani öğrenme her Allah’ın günü bizzat model alan kişiye verilen pekiştirece bağlı değildir. Genellikle kişiler kendi davranışlarını kendileri yönetmekte ve kontrol etmektedirler.

2. Davranışçı kuram, genellikle ilk tepkilerin nasıl kazanıldığını açıklamaz: Birey birçok davranışı hiç pekiştirilmeden gösterir. (Bobo doll deneyinde olduğu gibi) Eğer davranışın ortaya çıkması için pekiştirme gerekli ise, davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığının açıklanması gerekir.

Advertisement

3. Davranışçı kuram, yalnızca doğrudan öğrenmeyle, yani sonuçların hemen gözlendiği durumlarla ilgilenir; dolaylı öğrenmeyle ilgilenmez. Yani sonuçların hemen değil, gerektiğinde davranışa dönüştürüldüğü öğrenme türü ile ilgilenmez. Hâlbuki öğrenme hemen performansa dönüşmeyebilir, lazım olduğunda ortaya çıkar.

Bandura, davranışçı kuramın bu sınırlılıklarını kuramında gidermeye çalışmıştır. Bandura’nın kuramı bir pekiştirme kuramı değil, bilişsel eğilimli bir kuramdır. Öğrenmenin pekiştirmeye gerek duymadan sürekli olarak meydana geldiği; ancak o bilgiye ihtiyaç duyulduğunda gözlenebilir davranış olarak ortaya çıktığını savunmaktadır.

> Bandura öğrenme ile performansı birbirinden ayırmıştır. Performans; öğrenilenlerin gerek duyulduğunda davranışa dönüştürülmesidir. (Öğrenme ise gözlenebilir davranış değişikliğidir.) Örneğin, birey bir davranışı gözlemleyerek öğrenir, ancak hemen öğrendiğini davranışa yansıtmayabilir. Başka bir zaman kullanmak üzere belleğinde saklar. Gereksinim duyduğunda performansa dönüştürür.

Bandura, öğrenme ile performansı birbirinden ayırmıştır. Performans; öğrenilenlerin gerek duyulduğunda davranışa dönüştürülmesidir. Öğrenme ise gözlenebilir, davranış değişikliğidir.

performans ile öğrenme arasındaki farkı yaptığı bir deneyle açıklamaya çalışmıştır.

Deney şöyledir; Bir grup çocuğa film seyrettirilir. Filmde ‘Bobo doll’ adı verilen bir oyuncağa bağırıp çağıran, küfür eden, onu tekmeleyen bir yetişkin vardır. Deneyde çocuklar üç gruba ayrılmışlardır. Birinci gruptaki çocuklara, büyükçe oyuncak bir bebeğe vuran, küfreden, saldırgan bir yetişkin modelin bu saldırgan davranışlarının pekiştirildiği bir film izletilmiş; ikinci gruptaki çocuklar saldırgan modelin bu saldırgan davranışlarının cezalandırıldığı bir film izlemişler, üçüncü gruptaki çocuklar ise nötr davranılan, yani saldırgan modelin ne pekiştirildiği ne de cezalandırıldığı bir film izlemişlerdir. Daha sonra bu üç gruptaki çocuklara filmdekine benzer bir bebek verilmiş ve bebeğe karşı saldırganlık davranışları ölçülmeye çalışılmıştır.

Elde edilen veriler şunlardır:

a. Saldırgan davranışları pekiştirilen modeli izleyen gruptaki çocukların saldırganlık davranışlarında bir artış gözlenmiş;

b. Cezalandırılan modeli izleyen gruptaki çocukların saldırgan davranışları azalmış,

c. Saldırgan davranışları ne pekiştirilen ne de cezalandırılan modeli izleyen gruptaki çocukların saldırgan * davranışları ise iki grup arasında yer almıştır.

Sonuç olarak;

Advertisement

* Saldırgan davranışları cezalandırılan modeli izleyen çocuklar da saldırganlığı öğrenmişlerdir, ancak gözlenebilir davranışa yani performansa dönüştürmemişleridir.

* Bireyin davranışı başkalarının geçirdiği yaşantılardan etkilenmektedir. Birinci grupta saldırgan modelin pekiştirilmesi, onu gözleyen çocukların saldırgan davranışı taklit etmeleri ile sonuçlanmıştır. Sonucu pekiştirilen davranışlar daha fazla model alınır. İkinci grupta modelin cezalandırılması ise, onu izleyen çocukların saldırganlık davranışı göstermesini engellemiştir.

> Sonucu pekiştireçle biten davranışlar daha fazla model alınır.

4. Sosyal öğrenme kuramcıları öğrenmede bilişsel süreçlerin etkin olduğunu belirtirken, davranışçı öğrenme kuramcıları ise öğrenmede bilişsel süreçlerin yer almadığını olsa bile etkisinin çok az olduğunu belirtirler.

Sosyal öğrenme iki şekilde gerçekleşmektedir.

1. Birey başkalarının davranışlarını doğrudan gözlemleyerek taklit eder. Yani modelin davranışını birebir alır.

2. Birey başkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğrenir.

> Sosyal öğrenme kuramında öğrenme için gözlem yapan bireyi yalnızca modeli gözlemesi yeterli değildir. Aynı zaman gözlemcinin, modelin hangi davranışı nasıl sergilediğine de dikkat etmesi gerekmektedir. Bu anlamda model almada uygulama yani pratik önem arz eder. Örneğin, berberlik, terzilik gibi mesleklerde öğrenmenin istenilen nitelikte gerçekleşmesi için uygulama gereklidir. (Bakmakla öğrenilseydi, kediler kasap olurdu)

> Bandura, dolaylı öğrenme ile yaparak – deneyerek öğrenmeyi birbirinden ayırt eder. O’na göre dolayı öğrenmede birey, herhangi bir davranış yapma zorunluluğu olmadan başkalarının davranışlarının sonuçlarından hareket eder. Deneyerek – yaparak öğrenmede ise birey, kendi davranışlarının sonuçlarından öğrenir.

NOT
Model almada etkililik; davranışta istendik etkiyi ortaya çıkarabilme gücüdür. Dolayısıyla etkili model ifadesi, bireyin bir modeli gözlemesi sonucunda öğrenme ya da davranış değişikliğinin, belli bir düzeyde gerçekleşmiş olması durumudur.

Advertisement


Leave A Reply