İki Dünya Savaşı Arası Dönemde Türkiye Dış Politikası (1920 1939)

0
Advertisement

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde Türk dış politikası, 1920 ile 1939 yılları arasındaki Türkiye dış politikası ve yaşanan olaylar.

Millî Mücadele’nin kazanılması ve Lozan’la Yeni Türk Devleti’nin kurulması sonrasında Atatürk döneminde yaşanan dış politikadaki temel esasları şunlardır:

  1. Millî sınırlarımız içinde varlığımızı korumak,
  2. Misak-ı Millî’den taviz vermemek,
  3. Gerçekleştiremeyeceğimiz emeller peşinde koşmamak,
  4. Millî bağımsızlıktan ödün vermemek,
  5. Ulusal gücümüze dayanmak,
  6. Ulus ve ülkenin mutluluğu için çalışmak,
  7. Devletler arası anlaşmazlıkları ve iç sorunları hukuk, barış yoluyla çözmek (Yurtta sulh, cihanda sulh),
  8. Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaşa girmemek,
  9. Açık, dürüst ve tutarlı bir politika takip etmek,
  10. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek,
  11. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamak, kendi iç işlerimize başka devletleri karıştırmamak,
  12. Uluslararası ilişkilerde karşılıklı güven ve iş birliği olması,
  13. Uluslararası alanda eşitlik ve bağımsızlık esasına dayanan ittifaklar gerçekleştirmektir.

Bu süreçte Türk dış politikası üç aşamada incelenebilir:

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çankaya Köşkünün Kütüphanesinde (16 Temmuz 1929)

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çankaya Köşkünün Kütüphanesinde (16 Temmuz 1929) (Kaynak : wikipedia.org)

1. 1920-1923 ARASI DÖNEM

Bu dönemdeki dış politika esasları; 1919 Erzurum Kongresi’nde saptanıp 28 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusanında kabul edilen Misak-ı Milli’ye dayandırıldı. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgal edilmesi ve Osmanlı Mebusan Meclisinin çalışmalarına son verilmesi üzerine Ankara’da 23 Nisan 1920’de TBMM açıldı. Yeni devletin tüm kurumlan oluşturulmaya başlandı ve Dışişleri Bakanlığı bu dönemde kuruldu.

1917 Bolşevik İhtilali, Rusya ile başlayan diplomatik ilişkiler, 3 Aralık 1920’de imzalan Gümrü Antlaşması ve I. İnönü Savaşı’nın kazanılmasından sonra gelişerek devam etti. Millî Mücadele Döneminde, askerî alanda kazanılan her savaşın diplomasi alanında lehte kararlar alınmasını etkilediği görüldü.

Lozan Barış Antlaşması’nda Misak-ı Millî büyük ölçüde gerçekleşti, sınırlarımız saptandı, kapitülasyonlar kaldırıldı (24 Temmuz 1923). Bu antlaşma I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan bir ulusun zafer kazandığı ve o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşmadır.

Advertisement

2. 1923-1930 ARASI DÖNEM

Bu dönemde Lozan Barış Antlaşması’ndan kalan ve uygulanmadan doğan sorunlar ele alındı.

Musul Sorunu

İtilaf Devletleri bu bölgeyi gizli antlaşmalarda İngiltere’ye bırakmışlardı. Türk birliklerinin kontrolü altında olan bu bölge 11 Kasım 1918’de İngilizler tarafından Mondros Ateşkesi’ne aykırı olarak işgal edildi. Sevr Barış Antlaşması’nda da İngiltere konuyu lehine hâlletti. 1920 yılında ilan edilen Misak-ı Millî belgesinde Musul, vatanın bir parçası sayıldı ve Anadolu’da kurulan hükümet, bu bölgeyi Türkiye’den koparan şartlar içeren Sevr Barış Antlaşması’nı tanımadığını açıkladı.

Lozan Barış Görüşmeleri’nde İngiltere, Milletler Cemiyeti tarafından belirlenmiş “Irak Mandateri” sıfatıyla Musul’u Türklere bırakmamak konusundaki ısrarını sürdürünce barış görüşmelerinin tehlikeye girmesini istemeyen Türkiye durumun taraflar arasında daha sonra yapılacak ikili görüşmelerle hâlledilmesini kabul etti. Lozan Antlaşması’nın üçüncü maddesinde “Türkiye ile Irak arasındaki sınır sorununun dokuz ay içinde Türkiye ile İngiltere arasında barışçı yollardan çözüleceği” hükmü yer aldı.

Türk-İngiliz görüşmeleri 1924 yılı Mayıs ayında başladı. Bu konferansta Türkiye nüfus açısından, siyasi, tarihî, coğrafi, askerî ve stratejik nedenlere dayalı haklı gerekçelerini öne sürerken İngiltere, Musul’un kendi mandaterliği altındaki Irak’a bırakılması konusunda ısrarını sürdürdü ve hatta Hakkari’ye kadar uzanan toprak talebinde bulundu. Konferans 5 Haziran 1924’te bir sonuca ulaşamadığından dağıldı. Konu Milletler Cemiyetine götürüldü.

Musul Sorunu, Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından 30 Eylül 1924’te görüşülmeye başlandı. Türk-İngiliz ilişkileri iyice gerginleşti, Milletler Cemiyeti 29 Ekim 1924’te geçici sınır tespiti yaptıktan sonra Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından kurulan komisyon, Konsey’e “Musul’un İngiltere mandası altındaki Irak’ın bir parçası sayılması gerektiğini ve Türkiye ile Irak arasındaki sınırın da Brüksel’de belirlenmiş bulunan çizgiden geçeceğini” bildiren bir karar aldı. Türkiye, komisyonun bu kararını tanımadığını ve konseyin kesin bir karar alma yetkisinin bulunmadığını belirterek bağlayıcı bir karar için ilgili tarafların olumlu oylarının alınması gerektiğini bildirdi ise de Konsey 16 Aralık 1925’te üçlü komisyonun raporunu benimsedi.

Türkiye’de iç politikasında yaşadığı olumsuzlukların yanında, Şubat 1925’te çıkan Şeyh Sait İsyanı’nı bastırmaya çalışıyordu. Türkiye tüm gelişmelere rağmen Konseyin kararını hemen tanımadı. Ancak Musul Sorunu ile -Türkiye bir kez daha- Millî Mücadele Döneminde olduğu gibi uluslararası platformdan yalnız kaldığını ve Batılı devletlerin savaş yolu ile elde edemediklerini baskı yolu ile elde etmeye çalıştıklarını gördü. Bu yalnızlıktan kurtulmak için 17 Aralık 1925’te Sovyetlerle bir Tarafsızlık ve Saldırmazlık Anlaşması imzaladı.

Advertisement

Musul’u geri almak için Türkiye’nin güce başvurmaktan başka çaresi gözükmemekteydi ama ülke içerisinde yaşanan yeni yapılanma ve Şeyh Sait İsyanı gibi nedenlerle geri adım atmak zorunda kaldı. 5 Haziran 1926’da Türkiye, İngiltere ve Irak hükümetleri arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile;

  • Musul, İngiltere’nin mandası altındaki Irak’a bırakıldı.
  • Türkiye’nin Musul petrollerinden 25 yıl süre ile % 10 pay alması kararlaştırıldı.

Antlaşmanın en büyük zaafı, Irak Türklerinin hukuki durumunun düzenlenmemesidir.

Borçlar Meselesi

Fransa, Osmanlı Devleti’nden en çok alacağı olan devletti. Lozan Barış Antlaşması’nda konu tamamen hâlledildi. Borçlar bir kere daha 1925’te ele alındı. Türkiye, 1912 öncesi Osmanlı borçlarının %62,54’ünü, 1912 sonrası borçların %73,59’unu ödemeyi kabul etti.

Alacaklı devletlerle 13 Haziran 1928’de Paris’te yapılan antlaşma ile 107.528.461 altın lira tutarındaki Osmanlı borcu devralındı. Ödenecek borcun miktarı ve ödeme şekli bir formüle bağlandı. Ancak 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, Türkiye’yi de güç duruma soktu ve ödeme güçlükleri ortaya çıktı. Türkiye, Hoover Moratoryumu’ndan (borçların tecil edilmesi) faydalanmak istedi. 22 Nisan 1932’de Paris’te yeni bir ödeme antlaşması imzalandı.

Türkiye Düyun-u Umumiyeye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 25 Mayıs 1954’te ödedi.

Adana-Mersin Demir Yolu Hattı

Fransız şirketi tarafından işletilen Adana- Mersin demir yolu hattını Türkiye Devleti satın almak istedi. Bu talebe başlangıçta karşı çıkan Fransız Hükümeti, Türkiye’nin ısrarı karşısında direnemedi ve 1929’da yapılan bir antlaşmayla demir yolu Türkiye’ye teslim edildi. Bu antlaşmanın imzalanmasında Türk-İngiliz ilişkilerinin düzelmesinin rolü vardı.

Yabancı Okullar Meselesi

Türk Hükümeti Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün okulları tek çatı altında topladı. 1926 yılında çıkardığı Maarif Teşkilatı Kanunu ile yabancı okullarda tarih, coğrafya ve Türkçe derslerinin olması, bu derslerin Türkçe olarak ve Türk öğretmenler tarafından okutulması esasını kabul etti. Fransa ve Papalık duruma müdahale etmek istedi ise de Türk Hükümeti bunun iç meselesi olduğunu belirterek sadece okulları kendisine muhatap olarak aldığını belirtti. Fransa daha ileri gidemedi fakat bu olay Türk-Fransız ilişkilerini zayıflattı.

Kellog-Briand Paktı’nın İmzalanması

Savaşın uluslararası politikanın bir aracı olarak kullanılmasına karşı çıkan bir sözleşmedir. Sözleşme savaşı hukuken yasaklamaktadır. Türkiye, Ocak 1929’da sözleşmeyi kabul etti.

Nüfus Mübadelesi

Lozan Antlaşması’na göre Batı Trakya’daki Türkler ile Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından önce İstanbul’a yerleşmiş olan Rumlar dışında, Anadolu’daki Rumlarla, Yunanistan’da kalan Türkler karşılıklı yer değiştireceklerdi. Ancak Yunanistan’ın, İstanbul’da daha fazla Rum bırakmak istemesi, iki ülke arasında krize neden oldu. Sorun, Milletler Cemiyetine götürüldü. Yunanistan Hükümeti, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin mallarına el koyunca Türkiyede İstanbul’daki Rumların mallarına el koydu. 1 Aralık 1926’da imzalanan Atina Sözleşmesi ile çözümlenmeye çalışılan sorun, Atatürk ve Venizelos’un barışçı tutumlarıyla 30 Ekim 1930’da sonuçlandı. Türkiye-Yunanistan dostluğunun başlamasını sağladı.

Türkiye-İtalya İlişkileri

İki ülke arasında 1928’de Tarafsızlık ve Uzlaşma Antlaşması imzalandı. İtalya’nın Benito Mussolini’nin iktidara gelmesiyle değişen dış politikası, Türkiye ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkiledi.

Türkiye-SSCB İlişkileri

1925’te üç yıllık süre için imzalanan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması sonucunda dostane ilişkiler 1930 yılına kadar sürdü.

Advertisement

3. 1930 SONRASI DÖNEM

Bu dönemdeki temel politika dünya barışına katkı sağlamak ve istilacı politika güden devletlere karşı tedbirler almaktı.

Milletler Cemiyetine Giriş

1919’da kurulan Milletler Cemiyeti, ülkeler arasındaki sorunların barışçı yollardan çözülmesi için kurulmuştu. Ancak cemiyet büyük devletlerin, özellikle de İngiltere’nin denetimi altında olduğundan Türkiye bu kuruluşa pek güvenmiyordu. Ancak 1930’lu yıllarda başlayan gruplaşmalar üzerine hem sınırlarını güvence altına almak hem de dünya barışına katkıda bulunmak için 19 Temmuz 1932’de cemiyete üye oldu.

Balkan Antantı (9 Şubat 1934)

Katılan Devletler: Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya

Amacı: İtalya ve Almanya’nın güçlenerek saldırgan politikalar izlemeleri, Bulgaristan’ın Nöyyi Antlaşması’nı kabul etmeyerek Ege Denizi’ne inmeye çalışması ve Romanya’dan toprak almak istemesi üzerine savunmayı güçlendirmek için bölgesel ittifaklar kurmaktı.

Türkiye’nin batı sınırları güvenlik altına alındı. İtalya’nın Habeşistan’a saldırmasında ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nde antant üyeleri birlikte hareket etmişlerdir. 24 Ocak 1937’de İtalya’nın girişimiyle Bulgaristan ve Yugoslavya arasında ikili antlaşma imzalanması ve İngiltere’nin yatıştırma politikası bu birliğin dağılmasında etkili oldu.

Arnavutluk İtalya’nın güdümünde olduğu için Balkan Antantı’na katılmadı.

Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)

Katılan Devletler: Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Japonya, Romanya, Türkiye Cumhuriyeti, SSCB, Yugoslavya

Nedenleri
  1. Lozan Barış Antlaşması’nda Boğazlarda garantör olan İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya gibi devletlerden; İtalya’nın, Habeşistan’a saldırması, Japonya’nın kendiliğinden Milletler Cemiyetinden çekilmesi
  2. İtalya, Almanya, Japonya ve Bulgaristan’ın yayılmacı politikalar izlemeye başlaması
  3. Dünya barışının korunması için toplanan konferanslarda bir sonuca varılamaması
  4. Bütün devletlerin yeniden silahlanmaya başlaması

Siyasi havanın bozulduğunu gören Mustafa Kemal Atatürk, Boğazlar Sorunu’nu kesin olarak çözmeye karar verdi. Türk Hükümeti, Milletler Cemiyetine başvurarak duyduğu huzursuzluğu ve Boğazların statüsünde değişiklik yapılması konusundaki teklifini ilgili imzacı devletlere duyurduğunda farklı kutuplarda yer almaya başlayan devletlerin hemen hepsinde ortak bir anlayış görüldü.

İngilizler, Türkiye’nin Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ile ilgili isteğini haklı buldular. Balkan Antantı Daimi Konseyi de 4 Mayıs 1936’da Belgrat’ta yaptığı toplantıda, Türkiye’nin teklifini destekleme karan aldı. Türkiye’nin girişimi ile Boğazların rejimini değiştirecek olan konferans, 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux kentinde toplandı.

İki ay süren toplantılardan sonra 20 Temmuz 1936’da imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin kısıtlanmış hakları iade edildi ve Boğazlardaki egemenlik hakkı Türkiye’ye geçti. Türkiye daha önce SSCB ile yaptığı anlaşma gereğince bu devletin de desteğini alarak sözleşmeyi imzaladı.

Montreux Sözleşmesi’ne göre;

Advertisement
    • Boğazlar Komisyonu kaldırılarak bu komisyonun yetkileri Türk Devleti’ne bırakıldı.
    • Türkiye Boğazların iki yakasında asker bulundurma hakkı elde etti.

Yabancı ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçecek, savaş gemilerine sınırlama gelecekti.

Sözleşmenin süresi yirmi yıl olacak, beş yılda bir gözden geçirilecekti. Yirmi yılın bitiminden iki yıl önce taraflardan hiçbiri sözleşmenin feshini istemezse böyle bir istekten iki yıl sonraya kadar yürürlükte kalacaktı.

Sözleşmenin Önemi
  1. Boğazlar Sorunu Montreux (Montrö) Antlaşması ile çözüme kavuşturuldu.
  2. Türkiye bölgeyi denetimi altına aldı.
  3. Bu sözleşme ile Türkiye uluslararası bir başarı elde etti.
  4. Ulusal bağımsızlığa aykırı olan sınırlamalar kaldırıldı. Boğazlarda tam egemenlik sağlandı.
Akdeniz Paktı (1936)

II. Dünya Savaşı öncesi dönemde İtalya’nın Akdeniz’de oluşturduğu tehdit karşısında, İngiltere, Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan arasında herhangi bir saldırı durumunda karşılıklı askerî yardımlaşma sözlerine dayalı güvenceler sistemidir.

İtalya Habeşistan’a saldırınca Milletler Cemiyeti İtalya’ya karşı üye devletleriyle birlikte zorlama tedbirleri aldı. İtalya’nın 1935 Kasımında zorlama tedbirlerine katılan devletleri tehdit etmesi üzerine, İngiltere; İspanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye’ye askerî güvence verdi. İngiltere’nin verdiği güvenceye göre zorlama tedbirlerine katılmalarından dolayı bu devletler İtalya’nın saldırısına uğrarlarsa İngiltere kendilerine askerî yardımda bulunacaktı. Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan da buna karşılık olarak İngiltere’ye aynı güvenceyi verdiler. İtalya’nın Akdeniz’de yarattığı tehdit karşısında ortaya çıkan bu güvenceler sistemine siyasi tarihte “Akdeniz Paktı” (Akdeniz İttifakı) denmektedir.

Sadabad Paktı (8 Temmuz 1937)

Katılan Devletler: Türkiye, İran, Irak ve Afganistan

Amacı: Bölge ülkeleri arasındaki sınır sorunlarını kalıcı şekilde çözmek, ülkelerin bağımsızlıklarını vurgulamak ve İtalya’nın yayılmacı politikasına karşı ortak savunma oluşturmaktı. Suriye, Sadabad Paktı’na katılmadı.

2 Ekim 1935’te, Cenevre’de Türkiye, Iran ve Afganistan arasında üçlü bir antlaşma paraf edildi. Irak-iran sınır antlaşmazlığının çözümlenmesi (Şattülarap Uyuşmazlığı) ile Irak’ın antlaşmaya dâhil olması, Türkiye ile İran arasında dostluk çerçevesi içinde sınır sorunu dâhil her alanı düzenleyen antlaşmaların imzalanması gibi gelişmeler 8 Temmuz 1937’de Sadabad Paktı’nın imzalanmasına imkân verdi.

Taraflar antlaşmada genel olarak birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklarını, ortak çıkarlarını ilgilendiren hususlarda birbirlerine danışacaklarını, birbirlerine karşı saldırıda bulunmayacaklarını ve sınırlarının korunmasına saygı göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. Sadabad Paktı’nı imzalayarak hem Yakın Doğu’da barış ve güvenliği sağlamaya çalıştılar hem de dünya barışına katkıda bulundular.

Sadabad Paktı, 1979’da İran’da yeni rejimin paktı fesh ettiğini ima ettiği zamana kadar hukuki varlığını sürdürdü.

Hatay’ın Anavatana Katılması

Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması, Suriye sınırları içinde bırakılan İskenderun Sancağı’na özel bir yönetim şekli tanımıştı. 1936’da Fransa, Suriye’deki manda yönetimini sonlandırarak bağımsızlık vermeyi kararlaştırınca İskenderun Sancağı’nın statüsünün ne olacağı konusu ortaya çıktı. Fransa, bölgenin tamamını Suriye’ye bırakmak isteyince Türkiye duruma itiraz ederek İskenderun’a bağımsızlık verilmesini teklif etti. Fransa bu karara yetkisi olmadığını bildirdi ve konuyu Milletler Cemiyetine havale etmeyi önerdi. Türkiye de bu teklifi kabul etti.

Milletler Cemiyeti, 18 Aralık 1936’dan itibaren konuyu görüşmeye başladı. Türkiye ile yakınlık içinde olan İngiltere’nin de gayretleriyle İskenderun Sancağı’nın iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı “ayrı bir varlık” olması, Türkiye ve Fransa’nın, İskenderun’un toprak bütünlüğünü ortak güvence altına alması kararlaştırıldı. Fakat Hatay’daki anayasa çalışmaları sırasında Fransız yetkilileri bazı güçlükler çıkartıp tahriklerde bulununca olaylar patlak verdi. Türk-Fransız ilişkileri bozuldu. Suriye’de de Hatay’ın ayrılmasına karşı gösteriler yapıldı.

Advertisement

Almanya’nın Avusturya’yı ilhakı ve Avrupa’da olayların tırmanması, Fransa’nın Türkiye’ye karşı tutumunun değişmesinde etkili oldu.

2 Eylül 1938’de cumhuriyet olan Hatay’ın, 1939’da Türkiye ile Fransa arasında yapılan anlaşmayla Türkiye’ye katılması kabul edildi ve Hatay Cumhuriyeti, Türkiye’nin bir ili oldu.


Leave A Reply