Bilgi Bilmek İle İlgili Deyimler ve Anlamları Açıklamaları, İçinde Bilgi Geçen

0
Advertisement

İçinde bilgi, bilmek geçen deyimler nelerdir? Bu deyimlerin açıklamaları ve anlamları. Bilginin önemi ile ilgili deyimler ve anlamları.

bilgi deyimler

Arka resim kaynak: pixabay.com

DEYİMLER

  • *** adı gibi bilmek
    çok iyi bilmek.
  • *** ağzının tadını bilmek
    1) güzel yemeklerden anlamak; 2) her şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak: “Demek sen artık ağzının tadını bilmiyorsun! Demek senin hiçbir zevkin kalmamış!” -A. Ş. Hisar.
  • *** ağzıyla içmesini bilmek
    sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak.
  • *** Allah bilir
    1) “belli değil” anlamında kullanılan bir söz: Yağmur yağar mı dersin? -Allah bilir! 2) “bana öyle geliyor ki” anlamında kullanılan bir söz: “Allah bilir, bu kadarcık kestirdiği için bile bir araba dolusu laf edecekti.” -E. Şafak.
  • *** aman zaman bilmemek
    fırsat vermemek.
  • *** antikasını bilmek
    en iyisini bilmek.
  • *** arkasına (bile) bakmadan gitmek (kaçmak)
    arkada kalanlarla ilgilenmeden bir yerden hızlıca ayrılmak: “O kadar korktular, o kadar pıstılar ki arkalarına bile bakmadan kaçmaya başladılar.” -İ. O. Anar.
  • *** avucunun içi gibi bilmek
    bir yeri, bir şeyi çok iyi ve ayrıntılı olarak bilmek: “Sizin analarınızın, babalarınızın hayat idealini avucumun içi gibi bilirim.” -H. Taner.
  • *** bal alacak çiçeği bilmek (bulmak)
    çıkar sağlanabilecek yeri veya şeyi bilmek, bulmak.
  • *** bastığı yeri bilmemek
    1) çok sevinmek; 2) şaşkınlıktan nerede olduğunu seçememek, durumunu kontrol edememek.
  • *** bildiğinden şaşmamak (kalmamak)
    hiçbir etkiye aldırış etmeyerek doğru bildiği davranışı sürdürmek.
  • *** bildiğini okumak
    herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak: “Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu.” -H. R. Gürpınar.
  • *** bildiğini yapmak
    verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek: “Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı.” -H. Taner.
  • *** bildiğini yedi mahalle bilmez
    bir kimsenin çok kurnaz, çokbilmiş olduğunu anlatan bir söz.
  • *** bildik çıkmak
    birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarını anlamak: “Hâlbuki ayrılık acısına ve ayrılık seslerine, bildik çıkmaklığım gerekti.” -R. H. Karay.
*** bildim bileli
öteden beri, eskiden beri: “Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar.” -Ö. Seyfettin.
  • *** bile bile lades
    1) kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmiş görünme, bilerek aldanmış görünme: “Benimki bir yapı meselesi. Ben böyleyim. Benimki bile bile lades. Aldırmıyorum, hoşgörümü kullanıyorum.” -N. Meriç. 2) sonucun kötü olacağını bilse bile bir işe girme.
  • *** bilgi tazelemek
    önceden sahip olduğu bilgiyi yenilemek, güncelleştirmek: Matematikle ilgili bilgilerimi tazeledim.
  • *** bilgiçlik satmak (taslamak)
    bilmediği hâlde bilir görünmek, bilgin geçinmek: “Hazır olanlar, bilgiçlik tasladılar, tasdik ettiler.” -N. Araz.
  • *** bilincine varmak
    anlamak, kavramak: “İnsanın herhangi bir araçla ne yaşadığının bilincine varmasının bir doyum ve haz kaynağı olduğu unutulmamalıdır.” -A. Cemal.
  • *** bilir bilmez
    yarım bilgi ile, bilip bilmediğine aldırmadan: “Günde beş yüz defa, kendiliğimden bilir bilmez bunu haykırıyordum.” -R. H. Karay.
  • *** bilmem hangi (kaç, kim, nasıl, ne)
    önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan bir söz: Bilmem hangi dairede kâtipmiş.
  • *** bilmezlikten gelmek
    bilmiyor görünmek.
  • *** bir ben, bir de Allah bilir
    “çok sıkıntı için” anlamında kullanılan bir söz: “Üç aydan üç aya maaş alıyoruz. Üç ayın sonunu nasıl bulduğumuzu bir biz biliriz, bir de Allah bilir.” -M. Yesari.
  • *** (bir şeyin) yanından bile geçmemiş
    “o şeyle hiçbir ilgisi yok” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** (birine) biliş çıkmak
    tanımak, önceden tanış olmak: “Hiç kimse bu kara yağız garip yiğide biliş çıkmadı.” -K. Tahir.
  • *** (birine) haddini bildirmek
    sert bir karşılıkla uslandırmak, yola getirmek, cezalandırmak: “Pestil gibi yerlerde uzandığıma bakma, anam, ben şu huysuza haddini bildirirdim.” -N. Hikmet.
  • *** (birinin) cemaziyelevvelini bilmek
    bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmişteki her türlü yönünü veya kötü durumunu bilmek.
  • *** (birinin) ciğerinin içini bilmek
    çok yakından tanımak, her türlü düşüncesini bilmek: “Ben böylelerinin ciğerinin içini bilirim, dedi. Bu kız hanım ölürse belki beni alır diye ümitlendi.” -R. N. Güntekin.
  • *** (birinin veya bir şeyin) kıymetini bilmek
    önemini, değerini bilmek: “Güneş yalnız dirileri ısıtır / Güneşin kıymetini bil” -O. Rifat.
  • *** borcunu bilmek
    1) bir şey yapmayı yerine getirilmesi gereken bir iş olarak değerlendirmek; 2) borcunu zamanında öder olmak.
  • *** dini gibi bilmek
    çok iyi bilmek: “Ufacık bir düşüncenin en büyük bir dikkati iflas ettirdiğini dini gibi bilirdi.” -Ö. Seyfettin.
  • *** doğru bildiği yoldan ayrılmamak (şaşmamak)
    her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak: “Bunları asla yapmayacağımı biliyorsun, su testisi su yolunda kırılır; ben doğru bildiğim yoldan ayrılmayacağım.” -H. Topuz.
*** elma da alma da demesini biliriz
“şartlara göre uygun davranırız” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** ezbere bilmek
    1) bir yerin her yanını iyice bilmek: “Buraların altını ezbere bilirim, ezbere.” -S. F. Abasıyanık. 2) bir şeyin bütün niteliklerini çok iyi öğrenmiş olmak: “Yolun neresi kayalık, neresi kumsal hep ezbere bilirdi.” -Halikarnas Balıkçısı.
  • *** fare çıktığı deliği bilir
    “bir kabahate, suça veya gizli işe kalkışan kişi, yakalanacağını anladığında nereye sığınacağını bilir” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** fırsat bilmek
    bir şeyden belli bir amaçla hemen yararlanmak: “Bazı kişiler üstüme varmak için fırsat kolluyorlar; yalnız eski kamyonlarla katırlardan söz açarsam olabilir ki fırsat bilirler.” -A. Boysan.
  • *** fırsatı ganimet bilmek
    çıkan fırsattan en iyi biçimde yararlanmak: “Fırsatı ganimet bilen İbrahim Ağa, soluğu doğru Eminönü’nde aldı.” -H. R. Gürpınar.
  • *** görev bilmek (saymak, addetmek)
    görev olarak üzerine almak, sorumluluk üstlenmek: “Umutlu da olsam umutsuz da olsam görev bildiğim işi yerine getiririm.” -M. C. Anday.
  • *** görüş bildirmek
    bir konuda elde edilen düşünce ve deneyimleri vermek.
  • *** gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz
    birinin uygunsuz özellikleri sayılırken bunların öteden beri bilindiğini anlatmak için söylenen bir söz.
  • *** ha şunu bileydin
    tkz. “bunu çoktan anlaman, bilmen gerekirdi” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** haddini bilmek
    kendi değer ve yeteneğini olduğundan üstün görmemek: “Kişi haddini bilmeli de kendine yakışacak sevdalara düşmeli.” -N. Ataç.
  • *** hâlden anlamak (bilmek)
    bir kimsenin içinde bulunduğu güç durumu anlayarak sezip anlayış göstermek: “Kız hâlden anlamış olacak ki iki kere daha ikramda bulundu.” -R. Erduran.
  • *** hâline köpekler bile güler
    tkz. çok kötü bir duruma düşenler için kullanılan bir söz.
  • *** Hanya’yı Konya’yı anlamak (bilmek, görmek)
    bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, akıllanmak.
  • *** hatır gönül bilmek (saymak veya tanımak)
    kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymak.
  • *** hesabını bilmek
    tutumlu olmak.
  • *** hesabını kitabını bilmek
    tutumlu olmak: “Ayşe hesabını kitabını bilir, tutumlu bir ev kadınıydı.” -Halikarnas Balıkçısı.
  • *** hile hurda bilmemek
    aldatma yollarını bilmemek.
  • *** idaresini bilmek
    yerine göre harcamak, tutumlu davranmak.
  • *** ismi gibi bilmek
    adı gibi bilmek.
*** ismini cismini bilmemek
tanımamak.
  • *** iş bilmek
    becerikli olmak: “En zekileri, en iş bilenleri olan Osman her şeyi anladı.” -R. H. Karay.
  • *** işini bilmek
    nereden, nasıl yararlanacağını bilmek, çıkarını bilmek.
  • *** işten (bile) değil
    çok kolay: “… gürültüler ve rezaletler çıkarmak onun için işten bile değildi.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • *** iyilik bilmek
    kendisine yapılan iyiliği unutmamak.
  • *** kadrini bilmek
    değerini bilmek, yararlanmak: “Onun kadrini iyi bilenler de var.” -A. Ş. Hisar.
  • *** kan alacak damarı bilmek
    nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek.
  • *** karış karış bilmek
    en ince ayrıntısına kadar biliyor olmak: “Buraların girdisini çıktısını, deliğini kovuğunu karış karış bilir.” -H. R. Gürpınar.
  • *** kendimi bildim bileli
    öteden beri, eskiden beri: “Kendimi bildim bileli hep bu bozuk makine seslerini duyarım.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • *** kendini bilmek
    1) aklı ve muhakemesi yerinde olmak; 2) baliğ olmak; 3) ağırbaşlı olmak; 4) kendinin ve çevresinin bilincine varmak; 5) durum ve onuruna yakışacak biçimde davranmak.
  • *** keyfi bilmek
    isterse yapmak, nasıl isterse öyle yapmak: Gelmeyecekmiş, keyfi bilir!
  • *** kim bilir
    1) belirsizlik, bilinmezlik bildiren bir söz: “Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında / Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musalla taşında” -C. S. Tarancı. 2) olabilirlik bildiren bir söz: Kim bilir ne kadar çok beğenildi.
  • *** lafını bilmek
    akıllı uslu konuşup başkasını rahatsız etmemek, yerinde, güzel ve tutarlı konuşmak.
  • *** ne çiçektir, biliriz
    “ne denli yeteneksiz, niteliksiz olduğunu biliriz” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** ne istediğini bilmek
    amacını kesin ve kararlı bir biçimde belirlemek: “Ne istediğini bilen iradeli bir kişiliği ve dişiliği vardı.” -H. Taner.
  • *** ne mal olduğunu bilmek (anlamak)
    birinin nasıl bir nitelikte, yetenekte ve yaradılışta olduğunu bilmek, kestirmek: “Büyük hanım, bir bakışta onun ne mal olduğunu anlamıştı.” -R. N. Güntekin.
  • *** ne olduğunu bilememek
    şaşırmak, aklı başından gitmek.
  • *** ne yaptığını bilmemek
    aklı başında olmadığından bilinçsizce davranmak.
  • *** neye uğradığını bilememek (anlamamak, şaşırmak)
    ansızın üzücü, sıkıcı, neşeli, güzel veya hoş bir durumla karşılaşmak: “Martı gibi, şiirli duygu dolu bir oyunla karşılaşınca neye uğradığını şaşırır.” -N. Cumalı.
  • *** nimet bilmek
    bir şeyi lütuf kabul etmek: “Çaylarımıza koşarlar, evimize davet edilmeyi nimet bilirler, etrafımızda dolaşırlar.” -H. C. Yalçın.
  • *** oldu bilmek (saymak)
    sorunu çözülmüş bilmek.
  • *** oyunun kurallarını bilmek
    yapılan işlerin nasıl, kimler tarafından ve hangi ilişkilerle sonuçlandırıldığına ilişkin bilgisi olmak: “Oyunun kurallarını baştan beri bilen biri olarak şimdiye kadar sömürülmemiştim.” -T. Uyar.
  • *** ödev bilmek (saymak)
    bir şey yapmayı kendisi için yerine getirilmesi zorunlu bir iş olarak kabul etmek, borç bilmek.
  • *** sağını solunu bilmemek
    düşüncesiz, dikkatsiz olmak.
  • *** sayısını Allah bilir
    “o kadar çok ki saymakla bitmez” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** sen bilirsin
    “nasıl uygun bulursan öyle yap” anlamında kullanılan bir söz: “Kuşağından mendilini çıkarıp gözyaşlarını sildi. -Ya Rabbi sen bilirsin, ya Rabbi sen bilirsin diye söylendi.” -M. Ş. Esendal.
*** siz bilirsiniz
“nasıl istersiniz öyle olsun” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** su gibi bilmek (okumak)
    yanlışsız bilmek veya okumak.
  • *** şeytanın yattığı yeri bilmek
    bilinmesi ve hatırlanması güç şeyleri bilmek, çok kurnaz ve açıkgöz olmak.
  • *** şunu bunu bilmemek
    itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek.
  • *** uyku nedir bilmeden
    dinlenme imkânı bulamadan.
  • *** yakından bilmek (tanımak)
    bir kimseyi, bir şeyi bütün özellikleriyle bilmek veya tanımak.
  • *** yol iz bilmek
    1) gideceği yolu ve yeri bilmek; 2) görgülü davranmak.
  • *** yolunu bilmek
    yöntemini biliyor olmak.


Leave A Reply