Televizyon Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Televizyon nedir? Televizyon nasıl çalışır? Televizyonun çalışma prensibi, tarihi, gelişimi, hakkında bilgi.

televizyon

Kaynak: pixabay.com

Televizyon; görüntüleri ve bunlara ilişkin sesleri elektrik dalgalarıyla uzağa iletme ve bu işlevi yapan aygıttır. Bu iletim, iletilecek görüntüyü oluşturan noktaların her birinin parlaklıklarıyla orantılı elektrik işareti haline getirme ve sonra görünür kılma ilkesine dayanır. Ancak her noktayı zaman içinde yalnız parlaklık değişikliğine göre değil, her birinin görüntüdeki durumuna, konumuna göre de vermek esastır (sekronizasyon). Ayrıca bir görüntü için ne kadar çok nokta kullanılırsa görüntü de o kadar ince ve ayrıntılı olur. Elektronik bir kamera bir görüntüyü yüzlerce noktadan oluşur. Görüntünün boyutlarını ve noktaların sayısını gözün kararlılık açısı (alfa açısı) ile bir görüntüyü görün tümüyle görebilme açısı (8° 40) belirler, Avrupa standartlarında, Türkiye televizyonunda olduğu gibi bir görüntüde 265 satır ve her satırda 830 nokta vardır. Verici kamera noktalarından oluşan bu satırları, ardışık olarak sırayla radyo dalgaları aracılığıyla yukarı soldan başlayarak aşağıda sağda bitişecek biçimde iletilir. Sonra televizyon alacısı aynı işlemi tersine bir çevirimle ekranına yansıtır. Böyle satır satır vermeye tarama adı verilir. Işığın ya da görüntünün gözdeki duyumu 1/15 saniye kadar sürdüğünden, televizyonu besleyen kent elektrik akımının 50 Hız frekansı da göz önüne alınarak televizyonda bir saniyede 25 görüntü geçilir. Görüntünün titreşmemesi, daha doğrusu yıldız gibi parıldamaması için önce tek satırlar, sonra çift satırlar tarama yapar. Buna aralıklı tarama adı verilir. Böylece şebeke akımıyla tram senkronizasyonu arasındaki girişim (enterferans) olması önlenmiş olur. Alıcının ekranı, ışıkla elektriklenebilme özelliği taşıyan bir maddenin yüzbinlerce mikroskobik taneciğiyle örtülü yalıtkan bir levha halindedir. Bu ekran, kameranın alıp gönderdiği satırlardaki noktaları parlaklık değişikliklerine, daha doğrusu ışık dalga boylarına göre yansıtır. Televizyon dalgaları dağ, tepe gibi yüksek engellerle karşılaşınca ufkun ötesine geçemez. Bu nedenle televizyon dalgalarını ülkenin her yanına iletebilmek için ara vericiler kurulur. Televizyonda görüntüyle birlikte verilen ses, sürekli görüntünün vericisinden değişik bir vericiyle yayınlanır. Bu vericinin gücü, görüntünün görülebildiği bölgeye göre hesaplanır ve genellikle görüntü verisinin gücünün % 25’i kadardır.

Renkli televizyon da siyah-beyaz televizyonla aynı temele göre çalışır. Görüntüdeki renkler kabaca kırmızı, mavi, yeşil olmak üzere üç renkte alınır ve her biri oldukça dar bir bant (dalga şeridi) üzerinden yayınlanır. Bu renkler alıcıda ekrana yansıdığı zaman, birbirine karışarak kendi salt renklerinden başka kahverengi, san, turuncu gibi ara renkleri de verir. Renkli televizyon 1970’lerin başından bu yana tüm dünyada giderek yaygınlaştı ve siyah-beyaz televizyonun yerini aldı. Çünkü renkli sistemle siyah-beyaz yayın yapılabildiği gibi, renkli televizyon alıcıları da siyah-beyaz, yayınları alabilmektedir. Dünyada başlıca üç renkli televizyon sistemi vardır: Fransa, SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde benimsenen SECAM sistemi; ABD ve öteki Amerika Kıtası’nın benimsenen NTSC sistemi ve bu sistemin geliştirilmiş bir biçimi olan Alman Pal sistemi. Gerçekte bu sistemlerin tümü uygulamada aynı kalitede görüntü verir. Sistemlerin üçü de aynı zamanda çok iyi siyah-beyaz görüntü verir ve alırlar. Televizyonun bulunuş tarihi oldukça yenidir. Çok küçük bir görüntüyü mekanik tarama sistemiyle uzağa iletmeyi 1926’da İskoçyalı bilgin John L. Baird başardı, Rus bilgini Vladimir K. Zworykin de bu alanda elektronik gelişmeler gerçekleştirdi. İlk sürekli televizyon vericisi 1929’da İngiltere’de yayına başladı. 1937’de Paris’te Eiffel Kulesi vericisi buna katıldı. Televizyonun halk kitlelerine yaygınlaşması ise ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşti. 1955’te yalnızca 17 ülke düzenli televizyon yayını yaparken, bu sayı 1980’de 138’e yükseldi.

Özellikle uluslararası radyo ve televizyonda, yayın için bir dalga boyu verilmesi önem taşır. Kullanılabilir dalga boyu sayısının az olması nedeniyle, pek çok girişimci elektromanyetik tayfın, ses ve görüntü sinyallerini iletebilen bölümleriyle ilgilenir. Bu tür sinyalleri iletmek ya da almak isteyenlerin yararına olmak üzere, bu tayf, çeşitli iletişim trafiği tipi için kullanılabilen dalga boylarına bölünmüştür. Teknik ilerledikçe ya da değişik tüketiciler aynı dalga boyunu kullanmak istediklerinde, eldeki dalga boylarının bölünmesi işlemleri daha da güçleşir. Bu nedenle kısa dalga boylarına istem daha fazladır. Kısa dalga boylarının yüksek frekansları vardır. Frekans yükseldikçe daha çok haber iletilebilir. Bu yükek frekans çizgisi (HF çizgisi) dört televizyon kanalını taşırken, ultrayüksek çizgi (UHF çizgisi) 450 kanalı kaldırabilir, Uluslararası düzenlemeler olmaksızın, kullanıcıların birbirlerinin sinyallerini bozmaları tehlikesi vardır. İlk uluslararası telekominikasyon (uziletişim anlaşması olan Uluslararası Telgraf Birliği 1865’te imzalanmış; bu kuruluş daha sonra Radyo Telgraf Birliği ile birleşerek 1932’de Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) adını almıştır. 1947’den bu yana ITU, Birleşmiş Milletler’in uluslararası telekomünikasyonu düzenleme organıdır. Çeşitli ülkelerdeki alıcılara doğrudan iletişim olanağı (doğrudan uydu yayını) veren haberleşme uydusunun geliştirilmesi; bir yanda serbest haber akışı, öte yandan ulusal egemenliğin korunması sorununun önem kazanmasına yol açtı. Radyo ve televizyon alanında çok sayıda örgüt ortaya çıktı. Batı Avrupa’da Avrupa Yayın Birliği (EBU), Asya Bölgesi’nde Asya Pasifik Yayın Birliği ve Ortadoğu’da Arap Devletleri Yayın Birliği bunlardan bazılarıdır. Televizyon yayınlarının iletilmesinde kablo ve uydunun ortaya çıkışı önemli bir yer tutar. Batı Avrupa’daki tablo sistemlerini kapasitesi 12-18 televizyon kanalını taşıyacak ölçüdedir. Bazı yerlerde kablo aracılığıyla yayın yetkilileriyle iletişim kurmakta olasıdır. Ödemeli televizyon izleyiciler için giderek önem kazanmaktadır. İzleyicinin program başına ödeme yaptığı bu uygulamanın örnekleri, teletekst, etkileşimli izleyici veriler, video ve ev bilgisayarlarıdır. 19801i yıllar süresince, Avrupa Uzay Ajansı’na ait L-Sat gibi pek çok haberleşme uydusu fırtalıdı. L-Sat, tüm Batı Avrupa’ya, Rusya’nın büyük bir bölümüne ve Kuzey Avrupa’ya seslenebilmek amacıyla ekvator üzerinde bir durağan yörüngeye yerleştirildi. Tüm bu uydular özel olarak yönlendirildiklerinden, çok daha geniş bir alana ulaşabileceklerdir.

Günümüzde artık televizyon teknolojileri o kadar gelişmiş durumdaki LCD, LED, Plazma, Neo Plazma gibi teknolojiler tüm dünyayı sarmış durumda. Durum o kadar enteresan bir hal aldı ki 3 boyutlu televizyonların piyasaya yüksek fiyatlar ile çıkması sonrası normal tüketicinin alabileceği fiyata inmesi arasında çok kısa bir zaman dilimi geçti. Şİmdi ki beklentiler ise gözlüksüz 3 ve 4 boyutlu TV üretimi ile katlanabilir ekranlı modellerin çıkması yönünde ve yakın bir amanda da bu tarz televizyonlar göreceğiz.

Advertisement

Leave A Reply