Organizma ve Çevre İlişkileri

0
Advertisement

Organizma ve çevre ilişkileri nasıl gerçekleşir? Sosyolojide Sinir sistemi, duyum ve algı özellikleri hakkında bilgi.

1) Sinir Sistemi:

Sinir sistemi canlının iç organlar ve dış dünya ile ilişkisini sağlayan bir sistemdir. İnsanda duyum ve hareket mekanizmalarının islemesi bu sistemle olur. Görme, işitme, tatma gibi duyumlar; konuşma, yürüme, araç kullanma gibi eylemler hep sinir sistemi sayesinde gerçekleşir.

2) Duyum ve Algı:

Organizma dış dünya ile ilişkisini duyu organları aracılığıyla kurar. Uyarcılann etkilemesiyle oluşan duruma “duyum” denir. Ancak duyumun olabilmesi için duyu organlarının olması yetmez, ayrıca;

a)- Uyarıcı kaynağının bulunması, örneğin ses için titreşim yapan bir cisim.

Advertisement

b)- Uyarıcıyı ileten ortamın bulunması, örneğin ses için hava,

c)- Uyarıcı şiddetinin duyum eşikleri arasında olması,

d)- Duyu organının sağlıklı, işler durumda bulunması,

e)- Sinir sistemindeki duyum merkezlerinin sağlıklı olması gerekir.

Duyum eşiği: Organizmanın, uyarıcı şiddetindeki değişmeleri fark edebilme sınırlarıdır. Örneğin, bu sınır ses için 20- 20.000 arası frekanstaki titreşimlerdir.

Farklılaşma eşiği: Organizmanın, uyarıcının şiddetindeki değişmeleri fark edebilme sınırlarıdır. Örneğin; insan 28-31 derece arasında 0,5 derecelik sıcaklık farkını ayırabilirken, bu 46 derecede 3-4 derecelik farka çıkmaktadır.

Advertisement

Psikolog Weber, deneyimlerinde farklılaşma eşiğinin ağırlıkta 1 /40, görmede (örneğin iki çizgi arasındaki farkı görebilme oranı) /100 olduğunu göstermiştir.

Uyum: Organizma içten ya da dıştan gelen uyarıcılara karşı sağlıklı durumunu sürdürebilmek için uyum yapmak, dengeli durumunu korumak zorundadır. Organizma, gerek dıştan, gerek içten gelen “uyarım’Tara karşı tepki gösterir. “Uyarım”; dışımızdan ya da içimizden gelen ve duyu organlan tarafından alınabilecek şiddetteki (duyum eşiği içinde) uyarıcıların organizmayı etkilemesidir. Bir uyarıcının organizmayı etkilemesinin ölçütü, organizmanın bir tepkide bulunmasıdır. Organizma bir tepkide bulunmuyorsa “yetersiz uyarım” var demektir. Uyarıcıların, organizmanın dengesini bozacak ölçüde çok olması da “aşırı uyarılma” olarak adlandırılır. Gerek aşırı uyarılma, gerek yetersiz uyarılma sonucu organizmanın dengesi bozulur. Bu durumda organizmada, geçici zeka bölümü düşmesi, bellek bozuklukları, hayal görmeler, anormal davranışlar, algılama bozuklukları görülür.

Her organizma (canlı) hayatını sürdürmek için, kendine bir kararlı iç çevre sağlama gücüne sahiptir. Canlı, bu gücünü kullanarak dengelenmeyi (homeostatis) sağlamaya çalışır, sağlayamazsa hastalanır ve ölür. Örneğin; kanımızdaki akyuvarlar, zedelenen dokuları hemen onarır. Bunun gibi terleme veya titreme birer dengelenmedir.

ÖRNEK: İç ve dış koşulların sürekli değişmesine karşın organizmadaki su, besin, oksijenin miktarı, organizmanın sıcaklığı gibi etkenleri belirli bir düzeyde tutarak organizmanın yaşamını sürdürmesini sağlayan “uyumlu durumu koruma” eğilimine ne ad verilir?

A)- Motivasyon (güdülenme)
B)-Homeostasis (dengelenme)
C)- Hipnotik durum
D)- Duyum
E)- İçgörü (seziş)

AÇIKLAMA: Organizmanın uyumlu durumunu koruma eğilimine “Homeostasis” denir. YANIT (A)

Algı nesnelerinin bünyeleşmiş bütünler olarak kavranmasıdır. Algı, nesnenin bir bütünlük içinde anlam kazanması olduğuna göre, yalnızca duyum algı için yeterli olmaz. Küçük bir çocukta duyum vardır, ama nesnelerin algılanması, zaman içinde bilgi ve deneyimlerle oluşur. Biz duyumladığımız her uyarıcıyı algılamayız, yalnızca dikkatimizi çeken şeyleri algılarız. Buna “algıda seçicilik” adı verilir.

Dikkat halinde, bilinç bir çok uyarana karşı kapanıp, ilgi duyulan belli bir alanda sınırlı bulduğu için, diğer nesneler karanlıkta kalır ve algılanmaz.

Ancak dikkat sık sık bir konudan bir konudan bir başka konuya geçer. Buna “dikkatten kayma”olayı denir.

Örneğin; bir tiyatro oyunu seyderken, dikkatimiz oyuncu, dekor ve seyirciler üzerinde yer değiştirir. Hatta, zaman zaman sahneye baktığımız halde, dikkatimiz iç dünyamızdaki bir konuya da çevrilebilir.

Birkaç konuyla ilgili dikkatin konular arasında gidip, gelişine “dikkatin salımnu” adı verilir. Örneğin; Romalı Jül Sezar aynı zamanda dört mektup yazdırır ve bu sırada da kendisini beinci mektubu yazmakta bulunur-muş. Bu olay ne kadar doğrudur bilinmez ama, böyle bir durum olağanüstü bir yetenek işi olsa gerekir. Psikolojide, kısa bir süre içinde gösterilen çok sayıdaki nesneyi doğru olarak algılayabilme ve anımsayabilme özelliğine de “dikkat genişliği” denmektedir.

Advertisement

Dikkati herhangi bir alanda uzun süıe yo-ğunlaştıramabilmekle “sürekli dikkat” elde edilir. Ancak, psikologlar bunun dahilere özgü bir nitelik olduğunu kabul etmektedirler. Örneğin, Arşimet’in düşünürken kendinden geçme durumu böyle bir özelliği gösterir.

Dikkatin bölünüp, parçalanmasına “dalgınlık” denir. Dikkatin hiç birşey üzerinde yoğunlaştırılamaması “asıl dalgınlık”,tek bir-şeyle ilgilenip, başka birşeyle ilgilenilmeme-sinden doğan dalgınlık da “ikincil dalgınlık” olarak adlandırılır.

Bakılanı amaçlayan dikkate “araçsız dik-kat”denir. Örneğin, bir kadının ellerine baktığımız zaman, dikkatimizin amacı o ellerin güzelliği ise bu araçsız dikkattir. Halbuki, bir hokkabazın ellerine baktığımız zaman amaç, hokkabazın elleri değil o ellerle göstereceği marifetlerdir. Bu ikinci biçime de “araçlı dikkat” adı verilir. Bir örnek verirsek; örneğin, kasap dükkanında görülen kan dikkati çekmez ama, bir evin kapısından dışarıya sızan kan dikkati çeker, çünkü bir insanın öldürülmesini düşündürür. Burada “kan” bir araçtır ve bu bir “araçlı dikkat”tir.

Dış etkenlerin (uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü, hareket, tekrar, alışılmamışlık ve gariplik) doğrudan etkisiyle gerçekleşen dikkate “edilgin dikkat” denir. Sözgelişi, bir gazetenin başlıkları, yanıp sönen reklam ışıkları, bu tür dikkate neden olan dış etkenlerdir ve oluşan da “edilgin dikkat”tir.

İstemle gerçekleşen ve bir özel çabanın ürünü olan dikkate “etkin dikkat” denir. Sözgelimi, deney yapan bir bilginin, tüfeği elinde avını kovalayan bir avcının, ders dinleyen bir öğrencinin dikkati “etkin dikkat” örnekleridir.

Algılama, belli nesnelerden çeşitli duyumlar alır, bunları anlamlandırır, tanır ve yorumlarız. Bir nesneyi böylece tanıdıktan sonra, onu değişik durumlarında yine aynı nesne olarak algılarız. Buna, “algıda değişmezlik” diyoruz. Sözgelimi çok uzaktaki bir otobüsü, küçücük görünmesine karşın, yine büyük bir araç olarak algıladığımız gibi, bir kuyu ağzına belli açıdan baktığımız zaman oval görünmesine karşın, yine yuvarlak olarak algılarız.

Biz, bir nesneyi algılarken, o nesneden gelen tek tek uyarılara değil, uyaran gruplarına tepkide bulunuruz. Başka bir değişle bir uyaranı, ortamdaki diğer uyarıcılarla olan bağlantılarına göre algılarız. Buna “algıda örgütlenme = ve algıda organizasyon” diyoruz.


Leave A Reply