Julianus Kimdir?

0
Advertisement

Julianus kimdir ve ne yapmıştır? Flavius Claudius Iulianus (Julianus) hayatı, biyografisi, felsefesi ve eserleri hakkında bilgi.

Julianus

Julianus; (Flavius Claudius Iulianus) d. İS 331/332, Konstantinopolis [İstanbul] – ö. 26/27 Haziran 363, Ktesiphon [Medainj, Mezopotamya), 361-363 arasında Roma imparatorudur. I. Constantinus’un (Büyük) yeğeni, önemli bir bilgin ve askeri önderdir. Askerleri tarafından imparatorluğa getirilmiş, ateşli bir Hıristiyanlık düşmanı olarak, başa geçer geçmez putperestliğe döndüğünü halka ilan etmiştir. Lakabı (Latince apostata: “dönek”, “kâfir”) buradan gelmektedir.

Gençlik yılları. Julianus, I. Constantinus’ un üvey kardeşi olan Iulius Constantius ile ikinci eşi Basilina’nın küçük oğludur. Annesi onu doğurduktan kısa bir süre sonra öldü. I. Constantinus’un ölümünden (337) sonra tahta birlikte çıkan üç oğlundan II. Constantius (hd 337-361), kendilerine rakip olmaması için İulianus’un babası Iulius Constantius’u 337’de ya da hemen sonra öldürttü, Julianus’un bir ağabeyi de, 341’de öldürüldü. Julianus kendisinden yedi yaş büyük üvey kardeşi Gallus ile birlikte Nikomedeia (İzmit) piskoposu Eusebios’un yanına verildi.

Julianus daha sonra Kapadokya’nın Makellon eyaletinde, gözlerden uzak bir biçimde yetiştirildi. On dokuz yaşına geldiğinde, II. Constantinus’un karısı Eusebia’nın da desteğiyle eğitimini önce Como’da, sonra Yunanistan’da sürdürmesine izin verildi. Pergamon’da (Bergama), Ephesos’ta (Efes) ve ardından Atina’da öğrenim gören Julianus, Yeni-Platonculuk akımından etkilendi ve Sol Invictus (Fethedilmemiş Güneş) kültünü benimsedi.

Günümüze kalan ve çoğu Helen kültürüne duyduğu derin hayranlığı yansıtan yapıtlarından anlaşıldığına göre edebiyata yeteneği vardı. Vaftiz edilip bir Hıristiyan gibi yetiştirilmişti ve imparator oluncaya değin görünüşte de bir Hıristiyan gibi davranmıştı. Ama resmi yönüyle Hıristiyanlık, onun için babasını, ağabeyini ve birçok akrabasını öldürenlerin dini idi. Bu yüzden Hıristiyanlığı benimsemesi olanaksızdı. Ancak felsefi düşüncelerde avuntu buluyordu. Bu doğal bir tepkiydi. Ama o dönemde Helenizmi Hıristiyanlığa yeğleyen yalnızca Julianus değildi. Toplumun özellikle de Julianus gibi eğitim görmüş kişilerin çoğunluğu putperestti. Piskoposlar bile Yunan kültürü ile gurur duyuyorlardı, Julianus’un sadeliği, dürüstlüğü ve Yunan Kültürüne karşı beslediği coşku, kuzeninin uyrukları arasında olumlu karşılanıyordu.

Advertisement

İmparator oluşu. II. Constantius, kardeşi I. Constans’ın ölümü (350) ve ardından batı eyaletlerinde çıkan karışıklıklardan endişe duyarak iulianus’un ağabeyi Gallus’u “caesar” yaptı (351). Gallus başarılı olamadı ve 354’te İtalya’da Pola (bugün Pula, Hırvatistan) yakınlarında idam edildi. Gene kendi soyundan birini “caesar” yapmak isteyen II. Constantius, uzun bir kararsızlıktan sonra Julianus’u Yunanistan’dan çağırarak Kasım 355’te “caesar” ilan etti. Onu, kız kardeşi Helena’yla evlendirdi. Beş yıllık bir evlilikten sonra Helena öldü. Julianus hemen Galya’ya gönderildi ve orada başarılı ve cesur bir komutan olduğunu kanıtladı. Franklar ve Alamanlar karşısındaki başarılarını kıskanan Constantius, Julianus’un gelirlerini sınırladı ve onu gizlice gözetim altına aldı. Julianus 360 kışını Paris’te geçirirken, imparator, görünürde doğu eyaletlerine yollamak üzere, ama gerçekte onu zayıflatmak amacıyla, en iyi birliklerinin bir bölümünü kendisine göndermesini istedi. Bu olay üzerine Julianus’un ordusu komutanlarını “augustus” ilan etti. Durum, doğal olarak uzlaşmaya yanaşmayan Constantius’u çok öfkelendirdi. Constantius ile arasında savaşın artık kaçınılmaz olduğunu anlayan Julianus, önce davranmaya karar verdi. Ama çatışma başlamadan önce Constantius Tarsus yakınlarında öldü (361). Ölüm döşeğinde de kaçınılmaz olanı kabullenerek imparatorluğu Iulianus’a bıraktı.

İmparator olarak izlediği politikalar. Artık tek başına “augustus” olan Julianus saray yaşamını sadeleştirdi, harcamaları kıstı. Ülkeyi Marcus Aurelius’un modeli uyarınca bir filozof olarak yönetmek istediğini açıklayan bildiriler yayımladı. Constantius’un sürgüne gönderdiği Hıristiyan piskoposların tümünün eski yerlerine dönmesine izin verdi. (Bu kararı, Hıristiyanlar arasındaki bölünmeleri kışkırtmak amacıyla verdiği düşünülebilir.) 361’de çıkardığı bir fermanla bütün dinlerdeki insanlara tapınma özgürlüğü tanıdı.

Önceleri Hıristiyanlığa karşı takınılan bu hoşgörülü tavra, putperestliği yeniden canlandırma ve bir devlet dini haline getirme isteği eşlik ediyordu. Julianus kendisi putperest kilisenin başı olarak görüyor, rahiplerine öğretiye ilişkin buyruklar yayımlıyordu. İmparator, putperestliğin kararlı bir savunucusu olarak adak törenleri de düzenliyordu. Güçlenmeye başlayan bağnazlık, açık bir hoşgörüsüzlükten Hıristiyanlara karşı baskı ve kıyıma dönüştü. Üst düzey devlet görevlerine atamalarda putperestler açıkça kayrıldı; Hıristiyanlar ordudan atıldı, öğretmenlik etmeleri yasaklandı. Bu son davranış geleneksel dine bağlı olan ve Julianus’un erdemlerine hayranlık duyan Romalı son büyük tarihçi Ammianus’un imparatoru eleştirmesine yol açtı.

Julianus, bugün yalnızca bazı parçaları bilinen bir yazıyla Hıristiyanlığa saldırdı, Hıristiyanlığın masal ve akıldışı yalanlardan oluştuğunu ve ancak basit insanlara çekici gelebileceğini ileri sürdü. Ammianus’a göre, Julianus Yeni-Platoncu olduğunu ve güneşe taptığını ileri sürmesine karşın, gerçekte dinden çok, boş inançlara bağlanmıştı.

Julianus’un Kudüs’teki Yahudi Tapınağı’nı yeniden yaptırma girişimi, uzun süredir sinagogda ibadete alışmış ve bundan sonra hayvan kurban edilmesinden rahatsızlık duyacak olan Yahudileri hoşnut etmekten çok, Hıristiyanları aşağılamak için düşünülmüştü. Yapının eski temellerinden yayılan “azgın alevler”in işçilerin yüreğine büyük bir korku saldığı haberleri üzerine bu girişimden vazgeçildi. Hıristiyan kentleri cezalandırıldı; Şam ve Beyrut’taki kiliseler yakıldı. Aziz Athanasios gibi bazı piskoposlar sürüldü. Bunlardan birine korkunç işkenceler uygulandı. Emesa (bugün Humus, Suriye) ve Epiphaneia’daki (bugün Hama, Suriye) Hıristiyan bazilikaları Bacchus tapınaklarına dönüştürüldü, Julianus’un Antiokheia’da (Antakya) Perslere karşı sefere hazırlandığı sırada büyük bir bazilikayı kapattırması ve Daphne’nin (Harbiye) kutsal mezarından din şehidi Babylas’ın cesedini çıkarttırması Hıristiyanlar arasında büyük hoşnutsuzluk yarattı. Onun kendini beğenmiş davranışları putperestler arasında da hoş karşılanmıyordu. Misopogon (Sakal Düşmanı) adlı kitapçığı her iki tarafın birden öfkesini uyandırdı. Iulianus bu kitapçıkta kişisel davranışlarına, din konusundaki düşüncelerine ve sakalından güç alan bir filozof olma iddiasına karşı Antiokheialıların takındıkları alaycı tavra saldırarak onları eleştiriyordu.

Antik Çağda yaygın olan Pers topraklarını işgal etme tutkusu Julianus’ta da vardı. Büyük bir zafer kazanmak ve Roma’nın üstünlüğünü Doğu’da da göstermek istiyordu. Ölçülü davranması için verilen öğütleri dinlemeyerek, bir ırmak donanmasıyla desteklenen 65 bin askerle o güne değin Perslere saldıran en büyük Roma ordusunu oluşturdu. Ama kıtlığın, zor çöl koşullarının, Romalı askerlerin ihanet ve yetersizliğinin de etkisiyle Persler savaşta bir kez daha üstün geldiler. Bugünkü Bağdat’ın güneyinde bulunan Ktesiphon surlarının önünde büyük bir bozguna uğrayan ordusu geri çekildiği sırada, kimin fırlattığı anlaşılamayan bir mızrakla karaciğeri parçalanan Julianus, ertesi gece öldü. Öldüğünde 31 yaşındaydı.

Advertisement


Leave A Reply