Jean Piaget’in bilişsel gelişim dönemlerinden İşlem Öncesi dönem

0
Advertisement

Jean Piaget’in bilişsel gelişim dönemlerinden İşlem Öncesi dönem, 2-7 yaş özellikleri, hakkında bilgi.

İşlem Öncesi DÖnem ÖZellikleri

İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM (2-7 YAŞ)

Zihinsel işlem mantıksal düşünmeyi içerdiğinden ve bu evredeki çocuklar henüz mantıksal düşünme yeteneğine sahip olmadıklarından Piaget, ikinci dönemi işlem öncesi düşünce olarak isimlendirmiştir. Bu dönemde çocuklar, dili sembolik olarak kullanma, bir şeyi gerçekte yapma becerisinden çok, onu yapmayı hayal etme yeteneğini geliştirirler. Örneğin, duyu-devinimsel gelişim döneminde olan çocuk, bir oyuncağı kendine doğru nasıl çekeceğini öğrenir.

İşlem öncesi döneme ulaşan bir çocuk, zihninde oyuncağa ilişkin bir tasarım ve oyuncağı kendine doğru çekeceğine ilişkin bir resim geliştirir. Çocuk, eylemi tanımlamak için sözcükleri kullanabilirse, söz konusu zihinsel etkinliği sembolik düzeyde başarmış demektir. Bu dönemde gerçekleştirilen en önemli başarılardan biri, dil gelişimine bağlı olarak, nesne ve olayları temsil eden sözcükler yoluyla düşünme ve iletişimde bulunmadır. İşlem öncesi dönem çocuklarında bir nesneyi başka bir nesne yerine koyabilme anlamına gelen sembolik düşünce gelişmektedir.

a. Sembolik dönem ya da kavram öncesi dönem (2-4 yaş)

1. Dil hızla gelişir;

Bu dönemde çocukların dili, çok hızla gelişir. Ancak geliştirdikleri kavramlar ve kullandıkları sembollerin anlamları, kendilerine özgüdür; çoğu zaman gerçek değildir. Çocuklar, bu dönemde kompleks kavramları ve ilişkileri anlayamazlar. Örneğin; çocuğa, “su çok fazla, dökeceksin” dediğinizde, çocuk “çok fazla” gibi kavramları anlayamadığından suyu dökecektir.

2. Sembolik işlev ve sembolik oyun;

Bu dönem çocukları, sembolik işleve sahiptirler. Nesnelerin zihinde temsillerinin tasarlanabilmesi çocuklara geniş bir imgelem gücü verir. Dış dünyaya ilişkin bilgilerin zihinsel resimler, imgeler ve hayaller şeklinde saklanması olan sembolleştirme yeteneği, dünyaya ilişkin algıların saklanması ile mümkündür. Gerçeğin bir tür zihinsel resmi olan semboller, çocuğun kendisinden uzakta bulunan nesneleri zihninde canlandırabilirler, zaman ve mekânın kısıtlamalarından kendini kurtarabilme olanağı saklar. Sembolleştirme kapasitesi en çok kendini sembolik (-mış gibi oyun) oyunda ve geniş hayal gücünde gösterir. Bu nedenle dramatik oyunda denilen ve hayali rollerin dağıtıldığı sembolik oyuna, işlem öncesi dönemde sıkça rastlanmaktadır. Sembolik oyunun, kendini sözel olarak ifade etme yeteneği sınırlı olan çocuğun, gerçeğe uyum sağlamasına yardımcı olduğuna inanılmaktadır.

Advertisement

Öte yandan bir şeye başka bir şeymiş gibi davranabilir, simgesel oyunlar oynayabilirler. Örneğin, ağzındaki çubuğa sigara muamelesi yapabilir, eline aldığı bir tabağı araba direksiyonuymuş gibi kullanabilir, çamuru hamur olarak düşünüp ekmek yapabilir, bir sopayı at olarak kullanıp binebilir, cetveli silah olarak kullanabilir, (sembolik oyun) Piaget, sembolik oyunun çocuğun bilişsel gelişiminde olduğu kadar duygusal ve sosyal gelişiminde de önemli etkisini vurgular.

3. Benmerkezcilik (Egosantrizm)

Benmerkezcilik, olayları başkasının bakış açısındaki görme ya da başkalarının duygularını, ihtiyaçlarını fark etme konusundaki yetersizlik olarak tanımlanabilir. Çocuğa göre dünyanın merkezi kendisidir. Kendisini başkalarının yerine koyamaz. (Empati kuramaz.) Dünyayı başkalarının baktığı açılardan göremez. Kendisinin bildiğini herkesin bildiğini ve kendisinin gördüğünü herkesin gördüğünü düşünür. Örneğin, babasıyla telefonda konuşan bir çocuğun ‘Babacığım elbisemi beğendin mi?’ demesi gibi.

Çevresindeki her nesnenin kendisi için var olduğunu düşünür. Kendi düşüncesinden başka farklı düşünceler olabileceğini kabul etmez. Örneğin elindeki kutuyu araba olarak gören bir çocuğun, başkasının onu araba olarak algılamayışını anlayamaması gibi.

Benmerkezci anlayış çocuğun bazen sorularına da yansır. Örneğin ‘Neden kar yağıyor?’ diye soran bir çocuk aslında karın yağma sebebinden ziyade şunu söylemeye çalışı-yordur; ‘Ben dışarıda oynayacaktım, niye kar yağıyor”

Paylaşması gerektiğini düşünemez. Örneğin evlerine gelen başka çocukların oyuncaklarına dokunmasına müsaade etmemesi.

Hoşuna giden ve ilgisini çeken her şeye sahip olmak ister. Başka çocukların elinde olanı kapmak İster.

Advertisement

4. Toplu (kolektif) monolog

Toplu monolog çocukta benmerkezciliğin bir yansımasıdır. Çocukların birbirlerini konuşmasını dinlemeksizin, aynı anda ilgi ve ihtiyaçlarına göre konuşmasına ortak-kolektif-monolog denir. (Kaya, 2007) (çocuk karşısındakini dinlemez fakat onun kendisini dinlediğini varsayarak konuşur.)

5. Paralel Oyun

Bu dönemde çocuklar benmerkezci olduklarından dolayı aynı oyun ortamında bulunsalar bile birbirleriyle oynamak yerine birbirine dikkat etmeden herkes kendi bireysel oyunu ile meşgul görünür. Çocukların tercih ettiği bu oyuna paralel oyun denir.

6. Animizm (Canlandırmacılık)

Çocuğun, canlı olmayan nesnelere canlılık özellikleri at-fetmesidlr. Örneğin; Çocuğun oyuncak bebeğiyle canlıy-mış gibi konuşması; Üzerinden düşerek canının yanmasına neden olan sandalyeyi tekmelemesi; Oyuncak bebeğinin istediğini yapmadığı için ona küsmesi; oyuncak ayısından gerçekmiş gibi korkması; Fotoğraftaki kişinin kendisini gördüğünü düşünmesi; Aydedenin gündüzleri uyuduğunu, geceleri uyandığını söylemesi; Bulutların koştuğunu düşünmesi; Bebeğiyle oynarken bebeğinin kolunu kırması sonucu ondan defalarca özür dilemesi; Bulutların sinirlendiğini ve şimşekler gönderdiğini belirtmesi.

Örnek: Burada bir çocuğun animistik düşüncelerini belirten örnek bir diyalog söz konusudur.
Soru: Güneş nasıl meydana geldi?
Çocuk: Hayat başlarken.
Soru: Güneş daima var mıydı?
Çocuk: Hayır.
Soru: Nasıl var oldu?
Çocuk: Hayatın başlayacağını biliyordu çünkü.
Soru: Güneş neden yapılmıştır?
Çocuk: Ateşten.
Soru: Fakat nasıl olur?
Çocuk: Olur, çünkü yukarıda ateş var.
Soru: Ateş nereden geliyor?
Çocuk: Gökten.
Soru: Gökte ateş nasıl meydana geldi?
Çocuk: Kibritle yakıldı.

Animistik düşüncenin bir başka biçimi de çocuğun hayvanlara insani özellikler yüklemesidir. Örneğin; Hayvanların insanlar gibi konuştuğu çizgi filmlere ve masallara inanması

> Animistik düşüncenin 4 boyutu vardır:

1. Boyutu; Çocuk var olan her şeye canlılık ve bilinçlilik özelliği yükler.

2. Boyutu; Hareket eden bütün nesneler bilinçlidir. Çocuk bu aşamada bir bina ya da tepe gibi hareketsiz nesnelerin bilinçli olmadığını bilir. Ancak hareket etme özelliği olan her nesnenin bilinçli olduğunu düşünür. Örneğin oyuncak bisikletinin hareket ettiğinin farkındadır. Eğer bisikletten düşerse bisiklete kızabilir.

3. Boyutu; Kendiliğinden hareket eden nesneler bilinçlidir. Örneğin bulutlar nereye gittiklerinin farkındadır. Örneğin hava bulutlu için dışarı çıkmayan çocuk bulutlara “gidin ben dışarı çıkacağım” diye bağırabilir.

4. Boyutu; Bilinç yalnızca hayvanlara özgüdür. Bu aşamada çocuk yalnızca canlı olan nesnelere bilinç-canlılık yükler. Hayvanların biz insanlar gibi konuşabileceklerini ve düşünebileceklerini zanneder.

7. Büyüsel-Doğaüstü düşünme (Gerçek ile hayal olanı ayıramama)

Bu dönemde çocukların hayal dünyaları çok geniş olduğundan dolayı gerçek durumla hayali durumları birbirinden ayırt edemezler. Bu bağlamda çocuk dinlediği masalların gerçek olabileceğine yani masallarda ki gibi hayvanların konuşabileceğine, insanların uçabileceğine, periye, büyüye, Kaf dağının gerçek olabileceğine inanabilmektedirler.

8. Devresel Tepki

Çocuğun bir espriyi veya radyodan duyduğu bir şarkıyı bık-tırıncaya sürekli tekrar etmesi bu döneme ait bir devresel tepkidir. Bir önceki dönemde görülen devresel tepkiden farkı, bilişsel boyutlu olmasıdır.

Advertisement

b. Sezgisel dönem (4-7 yaş)

Bu dönemde çocuklar, mantık kurallarına uygun düşünmezler. Onun yerine daha çok sezgilerine dayalı olarak akıl yürütür ve problemleri sezgileriyle çözmeye çalışırlar. Örneğin aynı durum söz konusu olmasına rağmen bir durumda X, Y’den büyük derlerken, diğer bir durumda Y, X’den küçük diyebilmektedirler. Yani sezgilerine göre hareket edip mantıklarını kullanamadıklarından yanılabil-mektedirler.

Örneğin, bu dönemdeki bir çocuğa, neden sonuç ilişkisini içeren bir soru yönelttiğimizde soruyu yanıtladığını, “peki neden öyle” diye sorduğumuzda ise “işte” dediğine tanık olmuşuzdur. Bu “işte”nin anlamı “bana nedenini sormayın bilmiyorum ama sezgilerim bana bunun böyle olduğunu söylüyordur. Bunun nedeni çocuğun düşünme biçiminin mantıksal değil sezgisel olmasıdır.

Bu dönemde çocuklar oldukça meraklıdırlar ve etrafındaki insanlara sonu gelmez sorular yöneltirler. Meraklı yapılarından dolayı her şeyin yanıtını bilmek isterler. Ayrıca bildiklerinden emin bir şekilde davranırlar. Bu bağlamda bildiklerine dair kendilerine olan güveni tam olmalarına karşın neden öyle düşündüklerine yönelik sorular sorulduğunda ise tatmin edici yanıtlar veremezler. Bu nedenle bu evreye sezgisel dönem denilmiştir.

İşlem öncesi dönemde çocukların bilişsel gelişimleri odaklama, yapaycılık, kalıp yargılar, özelden özele akıl yürütme, korunumu sağlayamama, tersine çevirememe ve tek özelliğe göre sınıflama yapma kavramları ile açıklanır.

1. Yapaycılık

Doğa olaylarının(deprem, sel, yağmur, gece, gündüz vb) birileri tarafından yapıldığını veya birisinin sebep olduğunu düşünmesidir Örneğin; Yarım görünen ayı gördüğünde “kim kesti ayı?” diye sorması; Gökyüzündeki yıldızların iple bağlandığı için düşmediğini sanması; Elmaların birileri tarafından elma ağacına takıldığını düşünmesi Yağmurun yağışını birilerin yukarıdan su dökmesi olarak algılaması; Rüzgârın birilerinin üflemesiyle oluştuğunu sanması; Güneşi ve ayı her gün birilerin çıkardığına inanması

2.Odaktan Uzaklaşamama (Merkezleme-Odaklanma-Tek boyutlu) Düşünme Biçimi

Çocuğun tüm dikkatini bir olayın ya da nesnenin diğer yönlerini dışarıda bırakarak yalnızca bir yönüne yoğunlaştırma eğilimine, odaktan uzaklaşamama adı verilmektedir. Çocuk, Bir olay veya nesnenin birden fazla yönü olabileceğini düşünmez. Nesne veya olayın yalnızca bir yönü üzerinde odaklanır; birden fazla yönüyle uğraşmaz. Ayrıca bu özellik söz konusu dönemde rastlanan birçok diğer özelliğinde temelini oluşturur, (benmerkezcilik, tek özelliğe göre sınıflama, özelden özele akıl yürütme vb.)Örneğin; Çocuğun cep telefonunun sadece melodisi ya da ışığıyla ilgilenmesi; Küçük çocukların işlek yollarda karşıdan geçmekte zorlanmaları da odaklaşma ile ilgilidir. Çocuk trafik kurallarına uygun olarak önce soluna, sonra sağına tekrar soluna baktığında her seferinde ilk baktığını unutabilmekte, daha doğrusu o anda baktığı tarafa odaklanmaktadır.

3. Özelden özele akıl yürütme (Tek yönlü düşünme)

Bu akıl yürütme biçimi, özelden özele (tümevarım) ya da genelden özele (tümdengelim) akıl yürütmek yerine, genelleme yapmadan özel bir durumdan özel bir duruma yapılan akıl yürütme anlamına gelmektedir. A köpeği bana saldırabilir çünkü daha önce saldırmıştı; B köpeği de sal-dırabilir çünkü A köpeği gibi enerjik ve hareketlidir; Fakat A köpeğinden daha büyük olduğu için (gerçekten saldıra-bileceği halde) C köpeği saldırmayabilir. Burada çocuk, henüz doğru bir genelleme geliştiremediğinden köpeklerin saldırma özelliğiyle ilgili yanlış bir yargıda bulunmuştur.

Örneğin, dayısının evlendiği gün bir eğlence parkına götürülen çocuk, tekrar aynı parka gitmek istediğinde dayısına “dayı sen tekrar ne zaman evleneceksin” sorusunu sorabilir. Çocuk, dayısının evlenmesi ile parka gitme arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır.

Örneğin, 8 aylık Ali’nin babası uzun olan saçını kestirip eve geldiğinde, Ali’nin birkaç saniye duraksadıktan sonra babasına sarılması

Örneğin; Her gün kahvaltıda peynir yiyen bir çocuğun, peynir olmadığı zaman kahvaltı yapmadığını ileri sürmesi; Her cumartesi akşamı sevdiği bir diziyi çay-çerez eşliğinde izleyen bir çocuğun, dizinin geç yayınlandığı bir hafta, çay-çerez saatinin gelmediğini düşünmesi

4. Kalıp Yargılar

Bu dönemdeki çocuklar sınırlı deneyimleri nedeniyle olgular arasındaki karmaşık ilişkileri dar kavramlarla açıklamaya çalışırlar. Bu nedenle kalıp yargılar geliştirirler. Kalıp yargıların sebebi çocuktaki yetersiz şemalardır. Örneğin; Sakalsız asker görmeye alışkın bir çocuğun sakallı bir askerin varlığına inanmaması; Hemşireliğin bayanlara özgü bir meslek olduğuna inanan bir çocuğun erkeklerin de hemşire olabileceğine akıl erdirememesi

Advertisement

5. Kişi sürekliliğini kazanma

Çocuk, daha önceki dönemde kazanmış olduğu nesne sürekliliğinin yanında kişilerin sürekliliğini de öğrenir. Örneğin; annesinin elbisesini giyen bir kadının, annesi olmadığını bilmesi.

6. Soru sorma

3-6 yaş aralığı ilginin ve merakın geliştiği bir dönemdir. Bu ilgi ve merak duygusu çocuğu sürekli olarak soru sormaya iter. Çocuk gördüğü her nesnenin ismini, ne işe yaradığını, her olayın nedenini merak eder ve sorar.

7. Yanlış bağdaştırma (Senkretik düşünme)

Yanlış bağdaştırma birbiriyle her zaman ilişkili olmayan durumlar arasında bağ kurmaya çalışarak yapılan akıl yürütme hatalarını kapsamaktadır. Örneğin, en son hastaneye gittiğinde eve bir bebekle dönen annenin bir dahaki sefer hastaneye gittiğinde de eve bir bebek getireceğini bekleme gibi.

–>> Bu dönemde çocuklar sezgisel düşünme nedeniyle korunum, tersine çevrilebilirlik, üst düzeyde sınıflama yapamazlar.

a. Korunumu kazanamama;

Korunum, herhangi bir nesne veya nesne grubunun fiziksel biçimi ya da mekandaki konumu değiştiğinde, nesnenin miktar, sayı, alan, hacim vb özelliklerinin değişmeyeceği ilkesidir. Çocuklar bu dönemde, nesnenin dikkat çekici özelliklerine odaklanmakta diğer özelliklerini gözden kaçırmaktadırlar. Çocuklar, görüntü değişse de gerçeğin aynı kalacağını anlayamazlar. Korunum kazanılmamasında bu özellikleri etkili olmaktadır.

b. Tersine çevirememe;

Çocuk bu dönemde işlemleri tersine (yani bir işlemin iki yönlü olabileceğini kavrayamama) çeviremez. “Geçmiş” durumları göz önüne almaksızın “şimdiki” durum üzerinde yoğunlaşma eğilimindedirler. Yani durumun eski halini göz önüne getiremez, eskiye çeviremezler. Tersine çevirme düşünmenin önemli bir yönüdür ve korunumun başlangıç noktasıdır. Örneğin; 10+5=15 o halde 15-10= 5 işlemini yapamazlar. Eğer tersine çevirme işlemini bu dönemdeki çocuklar yapabilselerdi, suyun ince uzun bardağa boşaltılmasıyla miktarının değişmeyeceğini de kolayca anlayabileceklerdi, işte bu zihinsel dönüştürme işlemine işlemler adı verilmektedir.

c. Üst düzeyde sınıflama yapamazlar;

(Tek özelliğe göre sınıflandırma) Nesneleri sadece bir özelliklerine(renk, biçim, büyüklük) göre sıralayabilir ve sınıflandırabilirler. (odaklama özelliğinden dolayı) Örneğin; biçim(kısa-uzun kol/yakalı-yakasız) ve renk bakımından birbirinden farklı 10 adet formayı gösterdiğinizde sadece bir özelliğine göre sınıflandırabilir. Ayrıca bütün ve parça arasındaki ilişkileri kuramazlar. Örneğin; Bir kamyonunu kasasında yan yana küme halinde istif edilmiş kavun ve karpuzları gösterip bunlardan hangisi daha çok denildiğinde eğer karpuz sayısı daha fazla ise ‘karpuz’ diyebilir. Daha sonra ‘kamyon kasasında kavun-karpuz birlikte mi daha çok yoksa karpuzlar mı?’ diye sorulduğunda “karpuzlar çok” cevabını verebilir.

Sonuç olarak işlem öncesi dönemde çocuğun düşünmesi, fiziksel etkinliğe ve nesnelerin dikkati çeken görünüşüne bağlı olduğundan doğru mantık yürütemezler, işlem yapamazlar. Duyumlarla elde edilen verilerin ötesine geçemezler. Yani nesnenin korunumunu kazanamamışlardır. Ancak dönemin sonlarına doğru, somut nesnelerle küçük sayıları toplayabilir ve çıkarabilirler.


Leave A Reply