Psikanaliz Nedir?

0
Advertisement

Sigmund Freud tarafından ortaya atılmış ve uygulanmaya başlanmış bir terim 7 yöntem olan psikanliz ile ilgili bilgileri içeren yazımız.

psikanaliz
Bazı ruh ve akıl hastalıklarının, sinir bozukluklarının iyi edilmesinde kullanılan bir tedavi usulüdür. Bu usulü ilk önce, 1898’de, Dr. Sigmund Freud uygulamış, «ruh çözümlemesi» anlamına gelen «psikanaliz» terimini de o kullanmıştır.

Psikanalizin esası şudur: İnsanın yerine getirilememiş, geri itilmiş birtakım istekleri vardır. Bunlar bilinç (şuur) ile bastırılmış, bilinçaltına kapatılmıştır. Bilinçaltında karmaşa halinde bulunan bu istekler zaman zaman teper, bazı ruh bozuklukları, sinir buhranları, hatta vücut hastalıkları şeklinde ortaya çıkar. İşte, psikanaliz, bu’ bilinçaltı istekleri, bilinç alanına çekerek, zararsız hale getirmeye çalışır.

Psikanaliz, Freud’dan beri çok yayılmış, çok gelişmiş, bir kuram olmaktan çıkıp bir pratik bir bilim halini almıştır. Freud’un kendisi de, başlangıçtaki aşırılıkların zamanla, sayısız deneylerle kontrol etmiş, bunları daha doğru, daha akla yakın, gerçeğe uygun, tedavide verimli hale getirmiştir. Onun sağlığında da, ölümünden sonra da, psikanaliz usullerini benimsiyen Jung, Adler, Beaudouin gibi psikanalistler, bu bilim kolunu yalnız bir klinik tedavi usulü halinde bırakmamışlar, ferdin ruhunun, toplum davranışlarının ortak açıklanmasını sağlayacak genel bir anlayışa götürmüşlerdir.

Cinsel Duygular

Freud, psikanalizi her şeyden önce, cinsel duygulara dayar. «Cinsiyet, insanda kişiliği aşan, onu insan nev’ine bağlayan, canlı organizmanın gerçekte tek çalışma alanıdır» der. Bu bakımdan cinsel hayat, yaşamayı sağlama, kendini devam ettirme, ölümden kaçma gibi içgüdülerin kaynağı olduğu gibi, insandaki ruhi hayatın da sebebi, temelidir. Kişiliği doğuran da odur. Onun için, ruhi hayatı cinsel hayattan ayırmaya imkan yoktur.

Advertisement

Psikanalizcilere göre çocukta cinsel tatmin hali, hemen hemen anasından doğar doğmaz başlar. Bu cinsel tatminin üreme organları ile hiçbir ilgisi yoktur; cinsel enerjinin her hangi bir faaliyetle harcanmasından ibarettir. Bu enerjinin belli bir nesnede karar kılmasına, psikanaliz dilinde «libido» denir Libido, sonraki yaşlarda göstereceği gelişmelerle insan ruhunun birçok gizliliklerini çözmekte bir anahtar işi görür.

Gene Freud’a göre, çocukta cinsel tatmin, 3 yaşından başlayarak git gide, büyüklerinkine benzemeye yönelir. 3-8 yaş arasında, çocuk, birine düşkünlüğünü, bundan duyduğu zevki gizlemesini öğrenir. Bu içgüdüyü gizlemeye götüren, çevreden gelen yasak duygusudur. Böylece, cinsel güç çocuğun içine itilmiş bulunur ki buna- «itme», ya da «itilme» denir. Toplum ahlakına ait kurallar, itilmeyi sonradan kuvvetle devam ettiren sebeplerdir. Cinsel duyguyla çevrenin yasaklarının karşılaşmasına psikanalizde «çatışma» denir. Çatışma ne kadar kuvvetli olursa, bunun sonucundaki itilme de o kadar derinleşir. Harcanmasına, serbestçe dışarı vurulmasına çevrenin izin vermediği bu içgüdüler, «ben»in sansürüne uğrarlarsa bir «karmaşa» kompleks meydana getirirler.

Karmaşaların Kaynağı

Bazı karmaşalar (kompleksler), bütün insanlarda ortaklaşa var oldukları için tip halini almışlardır: «Oiclipus kompleksi», «Narkissos kompleksi» gibi. Adını Eski Yunan mitolojisindeki Oidîpus masalından alan bu kompleks, önce, küçük çocukta, erkekse anaya sevgi, babaya düşmanlık şeklinde kendini gösterir. Büyük insanda ise, çeşitli hastalık hallerinde belirir; bazı durumlarda insanı gerçekten baba katili yapar, Unutulmaması gerekli nokta, Oidipus kompleksinin, belirme şartının ruh hastalığı hali olmasıdır. Narkissos kompleksi de, adını gene bir Eski Yunan efsanesinden almıştır. «Ben»in, yani kendine karşı duyulan sevginin hastalık sayılacak derecede gelişmesi; çocukluktan başlayarak cinsiyet duygusunun tatmin edilmeyişi yüzünden itilerek bir kompleks halini alması demektir.

Normal hayatında, insan, «çatışma»nın doğuracağı ruh bozukluklarını doğal bir «telâfi» yolu ile karşılar. «Telâfi» psikanalizde, cinsiyet içgüdüsünün ve enerjisinin, «çatışma»yı aşarak, itilecek yerde, yolunu değiştirmesidir. Örneğin unutkanlık telafi şekillerinden biridir; insanın kendi kendisini korumasıdır. İnsan, kendisini çok üzecek, ruh dengesini bozacak bir olayla karşılaşınca, bazı hallerde bununla ilgili bir şeyi, örneğin bu olayın sebebini unutuverir. Jung’un bir hastası, bir insanın adını bir türlü hatırlayamıyordu. Ne zaman ondan bahsedecek olsa, adını daima başkasına sormak zorunda kalıyordu. Sebebi araştırılınca bu adamın, onun nişanlısını elinden alan kimse olduğu meydana çıktı. Delikanlının gururu, «sansür» vazifesi görüyor, bir skandala meydan vermemek için onu, rakibine karşı sert bir harekette bulunmasını önlüyordu. Duyduğu ıstıraptan kurtulma zorunluğu, hastaya, o adamı unutturmuştu.

«Telâfi»nin değişik şekillerinden biri de «yücelme» (süblimasyon)dur. Yücelme bir ruh mekanizmasıdır ki, sansürle çatışan kuvvetli cinsiyet duygusunun karmaşa haline geldikten sonra her hangi bir ruh istidadı, bir iç çalışması şeklinde bilinç yüzüne çıkmasıdır. Sanat çalışmaları bu çeşit telafi şekillerindendir. Sanatçının tatmin edilmemiş cinsel hayatı, bilinçaltında öyle bir karmaşa meydana getirir ki, bunun belirtisi artık hiçbir cinsel karakter taşımaz. Tersine, karmaşa, yüceltilmiş bir ruh olayı, bir sanat çalışması halinde bilinç yüzüne çıkmıştır: Van Gogh’taki çiğ renklerle boşalma yücelmenin değişik belirtilerinden biridir. Gene ünlü İtalyan ressamı Leonardo Da Vinci’nin akıllara durgunluk veren bir yorulmazlıkla insan bilgisinin her alanında eser vermiş olması böyle bir yücelmenin sonucudur.

Advertisement

Psikanalizin Tedavi Usulleri

Telafi, yücelme gibi boşalma olmazsa karmaşalar birtakım ruh bozukluklarına yol açar. Psikanalizciler bu gibi bozuklukları iyi etmek için birçok usullere başvururlar.

Bunlardan biri «boşaltma», ya da «serbest çağrışım» usulüdür. Bu usulün tatbik edileceği hasta, loş bir odada kabul edilir, bütün adalelerini gevşek bulunduracak şekilde yatırılır, hekim de arkasına geçer, hastayı konuşturur. Hastalık, araziyle ilgili sözler, hasta için bilinçli olmasa bile, onda mutlaka bir tepki uyandırır; yani hasta, rastgele aklına hücum eden, birbirini çağıran sözleri sıralarken, kendisinin hiç farkında olmadığı, ama hastalığı ile, hastalığının sebebiyle ilgili bir kelimeye gelince ya heyecanlanır, ya duralar, ya bütün bütün sinirlenerek bu usule karşı ayak direr, ya da o kelimeyi çabucak atlamak ister. Rahat rahat konuşurken hastanın gösterdiği bu anormal haller, psikanalizci hekim için birer belirtidir. Ondan sonraki çalışmalarını bu belirtiler üzerinde toplayarak sebebi bulur. Psikanaliz tedavisinde önemli olan, sebebi bulmaktır. Sebep hastaya kabul ettirilirse, hastalık belirtileri ortadan kalkar, ruh hastası iyileşir.

ikinci usul, rüyaların tahlilidir. Gerek Freud, gerek öbür psikanalizciler, genel olarak, rüyaları «akıl sansüründen kurtulmuş isteklerin bilinç yüzüne çıkması» saymışlardır.

Bu konuda Freud’un ünlü bir denemesi şudur: Hasta, boyuna rüya görüyordu; rüyasında bisikletle giderken peşine düşen bir köpek, topuğunu ısırıyordu. Hasta bisikletten inip topuğunu uvuştururken iki kocakarı kendisiyle alay ediyorlardı. Freud, her gece sabaha karşı aynı rüyayı gören hastayı sorguya çekerek rüyasını çözdü: Delikanlı eskiden bir kıza aşıktı. Kıza, bisikletle dolaştığı sırada rastlardı. Kızın yanında bir de köpek vardı. Kendisi, isteğini tatmin edemediği için başka şehire taşınmış, sevgilisini unutmuştu. Ama, içindeki istek ölmemiş, kılık değiştirerek rüyasında meydana çıkmıştı. Onu alaya alan kocakarılar, kendisine yüz vermediği için, kendi de farkında olmadan, öyle görmek istediği, çirkinleştirdiği sevgilisinden başkası değildi.


Leave A Reply