Hans Christian Andersen Hayatı ve Eserleri

0
Advertisement

Hans Christian Andersen Kimdir? Hans Christian Andersen hayatı, biyografisi, masalları, eserleri nelerdir, edebi hayatı hakkında bilgi.

Hans Christian Andersen

ANDERSEN, Hans Christian (1805-1875)

Danimarkalı meşhur bir masal yazarıdır. Odense’de doğdu, Kopenhag’da öldü. Daha küçükken bile evde kukla tiyatroları için oyunlar hazırlardı. Fakir bir kunduracı olan babasının ölümünden sonra operada çalışmak üzere Kopenhag’a geldi, fakat sesi müsait olmadığı için operaya giremedi. Bir müddet sefalet içinde, iş aradıktan sonra tiyatronun ancak dans okuluna kabul edildi. Bu arada, okul müdürünün yardımıyla, kraldan bir gezi ödeneği alarak Avrupayı dolaştı. Daha sonraki gezilerinden birinde de, 1841 baharında, İstanbul’a da uğradı.

Andersen büyük bir romancı ve piyes yazarı olmak istiyordu. ; Fakat daha çok, yazdığı masallarla ün saldı. «Masallar ve hikayeler» adındaki eselerini 1835 yılında yayınlamaya başladı. 1872 yılına kadar çıkan çeşitli baskılarında eserini yeni ilavelerle genişletti ve büyüttü. Kitap kısa bir zamanda 35 dile birden çevrildi.

Bu masalların en ünlüleri «Kibritçi Kız», «İmparatorun Yeni Elbisesi», «Küçük Çam Ağacı», «Yabani Kuğukuşları», «Çakmak Kutusu», «Çirkin Bir Ördek Yavrusu», «Cesur Teneke Asker» dir. Bu masallar çocukları hem eğlendirecek kadar hafiftir, hem de gerçeklerle dolu birer yergidir.

kibritçi kız

Advertisement

KİBRİTÇİ KIZ MASALI (KISACA)

Bir yılbaşı gecesiydi. Müthiş bir soğuk şehrin sokaklarını kasıp kavuruyordu. Yoldan paltolarının yakalarını kaldırmış, kürklü eldivenler giymiş adamlar, kadınlar hızlı hızlı evlerine doğru yürüyorlardı. Bunların hiçbiri de soğuktan moraran ayaklarını altına alarak bir kapının kenarına büzülmüş küçük fakir kızın farkına bile varmıyordu. Hava gittikçe soğuyor. Yağan karın arkası kesilmiyordu. Bu gidişle sabaha kadar kar yağacağa benziyordu. Kapının içi buz gibi soğuktu. Hele taş basamaklar o kadar soğuktu ki, küçük kız bir ara neredeyse ayakları taşa yapışacak sandı.

Küçük kızın ayakları çıplaktı. Az öncesine kadar ayaklarında bir çift eski terlik vardı. Caddede arabaların önünden geçeyim derken ayağından fırlıyan terliğin bir teki çamurların arasına karışmıştı. Öteki tekini de bir çocuk kızcağızın ayağından kapıp kaçmıştı.

Küçük kız sırtındaki yırtık pırtık hırkaya iyice sarındı. Bugün hiç para kazanamamış, bütün gün dolaşıp durmasına rağmen bir tek kibrit bile satamamıştı. Eli boş olarak da eve dönmeye korkuyordu. Bir kapının siperine girerek, moraran ayaklarını altına alıp büzüldü. Soğuk daha da artmışa benziyordu. Bir kibrit yaksa ne iyi olurdu! Hiç olmazsa donan parmaklanın biraz ısıtabilirdi.

Titreyen elleriyle kibrit kutusunu açıp içinden bir kibrit çıkarmak istedi. Parmakları donmuştu. Kibriti tutamıyordu. Zorla bir kibrit çıkarıp duvara sürttü. Kibrit hemen parlayıvermişti. Elini titrek aleve tutunca biraz olsun ısındı. Kibritin ne kadar tuhaf ışığı vardı. Kendini sanki sıcacık bir odada, gürül gürül yanan bir sobanın karşısında oturuyormuş sandı. Daha şimdiden biraz olsun ısınmıştı. Fakat kibrit söner sönmez gözlerinin önündeki soba hayali de birden kayboluverdi..

Küçük kız ikinci bir kibrit daha yaktı.

Alevin parlamasıyla beraber yanındaki duvar titrek bir sisin akasından şeffaflaşıvermişti. İçerde bir masa vardı. Beyaz örtünün üzerinde porselen tabaklar içinde nefis bir kaz kızartması duruyordu. Yanında da daha başka, çeşit çeşit yemekler vardı. Küçük kız tam sofraya doğru uzanacaktı ki, kibritin alevi titredi, soluklaştı, söndü, sönmesiyle beraber masa da, kaz kızartması da kayboluverdi.

Küçük kız bir kibrit daha çaktı, kendini Noel ağaçlarının en güzelinin altında oturur buldu. Bu ağaç geçen yıl kasabanın en zengin tüccarının evinde gördüğü ağaçtan daha da güzeldi. Fazla olarak üzerinde de mumlar yanıyordu. Fakat… kibritin sönmesiyle ağacın üzerindeki mumlar da birer birer göğe doğru yükselmeye başladı. İçlerinden birinin gökyüzünde kocaman , bir yay çizerek düşmesi üzerine küçük kız: «İşte biri daha öldü,» diye düşünmekten kendini alamadı. Eskiden ninesi demişti: Her yıldız düşüşünde biri ölürmüş.

Advertisement

Bir kibrit daha çaktı. Bu sefer de karşısında ninesini gördü.

— «Nineciğim, seni çok seviyorum. Ama, kibrit söner sönmez senin de kaybolacağını biliyorum,» diye mırıldandı.

Ninesini mümkün olduğu kadar çok görebilmek için kutudaki bütün kibritleri teker teker yakmaya başladı. O zamana kadar hiç ninesini bu kadar güzel görmemişti. Ninesi kendisine doğru geliyordu. Geldi, geldi, kendisini kollarının arasıma aldığı gibi göğe doğru çıkmaya başladı.

… Ertesi sabah yeni yılın ışıkları kasabanın sokaklarını aydınlatırken, geceleyin çıkan şiddetli ayazda donarak ölen kibritçi kızın cansız vücudunu da aydınlattı. Küçük kızın mosmor parmaklarının arasındaki boş kutu ile yanındaki yanmış kibritleri görenler: «Zavallı ısınmak istemiş olacak…» dediler. Fakat hiçbiri küçük kızın kibritlerin alevinde harikulade güzel şeyleri ve ninesinin yüzünü gördüğünü düşünemedi.


Leave A Reply