Türk Mimarlık Tarihi, Örnek Yapılar ve Tarihsel Gelişim ve Mimari Özellikler

0
Advertisement

Türk mimarlık tarihi ile ilgili olarak genel bilgilerin örnekleri ile geniş bir şekilde verildiği sayfamız.

TÜRK MİMARLIĞININ Türk tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. Orta Asya ile çağlarının en büyük medeniyetlerini kurmuş olan Türkler özellikle mimarlıkta büyük eserler yaratmışlardır.

Doğu Türkistan’ın çok eski bir kültür ülkesi olan Tarım bölgesinde M.Ö. II. yüzyılda Hunlar, M. S. IV. yüzyılda Akhunlar, V -VI. yüzyıllarda Oğuzlar, Topa Türkleri, VII. yüzyılın sonuna doğru Doğu’dan gelen Uygurlar yerleşmişti. Uygurlar IX. yüzyıldan beri bütün bölgeye hakim oldular. XIII. yüzyıldaki Moğol istilasından sonra, Moğol devrinde de kültürü yaşatan Uygurlar olmuştur. Şaman dinine mensup Uygurlar arasında Budizm ve Mani dinleri de yayılmıştı, hattâ 762’de Mani dinini devlet dini ilan ettiler. Mani dini İbrani, Zerdüşt, Budizm ve Hıristiyanlık gibi dinlerin birleşimiydi. Yüksek bir fikir seviyesi istiyordu ki, bu dini kabul etmeleri Uygurlar’ın kültür durumu hakkında fikir verir. 17 dil, 24 çeşit yazıda eserler vermiş olduklarını araştırmalar meydana çıkarmıştır. IX. yüzyıldan başlayarak İslâm dini yavaş yavaş bu bölgelerde de hakim olmaya başladı.

İlk Türk Mimarlık Eserleri

O çağların tahta yapı eserlerinden bugün bir şey kalmamıştır. Uygur merkezlerinden Kara Hoço’da tonozla örtülü bazı bölümleriyle, bir de kubbe kalıntısiyle bir saray yıkıntısı bulunur. Gene Hoço yakınında bulunan kubbeli mezarlar Uygurlar’ın yarattığı yeni bir yapı tipi, ilk türbelerdir. Doğu Türkistan’da (Turfan’da) mağaralara oyulmuş Budist tapınaklarının tavanları, köşe kirişlerine Nadar, tahta tavanların taşa aktarılmış şeklidir. Uygurlar kabul ettikleri dinlere göre, tabiî ki bu dinlerin tapınak şekillerini de devralmışlardı. Budist mağara tapınakları, stupalar gihı Budist tapınaklarının duvarları fresklerle kaplıydı Alınan araştırıcıları tarafından büyük bir kısmı sökülerek Berlin Etnografya Müzesi’ne götürülen bu freskler, II. Dünya Savaşı’nda bombalanan müzeyle birlikte tamamen mahvolmuştur.

Müslümanlığı kabul ettikten sonra Türkler’in ilk sanat esarlerine, Abbasi halifelerinin IX. yüzyılda Türk muhafız kıtaları için kurdukları Samarra şehrinde rastlanır. Türk kültürünün, geleneklerinin hüküm sürdüğü bu şehrin yapılarında, duvar süslemelerinde Türkler’in getirdiği motifler, teknikler yeni bir üslûp yaratmıştır.

Gazneliler Devri Mimarisi

Gazneliler Devri Mimarisi

962-1 186 arasında yaşıyan Gazneliler ilk büyük Müslüman Türk devletidir. Gazne şehrinden bugüne kadar yalnız Gazneli Mahmut’la Sultan Mesut’a ait iki zafer kulesi vardı. Son keşiflere göre bunların minare olduğu kabul edilmiştir. Gazne sanatının zenginliği hakkında baştan başa tuğla süslemelerle kaplı, yıldız poligon plânlı bu kuleler de bir fikir verebiliyordu. Son yıllarda Afganistan’da Leşkeripazar’da yapılan kazılarda Gazneli Mahmut’a ait büyük bir saray meydana çıkmış, Gazne’de de birçok yapı kalıntısı bulunmuştur.

Advertisement

Selçuklular’da Mimarlık

Türkler XI. yüzyıldan beri, Büyük Selçuklularla başlıyarak İslâm sanatına devamlı yenilikler getirdiler. Medrese, medrese-cami, kümbetler onların öz mimarlık yaratmalarıdır. Kubbeleri kulevari yükselterek kubbeli türbeleri anıtlaştıran da Türkler’dir. Bu kubbe şeklî Buhara’dan, Türk asıllı Memlûklar devrinin Kahire’sine kadar yayılmıştır. Kahire şehrinin manzarasını tâyin eden Memlûk türbelerinin Türk karakterleri böylece belirmiştir. Semerkant’taki Timur Türbesi de Türk mimarlığının en güzel örneklerinden biridir.

Semerkant

1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya yayılan Selçuklular, burada Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdular. Anadolu Selçuk sanatı, her sahada kendine göre özellikler taşıyan bol eserleri, fevkalâde geniş, kudretli yaratma gücü ile Türk mimarlık sanatının en parlak devirlerinden birini yaratmıştır. Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelen ve onlara cabi olarak Sivas, Kayseri, Malatya’da yerleşen Danişmendliler (1071-1174), Erzurum’da yerleşen Saltuklar (1071-1201), Erzincan ve Divrik’te yerleşen Mengüç’ler (1171-1252), Diyarbakır, Mardin, Hısn Kehf’de hüküm süren Artukoğulları (1101-1312) da sanat alanında varlık göstermişlerdir.

Camiler

Anadolu Selçukluları Anadolu’nun her yanında camı, medrese, türbe, saray, kervansaray, kale, köprü gibi sayısız anıt bırakmışlardır. Selçuk sultanları, prensleri, vezirler, özellikle, hastane, medrese, kervansaray gibi toplum hizmetlerine adanmış binalar yaptırmakta âdeta yarışmışlardır. Bunların en eski örneği 1155’te başlanıp 1220’de biten Konya’daki Alaeddin Camisi’ dir. Bu tip camiler arasında büyük bir özellik taşıyan yapılar, birkaç tanesi zamanımıza kadar gelebilmiş olan, tahta camilerdir. Bunların en güzel örneği Beyşehir’de 1296′ da yapılan Eşrefoğlu Camisi’dir. Ankara’da-ki Aslanhane Camisi (1291 ), Afyon’daki Ulu-cami (1271), Kastamonu’nun Kasaba köyü camisi de bunların başka örnekleridir Taş cami yapılarının ilk örnekleri Niğde’de Alâettin Camisi ( 1223), Divrik’te Ulucami (1229), Kayseri’de Huant Hatun Camisi’dir. Güney illerde, Artukoğulları’ndan Diyarbakır Ulucamisi, Dunaysır (Kızıltepe) Ulucamisi gibi eserler kalmıştır.

Konya'daki Alaeddin Camisi

Konya’daki Alaeddin Camisi

Türbeler

Selçuklular’ın en özel yapı tiplerinden olan kümbet biçimindedir. Silindir biçimi, ya da çok geni i gövde üzerindeki konik çatılarla eski Türk çadırlarının taşa geçmiş anıtsal şekli olarak kabul edilirler. Erzurum’da Emir Saltuk, Kırşehir’de Melik Gazi, Tercan’da Mama Hatun, Ahlat kümbetleri, Kayseri’de Çifte Kümbetlcr’le Döner Kümbet, genel şekil benzerliği yanında teker teker kendilerine has özellikleri bulunan yapılardır.

Saraylar

Anadolu Selçuklu saraylarından hemen hiçbir şey kalmamıştır. Konya Sarayı’ndan ancak bir köşk kalıntısı bulunuyor. Beyşehir Gölü kıyısında yapılan kazılarda, I. Alâettin Keykubat’ın yazlık saraylarından Kubadabad’ın kalıntıları meydana çıkmıştır. Kayseri yakınlarında Erkilet’teki Hızır llyas Köşkü (1242), gene Kayseri yakınlarında Haydar Bey Köşkü oldukça iyi durumdadır, saray mimarlığının güzel iki örneğidir.

Advertisement
Kaleler

En tanınmışı, bugün tamamen yok olmuş Konya Kalesi ile surlarıydı. Alâettin Keykubat tarafındah yapı işlerine Kendisinin de katılmasiyle beylerine, vezirlerine mükemmel bir iş birliği örneği olarak yaptırılan Konya sûrlarının kapıları, duvarları armalarla, kabartmalarla donatılmıştı. Her biri bir burç yapısını üzerine alan beylerin adlarının yaptırdıkları kısımlara af tın harflerle kazındığı söylenir.

Kervansaray

Anadolu Selçuklu sultanlarının Anadolu’dan geçen kervan yolları boyunca yükselttikleri muazzam eserlerdir. Alâettin Keykubat I. Konya sûrlarındaki gibi, vezirlerine kervansaraylar yaptırmış, Kendisi de bu faaliyete Sultan Hanı adını alan iki büyük yapı ile katılmıştır. Kervansaraylar gayet iyi düşünülmüş yol plânlarına görş aralarında birer günlük yol hesaplanarak yapılırdı, Türk sanatının şaheserlerinden olan bu anıtsal yapılar, yüzyıllar süresince herkesin hayranlığını toplamıştır.

Konya Sultan Han

Konya Sultan Han

Konya-Aksaray yolundaki Sultan Hanı ( 1229), Kayseri-Sıvas yolundaki Sultan Hanı ( 1236), Nevşehir yakınlarındaki Ağzıkara Hanı (1231), Konya-Afyon yolunda Ishaklı Hanı bunların en güzelleridir. Bazı hanlarda hamam da mevcuttur. Yolcuların ve hayvanlarının her türlü rahatı düşünülerek yapılmış oları bu hanların etraflı vakıflara bağlandıklarını o zamandan kalmış bazı vakfiyeler gösteriyor. Vakfiyelerde muazzam hanların bütün işletmeleri teferruatı ile kaydedilmiştir. Kayseri civarında Karatay Han, Konya yakınında Zazadin Han (aslı Saadettin) 1238, Avanos yakınında Sarı Han Nevşehir civarında Oresun Han, Antalya-Burdur arasında İncir Han (1238), Susuz Han, Denizli civarında Ak Han yüzlerce han arasından sivrilen isimlerdir. Dış duvarlarında fasılalarla yarım kuleler yer alarak hanlara daha çok uzaklardan heybetli bir görünüş verir. Cephede gene iki yarım kule arasında yükselen portal (cümle kapısı) sade duvar kütleleri ile ölçülü bir tezat yaratan şaşırtıcı bir tezyinat zenginliğine sahiptir.

Selçuk eserlerinde yapı tekniği, içten, dıştan muntazam kesme taşlarla kaplanan dolma duvar tekniğidir. Önemli eserlerde mermer kullanılır, genellikle çeşitli renklerdeki kalker taşları ile çalışılırdı.

Selçuk yapılarının hemen hepsinde taş süsleme vardır. Anadolu’ Selçuk sanatının bir özelliği de bu taş süslemelerdir.

Selçuklu mimarlık süslemelerinin çok ilgi çekici bir yönü figürlü tasvirlerdir, Bunlar armavari olabilirler: Divrik’teki Ulucami’nin Batı kapısında, Erzurum’da”.i Çifte Minareli Medrese’nin kapısında görülen çift başlı kartal arması gibi, Çift başlı kartal Selçuklu sultanlarının armasıclır. Türkler’in eski On İki Hayvan Takvimi’ne dayanan hayvan tasvirleri de: Karatay Hanı’nın türbe kapısında bir friz olarak, Sivas’taki Gök Medrese kapı kemerinde girift bir yumak halinde görülür.

Çiniler

Selçuklular iç süslemelerde bol çini kullanmışlardır. Renklerde firuze, lâcivert, siyah, patlıcan moru başta gelirdi. En zengin Selçuklu çini eserleri Konya’daki Alâettin Camisi’nin mihrabında, Konya’daki Sırçalı Medresesi’nin, Sahip Ata Camisi ve Türbesi’nin mihrap ve türbe duvarlarında, Karatay Medresesi’nin duvarlarında, kubbe içinde görülür.

Ağaç Oyma

Selçuklular’ın şaheserler verdikleri sanat kollarından biri ele ağaç oymalardır: Büyük boy mimberler, kapı kanatları, yekpare rahleler gibi. Konya’daki Alâettin Camisi’nin mimberi, Divrik’teki Ulucami’ nin mimberi, Beyşehir’de Eşrefoğlu Camisi’nin mimberi Selçuk sanatının ileri gelen tahta oymacılığı eserlerindendir.

Beyşehir Eşrefoğlu Cami Mimberi

Beyşehir Eşrefoğlu Cami Mimberi

Anadolu Selçuklular’ı 1308 de parçalandıktan sonra, yerlerini alan küçük beylikler, ayrı ayrı üslûplar geliştirmişlerdir. İçlerinde en çok sivrilen Karaman Beyliği’nin sanatı, Osmanlı sanatına bir geçiş devridir. Milas’ta Firuz Bey Camisi (1394), Balat’ta (Milet’ de) İlyas Bey Camisi (1404) tek kubbeli’ yapıların en önemli örnekleridir. Aydınoğul-larından Isa beyin Selçuk’ta (Efes’te) yaptırdığı İsa Bey Camisi (1375), Manisa’da Ulucami (1376), Karaman’da henüz tamamen Selçuk geleneğine bağlı Hatuniye Medresesi ( 1332), Niğde’de Ak Medrese (1409), Konya’da Hasbey Darüihuffazı (1421), Ka-‘raman’da İbrahim bey İmareti (1433), Beylikler devrinin ileri gelen eserlerindendir.

Osmanlı Devrinde Mimarlık

Osmanlı mimarlığı İznik’te doğmuş, Bursa’da Edirne’de gelişmiş, İstanbul’da en olgun devrine erişmiştir.

Camiler

Daha ilk başkent olan İznik’ te Osmanlı mimarlık üslûbunu tâyin eden, onu Selçuklu sanatından kesin olarak ayıran Ğn önemli özellikler ortaya çıkmıştır. Osmanlı camisinin merkezi kubbeli tipi, İznik’ te Hacı Özbek Camisi (1333), adını firuze çinilerle kaplı minaresinden alan Yeşil Cami ile ( 1378) gelişmeye başlamıştır. Bursa’da Türk mimarlığı anıtsal bir karakter almaya başlamıştır. Murat Hüclavendigâr (1389) Camisi, Yıldırım Bayezit (1402) Camisi, çok zengin çinilerle kaplı hünkâr mahfili ve türbesi ile meşhur olan Yeşil Cami, II Murat Camisi (1447) Bursa camilerinin başında gelir. Edirne’de Murat Camisi (1436) Bursa camilerine bağlanırken, 1438-47 arasında yapılan Uç Şerefeli Cami, tamamen yeni bir üslûp yaratmıştır.

Advertisement
Bursa Yeşil Cami

Bursa Yeşil Cami

İznik-Bursa-Edirne mimarlık tipleri fetihten sonra İstanbul’da devam etmiştir. Çöküntü halinde olan Bizans sanatının mimarlık gelenekleri Osmanlit mimarlığına girmemiştir. Bizans sanatı içinde özel bir yeri olan, bu sanatın ilk devirlerine .ait Ayasofya’nın plânından ise Osmanlı mimarları, ancak yeni mekân düzenleri yaratırken ilham almışlardır.

Saraylar

Osmanlı saraylarından Bursa, Edirne saraylariyle Fâtih’in İstanbul’daki ilk sarayından bir şey kalmamıştır. İstanbul’ claki Topkapı sarayı arka arkaya sıralanan üç avlusunun çevresindeki çeşitli yapıları, köşk-leriyle yüzyılar boyunca gitgide büyümüştür. En eski kısmı, Fâtih devrine ait Çinili Köşk’ tür (1466).

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı

Osmanlı sanatında su yapıları çok önem kazanmış, İstanbul’un her köşesini süsliyen sebiller, çeşmeler, şehrin manzarasını çizen unsurlardan olmuşlardır. Geniş saçaklı III. Ahmet Çeşmesi (1728) Tophane ve Üsküdar çeşmeleri (aynı devir), Azapkapı sebili (1732) gibi.

XVIII. yüzyıldan başlıyarak Osmanlı sanatı Avrupa etkileri altında kalmıştır. Önceleri, alınan yabancı şekiller Türk üslûbuna uydurulmuştur. Bu arada, barok, rokoko üslûpları Türk mimarlığının özellikleri içinde görünür: Nuruosmaniye Camisi (1755), Lâleli Camisi (1763) gibi. XIX. yüzyılda ise, Avrupa üslûplarının karışık bir taklidi başladı: Dolmabahçe, Beylerbeyi, Yıldız sarayları gibi.


Leave A Reply