Amerika Birleşik Devletlerinin Dini Yapısı Hakkında Genel Bilgiler

0
Advertisement

Kozmopolit bir yapıya sahip Amerika Birleşik Devletlerinde hem tarihinde hem de günümüzdeki dini yapılar ile ilgili bilgiler.

Amerika Birleşik Devletlerinin Dini Yapısı

Kaynak: pixabay.com

Son üç yüzyıl içinde ülkedeki dinsel gelişim Avrupa ülkelerindekinden ayrı özellikler taşır. Kiliselerle sinagogların konumu ve pek çok kişinin bu kurumlara üyeliği, ülkede dinin büyük bir hızla geliştiğini gösterir. Ancak, çağdaş kültürün maddeciliği ve ahlaki ölçütlerdeki genel çöküş, gelişmenin daha da yayılmasını önlemektedir. Sömürgecilik döneminin başlarında sömürgelerin geniş bir dağılım göstermesi nedeniyle, Amerika’da din büyük bir çeşitlilik kazandı.

Batı Avrupa Hıristiyanlığının birçok mezhebiyle (Protestanlık, Katoliklik, Evangelistik, eğitime ağırlık veren, törenlere önem veren mezhepler vb) Yahudilik ülkede yaygınlık kazandı. Ülke topraklarını sömürgeleştiren İngiliz şirketlerinin amacı, Kızılderililer arasında Hıristiyanlığı yaymaktı. Bu dönemde ülkede İngiliz Kilisesi’nin egemenliği kuruldu. Kilisenin buyruklarına karşı çıkan Kuveykırlar ve Baptistler cezalandırılırken, Fransız ve Alman Protestanları ile İskoç-İrlandalı Presbiteryenlere belirli ölçüde hoşgörü gösterildi. Massachusetts’e yerleşen İngiliz göçmenler, İngiliz Kilisesi’nden bağımsızlığın kazanılmasını sağlayacak “Püritenizm” i kurdular. İspanyol gezginlerinin tanıttığı Katoliklik de göçe bağlı olarak önemli ölçüde yayıldı. Sömürgecilik döneminde ülkede etkisini göstermeye başlayan Yahudilik, çeşitli engellerle karşılaştıysa da giderek önem kazandı. Sömürgecilerin pek çoğunun dinsel alanda belirli eğilimler göstermesine karşın, 18. yüzyılda Amerika’ya gelen göçmenlerin çoğu, dinsel özgürlük değil, ekonomik bağımsızlık, boş toprak ya da serüven peşindeydi (1750’de halkın ancak % 6’sının bir kiliseye bağlı olduğu sanılmaktadır).

18. yüzyılda 13 İngiliz kolonisinin çoğunda resmen tanınmış kiliseler bulunuyordu. Daha başlangıçta Virginia’da kurulmuş olan Anglikan Kilisesi, öteki kolonilere de yayılmıştı. Bu dönemde Püritenlerin kiliseleri de tanınırken, Baptistlerin, Kuveykırların ve Presbiteryenlerinki resmilik kazanmadı. İlk Lutcherci kilise meclisi, Pennsylvania’da Almanlar arasında kuruldu. 1730 ve 1740’larda Büyük Uyanış akımı sömürgelerde etkili oldu. Püritenlerin öncülüğünde gelişen ve dinsel uygulamaların biçimselliğine tepki olarak ortaya çıkan bu akım, Amerika’da önemli bir birleştirici öğe durumuna geldi. Bağımsızlık Savaşı (1775-1783) sırasında, ülkede etkin konumda bulunan mezhepler değişik tavırlar aldılar. Savaşın bitiminde yeniden örgütlenen ilk kilise, Metodist Kilisesi oldu. Savaşta öncü rol oynayan Anglikanlar, Büyük Britanya ile tarihsel bağlarından dolayı, bu çabalarına karşın saygınlıklarını önemli ölçüde yitirdiler. Yeniden örgütlenme doğrultusunda girişilen çeşitli çabaların ardından Philadelphia’da Protestan Piskoposluğu kuruldu: Aberdeen, İskoçya ve Londra’daki Amerikan piskoposlukları kutsandı.

Savaştan sonra da koşullarda pek değişiklik olmadı. Amerikalıların çoğu hâlâ kiliseye gitmiyordu. Ancak, göç dalgasının yayılması ve misyonerlerle dinsel inançları güçlendirmeye çalışanların etkinlik kazanması sonucu, din Amerikalıların yaşamında daha etkin bir yer tutmaya başladı. 19. yüzyılda geleneksel Hıristiyanlık önemini yitirirken, Başkan Timothy Dwight’ın öncülüğünde başlatılan ikinci bir uyanış, eğitim görmüş kişiler arasında dine olan ilgiyi arttırdı. Bu arada düzensizliklerle gerginlikler de başgösterdi ve yeni mezhepler kuruldu. Misyoner kurullarının çalışmaları ön plana geçerek Amerika’daki Protestanlığı çıkmazdan kurtardı. 19. yüzyılda Protestanlar arasında birlik yanlılarının ve bu girişimleri baltalayanların mücadelesi sürerken, ülkeye göç eden Almanlar ve İrlandalılar, Katolik Kilisesi’ni önemli ölçüde güçlendirdiler. Aynı dönemde, özellikle Almanya’daki baskılar sonucu ABD’de yaşayan Yahudilerin sayısı büyük artış gösterdi. Bu yüzyılda aralarında Miller, Mormon ve Shaker mezhepleri gibi yeni akımlar doğdu. 19. yüzyıl sonlarında Amerikan Hıristiyanlığı üzerinde en büyük etken, kölecilikti.

Kuveykırlar köleciliğe karşı tavır alırken, Presbiteryen Kilisesi, kölecilik yanlılarıyla onu kaldırmak isteyenleri uzlaştırmaktan yanaydı. Protestan Kilisesi ise yan tutmayarak birliği korumaya çalışıyordu. Savaş sonrasında yeniden kalkınmaya yönelik girişimlerde bulunulduğundan, çeşitli engeller yüzünden kiliseler 100 yıl geri bıraktırıldı. Bu dönemde Zenci kiliseleri Beyaz kiliselerini örnek almak zorunda kalırken, Zencilerin eğitimi ve dinsel öğretimine gereken önem verilmedi. 1880’lerden sonra ABD’de refahın artmasına koşut olarak zenginlerle yoksullar arasında derin bir uçurum açılırken, grev, lokavt ve toplumsal huzursuzluklar birbirini izledi. Bu olaylar karşısında pek çok Protestan din adamı, emekçilerin yanında yer aldı. Protestan kiliseleri, çalışanların ekonomik ve toplum yaşamı alanlarına ilişkin gereksinmelerini karşılamaya çalışırken, din adamları da toplum sorunlarıyla ilgili daha etkin görevler üstlendiler. Bu arada Papalık ve Katolik din adamları da, çalışan sınıfa ve mülksüzlere açıkça destek oluyordu. 20. yüzyılda, Amerikan dinsel yaşamına birbirleriyle yarışan çeşitli öğeler egemen oldu.

Advertisement

Çoğulcu hareketin uzun süre parçaladığı dinsel gruplar, birlikçi hareketin etkisiyle daha az bölündüler ve işbirliğine daha fazla yöneldiler. Sömürgecilik döneminden başlayarak din alanmda büyük çeşitlilik gösteren ülkede, kökeni, Avrupa’nın değişik ülkelerine dayanan toplumların varlıklarının, kiliseyle devletin ayrılmasını öngören anayasa ilkesinde birleştirilmeleri sonucu, birçok dinsel organın eşit temeller üzerinde özgürce gelişmesini sağlayacak bir ortam doğdu. Bununla birlikte, önceleri kiliseye giden kesimin çoğunluğunu oluşturan Beyaz Protestanlar, 1950’lerde bu etkinliklerini Katolikler ve Yahudilerle paylaşıyorlardı.

Çoğulcu eğilimin karşısında yer alan birlikçi eğilim, dinsel gruplar arasında işbirliğini geliştirmyi amaçlıyordu. 1950-1960 arasında pek çok dinsel kurum birleşerek ortak bir örgüt kurdular. 1960’larda Kiliseler Birliği Danışma Kurulu (COCU) 10 büyük mezhebin birleştirilmesine ilişkin tasarıları ele aldı. Mezhep içi işbirliği de çeşitli düzeylerde gelişti. Kiliselerin yerel ve eyalet kurullarında güçlerini birleştiren liberal Protestan grupları, 1908’de Federal Kiliseler Birliği’nde ulusal düzeyde bir araya geldiler.

Örgüt 1950’de ABD’deki Hıristiyan Kiliseleri Ulusal Birliği (NCC) adıyla yeniden kuruldu. NCC’nin üyeleri arasında bu kez Ortodoks grupları da bulunuyordu. ABD’li Protestanlar, 1948’de dünya Kiliseler Birliği’nin kurulmasına da katkıda bulundular. Yahudiler, Yahudi Ulusal Refah Örgütü ve Amerika Sinagoglar Birliği gibi uİusal örgütler kurdular. İkinci Vatikan Konseyi’nde (1962-1965) de birlik yanlısı görüşlerin benimsenmesiyle Katoliklerle Katolik olmayanlar arasında daha sıkı ilişkiler gelişti. Ancak 1970’lerde dinsel örgütlerin birleştirilmesine yönelik girişimler eski canlılığını yitirdi. COCU’nun 10 büyük mezhebin birleştirilmesine ilişkin tasarısı, dinsel öğretilerin özgünlüğünü yitireceği ve bürokrasinin yaygınlaşacağı korkusuyla bir kenara bırakıldı.

20. yüzyılda Amerikalı dinsel grupları bölen bir başka etken de; biri kilisenin sosyal etkinliklerde bulunmasını savunan, öteki yalmz manevi değerlerle ilgilenen iki ayrı eğilimin varlığıydı. Her türden Amerikan dinsel grubu, özellikle de daha liberal olanlar, 20. yüzyılın doğurduğu toplumsal sorunlara ilgisiz kalmadı. Bu dönemde, mültecilerin yerleştirilmesi, kentli yoksullara yardım edilmesi, ırklar arası eşitliğin sağlanması, kadınların konumunun yükseltilmesi, üretim ilişkilerinden doğan sorunların çözemlenmesi gibi konular ele alındı. Vietnam Savaşı’nı birçok Hıristiyan ve Yahudi önder protesto ederken Yahudiler Arap-İsrail Savaşlarından İsrail’i desteklediler. Bu arada manevi değerlere önem verilmesini savunan gruplar da çeşitli biçimlerde varlıklarını ortaya koydular. Liberallerle tutucular arasında, bilimsel evrim, Kutsal Kitap’ın eleştirisi ve çağdaş kültür konularındaki mücadeleleri çoğunlukla liberaller kazandı. Özellikle, Katolik aşırı tutucuları, dünya sorunlarından kopararak katı bir yaklaşım içine girdiler. Dinsel alanda canlanma yaratmaya çalışan bu gruplar, Kutsal Kitap ile ilgili çeşitli inceleme, yorumlama ve çeviri çalışmalarına da ağırlık verdiler.

20. yüzyılda laikliğin gelişmesiyle dinsel yayılmanın süreklililk kazanması bir başka çelişki oluştururdu. Kilise ile devletin birbirinden ayrılması sonucu eğitim laikleşti. Artık önemli kararlar din gözönüne alınmaksızın verildiği gibi aydınlarla yazarlar da kendilerini daha geniş bir anlatım özgürlüğü içinde buldular. Ayrıca, hafta sonu tatillerinin uzaması, boş zamanların artması, ulaşımın kolaylaşması gibi günlük yaşamdaki değişimler de insanları dinsel etkinliklerden uzaklaştırmıştı. Öte yandan, bu etkinliklerden uzaklaşanların yanında kilise ve sinagoglara gidenlerin sayısmda da bir artma görülüyordu. Bu eğilim, 1950’lerde İkinci Dünya Savaşı sonrası dinsel canlanma döneminde en yoğun noktaya ulaştı. Ayrıca, birçok Amerikalı ilginç bulduğu Doğu dinlerine bağlanırken, Zenciler de Afrika dinlerini (İslâmlık ve boy dinlerinin bir sentezi) yaymaya başladılar. Hinduizm ve Budizm (özellikle Zen Budizm) yüksekokul öğrencileri arasında yandaş buluyordu.

Bazı Amerikalılar ilgilerini astroloji, büyücülük gibi konular üzerinde yoğunlaştırırken, kimileri de doğayı yücelten Kızılderili dinlerine bağlamyordu. Batı, olmayan dinlerle öteki dinlere gösterilen bu yoğun ilgiye karşın, dindar Amerikalıların çoğu, Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa bağlı kaldılar. Protestanlık 20. yüzyılda en fazla bölünmüş mezhep olmayı sürdürdü. Tutucu ve liberal kanatlara bağlı olan Protestanlar, Amerikan kültüründeki sürekli değişimlere uyum sağlayarak 20. yüzyılın son çeyreğine beklenmeyen bir güçlülükle girdiler. Başta Baptist ve Meto-dist kiliseler olmak üzere birçok kiliseye bölünen Protestanların sayısı, günümüzde 79 milyonu (nüfusun % 33’ü) bulmaktadır. Katoliklik; İrlandalı, Polonyalı, İtalyan, Alman ve bazı etnik topluluklara dayanmakla birlikte,ABD Katolik Kilisesi, tek büyük dinsel örgüt olarak tanınmıştı, ikinci Vatikan Konseyi’nin, Katolikleri çağdaş dünyaya ve öteki inançlara daha fazla açılmaya özendirmesi sonucunda Katolik yanlıları birliğe ve toplumsal etkinliklere yöneldiler. Günümüzde (1997) ABD’deki Katoliklerin sayısı 59.2 milyon (nüfusun yaklaşık % 26’sı) dolayındadır.

Advertisement

19. yüzyıl sonraları, 20. yüzyıl başlarında Doğu Avrupa’dan ve Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin kurdukları Ortodoks kiliseleri, Amerikalıların çoğu için yabancı kaldı. Yunan, Rus, Ermeni, Süryani vb kiliseleri etkinliklerini, Amerikan Katolikleri Latince yerine İngilizceyi kullanmaya başladıktan sonra bile geleneksel dillerde sürdürüyorlardı. Dil engeliyle dinsel kurumların büyük kentlerde yoğunlaşması, Ortodoksların gücünü artırdıysa da onları öteki Amerikalılardan uzak tuttu. Ancak, Ortodokslar arasında da birlikçi eğilimler güçleniyordu.

20. yüzyılda ABD’ye göç etmeyi sürdüren Yahudiler, ılımlı, tutucu, liberal ve katı nitelikteki çeşitli eğilimleri barındırıyorlardı. Dinsel görevlerini ayrı biçimlerde yerine getirseler de Yahudiliğin ortak mirasını korumaya özen gösteriyorlardı. İbrani okulları kuran Yahudiler, Yahudi ve Hıristiyan yardım derneklerine bağışta bulundular. 20.yüzyıl başlarında, Hıristiyanlar arasında, Yahudilerin çoğalmasından duyulan korku nedeniyle Yahudi karşıtlığı geldiyse de kurulan ortak örgütler gerginliği azalttı. Günümüzde, ülkede yaşayan Yahudilerin sayısı 5.8 milyon dolayındadır. 19. yüzyıl başlarında Amerikalı Joseph Smith’in kurduğu Mormon Mezhebi’ne katılanların sayısı hızla artarak günümüzde 4 milyona ulaştı.

11 Eylül saldırıları sonrası özellikle İslamiyete tepki gösteren aşırı gruplar oluşmuş durumdadır.


Leave A Reply