Giacomo Puccini, En Ünlü ve Önemli Eserleri Nelerdir? İsimleri ve Özellikleri

1
Advertisement

Giacomo Puccini’nin en ünlü ve önemli eserleri nelerdir? Giacomo Puccini’nin en sevilen eserlerinin isimleri ve özellikleri hakkında bilgiler.

Giacomo Puccini

Giacomo Puccini 

(22 Aralık 1858, Lucca — 29 Kasım 1924, Brüksel) İtalyan bestecisidir. Milano Konservatuarında eğitim görmüş, henüz konservatuar öğrencisiyken bestelediği «Capriccio Sinfonico» yayınlanmış ve ilgiyle karşılanmıştır. İlk operası «Le Villi» 1884 yılında Milano‘da Teatro dal Verme’de oynanmış, başarıya ulaşmıştır. 1893 yılında «Manon Lescaut» operasıyla dünya çapında ün kazanmış ve elde ettiği saygınlığı üstün opera örnekleri arasında yer alan yapıtlarıyla sürdürmüştür.

1907 yılında Metropolitan Operası’nın isteği üzerine «La Francuella del West» operasını bestelemiştir. Son operası, Franco Alfano’nun tamamladığı «Turandot»tur. Puccini, italyan gerçekçi (Verismo) akımının en önemli temsilcilerindendir. Müziği melodik etkileyiciliğiyle, dramatik durum bilinciyle ve özellikle orkestralama ustalığıyla seçkinleşir. Bugün en çok oynanan operaları: «Madame Butterfly», «Tosca» ve «La Boheme»dir. Birçok tenkitçi en başarılı operaları olarak «Turandot»u ve üç operadan; («Suor Angelica», «Gianni Schlcchi», «İl Tabarro»dan) kurulmuş «İl Trittico»yu gösterir.

ÖNEMLİ ESERLERİ

Madama Butterfly

Madama Butterfly

Yüzlerce operanın nüvesinde trajedi vardır ama müzikle ifade edilmiş bu temaya Puccini’nin ustalıklı operası Madama Butterfly’dan daha mükemmel bir örnek bulamazsınız. Eser bestecisinin de en sevdiği operasıydı. Puccini bir keresinde eseri, “tasarladığım en içten ve en etkileyici opera” diye tasvir etmiştir.

Advertisement

Madama Butterfly 20. yüzyılın başlarında yazılmıştır ve yine aynı yüzyılda geçer. Fakat Puccini bu operayı İtalya’da yazmışken, operanın geçtiği yer Japonya’dır. Opera, genç bir geyşa olan Cio-Cio San’ın hikâyesini ve onun Amerikalı bir denizci teğmen olan Pinkerton’la yaptığı talihsiz evliliği anlatır. Puccini, Doğu ve Batı’nın bir karışımını müziğine ustalıkla yansıtır. En önemli kısımlar arasında, Birinci Perde’nin sonundaki muhteşem aşk düeti ve Butterfly’ın sebatla Pinkerton’ın ona döneceği inancını ifade ettiği, büyüleyici ve dokunaklı soprano aryası “Un Bel Di” (“Güzel Bir Gün”) vardır.

Pinkerton gerçekten de döner – ancak Butterfly için değil. Onu acımasız bir biçimde, yeni Amerikalı karısının eşliğinde görürüz. Bu andan itibaren Puccini çok daha derin bir kalp kırıklığına odaklanır, bu kalp kırıklığı da Butterfly’ın intihar etmesiyle sonuçlanır. Madama Butterfly trajik, tedirgin edici ve acı dolu bir operadır, ancak bu anlamda muhteşem bir eserdir de.


La boheme

Paris’te Noel Arifesi. Bir grup arkadaş, apartman dairelerinde hep birlikte vakit geçiriyorlar; aralarında genç bir şair olan Rodolfo ve arkadaşı ressam Marcello da var. Herkes mutlu ve tasasız; ev sahipleri bile meyveli bir şeyler içmek için onlara katılıyor. Bu keyifli görüntüde ne ters gidebilir ki? Aslında çok fazla şey. Ne de olsa bu bir opera; mutad peri masalı başlangıçlarının kâbus gibi sonlarla bittiği çok sık görülen bir tür.

La boheme, Rodolfo’nun Noel Arifesi gecesinde tanıştığı genç terzi Mimi’ye olan aşkını anlatır. Bir iki saat süresince Puccini bizlere dünyadaki en büyüleyici ve ünlü opera aryalarından bazılarını sunar. Bunların arasında, bir tenor aryası olan “Che gelida manina” (“Küçük elin donmuş”) ve “Si, mi chiamano Mimi” (“Evet, bana Mimi derler”) vardır. Birçokları için en önemli kısım, insanı mest eden vokal melodiler ile gür sesli orkestranın parlak bir karışımı olan ihtişamlı Birinci Perde düeti “O soave fanciulla”dır (‘Ah, ay ışığındaki güzel kız”).

Beklendiği üzere, La boheme mutlu bir sonla bitmez. Marcello eski sevgilisi Musetta’yla yeniden birleşince Mimi’nin ölmekte olduğunu öğrenir. Mimi, Rodolfo’nun kollarında ölür ve onu tesellisi imkânsız bir halde bırakır. Romantik operalar gerçekten de hiç neşeli değildir, ancak Puccini’nin ellerinde daima zarif bir güzellik kazanmışlardır.


Tosca

Puccini’nin operaya yaklaşımı, trajik, terkedilmiş ve acı dolu olana neredeyse karşı konulmaz biçimde odaklanmaktı. Dolayısıyla bestecinin seçtiği konularda gönlümüzü rahatlatacak bir şeyler bulmayı asla ummamalıyız, buna karşılık hemen her operasında eğlenceli, hatta komik anlar olduğunu söylememiz haksızlık olmaz.

Advertisement

Ancak bunun tek istisnası Toscoa’dır. Bu neredeyse evrensel biçimde karanlık ve kasvetli bir operadır; trajediyle sadece sonunda karşılaşılmaz, trajedi bir film şeridi gibi boylu boyunca uzanır. En başından itibaren Puccini bunu fazlasıyla açık eder: Üç saldırgan, dikkat çeken akor, kahramanımız Tosca’yla her şeyden evvel cinsel bir doyuma ulaşmaya çalışan zalim Scarpia’nın gelişinin habercisidir.

Tosca’nın gerçek aşkı, onun güzelliğine dair muhteşem bir tenor aryası olan “Recondita armonia”yı (“Gizli Armoni”) söyleyen Cavaradossi’dir. Tosca’nın yürek burkan aryası “Vissi d’arte” (“Sanat için yaşadım”) de aynı şekilde enfestir ve operanın bütünü içinde dinlenildiğinde daha da etkileyicidir. Tosca tam bu sahnede, Cavaradossi’nin hayatını kurtarabilmek için kendi hayatını feda etmeye razı olur.

Opera iki âşığın da pisipisine ölmesiyle sonlanır ve öyle görünüyor ki müziğin güzelliği, sahnede geçen olayların dehşetini maskeler. Tosca’yı izleyip de etkilenmemek mümkün değildir.


Giacomo Puccini

Turandot

Puccini ve İtalya 90, milyonlarca futbolseverin bilinçaltında sonsuza kadar bağlantılı kalacak. O yıl, Luciano Pavarotti, Jose Carreras ve Plâcido Domingo’nun bir araya gelip 20. yüzyılın en etkileyici klasik müzik konserlerinden birini verdikleri yer Roma’ydı. Konserde her çeşit opera aryaları ve Napoli’ye özgü şarkılar söylendi, ancak insanların kalplerini asıl çalan, bu muhteşem trio tarafından söylenen, Puccini’nin Turandot operasından “Nessun Dorma” aryasıydı. Uç Tenor’un -özellikle de Pavarotti’nin- ticari başarısı İngiltere’de klasik müziğe olan ilginin yeniden uyanmasına yol açtı.

Turandot aşk, kayıp ve trajedi gibi temaları olan, fevkalade ciddi bir operadır. Operanın genelde Romantik dönem ses dünyasına sahip olduğu göz önüne alınırsa, 1926 gibi geç bir yılda bestelenmiş olması şaşırtıcıdır. Eserin konusu, opera standartlarına göre bile tuhaftır; Prenses Turandot’un, üç bilmeceyi doğru cevaplayamayan eş adaylarının zorunlu idamlarına odaklanır. Günümüzde çok az kişi Turandot’un konusunun detaylarını hatırlar. Ancak sokakta herhangi birine sorduğunuzda, çok büyük ihtimalle size “Nessun Dorma”nın melodisinden birkaç ölçü mırıldanabilir.

Nessun Dorma yine İtalya’da açılışı yapılan 2021 yılında gerçekleşen Euro 2020 açılış seremonisin de bu defa başka bir İtalyan tenor Andrea Bocelli tarafından söylenmiştir.


Gianni Schicchi

Bütün Puccini eserlerinde olduğu gibi Gianni Schicchi’de de tutkular doruktadır. 1918 yılına ait opera, ihtiyar bir adamın zayıflığından yararlanarak vasiyetini değiştiren ve kızının düğün borçlarını kapatan düzenbaz ancak zeki bir köylüyü anlatıyor. Her ne kadar tüm bunlar için tamamen köylüyü suçlamak kolay olsa da, Puccini operanın en ünlü aryasıyla, köylünün kızının da bu konuda biraz sorumluluk üstlenmesi gerektiğini apaçık dile getiriyor.

Muhteşem “O mio babbino caro” (“Ah benim sevgili babacığım”), hayatının aşkı Rinuccio ile dünya evine girmek için babasına yalvaran genç Lauretta tarafından söyleniyor. Ancak bu isteği daha önceki istekleri gibi değil: Lauretta eğer babası bu işte başarılı olamazsa intihar edeceğini açıkça belirtiyor.

Bundan önceki operalarının aksine -ki bunların arasında en bilineni Madama Butterfly’dır- Puccini Gianni Schicchi’yi modern bir topluma uyarlamak yerine, eseri için 13. yüzyılın başındaki Floransa’yı temel almayı seçmiştir. Eser ayrıca tek perdelik bir operadır; bu, o dönemde hayli moda olan bir biçimdi, mesela Pietro Mascagni kendi tek perdelik operası Cavalleria rusticana ile eleştirmenlerden epey övgü almıştı.

Advertisement


1 Yorum

Leave A Reply