Advertisement
İçinde ağır kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları. Ağır hakkında deyimler ve anlamları. ağır kelimesinin içinde geçmiş olduğu tüm deyimler.
- yükte hafif pahada ağır :
taşınması kolay olan değerli (eşya):… işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır. -H. E. Adıvar. - uykusu ağır olmak :
uykudan zor uyanmak. - toprağına ağır gelmesin :
bir ölünün aleyhinde konuşulduğunda kullanılan bir söz. - ağırdan almak :
1) bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek: Görüyorsunuz ki bu soyadı konusunda benim ağırdan alışım, bir tembellik değil. -M. Ş. Esendal.
2) bir işi gönülsüz, isteksiz yapmak: Ama üstüme düşüldü mü bende bir gönül tokluğu, bir nazlanma, bir ağırdan alış. -H. Taner. - ağırına gitmek :
onuruna dokunmak veya gücüne gitmek: Kimse, dört çocuklu bir aileye ev vermek istememiş. Bu, büsbütün ağırına gitmiş. -A. Ağaoğlu. - ağırlığı olmak :
etkisi büyük olmak: Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz. -A. Kulin. - ağırlığınca altın etmek (değmek) :
çok değerli olmak. - ağırlığını (ortaya) koymak :
kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek. - ağırlık basmak (çökmek) :
1) gevşeklik ve uyku gelmek;
2) ağır bir hava kaplamak;
3) sessizlik oluşmak: Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı. -M. Ş. Esendal. - ağırlık olmak :
1) sıkıntı vermek: Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz. -Ö. Seyfettin.
2) birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek. - (bir şey, bir şeyi) ağır basmak :
1) taşıdığı özellikler üstün gelmek: Yerli halıları gördüm; koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu. -B. R. Eyuboğlu.
2) bir işte gücü ve etkisi üstün gelmek: Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu. -T. Buğra. - dili ağırlaşmak :
hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak: Hastaya bazı şeyler soruyor. Fakat anlaşılır cevaplar alamıyordu. Birkaç saatin içinde kaynımın dili ağırlaştı. -H. R. Gürpınar. - gururuna ağır gelmek :
kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek. - kulağı ağır işitmek :
kulağı iyi işitmemek. - kendini ağır (ağırdan) satmak :
1) nazlanmak, gönülsüz davranmak: Kız kendisini ağır satmakta devam ediyor. -R. H. Karay.
2) huylarını yavaş yavaş ortaya koymak: Müdüre göre idareci biraz çatkın olacak yani oldukça ağırdan satacak kendini. -K. Korcan. - ağır basmak :
ağırlık olarak fazla gelmek. - ağır çekmek :
tartıda ağır gelmek. - ağır durmak :
ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek: Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. -M. Ş. Esendal. - ağır gelmek :
1) gücüne gitmek, onuruna dokunmak: Bu vazife bana çok ağır geliyor. -N. F. Kısakürek. 2) yapılması güç gelmek. - ağır kaçmak :
1) gücendirici olmak, uygun düşmemek: Bu şaka biraz ağır kaçtı. 2) beklenenden fazla olmak: Hakem tarafından verilen kırmızı kart ağır kaçtı. - ağır kayba uğramak :
maddi ve manevi büyük zarar görmek. - ağır ol! :
1) ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol! anlamında kullanılan bir söz; 2) acele etme, yavaş ol! anlamında kullanılan bir söz. - ağır söylemek :
acı, dokunaklı sözler söylemek. - ağır yara almak :
1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek; 2) bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek.