Antakya Kalesi Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Tarihi Antakya Kalesi özellikleri ile Antakya Kalesinin tarihçesi hakkında genel bilgilerin yer aldığı yazımız.

Antakya şehrindedir. Eskiliği, büyüklüğü ve sayısız savaşlarla olaylara sahne olması bakımlarından büyük bir tarihi değer taşıyan bu kalenin büyük bir kısmı sağlam durmaktadır.

İlk ve Ortaçağlar da, belli başlı savunma vasıtası olan kalelerin tarihleri ve kaderleri, etrafını çevirmiş olduğu şehirlerin tarihiyle beraber yürümüştür. Antakya Kalesi de bunlardan biridir.

Kuruluştan yakın çağlara kadar değerini devam ettiren kale, İskender’in ölümünden sonra ülkesini paylaşan generallerinden Antigonos’un haleflerinden Seleukos 1. tarafından Antakya şehri ile birlikte inşa olunmuştur. Burada daha önce küçük bir şehir bulunuyordu.

Sayısız savaşlarda yer yer yıkılan, yakılan ve tahrip edilen kale, ikinci defa, yepyeni bir şekilde, Roma İmparatorlarından İustinianus tarafından yaptırılmıştır. Antakya Kalesi dünyanın en büyük kalelerinden biri sayılır. Eski Antakya şehri tam olarak bu kalenin surları içinde kalırdı. Çevresinin uzunluğu 23.600 metredir. Bu uzun ve yüksek surlar, batıda Asi nehri kenarındaki düzlükte başlar, doğuda Habip Naccar dağına kadar yükselir. Aşağı taraflarda surların toprak yüzünden yüksekliği 20 metredir. Bu surlar, yer yer ayakta kalan kısımları bir yana, baştan başa yıkılmıştır. Kalenin doğu yönünde dağın yamacına doğru tırmanan kısımlarında bu surların yüksekliği 50-60 metreyi bulur. Burada surlar, eski haline yakın bir şekilde sapasağlam durmaktadır.

Surların bir yanı Asi nehri ile, üç yanı da içi su dolu derin hendeklerle kuşatılmıştı. Bu uzun surlar boyunca her 100 metrede bir burç yükselmekteydi. Sayıları 360’ı bulan burçların her biri beş katlıydı, böylece surlar dışarıdan gelen en şiddetli saldırmalarda bile kolayca korunabilirdi. Dışarıdan yapılan hücumlarla kalenin alınması güç olduğu için, çoğunlukla kuşatma uzun sürer, kale ya içeriden adamlar elde etmek, yahut şehir içindekiler erzaksız bırakılmak suretiyle zapt edilebilirdi.

Advertisement

İnşasından kısa bir süre sonra Romalılar’ın eline geçen kale, Antakya şehriyle birlikte, önemli merkezlerden biri oldu. O zamanlar Antakya, Roma İmparatorluğunun Asya eyaletlerinin merkeziydi.

Milattan sonra VI. yüzyılın başından itibaren Antakya Kalesi, İranlılar’ın saldırmaları ile karşılaştı. Gene bu yüzyılda sık sık meydana gelen depremler, şehirle birlikte kaleyi de zarara sokuyordu. İran hükümdarlarından Keyhusrev I. 538 yılında kaleyi aldı, baştan başa yıktı. Şehirde yaşayan halkı da başka yere götürdü. Roma İmparatorlarından Iustinianus kaleyi geri alarak yeni baştan inşa ettirdi. Fakat, 638 yılında kale, Arap kuvvetlerinin eline geçti. Bizanslılar karşı bir saldırmayla kaleyi almak istedilerse de başaramadılar. Arap hakimiyeti 669 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra kaleyi tekrar Bizanslılar aldılar ve uzun müddet bu kalede Arap saldırmalarına karşı koydular.

Kalenin Türkler eline geçmesi, Konya Selçukluları zamanındadır (1085). Fakat çok geçmeden, Haçlı Ordusu kale önlerinde göründü (1097). Türkler kaleyi vermemek için kahramanca savaştılarsa da sonunda yenildiler, kale Haçlılara geçti.

Mısır Memluk Sultanı Baybars, yaptığı birçok akınlar sonunda, 1268’de kaleyi ansızın kuşatarak aldı. Savaş sırasında 16.000 Hıristiyanın öldüğü, 100 bin kadarının da esir alındığı söylenir. Baybars şehirle beraber kaleyi de ateşe vermişti.

Yavuz Sultan Selim 1516’da Memluklar’a karşı kazandığı Mercidabık Savaşından sonra Antakya’ya gelmiş, bu suretle kale ve çevresi de Osmanlı Türkleri’nin eline geçmişti.

Antakya kalesi, büyük taşlar kullanılmak suretiyle yapılmıştır. Bu büyük taşlar, birbirlerine perçinlenmiş gibi görünür.

Advertisement

Antakya Kalesi’nin iki ünlü kapısından birincisi Halep, ikincisi Şam kapısıdır. Kuzey tarafında bulunan Halep Kapısı’nın genişliği on metredir. Eskiden bu kapının iç tarafında, kayalardan bol ve berrak bir su akardı. Şam Kapısı batı yönündeydi. Antakya Kalesi’nin doğusunda tepeler yükselirdi. Surlar burada 50-60 metre arasında değişen bir yükseklikte olduğu için, güneşin ilk ışıklarının şehre girmesine engel olurdu.


Leave A Reply